Avrupa'nın problemleri muhtemelen çözümsüz
Siyasi partilerin çözümleri olmayabilir; ancak görevli memurların hiçbir çözümü olmadığı kesin.
AB kurucularının hep hayalindeki şey, ortak para birimiyle ve mali birlikle devasa bir serbest ticaret bölgesi olan 50 eyaletli ABD’ydi. Bu sistemin ABD’de işlemesi, kısmen eyaletlerimizin –her biri kendi nev-i şahsına münhasır olmakla birlikte– Avrupa gibi yüzyılların kültürel ve dil çeşitliliğine sahip olmaması.
Avrupa milletlerinin sahip olduğu farklı farklı diller, kültürler ve tarihler, kıtanın iktisaden daha iyi bir işbirliği geliştiremeyeceği anlamına gelmez. Ancak mevcut AB yapısının –özellikle de Avrupa Para Birliği ve avronun– buna bir çözüm olmadığı gayet net.
İtalyan bankalarının verdiği, geri dönüşü olmayan yaklaşık 350-400 milyar avroluk kredi var. Bu miktarın kahir ekseriyeti sadece kısa vadeli geri dönüşü olmayan krediler değil, üzerine bardak bardak soğuk su içilmesi gereken uçup giden paralar. İtalyan bankaları durum sanki böyle değilmiş gibi davranıyor; hükümet de Avrupa Merkez Bankası da buna izin veriyor. Ancak bu, Avrupa’nın yüzleşmesi gereken bir olgu.
(…)
Avro Bölgesi içinde hiçbir mekanizmanın çözemeyeceği devasa dengesizlikler sözkonusu ve İtalya bunun ceremesini çeken güney kuşak ülkelerinden biri.
Geçen hafta Spectator dergisinde hiç de cesaret verici olmayan bir makale gördüm. Durumu makalenin yazarı James Forsythe’den daha iyi bir şekilde dile getiremezdim; dolayısıyla ondan aşağıdaki alıntıyı yapmayı tercih ettim:
2016’nın hengâmesinden sonra Avrupa’nın bir sükûnet yılına ihtiyacı olabilir. Ama buna erişemeyecek. Avrupa projesinin altı kurucu ülkesinden dördünde seçimler yapılacak ve her birinde popülist Avrupa şüpheciler yükselişte. En azından bunlardan birinde iktidar değişikliği yaşanacak: François Hollande yeniden Fransa cumhurbaşkanlığı yarışına katılamayacak kadar popülerliğini yitirdiğini kabullendi ve eğer ki tek gidici Avrupa lideri o olursa gerçekten bir sürpriz olur. Diğerleri sıkıca koltuklarına tutunabilirler; ancak iktidara tutunmalarının popülistlerin başarılarıyla zayıflayacağını göreceklerdir.
Mali çöküş heyulası Avrupa siyasetine musallat olmuş durumda. Paralar basıldı ve bankalar kurtarıldı; ancak bu toparlanma yabancılaşmaya, ümitsizliğe ve öfkeye yol açan hayat standartlarında büyük bir durgunluk pahasına gerçekleşti. Bu öfke hali olmasaydı Donald Trump, bırakın Amerikan başkanlığını, Cumhuriyetçi Parti’den adaylık hakkını dahi kazanamazdı. Trump’ın zaferine yol açan koşullar Avrupa’da çok daha güçlü bir şekilde mevcut.
Mali çöküşün ardından kendilerini koruması için devletlerine yüzünü dönen Avrupalı seçmenler, bir süre sonra hükümetlerinin çaresizliğini keşfetti; zira hükümetler, ekonomi politikalarının çok büyük bir kısmının kontrolünü AB’ye devretmişlerdi. İkinci büyük şok olan küresel göç dalgası da AB içinde oldukça çetrefilli bir meseleydi; zira neredeyse bütün AB üyeleri, Schengen Anlaşması’nın altına imza koyduklarında sınırlarındaki kontrolden feragat etmişlerdi. Bu durumdan mutsuz olanların yüzünü dönebilecekleri sadece yeni popülist partiler var. Dolayısıyla gelinen aşamada Avrupa seçimlerinin çoğu, mevcut düzene isyan edenlerle savunanlar arasında bir savaşa dönüştü.
James Forsythe’nin de belirttiği üzere, Donald Trump’ın Amerikan başkanlık seçimlerini kazanmasını sağlayan koşullar Avrupa’da da mevcut ve muhtemelen burada çok daha güçlü. 2017 içinde Fransa, Hollanda ve Almanya’da genel seçimler yapıldığında, kanaatimce bunun ispatını görmüş olacağız. İtalyanların da bankacılık krizi yüzünden erken seçime gitmek zorunda kalma ihtimali var. Yine referandum sandığı önlerine konduğunda çoğunluğun Avro Bölgesi’nde kalmayı destekleyeceği de tam net değil.
Bu siyasi partilerin çözümleri olmayabilir; ancak görevli memurların hiçbir çözümü olmadığı kesin. Mümkün görünmeyen ile imkânsız arasında bir tercih yapmanız gerektiğinde mümkün görünmeyenin peşinden gidersiniz.
Avrupa’nın problemleri, dünyanın problemlerine dönüşecek
Ben 2017’nin Avrupa’ya birçok değişiklik getirmesini bekliyorum; ama henüz bunun sonuna gelindiğine ikna olmuş da değilim. 2010 yılında Avrupa Borç Krizi kıtayı vurduğundan beri “geciktir ve oyala” taktiği, AB ve avro yanlısı güçlerin işine yaramıştı.
Bir noktada, onların kararlılıkları önem arz etmeyebilir; ancak nihai adımı kısa vadeli çözümlerle öteleme inadını 2018 veya sonrasına kadar sürdürebileceklerinden şüpheliyim. Yoldan ne zaman çıkacakları henüz net değil.
Bu gerçekleştiğinde sonuç, muhtemelen Avrupa’da çok feci bir ekonomik durgunluk olacaktır ve eğer ki bu çok hızlı gerçekleşirse, dünyaya sirayet edecek ve ABD’yi de durgunluğa sürükleyebilecektir.
* Mauldin Economics’in başkanı; Amerikan ve dünya ekonomisi konusunda dünyaca meşhur finansal uzman, kitapları en çok satanlar listesinde yer alan yazar.
Tercüme: Zahide Tuba Kor / Ortadoğu Günlüğü