Ahrar'uş Şam'ın zaafları

Ahrar'uş Şam'ın zaafları

İdeolojik bölünme, zayıf merkezi yapı ve kaçırılan ittifak fırsatları grubun çarpıcı yenilgisine katkıda bulundu.

Suriye’nin en güçlü Selefi gruplarından biri olduğu düşünülen Ahrar’uş Şam’ın, eski müttefiği Tahrir’uş Şam Heyeti tarafından çabucak mağlup edilmesi çoğu kişi için şaşırtıcıydı. Teorik olarak Ahrar’uş Şam, Tahrir’uş Şam Heyeti’nden daha fazla insan gücüne, dolayısıyla da daha fazla yerel ve bölgesel desteğe sahipti.

 

Ancak Temmuz’un 18’inde başlayan saldırıyla Tahrir’uş Şam, Ahrar’ı İdlib’in büyük bölümününden ve birkaç başka bölgeden hızlıca çıkmaya zorladı. HTŞ’nin kazanımlarını garanti altına aldığı bir ateşkes anlaşmasıyla sonuçlanan çatışma sadece üç gün sürdü. Anlaşmanın ardından Ahrar savaşçılarının ve ağır silahlarının büyük çoğunluğu İdlib’in güneyine ve ona komşu olan Hama vilayetinde yeniden konumlandı.

 

Dahili zaafiyet

 

Ahrar içerisindeki ideolojik ve stratejik mücadele grubun bütünlüğüne zarar vererek muhalif grubun gerilemesinde önemli rol oynadı. Grup içerisinde birbirine zıt iki ideolojik kanat, pragmatikler ve şahinler, arasında varoluşsal bir rekabet yaşanıyor. Pragmatik kadrolar Selefi-Cihadi püritenlik ile aralarına mesafe koyarak Batı ve diğer Suriyeli muhalif gruplarla işbirliğini artırmayı hedeflerken Hareket’i siyasi olarak daha kabul edilebilir bir İslamcı gruba dönüştürmek istiyor. Şahin kanat ise, pragmatiklerin aksine, Selefi-Cihadi püritenliği kucaklama ve diğer radikal gruplarla birleşme niyetinde.

 

Bu ideolojik rekabet Ahrar’ın stratejilerini şekillendirerek, grubun her iki kanadı da kendi bünyesinde tutma amacıyla merkeziyetçi bir yaklaşım benimsemesine yol açtı. Ancak muhalif grubun bu ince çizgide yürüme girişimi grup  içinde kutuplaşmaya neden olmasının yanısıra birçok konuda stratejik kararlar almasına da engel oldu. Grup içindeki çatlak, Aralık ayında şahin kanattan bazılarının alt grup olarak Ceyş’ul Ahrar’ı kurmasının ardından iyice derinleşti. Bu oluşumun çoğu üyesi daha sonra Ahrar’uş Şam’dan ayrılarak Ocak 2017’de kurulan Tahrir’uş Şam Heyeti’ne katıldı.

 

Bu kitlesel kopuş Ahrar içerisindeki pragmatik kanadın etkisini artıran bir gelişme olarak algılandı ve grubun, artık ılımlılık sembolüne dönüşen Suriye devrim bayrağını kabul etmesi için uygun ortamı hazırladı. Tüm bunlara rağmen yine de Ahrar, bütün üyelerini kucaklamasını sağlayacak açık, net ve güçlü bir ideolojik kimlik oluşturma konusunda aciz kaldı. Bu durum, gruba yönelik saldırılar sırasında alt grupların çoğunluğunun Hareket’in bütünü yerine sadece kendi durumlarına odaklanmasıyla daha iyi anlaşıldı.

 

İki ucu keskin kılıç

 

Ahrar’ın büyüklüğü ve yönetim yapısı iki ucu keskin bir kılıca benzetilebilir. Muhalif grup, bir taraftan grubun kaynaklarını ve insan gücünü artırıp farklı stratejik noktaları kontrol ederken diğer yandan da yerel liderlerin gücünü artırması idari yapıyı bozuyor. Merkezi yönetimin zayıflığı, Ahrar’ı yekpare hareket eden bir yapı yerine farklı yerel grupların beraber koordine edildiği bir yapıya dönüştürüyor.

 

Suriye’deki çatışmanın yerelleşen doğası yerel topluluklar ve silahlı grupların kendilerini algılama biçimlerini şekillendirerek kendilerini ve çıkarlarını sadece kendi bölgeriyle sınırlı olarak görmelerine yol açtı. Ahrar’ın, bölgenin tamamında kullanabileceği, hızlıca harekete geçirerek konuşlandırabileceği düzenli bir merkezi güç oluşturmadaki başarısızlığı HTŞ saldırılarına karşı güçlerini mobilize etme ve karşı koyma yeteneğini kısıtladı. Suriyeli analist Ahmad Abazedi’e göre Ahrar’ın merkezi gücü Türkiye’ye açılan Bab’ul Hava sınır kapısında konuşlandırdığı sadece 800 savaşçıdan ibaretti.

 

Ahrar’uş Şam ayrıca yeni ittifaklar oluşturma fırsatını da kaçırdı. Tahrir’uş Şam’ın öncülü Nusra Cephesi ılımlı ÖSO gruplarını yavaş yavaş ortadan kaldırırken Ahrar’ın çatışmanın dışında kalma kararı alması grubun güvenilir partnerlerden yoksun kalmasına yol açtı. Ocak ayında ise bazı gruplar Nusra’nın yeni oluşumu, Şam’ın Fethi Cephesi’nden gelen saldırılar nedeniyle Ahrar’a katılmaya karar verdiklerinde Ahrar kendisine katılan ve saldırı altında olan yeni üyelerini korumak için gücünü kullanmadı. Gücünü kullanmak yerine, Şam’ın Fethi Cephesi ve diğer grupların beraber kurduğu, Tahrir’uş Şam Heyeti ile bir ateşkes anlaşması imzalanana kadar bekledi.

 

Dahası Ahrar, birleşmelerin samimiyetini sorgulayan Tahrir’uş Şam’ın bölgeyi ele geçirmesini önlemek için daha önce kendisine katılan gruplardan Festakim Kema Umirt ve Ceyş’ul İslam’ın İdlib, Baskaba köyündeki askeri merkezlerine saldırdı. Yaşananlar sadece HTŞ’nin bu bölgeleri kolaylıkla ele geçirmesini sağlamakla kalmadı aynı zamanda hem Ahrar ve diğer muhalif gruplar arasında hem de Ahrar’ın kendi içindeki gruplarda güvensizlik ve şüphe tohumları ekti. Ayrıca grubun HTŞ ile savaşma konusundaki isteksizliği nedeniyle Tahrir’uş Şam’ı ortak düşman olarak gören yerel topluluk ve silahlı gruplarla ittifak kurmaya çalışmadı.

 

Nihai savaş

 

Ahrar’uş Şam’ın aksine HTŞ, yerel topluluk ve silahlı grupları idare etme, onların kısa vadeli çıkarlarına odaklanma konusunda oldukça tecrübeli. Çatışma başlar başlamaz HTŞ farklı şehirlerdeki yerel gruplarla anlaşmalar yapmaya, onları kendi yanına çekmeye ya da en azından Ahrar’uş Şam ile ittifak kurmalarını engellemeye çalıştı. Bu anlaşmalar sırasında çatışmadan doğrudan çıkarı olmayan ancak geleneksel olarak HTŞ karşıtı tutumuyla bilinen şehirler dahi (Etarib ve Serakıb gibi) iç çatışmaları engellemek amacıyla çatışmalarda tarafsız kalmayı kabul etti. HTŞ sadece kendisine karşı tutumuyla bilinen şehirleri tarafsız hale getirmekle kalmadı, geleneksel olarak Ahrar’a destek veren şehirleri(Binniş ve Taftanaz gibi) ve Ahrar içerisindeki birçok alt grubu da etkisiz hale getirdi. Bu gruplardan çoğu HTŞ’ye karşı savaşarak müslüman kanı dökmemek ve korunmak için Tahrir’uş Şam’a katıldılar. HTŞ ayrıca yerel anlaşmaları kullanarak Ahrar’ın destek kuvvetlerinin bu alanlara girmesini de engelledi.

 

Bunlara ek olarak HTŞ, Şam’ın Fethi Cephesi’ne ait merkezi güce ve Türkistan İslam Partisi gibi diğer gruplarla olan ittifakına bağlı kaldı. Örneğin Uygur cihad grubu Türkiye sınırındaki Ahrar’ın stratejik bölgelerini hızlıca ele geçirdi. Sonuç olarak, Cebel el-Zaviye’deki Sukur’uş Şam gibi, sadece birkaç Ahrar grubu, HTŞ’ye karşı savaştı ve kendi bölgelerinden çıkarabildi. Çatışma, Ahrar’uş Şam’ın Bab’ul Hava sınır kapısındaki liderlerinin kuşatılmasıyla sona erdi, daha sonra ise esasında teslim alınarak müzakereye zorlandılar.

 

Ahrar’uş Şam, muazzam düşüşüne rağmen, hala İdlib’in bazı bölgelerinde, Hama kırsalında ve Fırat Kalkanı bölgesindeki Cerablus ve el-Bab’ta varlık gösteriyor. Ayrıca muhalif grup son dönemdeki kayıplarını telafi etmek için üst düzey komuta kademesini yeniden düzenledi. Kısa bir süre önce Suriye rejimi ile esir takası sonucu serbest bırakılan ve grubun yeni lideri olan Hasan Soufan, ilk açıklamasında grubun yenilgisinin düşmanının gücünden değil dahili zaafiyetlerden ve zayıflıklarından kaynaklandığını itiraf etti. Ahrar’ın zayıflığını ve hatalarını kabul etmesi doğru yönde atılmış bir adım ancak sadece dönüştürücü değişiklikler muhalif grubu yeniden ayağa kaldırabilir.

 

Haid Haid imzasıyla Chatham House'da "Ahrar'uş Şam HTŞ'nin İdlib'teki saldırılarına neden dayanamadı?" başlığıyla yayınlanan bu makale Mepa News okurları için tercüme edilmiştir.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.