İştah kabartan yeraltı kaynakları Afrika'da savaşı besliyor

İştah kabartan yeraltı kaynakları Afrika'da savaşı besliyor

Batılı ülkelerin Afrika'nın kaynaklarına yönelik asırlardır süren iştahı kıtada savaşı alevlendiren en önemli etmen.

Sömürgeciliğin enerji kaynaklarıyla ilişkisini anlayabilmek için sömürgecilik tarihine daha detaylı bakmak gerek. 15. ve 16. yüzyılda elde ettikleri askeri teknoloji ile birlikte başka kıtalara yayılmaya başlayan Avrupalılar, bu bölgeleri kelimenin gerçek anlamıyla “sömürmeye” başlamışlardır. İlk sömürgeciler Portekizliler ve İspanyollar olmuştur.

Bu iki ülke, modern dünyanın ilk sömürge imparatorlukları olarak tarih sahnesine çıkarak Amerika kıtasının güneyini kısa bir süre içinde sömürgeleştirmişlerdir. İspanya ve Portekiz’i diğer Avrupa ülkeleri izlemiştir. 17. yüzyılda Hollanda güçlü bir sömürge ülkesi olarak rekabete katılmış, Hollanda’yı İngiltere izlemiştir. Bu iki yeni sömürgeci güç de, hem Amerika kıtasına hem de Uzakdoğu’ya el atmıştır. 18. yüzyıla gelindiğinde İngiltere dünyanın en büyük sömürge imparatorluğu haline gelmiştir. Fransa ve Belçika da çok geçmeden bu yarışa katılmıştır. 19. yüzyılda, Amerika kıtasının büyük bölümü, Afrika’nın neredeyse tamamı ve Uzakdoğu’nun çok sayıda ülkesi sömürge durumunda olmuştur.

DARWİN'İN İLKEL IRKI!

Batılı devletler, Afrikalı halkları “evrim sürecini tamamlamamış ilkel bir ırk” olarak kabul ederek Darwin’in bilimsel hiçbir dayanağı olmayan bu iddiasını, sömürgeciliğe meşruiyet sağlamak için kullanmışlardır. Darwin’in akıl dışı mantığına göre Avrupalılar, fiziksel ve zihinsel yönden diğer ırklardan ileriydi. “Geri kalmış ırklar”a ne olması gerektiğini ise İnsanın Türeyişi adlı kitabında şöyle yazmıştır:

“Belki de yüzyıllar kadar sürmeyecek yakın bir gelecekte, medeni insan ırkları, vahşi ırkları tamamen yeryüzünden silecekler ve onların yerine geçecekler. Öte yandan insansı maymunlar da… kuşkusuz elimine edilecekler.” (Charles Darwin, The Descent of Man, 2. baskı, New York, A L. Burt Co., 1874, s. 178)

Afrika kıtası bilindiği gibi, zengin yeraltı kaynaklarına sahiptir. Aynı zamanda halkının yüksek refah seviyesinde yaşayabileceği bir potansiyeli vardır. Ancak sömürüldüğü için, kıtanın sahip olduğu doğal kaynaklar bölge halkı tarafından kullanılamamıştır. Bu yüzden Afrika ülkeleri sanayileşmeyi başaramamıştır.

Çoğu Afrika ülkesinin sınırları, sömürgeci devletler tarafından masa başında cetvelle çizilmiştir. Bu durum, Afrika’da yıllarca süren iç çatışmalara ve sınır savaşlarına sebep olmuştur. Bu da Afrika’daki açlığı ve yoksulluğu artırmıştır. Dünya Gıda Örgütü’nün açıklamasına göre, Afrika’da 38 milyon insan açlık tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Ekonomisi gelişemeyen Afrika’da sağlık sektörüne de yeterince yatırım yapılamamış, bölgede başta AIDS olmak üzere, salgın hastalıklar son derece yaygın hale gelmiştir. 2002 yılında sadece AIDS sebebiyle 499 bin insan hayatını kaybetmiştir. Birleşmiş Milletler, 20 yıl içerisinde 8 milyon Afrikalının daha AIDS nedeniyle hayatını kaybedeceğinin tahmin edildiğini açıklamıştır.

Afrika, su kaynakları açısından da fakir olmamasına rağmen, kıtada çok ciddi bir su sorunu vardır. Sahra Çölü’nün derinliklerinde dünyanın en geniş ve kullanıma uygun su yataklarından biri bulunmaktadır. Ancak yine ekonomik yetersizlikler bu suyun yüzeye çıkarılmasına engel olmaktadır. İnsanlar temiz içme suyundan yoksun yaşamakta, bu da başta dizanteri olmak üzere birçok hastalığın yayılmasına sebep olmaktadır. Her sene on binlerce Afrikalı bu hastalıklar sonucu hayatını kaybetmektedir. Birer Afrika ülkesi olan Angola, Nijerya ve Sierra Leone’de durum şöyledir:

Angola, Nijerya’dan sonra Afrika kıtasının 2. büyük petrol ihracatçısıdır. Ancak halkın yüzde 37’si yoksulluk sınırında ve günlük 1,75 dolarla yaşamaya çalışmaktadırlar. Halkın sadece yüzde 30’u sağlık hizmetlerinden faydalanabilmektedir. Temiz suya ulaşabilenlerin oranı ise yüzde 42 ile sınırlıdır.

NİJERYA'NIN PETROL VE DOĞALGAZI

Afrika kıtasının en fazla nüfusa sahip ülkesi olan Nijerya ise günlük 2 milyon varil ile aynı zamanda kıtanın en büyük petrol üreticisidir. Ülke gelirinin yüzde 80’i petrol gelirinden sağlanmaktadır. Ancak petrol geliri, çok küçük bir kesimin elinde toplanmakta, bu da ülkedeki sosyal dengesizliğin her geçen gün büyümesine neden olmaktadır. Ülkede yüzde 25’i yeterli beslenemeyen 5 yaşından küçük çocuklardan her 1000 çocuktan 154’ü 5 yaşına gelmeden ölmektedir. Ülke ekonomisi petrole endekslendiği için, tarım ve endüstri giderek gerilemektedir. Bir dönemler “kendine yeten” bir tarıma sahip olan bu ülke, bugün birçok besin maddesini ithal etmek zorunda kalmıştır.

Ülkenin kanıtlanmış 5,1 trilyon metreküp doğalgazı bulunmaktadır. Nijerya Afrika'da birinci ve dünyada dokuzuncu en büyük gaz rezervlerine sahip ülkedir. Ayrıca Nijerya OPEC üyesidir. Nijerya 2010 yılında 21,9 milyon ton (LNG) sıvılaştırılmış doğal gaz ihracatı yaparak yılın lider ihracatçısı oldu.

MÜSLÜMAN SİERRA LEONE'NİN ELMASI

Nüfusun büyük kısmı Müslüman olan Sierra Leone de bir Afrika ülkesidir. Uzun yıllar İngiliz sömürüsü altında ezilmiş olan Sierra Leone, dünyanın en kıymetli elmas madenlerine sahiptir. Altın ve titanyum da çıkarılmaktadır. Ancak Sierra Leone bu kadar zenginliğe rağmen, fakirlik içinde yüzmektedir. Birleşmiş Milletler kaynaklarına göre dünyanın yaşam standartları en düşük, en fakir ülkesi konumundadır.

Uzmanlar dünya petrol rezervlerinin hızla azaldığını söylemekteler. En son tahminlere göre, dünyanın geri kalan petrol rezervleri 1047 milyar varil. Bu, dünya için 41 yıl yetebilir demek. Buna rağmen, petrol hâlâ kıymetini koruyor. Ayrıca, çatışmaların başlaması için petrol mükemmel bir “yakıt” tır. Bugün yaklaşık 50 ülke, komşularıyla sırf petrol zengini bölgeler için karşı karşıya gelmiştir. Amerikalı araştırmacı Daniel Pipes'in tahminlerine göre, Afrika'da bu tür anlaşmazlıklar yaşayan yaklaşık 20 ülke var. Örneğin, Libya Çad ve Nijer ile Kamerun ve Nijerya, Etiyopya ve Somali gibi çeşitli ülkeler petrole sahip bölgeler için tartışıyor

CEZAYİR'İN DOĞALGAZI VE FRANSA

Cezayir'in kanıtlanmış 4,5 trilyon metreküp gazı bulunmaktadır. Fransa'nın bu ülkeyi işgalinin sebebi de burada yatmaktadır.

Örneğin; Fransa zengin petrol ve doğalgaz yataklarına sahip olan Cezayir’i 1830 yılında kendi topraklarına katmıştır. Cezayir, 132 yıl boyunca Fransa’nın sömürgesi olarak kalmıştır. Cezayir’de baskıya ve şiddete dayanan bir sistem kurulmuştur. Bir taraftan da kültürel asimilasyon başlamış, ilk önce Arapça konuşmak ve eğitim görmek yasaklanmıştır. Resmi konuşma dili sadece Fransızca olarak kabul edilmiştir. Cezayir, bağımsızlığını ilan edene kadar pek çok köy Fransızlar tarafından yakılmış, okullar ve camiler yıkılmıştır. Cezayir halkının ekinine ve hayvanlarına zarar verilmiştir. Fransız işgali on binlerce insanın canına mal olmuştur.

DIŞ BORÇLARLA KÖLELEŞTİRİLEN AFRİKA

2003 yılı itibarıyla Afrika’nın 350 milyar dolar dış borcu var, kıtanın her yıl ödediği borç miktarı 15 milyar dolar civarında. Afrika ülkeleri tarafından geri ödenen bu borçların büyük bir kısmı Soğuk Savaş döneminde Afrika ülkelerindeki diktatörlerin hamilerinden aldıkları paralar. Güney Afrika’daki Apartheid rejimi son 15 yılında 18 milyar dolar borç aldı. Fakat şimdi, Apartheid sonrasında, bu rejimin mağdurları kendilerini ezmek için kullanılan bu parayı ödemek zorunda bırakılıyorlar.

Dış borçlar fırlayan faiz oranları yüzünden ana paranın çok çok üstüne çıkarak ödenemez boyutlara ulaştı. Örneğin Nijerya’nın borçlu olduğu ana para 5 milyar dolar, bugüne kadar geri ödediği para ise 16 milyar dolar ve hâlâ 32 milyar dolar borcu var. BM’ye göre Afrika’nın toplam kaynaklarının yüzde 40’ı borç ödemelerine gidiyor.

Uganda’da hükümetin kişi başına yaptığı sağlık ve eğitim harcaması 6 dolarken, kişi başına düşen dış borç ödeme oranı 17 dolar. Zambia’da sağlık ve eğitim için harcanan herbir dolara karşılık dış borç ödemelerine 4 dolar gidiyor.

Kaynak: Dünya Bülteni

HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.