ABD'nin Guantanamo ile kararttığı bir hayat: Yemenli Asım Sabit'in şaibeli ölümü
Eski Guantanamo tutuklusu Asım Sabit el Halaki'nin salıverilip Kazakistan'a aktarılmasının ardından burada karşı karşıya kaldığı ağır tıbbi ihmal ölümünü kolaylaştıran bir etken oluverdi.
Yargısız bir şekilde Guantanamo'da tutulan mahkumlardan biri de, 1968 doğumlu Yemen asıllı Asım Sabit Abdullah el Halaki'ydi.
El Halaki, uzun yıllar süren mahkumiyetinin ardından Kazakistan'a adeta sürgün edilirken, burada tıbbi ihmal sebebiyle hayatını kaybetti.
Müslümanların haklarını savunmak üzere kurulan İngiltere merkezli CAGE, yaptığı bir görüşmeyle El Halaki'nin hikayesini aktardı. CAGE'in hazırladığı içerik Mepa News okurları için Türkçeleştirildi.
Asım Sabit el Halaki 2002-2014 yılları arasında bir Suudi vatandaşı olarak Guantanamo Cezaevi'nde tutuldu. 14 yıl boyunca Guantanamo'da hayatını sürdüren El Halaki, burada hakkında herhangi bir suçlama ve yargılama olmaksızın tutuldu. 2007 yılında serbest bırakılması için temize çıkarılmasına rağmen cezaevinden salıverilmesi 7 yıl sonra gerçekleşecekti.
ABD ile Kazakistan arasında gizli bir anlaşma çerçevesinde serbest bırakıldığı 2014 yılında Kazakistan'a nakledildi. Kronik böbrek yetmezliğiyle mücadele eden Asım, Kazakistan'a yerleştirilmesinin ardından birçok kez temel tıbbi hizmet talebinde bulundu, ancak bu talebi reddedildi.
Kazakistan'a gönderilmesinin 129 gün sonrasında geçici bir sağlık tesisinde "tıbbi gözetim" altında hayatını kaybetti. Söz konusu sağlık tesisinde şartlar hiç de iç açıcı değildi. Asım'ın ölümüne sağlık tesisinin kötü koşullarının ve gerekli tedavi sağlanmamasının yol açtığı belirtiliyor.
Asım'ın orada kaldığı koşullar soru işaretlerini de beraberinde getirdi. Ailesi, bu konuya açıklık getirilmesini istedi. Kazakistan'ın Asım Sabit el Halaki'nin cesedini ailesine teslim etmeyi reddettiği ve konumu bilinmeyen bir yerde defnedildiği tahmin ediliyor.
Asım, mahkumlara karşı çeşitli işkencelerle ün salan Guantanamo Cezaevi'nin açılmasından hemen sonra, buraya yerleştirilen ilk kişilerden biriydi. El Halaki, halka yönelik çalışmalarıyla bilinen ve yer yer gezip dini öğretileri telkin eden Güney Asya merkezli Tebliğ Cemaati'nin bir mensubuydu. Cemaatin birçok mensubuyla birlikte Asım'ın Afganistan'a seyahat etmesi önerilmişti. Bu grubun Afganistan'ı ziyaretinden bir süre sonra 11 Eylül meydana gelmişti ve birçok şey artık eskisi gibi olmayacaktı.
Asım, Afgan bir kişi tarafından ülkeyi terk etmesi konusunda uyarılmıştı. Çünkü 11 Eylül sonrası Afganistan'daki Araplar bir hedef tahtası haline gelmiş ve büyük miktarda paralar karşılığında ABD'ye satılmaktaydılar.
Kendisini tehlikeli bir ortamın içerisinde bulan Asım, ülkeyi terk etmek için Pakistan sınırına doğru hareket etmekteydi. Sınıra vardığında orada orduya teslim oldu. ABD yetkilileri, Asım hakkında Afganistan'da askeri eğitim aldığı ve Bagram'da ön cephelerde yer aldığını iddia etti.
Bu sürecin ardından Asım, hakkında hiçbir kanıt sunulmadan uzun ve işkencelerle dolu 12 yılı Guantanamo Cezaevi'nde geçirdi.
Serbest bırakılmasının ardından Asım, Kızılhaç'ın (Kızılay) yerel şubesinin gözetimi altında Kazakistan'ın Kızılorda kentinde az mobilyanın bulunduğu bir daireye yerleştirildi. Burada Kızılhaç'ın yerel şubesinin sorumluluğu, eski mahkumlara "sağlık hizmeti, gıda yardımı, dil kursu ve ulaşım" hizmetleri sağlamaktı. Ancak Asım, sık sık hasta düşüyordu ve Kazakistan'daki Kızılay'dan yardım talebinde bulunuyordu, fakat bu isteklere rağmen kendisi çok az bir hizmet alabildi.
Guantanamo tutuklusu Asım'ın arkadaşı Muhammed ile ölüm koşulları üzerine bir görüşme
Diğer pek çok mahkumla tanıştığım gibi Asım'la da Guantanamo'da arkadaşlık kurmuştuk. 3 Yemenli, 2 Tunuslu olmak üzere 5 kişi cezaevinden Kazakistan'a gönderilmiştik. Başlangıçta aynı şehirde yaşıyorduk ama daha sonra bizi ayırdılar ve başka yerlere taşıdılar. Telefon üzerinden konuşup irtibatta kalmaya çalışsak da iletişim kurmamız zor bir hal aldı.
Guantanamo'da kaldığımız süre boyunca Asım'ın sağlık sorunlarından hepimiz haberdardık. Onun ciddi böbrek yetmezliği, gut hastalığı ve ağır böbrek taşı problemleri vardı. Guantanamo'da yıllarca acı içerisinde kıvranmasına şahitlik ettik. Guantanamo'da ona en temel düzeyde sağlık hizmetleri veriliyordu bunun nedeni ise ABD'nin cezaevinde ölmemizi istememesiydi. Sadece bizi hayatta kalmaya yetecek şeyler yapıyorlardı, daha fazlasını göremiyorduk.
Guantanamo'da aldığı yetersiz sağlık hizmeti ve tüm tıbbi ihtiyaçları için bırakıldığı Kazakistan'da aldığı hizmet arasında dağlar kadar fark vardı. Asım, bomboş bir dairede yapayalnız bırakılmıştı ve saat 18.00'da onun için sokağı çıkma yasağı vardı. Göründüğü bir doktor, hastanelerin bulunduğu başkente nakledilmesi gerektiğini söylemiş ancak Kızılay bu talebi reddetmiş ve onu öylece tek başına acı içerisinde bırakmıştı.
Asım, bazı tıbbi yardım talebinde bulundu ama talebi geri çevrildi. Ailesinden birinin günlük ihtiyaçlarını karşılamak üzere yardıma gelmesi yönündeki talebi de reddedilmişti. Artık bacaklarını kullanma yetisini kaybetmiş ve sadece emekleyerek hareket edebiliyordu. O kadar ağrısı vardı ki kendi kendine bakamıyordu. Bir gün durumu o kadar kötü hale geldi ki acı içerisinde bağırmaya başladı. O kadar uzun süre çığlık içerisinde kaldı ki sonradan bayıldı. Ancak bu haliyle öğlen saat 12:00 sularında "hastane" olarak tanımlanan yere sevk edildi ve aynı gün içerisinde saat 22:00'da öldüğü açıklandı.
Kızılay onu kırsal bir yere götürmüş ve Asım'ın götürüldüğü yerin konumu açıklamamıştı. Orada ne bir hastane, ne ekipman, ne de tıbbi bir tesis vardı. Görgü tanığı ve dışarıdan giriş yapılmasının izin verilmemesi sebebiyle hangi şartlarda öldüğünü bilemiyoruz.
Asım'ın ölümünden bir gün sonra, Kazak hükümeti bizimle görüştü ve "doğal yollarla" öldüğünü onaylayan bir belgeyi imzalamamızı istediler. Bunu yapmayı reddettik. Bu adam 3 ay boyunca tıbbi hizmet için yalvarmış ve kollarıyla dairesinde emeklemişti. Hükümetin onun öleceğini bildiğine ve ondan kurtulmak istediğine inanıyorum. O öldüğünde, hükümet onun cenazesini ailesine göndermeyi reddetti. Bunun yerine beni, bir başka Guantanamolu eski mahkum Adil'i ve çevirmeni alıp camide cenazesini kılmaya götürdüler. Daha sonra cenazesi bir mezarlığa sevk edildi.
Tüm süreci gizlilik içinde yürüten istihbarat servisiydi. Muhtemelen organlarını çıkardıklarına da inanıyorum. Çünkü Asım ağır bir adamdı ve bizim taşıdığımız cenaze oldukça hafifti. Ayrıca cenazeye bakmamıza da izin vermediler. Asım'ın ailesinin taleplerine rağmen, Kazakistan hükümeti cenazenin neden ülkesine gönderilmediği konusunda çeşitli bahaneler üretti. Dahası, onun gömüldüğü yeri de gizlediler. Bizi bir araçla belirsiz bir yere götürdüler ve mezarlığın burası olduğunu söylediler. Oranın gerçek ve halka açık bir mezarlık olduğunu dahi bilmiyoruz.
Bir süre sonra Asım'ın erkek kardeşlerinden biriyle görüştüm. Makul bir şekilde, aldıkları haber karşısında ailesi şok olmuş, afallamışlar ve büyük bir üzüntü içerisine girmişlerdi. Onlara verecek hiçbir cevabım yoktu ve Kazak hükümeti, herhangi bir soruyu yanıtlamayı reddediyordu. Bizimle herhangi bir şekilde iletişime geçmeyi reddettiler. O günden bu yana herhangi bir yeni bilgi verilmedi, soruşturma açılmadı ve bir geri dönüş yapılmadı.
Asım'ın Guantanamo'dan serbest bırakıldığında ABD'nin düşündüğü gibi Kazak hükümetinin de onu bir yük olarak gördüğüne eminim. Yalnızca onun cenazesini gizlemekle kalmadılar, ayrıca hastalığın detaylarını, hayatta kalmak için ihtiyaçlarını ve ne şartlarda yaşamak durumunda bırakıldığı gerçekleri de saklamaya kalkıştılar. Sanki hiç orada bulunmamış gibi varlığını unutturmak istediler.
Vefatından sonra onun evinden eşyalarını toplamaya gittim. Asım doğuştan yetenekli bir şair ve yazardı. Çok sayıda şiir yazmış ve Guantanamo'da yazdığı mektupları saklamıştı.
Hayatının bu değerli anlarını, bir gün ailesine teslim etmek ümidiyle kendi dairemde sakladım. Ancak her an olduğu gibi, ben dışarıdayken evim basılmış ve Asım'ın tüm eşyalarına el konulmuştu. Canına etmek yetmediği gibi, şimdi de onun burada olduğuna dair hiçbir kanıtın bulunmaması için tüm izlerini yok etmek istediler.
En iyimser görüşle Asım'ın aşırı tıbbi ihmalden öldüğünü, en kötü ihtimalle de kasti bir şekilde öldürüldüğünü biliyorum. Kazak hükümeti ve Kızılay, söz verdikleri desteği sağlamak için her fırsatta ona yardımcı olabilirlerdi. Onu elverişli bir hastaneye sevk edip, tedavisini sağlayabilirlerdi. Bunun yerine, acıları son raddeye gelene kadar onu kademeli bir şekilde tek başına ıstırap çekmeye bıraktılar ve fırsatı elde ettiklerinde onu "dünyadan sildiler."
Asım'ın başına gelenlerle hepimiz karşılaşıyoruz, onun vakası maalesef ki münferit değil. Temel insani bir yaşam standartlarını karşılamak için her gün mücadelemizi veriyoruz. Bize yardım ettiğini öne süren yetkililer tarafından aşağılık olarak atfediliyoruz. Asım, on yılı aşkın haksız bir mahkumluğun ardından ağır ve ıstırap dolu bir şekilde hayata gözlerini yumdu. Hepimiz ise bu mirasın karanlığında acılar içinde yaşamaya devam ediyoruz.