Azerbaycan-Ermenistan çatışmaları bölgesel bir vekalet savaşına dönüşür mü?
"Özellikle BAE yönetimi Ankara’yı bir düşman olarak tanımlamaktadır zira Türkiye, aralarında Suriye ve Libya’nın da bulunduğu birçok noktada BAE yönetiminin elde etmek istediklerini engelledi."
Ermenistan ile Azerbaycan arasında 20 yıldır görece olarak durgun olan çatışmalar tekrar kızıştı. Tam teşekküllü bir savaş çıkmasından endişe edilen bir vaziyet devam ederken BM’nin bu konuyla ilgili geçtiğimiz hafta acil kodu ile toplantı çağrısı yapması uluslararası kamuoyunun meseleyi ciddiye aldığını göstermektedir.
Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından Ermenistan tarafından 1991 yılında işgal edilen Dağlık Karabağ bölgesindeki çatışmalar Eylül ayının sonlarına doğru tekrar başladı ve yapılan ateşkes çağrılarına rağmen hala devem etmektedir. (Yazı 10 Ekim'deki ateşkes kararından önce kaleme alınmıştır.)
Türkiye, Ermeni “saldırganlığına” karşı Azerbaycan’ın arkasında durarak Ermenistan’dan işgale son vermesini talep etmekte ve Bakü yönetimi ile olan dayanışmanın “artarak devam edeceğini” ifade etmektedir.
Bazı haber ajansları Türkiye’nin Azerbaycan saflarında savaşmaları için bölgeye Suriyeli paralı askerler gönderdiğini iddia etmekte, Ankara yönetimi ise bunu kesin bir dille reddetmektedir. Bununla birlikte, geçtiğimiz hafta Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na Ankara’nın Bakü yönetiminin istemesi halinde Azerbaycan’a askeri destek verip vermeyeceği sorulduğunda, bakan Türkiye’nin böyle bir durumda “ne gerekiyorsa yapacağını” söyledi.
Halid Abdurrahman değerlendirdi: Dağlık Karabağ'da 'ateşkes'
Türkiye’nin bu tutumu, aralarında BAE ve Suudi Arabistan’ın da bulunduğu Ankara’nın rakiplerinden bir tepki gelmesini tetikleyebilir. Her iki Körfez devleti de Türkiye’nin son dönemdeki baskın dış politika tarzını, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki genellikle devrim karşıtı ve anti-İslamcı hedeflerinden kaynaklanan çıkarları için bir tehdit olarak algılamaktadır.
Özellikle BAE yönetimi Ankara’yı bir düşman olarak tanımlamaktadır zira Türkiye, aralarında Suriye ve Libya’nın da bulunduğu birçok noktada BAE yönetiminin elde etmek istediklerini engelledi. BAE, bu yüzden Türkiye’ye eline nerede fırsat geçerse orada zarar vermek istemektedir.
BAE, Ocak ve Nisan ayları arasında Libyalı savaş ağası Hafter’e olan desteğini arttırarak bu zaman aralığında 150 silah sevkiyatı yaparken Ankara yönetimi ise Libya’nın uluslararası toplum tarafından resmen tanınan hükümetine büyük miktarda askeri yardım göndererek Hafter’in saldırılarını durdurmalarına yardım etti.
Türkiye’nin geçtiğimiz mart ayında Suriye’deki muhaliflere destek amacıyla başlattığı askeri harekatın hala devam ettiği günlerde BA,E Beşar Esed rejimi ile daha da yakınlaştı. BAE, giriştiği bazı hamlelerle Hafter ve Esed’i aynı safta, Türkiye karşıtı bir cephede birleştirmek istedi.
"BAE, Türkiye karşıtı ittifakın başını çekiyor"
Afrika'da ise hem BAE hem de ondan daha az olsa da Suudi Arabistan, 2017’den beri Türkiye ile iyi ilişkileri olduğu için Somali’deki Mogadişu merkezi hükümeti zayıflatmak için çalıştı. Abu Dabi yönetimi bu doğrultuda Somaliland özerk yönetimini desteklemeye başladı.
Balkanlarda da durum farklı değildir zira 2008’den bu yana BAE’nin Sırbistan’daki yatırımları katlanarak artarken, Türkiye ile yakın ilişkileri olan Bosna’ya soğuk davranılması, bu bölgenin de Abu Dabi ile Ankara arasında bir rekabet sahasına dönüştüğünü göstermektedir.
Geçtiğimiz son on yılda nüfuz alanını genişletmek için harekete geçen BAE, bu hedef doğrultusunda bakanlar düzeyinde gerçekleştirilen karşılıklı ziyaretler sonucu Ermenistan ile hem ekonomi hem de savunma alanlarında güçlü ilişkiler tesis etti. Bu hamle, BAE’nin Kafkasya bölgesinde daha fazla söz sahibi olmak istediğini ve Ermenistan ile olan yakınlaşmanın bu hedefin bir parçası olduğunu göstermektedir.
Ermenistan Yüksek Teknoloji Endüstrisi Bakanı Hakob Arşakyan, geçtiğimiz şubat ayında Abu Dabi’de düzenlenen UMEX ve SimTEX fuarlarını bir temsilci heyeti ile ziyaret etmişti. Ziyaret sırasında, BAE Savunma Bakanı Ahmed el-Bowardi ile Arşakyan bir görüşme yaptı. Görüşmede iki ülkenin savunma sanayii ve askeri endüstri hususlarında iş birliğini arttırma istekleri konuşuldu.
Aralarında BAE Başkanı Halife bin Zayed, Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed ve Dubai hükümdarı Muhammed bin Raşid el-Maktum'un bulunduğu birçok üst düzey BAE lideri Ermenistan’ın bağımsızlık günü olan 21 Eylül tarihinde Ermenistan Cumhurbaşkanı Armen Sarkisyan’a ayrı ayrı tebrik mesajları gönderdi. İki devlet arasındaki dayanışmanın herkes tarafından görülmesi amacıyla Dubai’nin ünlü gökdeleni Burj Khalifa 21 Eylül günü Ermenistan bayrağının renklerine büründü.
İlaveten, Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan, Suudi Arabistan devletinin bizzat sahibi olduğu Dubai merkezli Al Arabiya televizyonuna özel bir röportaj vererek, uluslararası kamuoyuna çağrıda bulundu ve Türkiye’nin devam eden çatışmalara müdahale etmesinin engellenmesini istedi. Suudi ve BAE’li haber organları ilk defa Türkiye karşıtı içerik üretmiyor ancak Sarkisyan’ın konuşması için açıkça platform sağlanması iki ülkenin çoktan Ermenistan tarafında saf tuttuğuna işaret etmektedir.
Riyad yönetiminin hali hazırda Ermenistan ile resmi diplomatik ilişkisi bulunmamaktadır ancak hem Kral Selman hem de Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Ermenistan’ın bağımsızlık gününde Erivan yönetimini bizzat tebrik etti. BAE, kendi amaçları doğrultusunda Suudi-Ermeni ilişkilerini güçlendirmek isteyecektir.
Fransa ve İran'ın rolü
Ermenistan’a yardım eli uzatan bir diğer ülke de Fransa oldu. Macron, kendi deyimiyle Türkiye’nin “savaş içerikli mesajları” hakkında endişelendiğini, Ankara’nın “kuzey Karabağ’ın tekrar geri alınması anlamına gelen operasyonda” Azerbaycan’a yardım etmesini “kabul etmeyeceklerini” ilan etmişti.
Bu vaziyet, birçoğu ortak Türkiye karşıtlığı üzerine kurulu olmak üzere çok sayıda dış meselede zaten tamamen paralel görüşlere sahip olan ve güçlü ilişkiler tesis eden Fransa ile BAE arasındaki bağın iyice sağlamlaşmasını tetikleyebilir. Ankara ve Paris yönetimlerinin hali hazırda Libya ve Doğu Akdeniz hususlarında derin fikir ayrılıkları olduğu da göz ardı edilmemesi gereken bir noktadır.
Çatışmaların durdurulması için ateşkes çağrısında bulunmasına rağmen, bölge uzmanları Tahran yönetiminin de on yıllardır “sıra dışı müttefiki” olan Ermenistan’ı desteklediğini ifade etmektedir.
Tahran yönetimi reddetmesine rağmen İran’ın Erivan’a silah gönderdiği bilinmektedir. Anadolu Ajansının haberine göre, İran, 30 Eylül tarihinde, Azerbaycan’a destek vermek için gösteri yapan 11 kişiyi tutukladı. Bu haber dahi tek başına Tahran’ın pozisyonunun açık olduğunu göstermektedir.
Riyad yönetimi, İran desteği iddiaları nedeniyle Ermenistan’a destek verme hususunda biraz çekingen olabilir. İsrail ile başlattığı normalleşme sürecine rağmen Abu Dabi ile Tahran arasında her geçen gün derinleşen ilişkiler, BAE’nin nihai hedefi olan Ankara’yı bertaraf etme hususunda çok işe yarayacaktır.
Bölgedeki oyun kurucu: Rusya
Meseleye ufaktan da olsa dahil olma sinyalleri veren kilit aktörlerden birisi de Rusya’dır. Her iki halkın da Ortodoks olması hasebiyle Ermenistan ile Rusya arasında güçlü bir kültürel bağ bulunmaktadır.
Vladimir Putin’in, Ermenistan’ın da eskiden bir parçası olduğu Sovyetler Birliği sınırları içindeki yeni devletler üzerinde nüfuz sahibi olma arzusu saklı değildir. Ermenistan sınırları içinde askeri bir üssü olan Rusya’nın bu ülke ile ayrıca ortak savunma anlaşması da bulunmaktadır.
Moskova yönetimi şimdiye kadar geri planda kalmayı tercih etti. Geçtiğimiz salı günü savaşan iki taraf arasında bir ateşkes ilan edilmesi için girişimde bulundu ve Türkiye’ye de Azerbaycan’ın tarafında olmak yerine bu girişime destek vermesi için çağrıda bulundu.
Kremlin sözcüsü Dmitry Peskov yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Tüm taraflara, özellikle de Türkiye gibi ortak ülkelere, bir ateşkes ilan edilmesi ve meselenin siyasi ve diplomatik yollarla çözülmesi için çalışılmasına devam edilmesi için elinden geleni yapmaları çağrısını yapıyoruz.”
Moskova, geçmişte olduğu gibi henüz ilk dönemlerinde olan çatışmalar hakkında kararlı bir adım atmak için beklemeyi tercih etmektedir. Ayrıca Rusya, her iki ülkeye de silah satmaktadır. Rusya ile Türkiye, Suriye ve Libya meselelerinde nasıl karşılıklı taviz verip ilişkilerini muhafaza etme yolunu seçtiyse Karabağ meselesinde de aynısını beklemek çok da mantıksız değildir.
BAE, Moskova yönetiminin Türkiye’nin karşısına geçerek Ermenistan’ı desteklemesini ummaktadır. Abu Dabi yönetimi Rusya’nın son yıllarda artan nüfuzundan yararlanmak istemekte olup bunu Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da ikili bağları güçlendirerek gösterdi ve hatta Rusya’daki lobicilik faaliyetleri sonucu Moskova yönetimini Yemen ve Libya’da kendi safında savaşa dahil etti.
Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki çatışmalar henüz erken safhalarını yaşamakta olmasına rağmen gözlemciler Ankara’nın rakiplerinin, özellikle de Suudi Arabistan ve BAE’nin çatışmaların yoğunlaşması halinde nasıl tepki vereceğini iyi takip etmelidir. Bu iki ülkenin Karabağ meselesini en azından Türkiye’yi yalnızlaştırmak için kullanması kaçınılmazdır.
Jonathan Fenton-Harvey tarafından The New Arab için kaleme alınan ve 6 Ekim'de yayınlanan bu analiz Mepa News okuyucuları için Türkçeleştirildi.