Analiz | Cumhuriyetçi bir başkan seçilirse Amerikan dış politikası nasıl şekillenecek?
"Avrupa için kötü haber ise Cumhuriyetçilerden ön seçimini kazanması beklenen herhangi bir adayın başkan seçilmesi halinde ABD dış politikasını Avrupa'nın çıkarlarından uzaklaştıracak olması."
ABD'de 2024 yılında gerçekleştirilecek başkanlık seçimlerine yaklaşılırken tartışmalar devam ediyor.
Başta eski Başkan Donald Trump olmak üzere Cumhuriyetçi adayların seçimi kazanması halinde yeni Amerikan dış politikasının ne olacağı da merak konusu.
Majda Ruge, European Council on Foreign Relations için kaleme aldığı değerlendirmede, Cumhuriyetçi adayların olası dış politika önceliklerini inceledi.
Değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirildi.
Cumhuriyetçilerin 2024 başkanlık adaylığı tartışmalarının ilki yaklaşıyor. Ülke içindeki tartışmalara eski başkan Donald Trump'ın suç iddianameleri ve kültür savaşları hakimken, Avrupalılar tartışmanın Cumhuriyetçi başkan adaylarının dış politika profilleri hakkında neler ortaya çıkaracağını görmek için sabırsızlanıyor.
Avrupalılar için en önemli soru adayların Ukrayna konusunda nasıl bir pozisyon alacakları. Rusya'nın Şubat 2022'deki yasa dışı işgalinden bu yana ABD, Ukrayna'nın savunma çabalarına öncülük etti ve Amerikan askeri yardımı tüm AB üye ülkelerinin toplamından daha fazla oldu. Başkanlık koltuğunda yaşanacak bir değişiklik Avrupa'yı Ukrayna'ya verdiği destek konusunda yalnızlaştırabilir ve Vladimir Putin'in ekmeğine yağ sürebilir.
Cumhuriyetçi başkan adaylarının dış politika pozisyonları üç gruba ayrılıyor: 'Önderlik'çiler, kısıtlayıcılar ve öncelikçiler. Her biri ABD'nin küresel lider rolü ve Çin'in yarattığı tehditler konusunda farklı görüşlere sahip. Bu farklı görüşler, ABD'nin Ukrayna'ya verdiği destek konusundaki görüşlerini de belirliyor.
Avrupa'nın umudu: Haley-Pence-Christie, 'önderlik'çi kesim
'Önderlik'çiler, Avrupa ve Ukrayna da dahil olmak üzere ABD'nin küresel liderliğinin devamından yana. Liderleri Nikki Haley ve Mike Pence, Rusya'nın stratejik yenilgisinin ABD ulusal güvenliği için hayati bir mesele olduğu ve Ukrayna'nın kazanmasına yardımcı olmak için güçlü askeri desteğin sürdürülmesi gerektiği yönünde fikir birliği içerisindeler. Haley'in sloganı "Ukrayna'nın kazanması hepimizin kazanmasıdır" iken Pence "Ukrayna'daki savaş bizim savaşımız değildir (ancak) özgürlük bizim savaşımızdır." diyor. Bunlar Trump'ın "bu savaşı kazanma ya da kaybetme açısından değil, ölümleri durdurmak için savaşı sona erdirme açısından düşünme" önerisiyle tam bir tezat oluşturuyor. Kısa bir süre önce Kiev'de Devlet Başkanı Volodimir Zelensky ile görüşen ve Bucha'daki toplu mezarları ziyaret eden Chris Christie de bir 'önderlik'çi.
Haley, Christie ve Pence, Ukrayna'ya yapılan yardımların kesilmesini isteyen kısıtlayıcıların aksine silah sevkiyatında keskin bir artışı savunuyorlar. Öncelikçilerin (ABD'nin Ukrayna'ya müdahil olmasının ülkenin Çin'in Tayvan'ı işgalini caydırma kabiliyetini zayıflattığını düşünenler) aksine Haley, Pence ve Christie Çin'i Tayvan'da caydırmanın Ukrayna'da kazanmayı gerektirdiğinde ısrar ediyor.
Asya odağı: DeSantis ve öncelikçi kesim
Öncelikliler Çin'in yarattığı tehdidi ABD'nin başlıca ulusal güvenlik tehdidi olarak görüyor ve kaynakların Ukrayna'dan Tayvan'a kaydırılmasının acil bir ihtiyaç olduğunu düşünüyor. Trump'ın başlıca rakibi Ron DeSantis de bu görüşü paylaşıyor. DeSantis, Ukrayna'nın ABD'nin ulusal güvenlik çıkarları için hayati öneme sahip olduğu yönündeki 'önderlik'çi inanca karşı çıkıyor. Bunun yerine DeSantis, Rus saldırganlığının ABD için ikincil ya da üçüncül bir tehdit olduğunda ısrar ederken, Tayvan'daki Çin saldırganlığını caydırmanın birinci öncelik olduğunu savunuyor. Bu da ABD kaynaklarının Ukrayna'dan uzaklaştırılarak önceliklerin yeniden belirlenmesini gerektirecektir. DeSantis'e göre bu noktada Avrupalılar öncülük etmelidir. Dolayısıyla Avrupa artık Amerika'nın odak noktası olmamalıdır. DeSantis'e göre "İkinci Dünya Savaşı sonrası kuşak için Avrupa neyse, bizim kuşağımız için de Asya-Pasifik o olmalıdır".
DeSantis, Ukrayna'da uzun süreli bir çatışmanın Çin'in ekmeğine yağ süreceğini düşünüyor ve ABD'nin silah stoklarının tükenmesinin Amerika'nın Tayvan'a yönelik bir işgali caydırma kabiliyetini zayıflattığını savunuyor. DeSantis'e göre Ukrayna'daki savaşı sonuca ulaştıramamak ABD'nin Tayvan'ı savunma kabiliyetini azaltıyor.
Cumhuriyetçi başkan adayı Vivek Ramaswamy de Çin'le ilgili öncelikli aciliyet duygusunu yineledi. Ancak sürekli olarak taklit ettiği Trump gibi o da kısıtlayıcı kesimle daha uyumlu.
Önce iç güç: Trump'ın kısıtlayıcı kesimi
Kısıtlayıcıların sloganı, ABD'nin yabancı sınırlardan çok kendi sınırlarıyla ilgilenmesi gerektiğidir. Onların dünyasında Ukrayna ve Rusya'nın stratejik yenilgiye uğratılması ABD'nin ulusal çıkarları için hayati öneme sahip değildir. Ancak savaşın sona erdirilmesi ve silah sevkiyatının durdurulması hayati öneme sahiptir. Trump ve Ramaswamy'nin savaşı sona erdirmek için savundukları fikirler, ABD Ukrayna'yı ikinci plana atabildiği sürece Ukrayna'nın toprak bütünlüğünün kaderine tamamen kayıtsız kalınacağını gösteriyor. Her iki aday da ABD'nin dünyanın ahlak polisi olmaması gerektiği inancını paylaşıyor ve Ukrayna'yı desteklemek için daha fazla kaynak aktarmaya son verme sözü veriyor. Ramaswamy, çatışma hatlarını olduğu yerde donduracak bir barış anlaşmasını hızla müzakere etme sözü verdi. Trump ise savaşı 24 saat içinde sona erdireceğini iddia etti. Eski başkan ayrıca Biden yönetiminin Ukrayna'ya öncelik vermesi nedeniyle ABD silah stoklarının tükenmesinden de yakındı. Endişe verici bir şekilde Ukrayna, Trump'ın iç siyasi husumetinin bir parçası haline geldi: Trump, Başkan Biden'ı kişisel mali çıkarları için ABD'yi küresel savaşa sürüklemekle suçladı.
DeSantis -Çin'e öncelik verirken- de aynı zamanda kısıtlayıcı bir dil konuşuyor. Rusya'yı, güney sınırında fentanil kaçakçılığı yapan kartellerden gelen tehdide kıyasla daha küçük bir tehdit olarak görüyor ve kaçakçılara karşı insansız hava araçları ve ölümcül güç kullanarak güvenliği sağlamayı öneriyor.
Bu neden önemli?
Cumhuriyetçi ön seçimlerindeki bireysel dış politika profillerini anlamak, partideki dış politika eğilimlerini ve bunların nereye varabileceğini ortaya koymaktadır. Rus işgaline verdikleri yanıtta da görüldüğü üzere, partinin tabanını en çok harekete geçiren adaylar, müesses nizamı ve 'önderlik'çi görüşü kesin bir dille reddetmektedir.
Öncelikçiler ve kısıtlayıcılar sadece kamuoyu yoklamalarında önde gitmekle kalmıyor. Rusya'nın Ukrayna'ya açtığı savaşın ABD için büyük bir tehdit olmadığını, ABD'nin Ukrayna konusunda çok fazla şey yaptığını ve ABD'nin Ukrayna'yı savaşı bir an önce bitirmeye ve Amerikan hanehalkı için maliyetleri azaltmaya teşvik etmesi gerektiğini düşünen Cumhuriyetçi seçmenlerle daha fazla temas halindeler. Bu Ukrayna'nın toprak kaybetmesi anlamına gelse bile.
Ön seçimleri kazanmak için Cumhuriyetçi aday adayları pozisyonlarını tabanınkine göre ayarlayarak, Amerika'yı ilk sıraya koyma ve göçmenlik gibi anavatana daha yakın sorunlara odaklandıklarını gösterme çabalarında birbirlerine üstünlük sağlamaya çalışıyorlar. DeSantis'in önceliği ön planda tutmaya yönelmesi bunu yansıtıyor.
Haley ve Pence gibi Ukrayna'nın savunmasına bağlı kalanlar -ki bunlar Trump'ın tabanı seferber ettiği Cumhuriyetçi müesses nizamın bir parçası olarak görülüyorlar- şaşırtıcı olmayan bir şekilde sürekli olarak tek haneli rakamlarda oy alıyorlar. Bu kişilerin görüşleri tabanla değil, geçen ay Temsilciler Meclisi'nde Ukrayna'ya 300 milyon dolarlık yardımın kesilmesini öngören kısıtlama girişimini veto etmek için Demokratlara katılan Cumhuriyetçi Kongre elitiyle uyumlu.
Cumhuriyetçiler arasındaki bu bölünme Ukrayna ve Avrupalılar için hem iyi hem de kötü haberler içeriyor. İyi haber şu ki, Kongre 2025 yılına kadar ABD'nin Ukrayna'ya desteğinin devam etmesine izin verecek gibi görünüyor. Biden kısa bir süre önce Ukrayna'ya yardım için 24 milyar dolar daha istedi ki Senato ve Temsilciler Meclisi'ndeki Cumhuriyetçilerin Tayvan'a ek askeri destek sağladıktan sonra bunu kabul etmeleri muhtemel.
Avrupa için kötü haber ise Cumhuriyetçilerden ön seçimini kazanması beklenen herhangi bir adayın başkan seçilmesi halinde ABD dış politikasını dramatik bir şekilde Avrupa'nın kısa vadeli çıkarlarından uzaklaştıracak olması. Washington'daki liderlik değişikliği, ABD'nin Ukrayna ve Avrupa savunmasına olan bağlılığını neredeyse kesin bir şekilde değiştirecektir. Avrupalılar, önümüzdeki yıl başkanlığı kazanabilecek kişilerin görüşlerini ciddiye almalı ve hazırlık yapmalıdır.