Arap Baharı 2.0: Ortadoğu'da yeni gösteri dalgası
Birçok kesim tarafından "Arap Baharı 2.0" olarak adlandırılan gösteriler halen devam ederken, göstericilerin talepleri kısmen karşılık bulmuş durumda.
Başta Lübnan ve Irak olmak üzere Arap dünyasında artan gösteriler son aylara damga vurdu.
Birçok kesim tarafından "Arap Baharı 2.0" olarak adlandırılan gösteriler halen devam ederken, göstericilerin talepleri kısmen karşılık bulmuş durumda.
Dünya Bankası'nın Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesel Başkan Yardımcısı Ferid Belhaj ve Dünya Bankası Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesi Baş Ekonomisti Rabah Arezki, bölgedeki gösterileri Middle East Eye'a değerlendirdi.
Değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirildi.
*
Arap hükümetlerinin protestoculara daha yüksek şeffaflık standartlarına uymaya ikna olduklarını göstermeleri gerekiyor.
Arap dünyasını sarsan protesto dalgası, yeni bir hesap verebilirlik şeklinin belirlenmesi için genç neslin kararını işaret ediyor.
Arap dünyası için dönüm noktası olan 2011’de gençler özgürlük, demokrasi ve ekonomik güçlenme talepleriyle sokağa çıktı. Bu hareket Arap ülkelerinin otoriter yönetim biçimlerinden demokratik hükümetlere geçiş sürecinde dirençli olduğu efsanesini ortadan kaldırmaya yardımcı oldu.
Arap Baharı’nın vaadi
Geriye dönüp bakıldığında Arap toplumları -ve özellikle Arap gençleri- tahmin edilenden fazla planlarına sadık kaldılar fakat Arap Baharı, sağlam köklü ve dirençli rejimlere ve uluslararası destek eksikliğine karşı direnemedi.
Görünüşte demokratikleştirici güçlerin doğal bir müttefiki olan Batı’nın isyanlara karşı tepkisi karmaşıktı, bunun başlıca sebebi protestoların Batı destekli, İslamcı gruplara karşı siper olarak kullanılan diktatörlere meydan okumasıydı.
Sonuç olarak; protestolara dair umutlar ile Arap sokaklarındaki hayal kırıklığı yer değiştirdi ve zayıflayan ekonomik koşullar da üzerine eklenince bu ülkelerdeki halsizlik arttı. Yemen, Libya ve Suriye gibi ülkelerde de kendi içlerindeki anlaşmazlıklar arttıkça ve büyüdükçe kaos bölgesel düzeye çıktı. Diğer ülkelerde, karşı devrimlere şiddetli baskıya sivil toplum üzerindeki psikolojik baskılar eşlik etti.
Karşı devrimden kaçınan Tunus’ta bile siyasi lider eksikliğiyle birleşen zayıf ekonomi gerçeklerin büyük ölçüde anlaşmasını sağladı. Uluslararası toplum, ekonomik çöküntülerle başa çıkacak kaynaklara sahip olmayan ülkeler için kurtarma programları başlattı. Bu programlar yerel otoriteleri destekleyen ve makroekonomik istikrara odaklanan programlardı. Bunlar içte ve dışta yaşanan geniş ekonomik dengesizlikleri azalttı ancak yaygın protestolara yol açan temel dinamikleri değiştirmedi: anemik (cansız) büyüme, sayısı giderek artan gençler için kısıtlı iş imkanı, devletin ordunun ve oligarkların eliyle tekelleştirilmiş ekonomi.
Temel ekonomik sorunlar
Sübvansiyonları ortadan kaldırmak ya da vergi koymak gibi diğer reformlar, temelde eşitsiz ekonomik yapılara hitap etmekte oldukça etkisiz oldu. Mısır gibi daha yüksek büyüme gösteren az sayıda ülkede bile yoksulluk azalmadı, bu da hayal kırıklığını ve Arap ekonomilerinin yakın dostu olan elitlerin başlarının belada olduğuna dair inancı pekiştirdi.
Arap Baharı patlak verdikten sekiz yıl sonra, hayal kırıklığına eşlik eden - esasen bölge liderleri için her zamanki gibi iş dünyasına geri döndüren- durgunluk, yeni bir protesto dalgası Cezayir ve Sudan'ı vurduktan sonra aniden sona erdi.
Protestolar yakın zamanda Mısır, Lübnan ve Irak'a yayıldı. Bu, özellikle gençler için umutları daha da azaltan belirsizliğin ortasına denk geldi.
Devletin sübvansiyonlar ve kamu işleri sağlayacağı ve kısıklı sesli vatandaş anlayışı ve açıklanamayan hükümetlere sahip olmayı tolere edeceğine dair eski sosyal sözleşme, neredeyse bomboş hükümet kasaları tarafından yok edildi ve zengin Körfez komşularından gelen hibelere aralıklı olarak kesildi. Bu yeni ortamda, devletin temel kamu hizmetlerini sunamaması ile birlikte bir meritokrasi eksikliği daha belirgin ve sinir bozucu hale geldi.
Giderek artan eğitimli gençler ve kadınlar için ekonomiye ve topluma katılmaları için çok az alan vardı. Girişimcilerin veya çalışanların pazarlara ve kredilere erişmesi zordu, çünkü devlete ait işletmeler veya bağlı firmalar her ikisinin de yoluna taş koyardı.Bu hem adil değildi hem de dışlanan piyasa katılımcılarının sahip olduğu ve görevdeki kişilerin sahip olmadığı canlılık, yatırım ve yetenek ekonomisinden de çalıyordu.
Ayrıca, devletin atık yönetiminden su ve elektriğe kadar kaliteli, uygun fiyatlı kamu hizmetleri sunamaması iyileşme olasılığını ortadan kaldırmaktaydı. Bunların suçlusunun yolsuzluk ve kötü yönetimin olduğuna inanılmaktaydı; devletin bir şeyleri geliştiremeyeceği algısı, yeni bir hesap verebilirlik sistemi dayatma dürtüsü yarattı.
Sosyal medyanın gücü
Yeni protesto dalgası, devletin hesap verebilirlik standartlarını belirlemeye yönelik karmaşık ve bağlamsal bir yaklaşımı işaret ediyor. 2011 ayaklanmalarını izleyen seçimlerden kaynaklanan hayal kırıklığı, protestocuların taleplerinin ve çalışmalarının olgunlaşmasına sebep oldu. Protestocular kullandıkları oylara güvenip beklentiye girmek yerine, taleplerini koordine etmek ve dile getirmek için güçlü bir araç sağlayan sosyal medyaya yöneldiler.
Protestocular seslerini buldular ve bu protestolar birçok ülkede yasaklanmış veya çeşitli derecelerde bastırılmış olsalar da, kemikleşmiş otoritelere karşı kalıcı bir ilgisizlik için hazır görünüyorlar. Arap hükümetlerinin kötü şöhretli bir şeffaflık eksikliği olsa da, vatandaşlar arasındaki bilgi akışı ve sosyal medyanın viral doğası, bu opaklığın üstesinden geldi ve hesap verebilirliği destekleyen ikame bir ortam yarattı.
Arap dünyasındaki hükümetler protestoculardan bir ipucu almalı ve çok daha yüksek şeffaflık ve açıklama standartlarına uymaya istekli olduklarını göstermelidir bu da hükümetlerin ve seçkinlerin kötü davranışlarını düzeltmeye ve vatandaşlar arasında güveni artırmaya yardımcı olacaktır.