Analiz | İngiltere Filistin'e destek olan Müslüman vatandaşlarını susturmak istiyor

Analiz | İngiltere Filistin'e destek olan Müslüman vatandaşlarını susturmak istiyor

"Entegrasyon talep ediliyor, ancak Müslümanların tüm bağımsız düşüncelerini terk etmeleri ve devleti eleştirmeden destekleyen birer asalak olmaları şartıyla."

Afroze Fatima Zaidi | The New Arab | Tercüme: Mepa News

İsrail Gazze'de soykırım yapmaya devam ederken, İngiliz yetkililer insanların buna dikkat çekmesini engellemek için ellerinden geleni yapıyor gibi görünüyor.

İçişleri Bakanı Suella Braverman ateşkes çağrısı yapan gösterileri "nefret yürüyüşleri" olarak nitelendirdi. Bu arada Londra Metropolitan Polis Teşkilati Müdürü Mark Rowley, polisin özellikle Filistin yanlısı protestolara karşı "kesinlikle acımasız" olacağı uyarısında bulundu.

Bu durum kendi başına endişe verici olsa da hem Braverman'ın hem de Rowley'in Filistin'e destek konusunu tartışırken Birleşik Krallık'taki terör tehdidi seviyesine atıfta bulundukları düşünüldüğünde Müslümanların karşı karşıya olduğu risk daha da artıyor.

İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarının artmasının ardından, terörizm ile Filistin'e destek arasında hem kasıtlı hem de kapsamlı bir ilişki kurulduğuna tanık oluyoruz. Ve her zaman olduğu gibi, terörle mücadele gözetim ve polisliğinin yükünü özellikle Müslümanlar çekecek.

Böylece Filistin mücadelesinin terörizmle, terörizmin İslamofobiyle ve İslamofobinin de Filistin'le bağlantılı olduğu bir üçgen yaratılmış oluyor. Dolayısıyla Filistin'e verilen destek terörizmle bir tutulduğu sürece, Müslümanları orantısız bir şekilde hedef almasına rağmen bu tür destek gösterilerine yönelik her türlü baskı sadece meşru değil aynı zamanda gerekli de görülüyor.

Her şey Filistin bayrağının dalgalandırılmasına getirilen kısıtlamalar ve protestocuların tutuklanmasıyla başladı. Ancak özellikle azınlık toplulukları arasında muhalefete yönelik polisiye tedbirlerin nasıl işlediğini bilenler, bunun gösterilerle sınırlı kalmadığını da bilirler.

Londra'da polis "istihbarat ve bilgi toplama" amacıyla okul personeliyle irtibata geçerek okulları gözetlemeye başladı. Aşırıcılıkla mücadele komiseri Robin Simcox da "ülkedeki İran destekli faaliyetlerin boyutunun ve İran'ın burada aşırıcılığı ne ölçüde körüklemeye çalıştığının tam olarak anlaşılamadığını" söyledi.

Bu "İran destekli faaliyetin" neye benzediğini herkes tahmin edebilir ve aşırıcılıkla mücadele komiseri görünüşe göre ayrıntı vermek ya da iddialarını desteklemek zorunda hissetmiyor. Müslüman bir ülkenin adı ve "aşırıcılık" kelimesi aynı cümlede geçtiği sürece, İngiliz yetkililer ulusal güvenlik adına gerekli olduğunu iddia ettikleri her şeyi yapmak için serbest geçiş hakkına sahip oluyorlar.

Elbette okullardaki polis varlığı, okul yönetiminin tarafsızlık ya da tamamen sessizlik çağrılarının yanı sıra okul personelinin aşırılık şüphesini bildirme konusundaki yasal görevine de ek olarak geliyor.

İnsan hakları örgütü Liberty'den Jun Pang'ın da belirttiği gibi:

"Okul, çocukların ve gençlerin kendilerini ifade edebilecekleri, günün zor meselelerini tartışabilecekleri, bilgi arayabilecekleri ve örneğin İngiliz hükümetinin yaptıkları ya da yapmadıklarıyla ilgili keder ya da öfke duygularını potansiyel olarak keşfedebilecekleri bir yer olmalıdır.

Artan polis devriyeleri ve gözetim, bu önemli konuşmaların gerçekleşmesini engelleyen caydırıcı bir etki yaratıyor."

Yani protestolar yoluyla da eğitim ortamlarında da Britanyalı Müslümanlar siyasi görüşlerini ifade etme özgürlüğüne sahip değiller. Yetkililer, Müslümanların "aşırıcılığa yönelmesinden" korktukları için bunu dikkate almıyor. İsrail'in insan hakları ihlalleri, savaş suçları ve uluslararası hukuku alenen hiçe saymasına ilişkin meşru kaygılarını dile getirmelerini engelliyorlar.

"Devlete açıkça düşman olan radikal toplumsal hareketlere" yer açmak ise söz konusu bile değil. Müslüman çocuklar da dahil olmak üzere Müslümanların artık en ufak bir demokratik siyasi ifade biçimi için dahi alanları yok. Entegrasyon talep ediliyor, ancak Müslümanların tüm bağımsız düşüncelerini terk etmeleri ve devleti eleştirmeden destekleyen birer asalak olmaları şartıyla.

Bir kişi "terörist" olarak etiketlenmeden önce bile, "Önleme" stratejisi "aşırılığı" şöyle tanımlıyor: "Demokrasi ve hukukun üstünlüğü dahil olmak üzere temel İngiliz değerlerine sesli veya aktif muhalefet." Bir an için bunun yasaların her zaman adil olmadığını, yasama ve politikaya eleştirel katılımın aslında gerçekten demokratik siyasi katılımın bir temeli olduğunu dikkate almadığını bir kenara bırakalım.

Ancak buradaki mutlak ironi, özellikle Asyalı göçmen nesillerin, haklarını ve çıkarlarını savunmanın yolunun çizgiler içinde kalmak, hukukun üstünlüğüne itaat etmek ve seçim siyasetiyle ilgilenmek olduğu fikrini içselleştirmiş olmalarıdır. Bu durum hiçbir yerde Britanya Müslüman Konseyi'nin Filistin'e ilişkin rehberliğinde olduğu kadar açık bir şekilde ortaya konmamıştır.

Gerçek şu ki, Birleşik Krallık'taki terörle mücadele önlemleri, terörizmin demokrasiye karşıt olarak nitelendirildiği bir anomali içinde gelişirken, özünde anti-demokratik olan aşırı hevesli terörle mücadele uygulamalarıyla mücadele edilmektedir. Bu terörle mücadele uygulamaları adalet temelli hareketleri bastırmaya ve meşru muhalefet yollarını giderek boğmaya devam etmektedir.

Dahası, "Önleme" gibi girişimler ve Truva Atı skandalı gibi cadı avları sadece Müslümanları yabancılaştırmaya hizmet etmiş ve terörle mücadele kurumlarının sözde amaçlarının tam tersini gerçekleştirmiştir. Bu da bu tür girişimlerin kendi şartlarında bile başarısız olduğu anlamına gelmektedir. Ancak İngiliz devletinin Müslüman karşıtı ırkçılığı o kadar köklüdür ki, bu girişimlerin faydasız olduğu kanıtlanmasına rağmen bu girişimleri sürdürmeye devam edecektir.

Konuşacak ve kendilerini siyasi olarak ifade edecek alanları olmayan Britanyalı Müslümanlar fiilen seslerini duyuramaz hale gelmiştir. Dahası, eğer İngiliz devleti tüm meşru, demokratik muhalefet yollarını boğuyorsa, o zaman onun demokratik bir devlet olmadığı gerçeğiyle yüzleşmeliyiz.

Ve bu boğulma orantısız bir şekilde siyahi ve kahverengi insanlara uygulandığında, Britanya'nın beyaz üstünlükçü sömürgeciliğinin kendi sınırları içinde bile hala gelişmekte olduğu sonucuna varmak zor değildir. O halde, İsrail'in Filistin'deki sömürgeci işgalini desteklemek için elinden gelen her şeyi yapmaya devam etmesine şaşmamak gerekir.


New Arab'da yayınlanan bu analiz Mepa News tarafından tercüme edilmiştir. Analizde yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

uyg.gif

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.