Analiz | Pakistan'da devlet tarafından alıkonulan on binlerce kişi 'kayıp'

Analiz | Pakistan'da devlet tarafından alıkonulan on binlerce kişi 'kayıp'

"Zorla kaybetmeler meselesi müstakil bir sorun olmaktan ziyade, askeri kurumların siyasi meselelerde artan kontrol ve etkisinin bir yansıması."

Pakistan'da geçmişten bu yana başta Beluç ve Peştunlar olmak üzere birçok muhalif, devlete bağlı güçlerce zorla ortadan kaybedildi.

Zorla kaybetmelerden ülkenin yönetiminde asıl aktör konumundaki ordu ve istihbarat çevreleri sorumlu tutuluyor. Söz konusu uygulamalar geçmişte daha çok Beluç ve Peştunları hedef almış olsa da artık tüm muhalifler bu tehditle karşı karşıya.

Ifra Javed tarafından kaleme alınan ve New Arab'da yayınlanan analizde Pakistan'daki zorla kaybetme uygulamaları mercek altına alındı. Analiz Mepa News okurları için Türkçeleştirildi.


"9 yıl oldu. Bu 9 yıl içinde bizim için bayram olmadı, mutluluk olmadı, güzel günler olmadı, güzel kıyafetler olmadı. Ne zaman kutlanacak bir şey olsa kardeşimizin ne durumda olduğunu, iyi olup olmadığını, hasta olup olmadığını, yemek yiyip yemediğini merak ediyoruz" diyor ortadan kaybedilen Zahid ve Sadık Emin'in kardeşi Sultan Mahmud, Pakistan İnsan Hakları Savunması tarafından İslamabad'da düzenlenen bir mitingde.

Pakistan toplumunun belirli kesimleri on yıllardır devam eden bir zorla kaybetme salgınıyla karşı karşıya.

Belucistan, Kuzey Veziristan ve eski Aşiretler Bölgesi gibi Pakistan'ın dış bölgelerinde, ordu destekli zorla kaybetmeler ve yasa dışı kaçırmalar, milliyetçi direniş hareketlerini kısıtlamak için süregelen bir olgu niteliğinde.

Bunlar ülkenin merkezi ile çevresi arasında yüksek gerilime yol açıyor. Pek çok Beluç ve Peştun aktivist yıllardır kayıp ve kendilerinden haber alınamıyor.

Çok sayıda protestoya ve sosyal medya kampanyasına rağmen, kayıp insanların geri dönme oranı, nerede oldukları bilinmeyenlere kıyasla oldukça az.

Etnik ve kültürel çeşitliliğinden memnuniyet duymaktansa, Pakistan'daki devlet güvensizliği ve siyasi istikrarsızlık, bölgedeki en eski iki etnisiteye karşı etnik merkezli bir ulusal politikaya dönüştü: Peştunlar ve Beluçlar.

Milliyetçi, ayrılıkçı ve sol hareketlerin üyeleri tarihsel olarak sivil özgürlüklere yönelik devlet destekli baskıların ve zorla kaybetmelerin en temel hedefleri olageldi. Sevdiklerini arayan ve adalet için mücadele eden ailelerin sesleri susturuldu ve hakları gasp edildi.

Pakistanlı yetkililerin, 2010 yılında yayınlanan Tüm Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme'yi (CED) henüz onaylamamış olması, devletin bu uygulamayı ortadan kaldırma konusundaki kararlılığının sorgulanmasına neden oluyor.

Devletin kendi Zorla Kaybetmeleri Araştırma Komisyonu (COIED) aracılığıyla elde edilen verilere göre, 2001 yılından bu yana 8 binden fazla kişi yasa dışı kaçırılma mağduru oldu.

Bu vakaların büyük bir kısmı soruşturulmaya devam ederken, kayıp kişilerin ailelerinin içi rahatlamış değil.

Bir avukat ve insan hakları aktivisti olan İman Mezari, komisyonun mahkemeler tarafından gerçek cevaplar vermekten kaçınmak için uygun bir yol olarak kullanıldığını açıkladı. Mezari şunları söyledi:

"Bu, Anayasa Mahkemelerinin sorumluluktan en iğrenç şekilde kaçmasıdır çünkü COIED bürokratik bir postaneden başka bir şey değil. Yargılamaları sadece bir göz boyamadan ibaret ve kayıp ailelerinin ıstırabını uzatıyor."

COIED yapısı içindeki Ortak Soruşturma Ekibi (JIT), ilk etapta insanları zorla kaybettiren aynı istihbarat kurumlarının temsilcilerinden oluşuyor. Bu nedenle, ailelerin karşılaştığı şey genellikle, JIT tarafından vakanın 'gönüllü kayıp' olarak sınıflandırılması ve böylece adalete erişimlerinin haksız bir şekilde engellenmesi oluyor."

Şubat 2021'de "Kayıp Beluçların Sesi" tarafından düzenlenen 7 günlük oturma eyleminin ardından, dönemin Başbakanı İmran Han kayıp kişileri temsil eden bir komite ile görüşmeyi kabul etti.

Bu toplantı, hükümetin zorla kaybetmelere son vermek için bir yasa tasarısı hazırlamasıyla sonuçlandı, ancak olayların ironik gidişatını gösterir şekilde, İnsan Hakları Bakanı Dr. Şirin Mezari, tasarının bizatihi kendisinin Senato'da görüşülme aşamasına geçtikten sonra ortadan kaybolduğunu iddia etti.

Kayıp aileleri, hükümet temsilcilerinin boş vaatlerde bulunmasına yabancı değil. 2021 yılında siyasetçi Meryem Navaz, 2018 yılında kaybolan gazeteci Mudassar Naaru hakkında sesini yükseltti. Oğlu ve eşiyle görüştü ve onlara güvence verdi, ancak partisi iktidara gelir gelmez tüm vaatler unutuldu.

Bir ihmal geçmişi

Beluç halkı, yönetici elitin elinde ekonomik ve siyasi sömürüye maruz kalırken, eyalet özerkliği talepleri de müesses nizamın çıkarlarına hizmet edecek şekilde göz ardı edildi.

Pakistan devleti, makul taleplerini yerine getirmek ve Beluç toplumuyla diyalog başlatmak yerine, siyasi muhalifleri ve Beluç milliyetçilerini "devlet karşıtı aktörler" ve "teröristler" olarak yaftalamayı tercih etti ve tabandan gelen direniş hareketlerini susturmak için elindeki tüm imkanları kullanmaya devam etti.

Buna rağmen Beluç halkı özerklik talep etmeyi sürdürdü. Bazı çabalar sonuç vermiş olsa da -İslamabad Beluç Öğrenci Konseyi'nin, QAU öğrencisi Hafiz Beluç'un sağ salim kurtarılması talebiyle gerçekleştirdiği 30 günlük oturma eylemi gibi- adalet talebi çoğu zaman kulak ardı ediliyor.

Mezari şunları söylüyor:

"Beluç öğrenciler, zorla kaybedilen Suheyl Beluç, Fasih Beluç, Feruz Beluç, Salim Beluç, Ikram Beluç ve diğer bazı öğrencilerin sağ salim kurtarılması için ülke genelinde protesto gösterileri düzenliyor ancak hiçbir sonuç alamıyorlar. Bu fiili protestoların yanı sıra, Twitter ve Facebook'ta düzenli olarak yürütülen sosyal medya kampanyaları da çeşitli zorla kaybetme vakalarına/öykülerine dikkat çekmekte başarılı oldu."

Mezari, devletin görmezden gelmesine rağmen, özellikle ana akım medyanın sessizliği düşünüldüğünde, bu kampanyaların farkındalık yaratmak ve baskı oluşturmak açısından önemli olduğuna inanıyor.

Mezari, "Eğer bunun bir etkisi olmasaydı, askeri kurum mevcut sivil cephesi aracılığıyla Elektronik Suçları Önleme Yasası'nda önerilen bir değişiklik yoluyla sosyal medyadaki konuşmayı cezalandırmaya (yüzüncü kez) kalkışmazdı" açıklamasında bulunuyor.

Çevreden merkeze

Ülkenin merkezden uzak çevre bölgelerinde zorla kaybetmeler için tehlikeli bir emsal oluşturduktan ve bunu sivil halk nezdinde meşrulaştırmak için ordu propagandasını kullandıktan sonra, istihbarat teşkilatlarının cezasız kalarak hareket etmesi ve erişim alanlarını ülkenin geri kalanına genişletmesi şaşırtıcı değil.

Avami İşçi Partisi (AWP) liderlerinden Ammar Raşid, "Bir zamanlar çevre bölgelerdeki milliyetçi ve ilerici aktivistlere mahsus olan bu uygulama artık ana akım siyasete de yayılıyor ve müesses nizamın gözünden düşen siyasi parti üyelerinin akrabaları bile kaçırılmaya maruz kalıyor" dedi. "İhzar müzekkeresinin güvence altına alınması için bir siper olan mahkemeler de etkisiz hale getirildi" diye devam ederek kendi partisinin üyelerinin de benzer bir akıbetle karşı karşıya kaldığını belirtti ve ekledi:

"AWP üyeleri (Sengar Nonari, Şefkat Malik ve diğerleri gibi) geçmişte kaçırıldı. Bunun yasa dışı ve anayasaya aykırı bir uygulama olduğuna ve suç sayılması gerektiğine inanıyoruz ve buna karşı, Meksika, Arjantin ve diğer ülkelerde olduğu gibi, kaçıranlara ceza verilmesini öngören bir yasa çıkarılması çağrısında bulunduk."

Zorla kaybetmeler meselesi müstakil bir sorun olmaktan ziyade, askeri kurumların, sivil ve demokratik çözümler gerektiren siyasi meselelerde artan kontrol ve etkisinin bir yansıması.

İmran Han'ın Pakistan Tahrik-i İnsaf partisinin 2018'de hükümeti kurmasının ardından popülerleşen bu askeri-sivil hibrit model, Pakistan'ın siyasi tarihinin büyük bir bölümünde uygulandı.

Zorla kaybetmelerin siyasi özgürlüğü engellemek için kullanılması, bireylere ve kolektif anayasal haklara yönelik bir saldırı anlamına geliyor ve ülkenin zaten zayıflamış olan demokratik sisteminin altını oyuyor. Hibrit model, sivil hükümetleri askeri kurumların arkasına saklanmaya teşvik ediyor.

İktidar partileri siyasi diyaloga girmek ve seçim meydanlarında mücadele etmek yerine gazetecileri susturmaya, siyasi çalışanları ve muhalifleri ortadan kaldırmaya, muhalifleri ve protestocuları taciz etmeye ve kaçırmaya başvuruyor.

Lahor Yönetim Bilimleri Üniversitesi'nde profesör olan Nida Kirmani şöyle söylüyor:

"Zorla kaybetme tehdidi, devlete karşı her türlü eleştiriyi susturmak için kullanılıyor. Bu uygulamanın asıl amacı da bu: Muhalefeti bastırmak. Bu durum ne kadar uzun sürerse Pakistan'da ifade özgürlüğü açısından durum o kadar kötüleşecektir."

whtspp.jpg

İlgili Haberler
Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.