ABD İran'ı nükleerden arındırmak için Libya modelini mi uygulayacak?

ABD İran'ı nükleerden arındırmak için Libya modelini mi uygulayacak?

Yetkililer İran'ın nükleer programını çökertmek için bir strateji olarak 'Libya modelini' yeniden gündeme getiriyorlar ancak uzmanlar bu modelin hatalı ve gerçekçi olmadığını söylüyorlar.

Saber Gul Anbari | The New Arab | Tercüme: Mepa News

Geçtiğimiz haftalarda İsrailli ve Amerikalı yetkililer İran'ın nükleer programına “Libya modeli”ni uygulama fikrini yeniden gündeme getirdiler. Bu, Tahran'ın nükleer kapasitesini askeri güç yerine diplomatik baskı yoluyla ortadan kaldırmayı amaçlayan bir strateji.

Bu fikir, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu tarafından bu hafta Washington'a yaptığı ziyaret sırasında kamuoyu önünde dile getirildi. Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmesinin ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, İran'la, 2003 yılında Libya ile varılan ve Trablus'un nükleer programını tamamen ve kalıcı olarak tasfiye etmesini sağlayan anlaşmaya benzer bir anlaşmayı tercih edebileceğini söyledi.

ABD'den ayrılmadan önce Netanyahu, İran'ın nükleer dosyasıyla başa çıkmanın sadece iki yolu olduğunu iddia ederek tutumunu pekiştirdi: Kapsamlı bir anlaşma ya da askeri harekat. Birincisinin Libya örneğine benzemesi gerektiğini söyledi: “İçeri gireceğiz, tesisleri havaya uçuracağız, ABD'nin gözetimi ve uygulaması altında tüm ekipmanları sökeceğiz. İdeal senaryo budur.”

Bu çerçeve, Trump'ın Libya'nın ABD ile 2003 yılında yaptığı anlaşmayı örnek alan bir İran anlaşmasını tercih edeceğini söyleyen ABD'li Cumhuriyetçi Senatör Tom Cotton'ın daha önce yaptığı yorumlara benziyor.

İranlı yetkililer bu düşünceyi hızla ve kategorik olarak reddettiler. İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, ABD'nin Libya modelini İran'a uygulayabileceğine inanıyorsa “hayal görüyor” olması gerektiğini söyleyerek bu fikri reddetti.

İranlı nükleer uzman Rahman Ghahremanpour The New Arab'ın Arapça servisine verdiği demeçte uluslararası nükleer denetim normlarının "bir ülkenin nükleer dosyasının diğerine uygulanmasını desteklemediğini" belirtti.

“Her nükleer dosya ilgili olduğu ülkeye özgüdür ve bir diğeriyle doğrudan karşılaştırılamaz” diyen Ghahremanpour, nükleer diplomasinin her ülkenin kendine özgü siyasi, coğrafi ve stratejik koşullarına göre şekillendirilmesi gerektiğini vurguladı.

Ghahremanpour, "Libya'nın nükleer programının İran'ınkinden çok daha az gelişmiş olduğunu ve güçlü bir yerel tabandan yoksun olduğunu" vurgularken, "İran'ın programının büyük ölçüde yerli olup, yirmi yıl boyunca inşa edilmiş ve bilim adamları ile mühendislerinin uzmanlığına dayandığını" ileri sürdü.

Ghahremanpour ayrıca Libya'nın 2003'teki kararının ABD'nin Irak'ı işgalinin ardından, dönemin Başkanı George W. Bush'un "önleyici savaş doktrinini" desteklediği bir dönemde geldiğine dikkat çekti ve Libya'nın Muammer Kaddafi yönetimindeki rejiminin içeriden kırılgan olduğunu ve uluslararası izolasyonla karşı karşıyaya bırakıldığını ifade etti.

Buna karşılık Barack Obama yönetiminin daha sonra zorlayıcı politikanın sınırlarını kabul ettiğini söyledi.

Obama nihayetinde İran'ın uranyum zenginleştirme hakkını kabul etti ki bu 2015 yılında imzalanan ve Kapsamlı Ortak Eylem Planı (JCPOA) olarak bilinen nükleer anlaşmanın temelini oluşturan önemli bir değişimdi.

Ghahremanpour'a göre, Tahran'ın bunu asla kabul etmeyeceğini bilen Washington'un İran'la Libya modelini ciddi bir şekilde sürdürmesi pek olası değil.

Bunun yerine ABD, “zorlayıcı diplomasi” olarak tanımladığı ve Diego Garcia da dahil olmak üzere bölgeye görünür askeri konuşlandırmalarla işaretlenen bir diplomasi yürütüyor gibi görünüyor.

Ghahremanpour, “Geleneksel diplomasi değil, daha ziyade dikte diplomasisi sunuyorlar” dedi.

Libya modeli neden İran'a uygulanamaz?

Bir başka İranlı analist Ali Rıza Mecidi ise İran'ın nükleer altyapısının derinliği ve dayanıklılığının onu Libya'nınkinden temelden farklı kıldığını ifade etti.

Mecidi, “İran'ın nükleer bilgi birikimi, bilim adamlarının zihninde mevcut” dedi ve ekledi: “Tamamen yerli üretimdir ve 20 yılı aşkın bir süredir bağımsız olarak ilerlemekte olan bir süreç.”

Mecidi, İran'ın fiziksel nükleer altyapısının sökülmesinin bile, özellikle de İran üniversitelerinde nükleer fiziğin önemli bir akademik alan olarak gelişmesi göz önüne alındığında, bilgi tabanını ortadan kaldırmayacağını savundu.

Ali Rıza Mecidi ayrıca Libya'nın 1980'lerde ABD'nin askeri saldırısıyla zayıfladığını ve 1990'larda bölgesel etkisinin çoğunu kaybettiğini, İran'ın ise bölgesel ittifaklar ağına sahip güçlü bir oyuncu olmaya devam ettiğini ileri sürdü.

Mecidi, Netanyahu'nun Libya modelini desteklemesinin diplomasiden çok sabotaj ve provokasyon amaçlı olduğuna inanıyor.

“Netanyahu müzakerelerde hem İran hem de Amerikan tarafını zayıflatmaya çalışıyor” diyen Mecidi, İsrail Başbakanının asıl amacının İran'ı müzakerelerden çekilmeye zorlamak ve ABD'yi daha sert bir çizgiye itmek olduğunu öne sürüyor.

Mecidi'ye göre Netanyahu Trump'ı ve yakın çevresini iyi anlıyor. Netanyahu, Kaddafi'nin devrilmesi ve öldürülmesiyle sonuçlanan Libya modeline başvurarak hem Trump'ın saldırgan içgüdülerine hitap etmeye hem de İran'ın rejim değişikliği korkularına oynamaya çalışıyor.

Kaynak: Mepa News, The New Arab

tg.gif

HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.