Analiz | Çin ne istiyor?
Çin küresel çapta egemen olmayı arzulamaktadır. Çinlilerin yakın tarihte iyice kendi belli etmeye başlayan bu amacı, uzun vadeli ve çok yönlü bir yaklaşım gerektiren bir zorluk teşkil etmektedir.
Çin'in son dönemde artan küresel etkinliği özellikle Batı dünyasının dikkatini çekiyor.
American Purpose için Larry Diamond ve Glenn Tiffert, "Çin Ne İstiyor?" başlıklı değerlendirmelerinde, Çin'in küresel egemenliğe dair isteklerini ele aldı.
Değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirildi.
Çin küresel çapta egemen olmayı arzulamaktadır. Çinlilerin yakın tarihte iyice kendi belli etmeye başlayan bu amacı “özgürlük” cephesinin davası açısından uzun vadeli ve çok yönlü bir yaklaşım gerektiren bir zorluk teşkil etmektedir.
ABD Devlet Bakanlığı Ofisi bünyesinde Politika Planlama Takımı tarafından hazırlanan “Çin Sorununun Bileşenleri” başlıklı geniş rapor, Çin Komünist Partisi liderliğindeki devlet kaynaklı sorunun ABD’nin ulusal güvenliği ve tanımlayıcı değerleri açısından temel bir mesele olduğunu gözler önüne sermektedir. Çin’in son dönemdeki atılımları, aslına bakıldığında oradaki yönetimin, küresel çapta nüfuz ve kaynak elde etmek için sahneye çıkan “normal” yükselen bir güç olması halinde dahi son derece endişe verici bir gelişme olurdu fakat Çin, demokrasiye derinden düşmanlık besleyen neo-totaliter bir süper güç olduğu için tehlikenin boyutu bir kat daha artmaktadır. Vladimir Putin’in dahi bugün Avrupa’daki özgürlüğü ve güvenliği sağlam bir şekilde tehdit edebiliyor olması göz önüne alındığında Çin’deki otokrasinin içeride uyguladığı zalim politikalar ile dışarıya yönelik hırslarının boyutlarının inanılmaz seviyelere ulaşması bu durumu artık dünyanın özgürlüğüne yönelik uzun vadeli tehditlerin en kritiği haline getirmiştir.
Çin Komünist Partisi'nin liderleri ne istiyor?
Peki Çin’in komünist liderleri tam olarak ne istemektedir? Xi Jinping ve kendisini destekleyen diğer parti patronlarının öncelikli takıntısı kendilerinin yıldır yıldır güç hususunda ellerinde tuttukları tekeli korumaktır. Bu amaçlarının gerçekleşmesi, bağımsız bilginin serbest dolaşımı ile demokratik değerlerin, fikirlerin, modellerin ve sembollerin sürekli olarak kısıtlanması doğrultusunda sürekli ve amansız bir mücadele yürütülmesine bağlıdır. Bu nedenle, Çin Komünist Partisi (ÇKP) kendisine direkt olarak bağlı olmayan Doğu Türkistan ve Hong Kong da dahil olmak üzere içerideki tüm muhalif akımları ve çoğulcu nosyonları ezerek yok etmek zorundadır. ÇKP, hükmünü garanti altına almak için partinin imajına zarar verme ihtimali olan veya protestolara yol açabilecek tüm dahili gelişmeleri ve fikirleri kontrol altına alarak sansürleyebilmesini sağlayan daha önce eşi benzeri görülmemiş bir dijital izleme sistemi inşa etti. Buna ek olarak ise, Çin kendisini dünyaya güçlü ve hayırsever bir oluşum olarak göstermek amacıyla gerek jeopolitik ve ideolojik gerek de bilgi alanlarında devasa ölçekli faaliyetler yürütmektedir.
Çinli liderlerin kendi tabirleriyle “milli ihya (gençleştirme)” olarak isimlendirdikleri büyük bir vizyonları bulunmaktadır. ÇKP’nin nihai amacı küresel egemenlik yani Çin’in dünya üzerindeki lider güç haline gelerek sadece küresel ticaret ve finans araçları ile kaynak akışlarını değil aynı zamanda Antarktika, uzay ve uluslararası kurumlar gibi çekişme sahalarını ele geçirmektir. Çin devleti kısa vadede ABD’yi Hint-Pasifik bölgesinden çıkarmayı, bunu başaramazsa en azından Amerikalıların buradaki nüfuzunu büyük derecede azaltmayı ve böylelikle de bölgedeki tek hâkim olma yolunu açmak istemekte yani Güney Çin Denizindeki güzergahları ve kaynakları domine etmek ve ABD’nin ticaret ve diplomasi alanlarındaki etkisini kırmak suretiyle ABD askeri güçlerini Pasifik Okyanusunda alan kaybetmeye zorlamak ve en nihayetinde de Tayvan’ı “tek devlet, iki sistem” yalan vaadi üzerinden “anavatan ile birleşmeye” zorlamayı arzulamaktadır. Fakat Çin’in hedefleri sadece Tayvan ve kendisine yakın ada zincirleri ile sınırlı değildir. Pekin yönetimi halihazırda görece daha küçük ve daha savunmasız Pasifik Okyanusu devletleri ile Hint Okyanusu derinlerine kadar inecek şekilde stratejik nüfuz ve varlık noktaları inşa etmektedir. Doğrusunu söylemek gerekirse, Çin’in kurmakta olduğu bu ağın ekonomik ve siyasi varlığı daha şimdiden dünyanın her köşesinde kendini hissettirmekte olup çoğu yerde de rakipsiz bir hale gelmiştir.
"Çin'in yükselişine itaat edilmesi"
Çin, egemenlik hayallerini gerçekleştirirken bu süreci en az maliyetle ve savaşa bulaşmadan tamamlamayı ummaktadır. Çin’in bugünkü liderlerinin, Sovyetler Birliği hatta Mao liderliğindeki ÇKP gibi devrim teşvik etmek veya demokratik yönetimleri alaşağı etmek gibi bir dertleri yoktur. Pekin’in bu devletlerden beklediği tek şey Çin’in yükselişine mutlak şekilde itaat etmeleri veya kendilerini karşı konulması imkânsız bir dev olarak kabul ederek boyun eğmeleridir. Çin, dünyanın “otokratik yönetimler için güvenli bir hale getirilmesi” amacı doğrultusunda uluslararası insan hakları normları ve prensipleri ile özgür, açık ve herkesin ulaşabildiği internet platformlarını alabora etmek istemektedir. Uluslararası pazarlık forumlarını dediğim dedik temsilcilerle tıkamakta buna ilave olarak da BM ve diğer uluslararası platformlardaki bağımsız sivil toplum kuruluşlarını marjinalleştirmek amacıyla liberal olmayan ülkelerden müteşekkil koalisyonlar kurarak bunları harekete geçmeleri için cesaretlendirmektedir. Pekin yönetimi 4 Şubat tarihinde Rusya ile müşterek yaptığı açıklamada küresel demokrasi ve insan hakları normlarına, artık kabak tadı veren “çok kutupluluk”, “kültürel ve medeniyete dayalı çeşitlilik” söylemleri ve “halkı” temsil ettiğini iddia eden bir siyasi sistem içerisindeki herhangi bir katılım teşebbüsünün “demokrasinin” bir parçası olabileceği gibi abes bir iddia üzerinden resmen meydan okudu.
Daha geniş bir açıdan bakıldığında Çin’in ikili ilişkilerini kullanarak görece daha zayıf devletleri domine etmesi yani AB ve Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) benzeri bölgesel yapılanmalar içindeki bazı üye devletleri şımarıklık yapması için kışkırtarak fikir ayrılıkları yaratması da büyük bir sorundur.
Açık toplumların yumuşak dokularına sızıyor
Çin devleti, yabancı ülkelerdeki siyasi partiler, devlet kadroları ve devlet dışı güçlü aktörler üzerinden açık toplumların yumuşak dokularına (üniversiteler, düşünce kuruluşları, medya, STK’lar, şirketler, başta film endüstrisi olmak üzere sanat, dini kurumlar, Çin diasporası hatta ve hatta gerek yerel gerek genel çapta seçimle iktidara gelmiş devlet yetkilileri) sızmış vaziyettedir. Pekin yönetiminin bu faaliyetlerinden bazıları “yumuşak güç” olgusunun sözlük tanımı ile uyumlu olsa da Çinlilerin daha çok odaklandığı nokta “keskin güç” araçları vasıtasıyla habis metotlar kullanarak faaliyet gösterilen ülkelerdeki insanları kandırma, yozlaştırma ve nihayetinde de bu insanların sahip oldukları güç sayesinde Çin’in çıkarlarının kamuoyu nezdinden ve mahkemelerden uzak tutulmasıdır. Bu tür ağları tesis etmelerindeki tek amaç sadece dostlar edinip nüfuz sahip olmakla kısıtlı olmayıp aynı zamanda Çin’e muhalefet edenleri korkutarak Xi Jinping ve ekibinin çıkarlarının gerçekleşmesi için daha uygun bir ortam yaratılmasını da içermektedir.
Çin’in keskin güç kullanımı sürekli artan bir şekilde küstahlık seviyelerine ulaştı. Avustralya Güvenlik İstihbaratı Organizasyonu geçtiğimiz şubat ayında yaptığı açıklama ile Çin yönetiminin Avustralya’daki federal seçimlerde yarışacak adaylara para aktarmak amacıyla gizli bir sistem kurmayı amaçladığına dair planları ifşa ettiklerini duyurdu. İngiliz istihbarat servisi MI5 da bu yılın başlarında İngiliz Parlamentosuna yönelik benzer faaliyetler hususunda uyarıda bulundu. Çin’in Washington büyükelçisi geçtiğimiz yıl açık açık Amerikalı büyük şirket sahiplerine bir mektup göndererek ABD’nin Çin karşısında ticaret alanında daha rahat rekabet etmesini sağlaması öngörülen yasa tasarısının terk edilmesi veya şartlarının hafifleştirilmesi için şirket sahiplerini kendi şahsi çıkarlarını milli çıkarların önüne koymaya davet etti. Bundan üç yıl önce bir Houston Rockets çalışanı Hong Kong’da o dönem cereyan eden olaylarda halkın tarafında olduğunu ifade eden sosyal medya mesajlarını Çin devletinin baskıları neticesinde silmek zorunda kalmış, benzer şekilde aynı mesele hakkında yapılan yorumlar nedeniyle Çin pazarını kaybetmeyi göze alamayan NBA yöneticileri de aşağılanmayı kabul ederek özür dilemişti. Çin devleti 2020’den bu yana kendisini eleştirme cüreti gösteren düşünce kuruluşlarını, AB bünyesindeki bazı alt kurumları, insan hakları örgütlerini ve bunlara ilaveten düzinelerce uzman, insan hakları gözlemcisi ile hem Amerikalı hem de Avrupalı devlet yetkililerini teker teker yaptırım listesine almaya başladı.
Ticaret ve yatırım alanları
Çin’in küresel gücü kendini bilhassa ticaret ve yatırım alanlarında belli etmektedir. Son derece hızlı büyümesi, ucuz mallar üretebilmesi ve hammadde hususunda sürekli arayış içinde olması Çin’i, Afrika, Güneydoğu Asya, Orta Doğu, Güney Amerika ve dünyanın daha birçok bölgesindeki en büyük ticaret ortağı haline getirdi. Kuşak ve Yol İnisiyatifinin faaliyetleri neticesinde dünyanın en büyük resmi tefecisi ve altyapı inşaatçısı oldular. Verdikleri uluslararası kredilerin ve anlaşmaların içerikleri ve şartları genellikle gizli tutulmakta ve sadece en yukarıdaki birkaç yetkili tarafından bilinmektedir. Çin hem içeride hem de dışarıda şeffaflıktan ve dolayısıyla da hesap verme mecburiyetinden kaçmayı sevmektedir.
Çin, verdiği bu borçları ve yaptığı yatırımları halkın “meraklı gözlerinden” ve potansiyel tartışmalardan koruyarak dünya sathında demokrasi ve doğru düzgün devlet yönetimi algısına da zarar vermektedir. AidData tarafından geçtiğimiz yıl hazırlanan raporda Zambiya benzeri ülkelerin Çin’e olan gizli borçlarının 385 milyar doları aştığını ispat etmişti. Zambiya bu raporun açıklanmasının ardından gelen süreçte Çin’den aldığı dış borçlarını zamanında ödemeyeceğini ve bu borçların daha önce belirtilen miktarların iki katı olduğunu resmi olarak itiraf etti. Pekin yönetiminin yaptığı anlaşmaları gizli tutması sayesinde devasa altyapı ve maden projeleri karar alma mekanizmalarının elleri arasından adeta kayıp giderek mali fizibilite veya çevresel etkiler göz ardı edilerek hızlıca onaylanmaktadır. Masa altından yapılan ödemelerden pay koparmak isteyen devlet yetkililerinin açgözlülüğü ve hesap sorması gereken makamların devre dışı bırakılması nedeniyle yozlaşma bu ülkelerde adeta mantar gibi yayıldı. Tüm bunlara ilaveten, Kuşak ve Yol İnisiyatifi bünyesinde imzalanan anlaşmaların ifşa edilen örneklerinde borçlu devletlerin bazı hususlarda egemenlik haklarından veya ellerindeki taşınmazlardan vazgeçmek zorunda bırakıldığı da anlaşılmaktadır.
Teknolojik güç
Çin sahip olduğu yapay zekâ uyumlu kamera ağları, yüz tanıma yazılımları, internet sansürleme araçları ve paramiliter polis ekipmanları gibi birçok “faydalı” teknoloji nedeniyle kendi ülkelerinde gücü elinde tutmak için şiddete başvurmak zorunda olan siyasetçilerin uğrak mekanıdır. İşin asıl korkutan tarafı, bu tür satın alımlarda teknoloji ile birlikte Çin’in kendine has toplumsal normları ve siyasi değerlerinin de ithal edilmesidir. Çin’in elindeki bu “güvenli şehir” sistemleri ile diğer takip ve kontrol teknolojilerini satın alıp kullanmaya başlayan Afrika ve diğer gelişmekte olan pazar bölgelerindeki devletlerinin insan hakları ve demokrasi kalitesi hususlarında keskin düşüşler yaşadığı gözlemlenmektedir.
Genel olarak toparlamak gerekirse Çin, sahip olduğu muazzam pazar ile birlikte Kuşak ve Yol İnisiyatifi bünyesinde inşa ettiği limanlar, demiryolları, veri merkezleri, kıtalararası fiber optik kablolar ve ticaret anlaşmalarından müteşekkil ağın gücünü kullanarak küresel ekonomiyi kendini merkeze alarak yeniden yapılandırmakta, endüstriyel mineraller, elektronik aygıtlar ve tıbbi hammaddeler gibi hayati önem arz eden teknoloji ve ticari malların tedarik zincirleri üzerinde gerektiğinde akışı kesmelerini sağlayacak mekanizmalar kurmaktadır. Yakın gelecekte ekonomik işlem maliyetlerini azaltması, yeni kitlesel izleme formlarını beraberinde getirmesi ve yaptırımlar dahil ABD dış politikasının kullanmakta olduğu mali araçları köreltmesi beklenen bir merkez bankası dijital kuru oluşturulması hususunda da yine Çin diğer büyük ekonomilerin çok ilerisindedir.
Araştırma programları
Çin’in keskin gücünün yansımalarının anahtar başlıklarından bir diğeri de Pekin yönetiminin on yıllardır uluslararası araştırma iş birliği ve eğitim programları, zoraki ticari anlaşmalar, casusluk ve hatta düpedüz hırsızlıkla ele geçirmek için uğraştığı, gelecekte hangi gücün üstün olacağını belirlemesi beklenen ticari ve askeri teknolojiler hususunda katettiği yoldur. Bu teknolojiler arasında yapay zekâ, yarı iletkenler, robotlar, hipersonik uygulamalar, biyoteknoloji ve alternatif enerji gibi önemli konular mevcuttur. Bu alanlardaki teknoloji transferlerinin gerçekleşmesi halinde Çin tarafından verilen son derece cömert ödüller beraberinde gayrimeşru davranışları da teşvik etmektedir. Herkese açık olmaları ve herkesle iş birliği yapmayı kuruluş amacı olarak görmeleri nedeniyle özellikle üniversiteler bu tür taktikler karşısında son derece savunmasızdır. Çin, Amerikan üniversitelerinin bu zaafını kötüye kullanarak kendi çıkarlarının gerçekleşmesini hızlandıracak çok değerli bilgilere vakıf oldu.
Çin’in kendine ait inovasyon kapasitesi de bu alana aktarılan devasa Ar-Ge fonları ve meşhur “Bin Yetenek” programı çerçevesinde yetişen insanlar sayesinde son derece büyüdü. Pekin yönetimi, Çinli firmalar üzerinden bu tür yeni teknolojileri ticarileştirerek, alanında ilk olmanın getirdiği avantajlar ile kendi kendine yetebilme kabiliyetini garanti altına almak ve yabancı aktörleri pazar dışına itebilmek amacıyla devasa devlet yardım paketleri kullanmaktadır. Pazar ekonomileri bünyesindeki sadece birkaç endüstri devlet eliyle gerçekleştirilen bu tür saldırılara karşı koyabilme yetisine sahiptir.
Yazıda ele alınan bu başlıklar Çinli liderlerin küresel manada neyin peşinde olduklarını ve bu istediklerini hangi araçlarla elde etmeye çalıştıklarının kısa bir özetidir. Çin’in tüm dünyaya hükmetme yolunda izlediği strateji tafsilatlı, sabırlı ve belirli bir sisteme sadıktır. Bu nedenle, ABD ve demokratik müttefiklerinin bu duruma vereceği cevap da aynı özellikleri taşımak zorundadır. 2018 yılında tarafımızca hazırlanan raporda belirtildiği üzere Çin’in ahlaksız nüfuz ve kontrol hırslarına karşı konulması için dirençli bir yapıcı teyakkuz politikası oluşturulması gerekmektedir. Öncelikle yapılması gereken, tüm kredi, yatırım, iş birliği anlaşmaları ve araştırma ortaklıkları dahil Çin’in taraf olduğu işlemlerin tamamen şeffaf olmasını talep etmektir. İkinci olarak, dünyanın büyük demokrasileri mütekabiliyet talep etmeli yani tıpkı bizim yaptığımız gibi Çin’in pazarlarına, medyasına, üniversitelerine ve diğer kurumlarına erişime izin verilmesini, bunu kabul etmeyerek kendi jeopolitik çıkarları doğrultusunda herhangi bir pazara erişimi kısıtlaması halinde ÇKP’nin ticari olarak cezalandırılmayı kabul etmesini istemelidir. Üçüncü olarak, Kendi kurumlarımızı Çin’in keskin gücünü kullanma faaliyetlerine daha dirençli hale gelmeleri ve Çin ile küresel ticaret, finans, sivil idare, teknoloji üretimi ve askeri kuvvet alanlarında daha etkili rekabet edebilmeleri için güçlendirmeli ve canlandırmalıyız.
Görece daha kısıtlı kaynaklara ve güçsüz kurumlara sahip devletlere Çin’in keskin gücünün kendi özgürlüklerine ve egemenliklerine yönelik beraberinde getirdiği tehditleri doğru algılayabilmeleri ve bu faaliyetlere karşı kendilerini savunabilmeleri için gerekli kurumsal kapasiteyi inşa etmeleri hususunda yardım eli uzatılmalıdır. Sivil yönetimi hesaba çekmesi gereken mekanizmalarını güçlendirmeleri ve yine kendi sınırları içindeki kitlesel medya kuruluşlarının özerkliğini koruyabilmeleri için bu devletlere yardım edilmelidir. Çinli kaçak avcıların yasadışı ve hiçbir kurala riayet etmeyen aşırı balık avı meselesi örneğinde olduğu gibi bu devletler bazen daha gözle görünür şekilde yardıma ihtiyaç duymaktadır. Mevzubahis bağımsız ve demokratik ülkelerin güçlendirilmesi noktası halk diplomasisi de dahil olmak üzere Amerikan diplomasi ve yardım faaliyetlerinin öncelik listesinin başında olmalıdır. Bundan daha önemli olarak, gelişmekte olan pazar ülkeleri tümüyle Çin’e bağımlı hale gelmemek için fiziki altyapı, telekomünikasyon ve halk sağlığı hususlarındaki yatırımlar dahil alternatif kredi ve yatırım kaynaklarına ihtiyaç duymaktadır.
Önümüzde duran bu sorunu “yeni bir Soğuk Savaş” olarak çerçevelendirmek pek doğru olmasa da yaşanmakta olanlar uzun vadeli ve küresel çapta bir mücadele cereyan ettiğini göstermekte olup Amerika Birleşik Devletleri, adil ve şeffaf iş birliğinin mümkün olmadığı tüm noktalarda ya Çin ile rekabet etmek ya da karşısına dikilmek zorundadır. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin beraberinde getirdiği fiziki yıkım ve göç dalgası bir yandan özgürlük, açıklık ve hukukun üstünlüğü ilkelerine dayalı ve geniş katılımlı bir diplomatik saldırı harekâtı gerçekleştirilmesi için fırsat yaratırken diğer yandan da uluslararası ortamı son derece gerdi. Çin devleti, Rusya’nın saldırganlığı kınamayı reddederek tarihin yanlış tarafında olduğunu gösterdi ve şu gerçek bir kez daha vurgulanmış oldu: Çin, küresel egemenlik peşinde koşan bir neo-totaliter devlet olmaya devam ettiği sürece ABD ve müttefikleri bu yarışı kaybetmeyi göze alamaz.