Bardakçı: Bu kadar önemli bir programı böyle ruhsuz hale getirebilmek büyük başarı
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayları Binali Yıldırım ile Ekrem İmamoğlu'nun karşı karşıya geldiği programı değerlendiren Habertürk yazarı Murat Bardakçı 'Bu kadar önemli bir programı böyle ruhsuz ve tatsız hale getirebilmek büyük başarıdır' dedi.
Habertürk yazarı Murat Bardakçı, "Bu kadar önemli bir programı böyle ruhsuz ve tatsız hale getirebilmek büyük başarıdır" başlığıyla yayımlanan yazısında "Günlerden buyana beklenen ve ‘tarihî’ olacağı söylenen program nihayet yapıldı, Binali Yıldırım ile Ekrem İmamoğlu TV’de bir araya gelip üç saate yakın ekranda kaldılar. Sizleri bilmem ama ben formatın tuhaflığı ve maalesef moderatörün de bu alandaki tecrübe noksanı yüzünden hayatımın en tatsız, en ruhsuz ve en sıkıcı siyasî tartışmasını izledim! Dolayısı ile, sadece adı ‘tartışma’ olan bu programın yapımcılarından, üç saat alacaklıyım" ifadesini kullandı.
Bardakçı şöyle devam etti:
Daha açık şekilde ifade edeyim: Tatsızlığın, ruhsuzluğun ve sıkıcılığın sebebi format gereği cevaplara konan süre sınırlaması, böyle bir programı idare konusundaki tecrübesizliği daha ilk başta belli olan moderatörün heyecanı ve zaman takıntısı, soruları hazırlayanların bilmeleri gereken en basit bazı malûmata bile sahip bulunmamaları ve hattâ soru sormak ile saçmalamak arasındaki farkı da her nedense düşünememeleri idi…
Meselâ, kamu görevlilerinin vermeye kanunen mecbur oldukları mal beyanını hatırlatıp Yıldırım ile İmamoğlu’na ‘Mal beyanında bulunur musunuz?’ demek ve daha da vahimi ‘Seçim sonucunu kabul edecek misiniz?’ diye sormak gibi!
Bu son soruya bak, süngüye davran! Binali Bey’in yahut İmamoğlu’nun ne cevap vermeleri bekleniyordu acaba? ‘Hayır şekerim, asla kabul etmeyeceğim! İlk sandık açılır açılmaz evdeki pompalı tüfeği kapıp sokağa fırlayacağım’ demeleri mi?
Adaylara her soruya cevap için üçer dakika müddet tanınması kimin aklıdır bilmiyorum… Ama gözünü kronometreden bir türü ayırmayan moderatör süre sona erdiği anda telâşa kapılıp beş defa ‘Peki!’ ve belki de on defa ‘Tamam!’ diyerek diğer katılımcıya döndü, derken sürelerdeki saniyelik sarkmalar problem oldu ve Türkiye’nin en büyük şehrinin belediye başkanlığı seçimi ‘On beş saniye alacağınız var’, ‘Bir önceki sorudan yirmi saniyeniz kalmıştı, onu kullanabilirsiniz’ seviyesine iniverdi!
HATIRLADIĞINIZ ÇARPICI SÖZ VAR MI?
Moderatörü her iki adayın partileri seçmiş, formatı da herhalde yine partiler belirlemişti ama nedendir bilmem, bu tuhaf format Binali Bey ile İmamoğlu’nun programda karşılıklı konuşmalarına izin vermiyordu!
Hani birisi ile mahkemelik olur ve hakimin karşısına çıkarsınız; dâvâ ettiğiniz yahut sizi dâvâ eden adam ile lâf yarıştırmaya başladığınız anda hakim araya girip ‘Susun! Soruları sadece ben sorarım! Birbirinize lâf etmeyin, bir diyeceğiniz yahut soracağınız varsa bana söyleyin, ben sorayım!’ der ya, işte onun gibi…
Ve bu soğuk formatın katılımcıları cendereye sokmasının neticesinde ortaya böyle ruhsuz ve yapılan konuşmalardan da hatırda tek bir cümlenin kalmadığı bir program çıktı!
Televizyonlarımızdaki siyasî tartışma programlarının unutulmayan anları vardır. Meselâ 12 Eylül’ün ardından demokrasiye geçmeye çabaladığımız günlerde, 22 Ekim 1983’te yapılan TV programında yeni kurulan Halkçı Partinin Genel Başkanı Necdet Calp’in köprülerin ve KİT’lerin satışı hakkında Turgut Özal’a hitaben ‘Satamazsınız beyefendi satamazsınız, lâfla satarsınız!’ demesi hâlâ hatırlardadır ve bu sözler siyaset tarihimizin artık hoş bir hatırasıdır.
Süre takıntısı sebebiyle sözleri üç dakikada bir mutlaka kesen, esneklikten nasibini almayan ve katılımcıların birbirlerine tek kelime etmelerine bile izin vermeyen bir formatın bu programdan hatırda birşeyler bırakmaması tabiidir. Bu yüzden adaylar da vaadlerini ve projelerini tam olarak ifadeye imkân bulamadılar; Ordu Valisi hakkında sarfettiği iddia edilen malûm sözü hakikaten söyleyip söylemediğini İmamoğlu’na moderatör açıkça sormadığı için son günlerin bu önemli tartışmasında bir neticeye varılamadı ve Binali Bey’in veri kopyalama bahsinde kullandığı ‘devlet umûru’ ifadesi de arada kaynayıp gitti.
Ama ‘Program buz gibi idi, hiçbir esnekliği yoktu’ diye kimsenin hakkını yemeyeyim: Kapanıştan hemen önce çok büyük, hattâ dünya televizyonculuğunda hem devrim hem de deprem sayılabilecek güçte bir espri yapıldı; moderatör katılımcılara ‘Nasıldım ama? İşi iyi götürdüm mü? Moderatörlüğümü beğendiniz mi? Âdil miydim?’ meâlinden bir şeyler soruverdi!
Zoraki şekilde tarafsız görünme hevesi son zamanların bu çok önemli siyasî tartışmasını tatsız-tutsuz hâle getirmiş, tecrübesizlik de ruhunu almıştır!
Bu kadar önemli bir programı böyle ruhsuz ve tatsız hâle getirebilmek büyük başarıdır."