Bir kazanç kapısı: "Küresel terörle savaş"
11 Eylül olayları, "Küresel terörle savaş" olarak bilinen şeyi başlattı. O zaman, teröre karşı "yerel" savaşların var gücüyle devam ettiği ve -bu savaşın- sahiplerinin içeride ve dışarıda istedikleri destekleri elde ettiği bir zamandı. Mısır’da, Cezayir’de, Suriye’de ve Suudi Arabistan’da da durum böyleydi. Arap yönetimler, teröre karşı savaşlarını "ya biz ya kaos" demek suretiyle kendi iktidarları için “beka meselesine” bağlamayı başardılar.
"Abdulfettah Sisi ile Pervez Müşerref'in yaptığı aynı şeydi"
Mısır’ın eski Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek (1928-2020), "terörle mücadele için uluslararası bir konferans" düzenleme çağrısını her zaman dile getiriyordu. Bu, uluslararası ve bölgesel müttefiklerinden sempati, siyasi ve finansal destek sağlamaktan ve rejimini dışarıya pazarlamaktan başka bir şey değildi. Tam da şu an “Mısır, dünya adına terörle mücadele ediyor” sözünü tekrarlayan General Abdulfettah Sisi'nin yaptığı gibi. 1999'da eski Başbakan Navaz Şerif'e karşı yaptığı darbenin ardından iktidara gelen ve 11 Eylül olaylarından sadece üç ay önce Pakistan cumhurbaşkanı olan Pakistanlı General Pervez Müşerref’in de yaptığı da aynı şeydi.
Müşerref, ABD'den aldığı yaklaşık 11 milyar dolarlık askeri ve ekonomik yardımı kapsayan siyasi ve mali desteğine ve büyük oranda "terörle savaştaki" rolüne güvenerek 7 yıl boyunca iktidarda kaldı. Yine Yemen’de ve Arap Yarımadası'nda El Kaide'nin faaliyetlerini iktidarını sağlamlaştırmak için kullanan Yemen’in eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih (1947-2017) de aynısını yaptı. Salih’in "terörle mücadele" için Amerika'dan ya da Suudi Arabistan'dan aldığından milyon dolarlardan bahsetmiyorum bile.
Müşerref 2008'de iktidardan ayrıldı ve şu anda bir firari ve adalet için aranıyor, Mübarek ise 2011'de bir halk devrimi tarafından devrildi ve ölümünden önce adalete boyun eğdi, Salih de 2017'de Husiler tarafından öldürüldü. Ülkelerinde ise “Küresel terörle savaş”, yeni aktörler, yeni oyuncular ve yatırımcılar öncülüğünde halen devam etmektedir.
Bir kazanç kapısı: "Küresel terörle savaş"
Ohio Eyalet Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi Profesörü olan Profesör John Mueller, “Abartılı: Politikacılar ve Terör Endüstrisi Ulusal Güvenlik Tehditlerini Nasıl Şişiriyorlar ve Onlara Neden İnanıyoruz?” isimli kitabında, 11 Eylül sonrasında ABD'nin endişelerini fazlasıyla büyüttüğünü iddia ediyor. Ve bu, ABD’yi milyarlarca dolar harcamasına yol açan ve aslında terörle mücadele alanında çalışan kişilere, şirketler ve kurumlara fayda sağlayan bir “Küresel terörle savaş” başlatmaya iten şeydi.
Mueller, ABD’nin 11 Eylül olaylarına tepkisi ile ve geçen yüzyılda meydana gelen ve büyük politikacıların, iş adamlarının, sanayi, savunma ve medya kurumlarının yararlandığı diğer büyük hadiselere gösterdiği tepki arasında -akıllıca- bağlantı kuruyor. Burada -misalen- Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’nın tehditlerinde, İkinci Dünya Savaşı sırasında Japonya'nın tehditlerinde, 1962'de Küba füze krizinde, Vietnam savaşı vb. gibi olaylarda da ABD’nin aşırı reaksiyon göstermesine atıfta bulunuyor.
Mueller’e göre "Bir Amerikalının evinin banyosunda boğularak ölme olasılığı, bir terör olayında ölme ihtimalinden daha fazladır." Ve bazı rakamlara göz attığımızda bu durum doğru görünüyor. ABD'de sadece 2019 yılında yaklaşık 6.590 kişi karşıdan karşıya geçerken öldü. Yine ülkedeki toplu silahlı saldırı sayısı 435'e ulaştı. 517 ölü ve 1648 yaralı olmak üzere iki binden fazla insana bu olaylar için tazminat ödendi.
Bununla beraber her yıl ABD’de 24.000 ila 62.000 kişi gripten ölmektedir.
Şimdi de ABD’de Kovid-19 nedeniyle ölenlerin sayısı 1 milyona yaklaşırken, enfekte sayısı bir buçuk milyona ulaştı. Bu rakamlar -başka yerlerde- devlet başkanlarını, yetkilileri ve hükümetleri devirmeye ya da -en azından- iç harcamaları savaşlardan ziyade altyapıya, eğitime, sağlık hizmetlerine, salgın hastalıklar ve bulaşıcı hastalıklarla mücadele için aşı geliştirmeye ve bu salgın hastalıkların bir sonraki dalgalarına hazırlıklı olmaya yönlendirmeye zorlamak için yeterlidir. Fakat ABD, silah endüstrisinin -büyük bir farkla- geriye kalan bütün endüstrileri yendiği yerdir!
Küresel savunma harcamaları 2 trilyon dolara ulaştı
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’ne göre geçtiğimiz yıl savunma için yapılan küresel harcama yaklaşık iki trilyon dolara ulaştı. Bunun üçte birinden fazlası (yaklaşık %38, 732 milyar dolara eşdeğer) tek başına ABD’ye ait.
ABD'nin savunma ve güvenliğe yaptığı harcama, 2001 yılının başında, yaklaşık 287 milyar dolarken 2020'nin başlarında bu meblağ yaklaşık 1 trilyon dolara ulaştı. Yani yirmi yıldan daha kısa bir sürede 3 katından fazla. Aynı zamanda, ABD Savunma Bakanlığı'nın (Pentagon) bütçesi bu yıl yaklaşık 400 milyar dolardan 700 milyar doların üzerine çıktı.
Bu bütçenin yaklaşık dörtte biri, bakanlığın -yüzlerce şirket ve on binlerce çalışan olduğu tahmin edilen- dış yüklenicilere giderken diğer dörtte biri de -maaşlar, sağlık hizmetleri ve diğer hizmetler şeklinde- bakanlık çalışanlarının ceplerine gidiyor.
Georgia Eyalet Üniversitesi Çatışma ve Dış Politika Profesörü Carol Winkler “Terör Adına: İkinci Dünya Savaşı Sonrası Başkanlar ve Siyasi Şiddet” isimli kitabında, “Terör korkusu, Amerikan vatandaşının kimliğini çizen ve ayırt edici kilometre taşlarından biri haline gelecek kadar Amerikan insanın aklına hâkim oldu. Ve onun için iyilikle kötülüğü, özgürlükle baskıyı ayırt eden bir çizgi oldu. Dolayısıyla "terörle savaşmak", vatandaşların yöneticilerine tam bir bağlılık göstermesini gerektiren bir şeydir ve bunun olmaması da ihanet ve vefasızlıkla aynı anlama gelir." demektedir. Tabii ki, korku ve güvensizlik ne kadar artarsa, vatandaşlar da -özellikle terör tehdidine karşı silah harcamaları için- politikacılarını ve onların politikalarını o kadar çok destekleyecektir.
Ve Amerika'da son yarım yüzyıldır durum budur!