'2025'te tek süper güç onlar olmayacak': ABD çağı bitiyor mu?

'2025'te tek süper güç onlar olmayacak': ABD çağı bitiyor mu?

Soruları yanıtlayan ABD'li uzmanlar, ABD'nin dünya üzerindeki tek egemen görüntüsünün yakında sona ereceğini öne sürdü.

“Bu mu yani? Amerika çağı sadece 72 yıl, 1945’ten 2017’ye kadar mı sürdü? 14. Louis’nin Fransa’ya hükmetmesinden daha mı az? Onca çabaya rağmen, Sovyetler Birliği’nin ömründen sadece 36 ay mı fazla?” Dünyaca ünlü Time Dergisi, geçen ay çok ses getiren “Yalnız Amerika” başlıklı sayısında bu soruları irdeledi. Tüm dünya, “Amerikan çağının sonuna mı geldik?” diye soruyor. Gazete Habertürk'ten Nalan Koçak da bu meselenin peşine düştü, 2 isimle konuştu. Biri Thomas Fingar... 2004-2005 yılları arasında istihbarattan sorumlu ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı’ydı. Sonrasındaki 3 yıl da Ulusal İstihbarat Konseyi Başkanlığı yaptı. Konsey 4 yılda bir, yeni seçilen başkana, 15 yıl içinde dünyada gerçekleşebilecek senaryoları içeren bir rapor hazırlıyor. Fingar, son raporunu 2008’de hazırladı. Rapor, yeni seçilen başkan Obama’nın masasına konuldu. En çarpıcı tespit şuydu: “2025’te ABD dünyanın tek lideri olmayacak.” Diğer isimse eski bir Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) analisti ve harp okulunda ders vermiş olan John Schindler...


Thomas Fingar, eski ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Ulusal İstihbarat Konseyi Başkanı.

‘ABD ARTIK GÖNÜLSÜZ BİR EGEMEN GÜÇ’ 

- 2025’te ABD’nin tek egemen güç olmayacağını tahmin etmişsiniz. Hangi verilere dayanarak bunu söylediniz?

ABD’nin gücünün seviyesinde azalma olacağı, diğer ülkelerle aramızdaki farkın kapanacağını tahmin etmiştik. Altını çizmek istiyorum; “ABD artık süper güç olmayacak” demedik.

- “Tek süper güç” ifadesinin altını çizmek gerek sanırım...

Evet. Özellikle Batı bloku içerisinde ABD’nin gücü bir süredir diğerlerine kıyasla azalıyor. Nedeni “Müttefiklerimizi güçlendirmeliyiz” politikamızın başarısı. Hep “Müttefiklerimiz güçlüyse ittifaklarımız da güçlü olur” mantığını takip ettik. Bunun sonucunda Avrupa, Japonya yaralarını sardı, zenginleşti, Doğu Asya Kaplanları ortaya çıktı. Böylece biz ve müttefiklerimiz arasındaki mesafe kısaldı.

‘ABD HÂLÂ ODADAKİ GORİL’

- Ne kadar kısaldı?

Aslında fark hâlâ hayli fazla. Dünya ekonomisinin yüzde 20’sine hükmediyoruz. Tabii 2. Dünya Savaşı’ndan sonra neredeyse yarısına hükmediyorduk, haliyle bir düşüş var. Askeri üstünlüğümüz hâlâ geçerli, yumuşak gücümüz hâlâ hayli etkin. Yani hâlâ odadaki goril miyiz? Evet, öyle. Fakat Amerikalılar artık şunu söylüyor: “Neden dünyada düzenin, güvenliğin sağlanması için bu kadar çok para harcıyoruz? Neden başkaları da kendi paylarına düşeni yapmıyor?”

- Özellikle hangi alanlarda güç azalması tespit ettiniz?

Mesela şu anki başkan nedeniyle yumuşak gücümüzün tavana vurduğunu söyleyemem. Ulusal siyasetimiz neredeyse 10 yıldır paralize olmuş durumda. Fakat bence bu döngü halinde yaşadığımız ulusal yenilenmelerden biriyle sonuçlanacak. Halk yeniden siyasete ilgi duymaya başladı. Genel verilere baktığınızda ekonomi iyi gidiyor ama 80’lerden beri orta sınıf eriyor.


ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’ın Lübnan’da tek başına oturduğu kare, çok konuşuldu.

‘KİMSE ÇİN GİBİ OLMAK İSTEMİYOR'

- Trump’a oy verenler de daha çok bu kesimdi değil mi?

Evet. Ama sadece sağ değil solda da benzer durum var. İşler yolunda gitmiyor ve yönetim de istenen çözümleri bulamıyor. Fakat her şeye rağmen Amerikalılar ülkelerinin düşüşte olduğunu düşünmüyor. Sadece istemedikleri bir siyasi durumun içine düştüklerini ve düzelebileceğini söylüyor. Federal hükümet ülkemizdeki birkaç aktörden sadece biri. Çünkü denge ve denetim mekanizmalarımız devrede. Trump yönetimiyle birkaç yıl daha idare edebiliriz. Demokratik sistemimiz zarar gördü ama çökmeyecek, onarabiliriz.

- Peki ya rakipler?

Dünyada pek çok yeri gezdim, hiç “Çin gibi olmak istiyoruz” diyeni duymadım. Herkes Çin gibi büyümek istiyor ama yumuşak güç anlamında aksi söz konusu. Özellikle de demokrasi konusunda.

‘ORTADOĞU’YA PETROL İÇİN GİRDİK AMA ARTIK ÇIKARIMIZ YOK’

- Özellikle Ortadoğu’da “Artık ABD’nin zamanı bitti” diyenler çok. Nedeni Afganistan, Irak, Suriye savaşları. Ne dersiniz?

Sorunun temeli, “ABD Ortadoğu’da egemen güç olmak istiyor” tezine dayanıyor. Ama son 30 yılda, yani hükümet yetkilisi olduğum dönemde ben bunu görmedim. Bakın, Ortadoğu’ya giriş sebebimiz petroldü. Ekonomimiz için çok önemliydi ama artık değil. Her yerde petrol var. Orada hâlâ kalmamızın nedeni siyasi. Amerikan halkı da haliyle “Neden hâlâ oraya para akıtıyoruz, oranın istikrarı neden bizim meselemiz?” diyor. Gerçekten de Ortadoğu’da artık yok denecek kadar az çıkarımız var ve Obama’nın dış politikası da buna dayalıydı.

- 11 Eylül saldırıları sonrası yaratılan retorik aksi değil miydi? “Ortadoğu’daki terör bizi evimizde vurdu” söylemi. DEAŞ saldırıları da aynı şekilde...

Bazı Amerikalı siyasilerin aksine şunu söyleyeceğim: Topraklarımızda yabancı terör nedeniyle ölenler neredeyse yılda bir kişi. Peki ya biri sıfıra indirmek için ne kadar milyar dolar, ya da siyasi bedel ödememiz gerek? Bence bu daha çok Avrupa’nın, Türkiye’nin, Fransa’nın, Almanya’nın meselesi. Dostlarımıza sırtımızı dönemeyiz ama bu sorun birlikte çözülmeli.

- “Egemen güç” olmanın bedelini ödediğinizi mi düşünüyorsunuz?

Bakın, ABD artık gönülsüz bir egemen güç. Dostum John Ikenberry’nin söylediği gibi artık “liberal egemen güç” olmak istiyor. Emperyal bir güç değil...


Gazete Habertürk'ten Nalan Koçaki Stanford Üniversitesi’nde ders veren Fingar’a, California’daki ofisinden Skype aracılığıyla ulaştı.

‘DÜŞMANIMIZ YOKKEN NEDEN 800 MİLYAR DOLAR HARCIYORUZ?’

- Trump, NATO’ya kızarken bu duyguları mı dile getiriyor?

Tabii ki söyleyiş tarzı korkunç ama evet. Mantık şu: Topraklarımızda düşmanımız yokken neden savunmamıza 800 milyar dolar harcıyoruz? Artık ABD geçmişi istemiyor, yeni bir sistemi istiyor. Sorumlulukların eşit paylaşıldığı, daha sorumluluk sahibi bir düzen istiyor.

- 2008’deki raporunuzda “Türkiye yükselen güçlerden biri olacak” demişsiniz. Böyle mi oldu?

Türkiye konusunda hayal kırıklığı yaşadım. O dönemde ülkeniz AB’ye uyum yasaları çıkarıyordu. Tabii ki sorunlar vardı ama bizim açımızdan veriler önemli ilerlemelere işaret ediyordu. Şimdiki demokrasinin karakterine baktığınızda her şey farklı. Tabii Avrupa Birliği’nin bunda çok büyük suçu var. Türkiye’yi birliğe almalıydılar.

- Raporda Türkiye’nin ileride daha milliyetçi ve muhafazakâr olacağını da yazmışsınız. Tespiti hangi verilere dayanarak yaptınız?

Çok zeki olduğumuzu söylemek isterdim ama pek çok global akıma baktık. Bunlardan biri dünyanın pek çok yerinde artan dindarlıktı. Ayrıca kimlik siyasetinin yükselişi... Türkiye’de dine karşı Kemalist baskıya desteğin düştüğünü gördük. Tarihsel olarak anlayabiliyorum ama dini özgürlüklere baskı çoktu.

***********

‘ABD ARTIK TEK LİDER DEĞİL’ 

- ABD’nin dünyadaki hegemonyası ne zaman başladı? 2. Dünya Savaşı’ndan sonra mı?

Kesinlikle. 1945’ten sonra, önce Batı’da egemen güç oldu. 1991’de Soğuk Savaş’ın sonra ermesinin ardından da tartışmasız tüm dünyada lider güç oldu.

- Bu güç hâlâ devam ediyor mu?

ABD’nin hegemonik gücü düşüşte ama tamamen yok olduğunu söyleyemeyiz. 11 Eylül saldırıları sonrasında bu süreç başladı. Afganistan ve Irak’a düzenlenen askeri operasyonlar, beklenen stratejik sonuçları getirmedi. Tabii ki bunlara Çin ve Rusya’nın yükselişini de ekleyebiliriz. 11 Eylül, ABD’nin dikkatini daha kritik meselelerden uzaklaştırdı. Çin’le rekabet gibi. Asya Pasifik yerine ABD sadece Ortadoğu’ya odaklandı.

‘ABD’NİN GÜCÜ 11 EYLÜL’DEN SONRA AZALMAYA BAŞLADI’

- Yani Amerikan yönetimi küresel gelişmeleri doğru değerlendiremedi mi?

1979’dan, yani İran Devrimi’nden bu yana ABD’nin Ortadoğu stratejisi Suudi Arabistan ve İsrail’le işbirliğine dayanıyordu. Bir Şii hilalinin oluşmasını engellemek için. Ama 9/11 bunu değiştirdi, Irak’ı işgal ettik. Mesela bu ABD’nin uzun vadeli “İran’ı durdurma” stratejisine hiç de uygun değildi. Çünkü Saddam İran tehdidiyle mücadelede önemli bir aktördü. Fakat Trump’la birlikte İsrail ve Suudi Arabistan’la güçlü ilişkilere döndük. Şu an birinci stratejik amaç İran’ı izole etmek.

- Trump’ın başkan seçilmesi, ABD’nin dünyadaki gücünün azalmasını hızlandırdı mı?

Kesinlikle durumu daha da kötüleştirdi. Çünkü yönetim içinde tutarsızlık var. Kimse ABD politikasının ne olduğunu anlayamıyor. Beyaz Saray bir şey söylüyor, Pentagon başka şey... Müttefiklerimiz ve rakiplerimiz için çok kafa karıştırıcı bir durum.

- Türkiye de bundan mustarip. Özellikle de YPG konusunda...

(Gülüyor) Anlayabiliyorum. Hepimizin “Artık ABD dünyanın tek egemen gücü değil, egemen güçlerinden sadece biri” gerçeğini anlayacak ve yönetecek bir başkana ihtiyacı var. Fakat Trump hiçbir şeyi yönetemiyor.

- Trump’ı suçlamak kolay ama ya ondan önceki başkanlar?

Obama, Bush’tan çok farklı bir dış politika izleyeceği sözünü verdi ama hiçbir şey üretemedi. 11 Eylül’den sonra askeri güce çok fazla vurgu yaptı fakat Obama diğer uca fazla savruldu. Askeri güce önem vermedi. Ortadoğu’da kritik hatalar yaptı.

- Suriye, Irak... “Trump tüm bu felaketleri devraldı” diyebilir miyiz?

Evet. Suriye savaşının sorumlusu tabii ki Obama. Esad kimyasal silah kullanıp Obama’nın çektiği kırmızı çizgiyi geçince ABD hiçbir şey yapmadı. Özellikle bundan sonra Suriye’de Rusya daha üstün pozisyona geçti. Esad rejiminin bir yere gitmeyeceğini görüyoruz. Böylece “Rusya, Suriye’deki en önemli hedefine ulaştı” diyebiliriz.

- Bir de İran’ın artan gücü var tabii, yerleşik Amerikan güvenlik anlayışının kâbusu...

Evet. Eğer ABD dış poltikasının en büyük amacı İran’ın Ortadoğu’daki yükselişine mani olmaksa, Amerikan politikası başarısız oldu. Çok net. Ayrıca Obama açısından bir başka başarısızlık daha var. Rusya, müttefiki Esad’ın arkasında durmayı başardı. Fakat ABD’yi düşünün, Arap Baharı sırasında Washington’un müttefiki olan pek çok rejim devrildi. Liderler Beyaz Saray’ı arayıp durdu ama Obama hiçbirinin telefonuna çıkmadı. Ortadoğu’daki herkes şu dersi çıkardı: ABD ancak çıkarına uygun olduğu zaman dost oluyor. Kimse ABD’ye güvenmiyor, eğer güven yoksa egemen güç olarak kalamazsınız.

- Peki, kilit bir ortak olan Türkiye’yle kötü ilişkiler ABD’nin gücünün azalmasını hızlandırır mı?

Erdoğan Türkiye’sinin ortaya çıkışı tabii ki Amerika’nın kafasını karıştırdı. Mesela Ankara ve Tel Aviv arasındaki ilişkiler eskisi gibi değil, işbirliğinin öldüğünü söyleyebiliriz. Türkiye ve ABD’nin çıkarları eskisi gibi artık bire bir örtüşmüyor. Bu da ABD’nin bölgedeki gücünü daha karmaşık hale getiriyor. Irak Savaşı’nda Türkiye’nin tezkereyi reddetmesi, artık kendi çıkarlarının peşinden koşacağının sinyaliydi. O olaydan sonra her şey baş aşağı gitti.

- ABD’nin azalan gücü nedeniyle Türkiye gibi pek çok ülke başka müttefikler mi arıyor?

Kesinlikle. Fakat bu konuda da şüphelerim var çünkü Rusya- Türkiye ilişkilerinin çok uzun bir mücadele tarihi var.

‘RUSYA ORTADOĞU’NUN KİTABINI YENİDEN YAZIYOR’

- Ortadoğu’da ABD’nin en büyük rakibi kim? Rusya mı, İran mı?

Rusya. Fakat ikisinin işbirliği Amerikan-Suudi-İsrail üçgenine çok büyük tehdit oluşturuyor. Eğer Rusya’nın amacı Amerikan hegemonyası olmadan Ortadoğu’nun kitabını yeniden yazmaksa, bu hedefe hızla ilerlediklerini söyleyebilirim.

- Peki dünyada en büyük rakip kim? Çin mi, Rusya mı?

Uzun vadede kesinlikle Çin. Devasa ekonomisi ve nüfusuyla...

- ABD’nin gücüne ne kadar ömür biçiyorsunuz?

2050’ye kadar azalmaya devam edecek. O tarihte bambaşka bir dünya göreceğiz. Tabii ki o tarihe kadar çok büyük bir askeri yenilgi yaşamazsak.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.