ABD, İsrail ile birlikte bölgenin yeni haritasını nasıl şekillendiriyor?
Geçtiğimiz 1 Eylül'de ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), diğer Orta Doğu ülkelerinin yanısıra İsrail’in de ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) operasyon alanına resmi olarak girişini -sessizce- ilan etti.
Bu adım, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Fas gibi birçok Arap ülkesinin İsrail ile ilişkilerini normalleştirdiği “İbrahim Anlaşmaları” olarak bilinen anlaşmalarının imzalanmasından bir yıl sonra geldi. Pentagon’un bu son hamlesi, Biden yönetiminin artan İran tehditlerine karşı koymaya odaklandığı bir zamanda, bölgede konuşlanmış ABD kuvvetlerinin Arap ortakları ve müttefikleri olan İsrail ile arasındaki koordinasyonun güçlendirilmesine izin veriyor.
İsrail, kurulduğu 1983 yılından bu yana, Merkez Komutanlığı’nın operasyon alanının bel kemiğini teşkil etmiş, Arap ülkeleri ile arasında olan husumet nedeniyle -geçtiğimiz seneler boyunca- Avrupa Komutanlığı (EUCOM) kapsamında kalmıştır. İsrail'in Merkez Komutanlığı’nın operasyon alanına katılması, İsrail'in çok sayıda Arap ülkesiyle askeri ilişkilerinin boyutunu ve gücünü yansıtan yeni bir gerçekliğin tanınmasını anlamına geliyor. Pentagon ise -kendi açısından- bu adımın, İran'a caydırıcı güçlü ve net bir sinyal göndereceğine ve Washington'un bölgedeki çıkarlarına hizmet edeceğine inanıyor. Amerikalı gözlemciler ise -içlerinden birinin ifade ettiği üzere- “ABD, İsrail, BAE ve Bahreyn Kızıldeniz'de ortak tatbikat yapabilir." diye bu adımı kutluyorlar.
ABD Genelkurmaylığı, coğrafi ve özel komutanlıklara bölünmüştür. Merkez Komutanlığı'nın operasyon alanı, Asya kıtasında yer alan tüm Arap ülkelerini ve batıda Mısır'dan doğuda Kazakistan'a kadar uzanan 21 ülkeyi kapsayan bir bölgeyi içine alıyor. Florida eyaletinin dışında Tampa’da bulunan MacDill Hava Kuvvetleri Üssü'ndeki Merkez komutanlığı karargahında bulunan yaklaşık 5.000 askeri personeline ek olarak, ABD'nin bölge ülkelerinde de 44.000 askeri personelini bulunuyor.
Geçtiğimiz Nisan ayında, General Eric Corella, 2019 yılının başından bu yana görevde olan General Frank Kenneth McKenzie'nin yerini alarak ABD Merkez Komutanlığı başkanı oldu. General Corella, bu görevdeki 15. komutan ve bu komutanlardan üçü General David Petraeus, General James Mattis ve şu anki Genel Sekreter Lloyd Austin Savunma Bakanı pozisyonuna ulaştılar.
Pentagon, halihazırda bölgedeki gelişmelerin hızlanması Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşının yansımaları ve Çin'in bölgede askeri bir varlığa sahip olma hırsları zemininde Orta Doğu'daki hesaplarını kapsamlı bir şekilde gözden geçirme sürecine tanıklık ediyor. Bu da ABD ordusu için -yakın tarihinde deneyimlediklerinden farklı olarak- bir takım yeni tehditler anlamına geliyor.
Merkez Komutanlığı’nın sorumluluğundaki alan, dünyanın -doğrulanmış- petrol kaynaklarının yarıdan fazlasını ve doğal gaz kaynaklarının da yaklaşık yarısını kapsamaktadır. Bunun sonucu olarak da bölge, uluslararası ticaret trafiğinin 3 ana deniz geçidi olan Hürmüz Boğazı, Süveyş Kanalı ve Bab'ül Mendeb Boğazı’na sahip olmakla dünyanın en aktif ticaret yollarını içermektedir. Ayrıca İsrail'i ABD Merkez Komutanlığı'nın görevinin kapsamına almak, doğrudan Arap ordularıyla çalışmak için muazzam bir fırsattır diyebiliriz. Ve bu ordular -geçen on yıllarda olduğu gibi- savaş ve muharebe meydanlarında değil de koordinasyonlarla, ortaklıklarla ve tatbikatlarla birbirini tanıyacaktır.
Geçtiğimiz mayıs ayında yeni komutan General Corella İsrail'i ziyaret etti ve ziyareti sırasında “Ateş Arabaları” adı verilen büyük tatbikatlara katıldı. Bu tatbikatlara Merkez Komutanlığı'nın kapsam alanındaki ülkelerin birçoğundan çok sayıda Arap askeri personel de katılmış ve bu tatbikatın aşamaları gözlemlenmiştir. Bölgenin geleceğine ilişkin vizyonunun bir parçası olarak Pentagon, Arap-İsrail askeri iş birliğinin büyümesini ve bu nedenle İsrail'in BAE ve Bahreyn'e silah satışını duyurmasını memnuniyetle karşılıyor.
Pentagon tek başına hareket etmiyor. Çünkü Kongre, Cumhuriyetçi ve Demokrat partilerin üyeleri tarafından önerilen ve Pentagon'dan, -Tahran'ın tehditlerine karşı güvenlik iş birliğini teşvik etmek için- müttefik Orta Doğu ülkelerinin hava savunmalarını entegre etmesine yardım etmesini isteyen bir yasa tasarısını düşünüyor. Yasa tasarısı, Washington'un İsrail ve Arap ülkelerinin, -Pentagon'un bu ülkelerin hava savunmalarını entegre etmesi ve birbirine bağlaması yoluyla- İran'a karşı hava savunmalarını koordine etmesine yardımcı olmasını öneriyor. Yasa aynı zamanda Washington'un -İbrahim Anlaşmalarının imzalanmasıyla birlikte ilişkilerin normalleşmesi sürecinin ardından- İsrail ve Arap ülkeleri arasındaki savunma iş birliğini geliştirmeye yönelik son girişimidir. Tasarıya göre, Pentagon’un -önerilen tasarının yasalaşmasından sonraki 180 gün içinde- "entegre hava ve füze savunma sistemi metodunu" özetleyen bir strateji sunması gerekmektedir.
Bütün bu olanlar Arap ordularının savaş doktrinindeki büyük ve dramatik bir değişiklikle de alakalıdır. Arap orduları -son yetmiş yıl boyunca- İsrail'den başka bir düşman tanımadılar. Arap kitlelerinin çoğunun inancı da Arap ordularının bu düşman inancından ayrı değildi. Ancak -bilirkişilerin de dediği gibi, İsrail tehditlerinin yerini İran tehdidi olarak görülen şeylerin alması karşısındaki sessizlik ve Arap ordularının ve yöneticilerinin Filistin haklarından bahsetmelerinin karşısında ortaya konan görmezden gelinme ile görülüyor ki bu durum- İsrail’in düşman görülmesi- böyle devam etmeyecektir.
4 yıl önce, eski Başkan Donald Trump yönetimi -yanıldığını anladıktan sonra -Washington’u ve Tel Aviv'i ve bölge ülkelerini İran'a karşı bir araya getirecek bir "Arap NATO'su" kuramadı. Bugün ise Pentagon, Başkan Biden'ın -önümüzdeki temmuz ayında- İsrail’e ve Suudi Arabistan'a yapacağı ziyaretin, İsrail'in bölgeye -Arap karamsarlarının çoğunun birkaç yıl önce hayal bile edemediği surette- yeni bir vizyonla askeri entegresinin sağlanması için İsrail ile bölge ülkeleri arasındaki askeri ilişkilerinde aleni ve büyük bir ilerlemeye yol açmasını umuyor.