Cezayir'deki cihat yanlılarının unutulan çocukları
Cezayir’deki cihad yanlılarının çocukları, eğitim ve kimliklerinin yanı sıra birçok şeyden mahrum bırakılıyor.
Geçtiğimiz günlerde Cezayir, “Büyük fitne” olarak da bilinen ülkedeki iç savaşın bitişini simgeleyen ve “ulusal trajedinin nihai olarak sonlandırılmasını” öngören ve 29 Eylül 2005’te imzalanan Barış ve Ulusal Uzlaşı Anlaşmasının yıl dönümünü kutladı.
Anlaşma ile 15.000 eski cihad yanlısının silah bırakması ve topluma tekrar adapte olması sağlandı. Devletin uzlaşma politikaları büyük başarılar elde etmiş olsa da Cezayir’deki cihad yanlılarının saklandıkları yerlerde doğan çocuklar hususunda yetersiz kaldı.
Anlaşmanın üstünden 13 yıl geçti ve söz konusu bu çocuklardan bazılarına yasal statü verilmiş olsa da yüzlerce çocuğa hala bu hak tanınmadı.
"Çocukların durumu bir tabuya dönüşmüş durumda"
Dolayısıyla bu çocuklar ne eğitim alabiliyor ne de onları artık unutmuş bir toplum içinde bir geleceğe sahip olma umutları var. Hem devlet hem de toplum gözünde, bu çocukların durumu bir tabuya dönüşmüş durumda.
İç savaş yıllarında doğan bu çocuklar sadece dini nikahı olan çiftlerin çocuklarıydı. Tam olarak sayılarını belirlemek zor ancak, uzlaşma anlaşmasını tatbik eden komisyonun başı olan Merouane Azzi, kamplarda doğan çocukların sayısının 500 civarında olduğunu belirtti.
Çocuklarını kayıt altına aldırmayan ebeveynlerin çokluğu ve bazı çocukların da devlet tarafından tespit edilemediği göze alındığında gerçek sayının bu açıklada verilenden daha fazla olma ihtimali ortaya çıkmaktadır.
Bu çocuklardan bazısı yetim, bazısı da hem yetim hem de öksüz. İçlerinde anne babasını hiç tanımamış olanlar da var. Anne babaları uzlaşma anlaşmasını kabul eden çocuklar ise topluma tekrar adapte oldular. Bu çocuklar Cezayir devletinin resmi kayıtlarında görünmediği için hukuki manada yaşamıyor kabul edilmektedir.
Devlet tarafından tanınmalarının tek yolu ise anne babalarının resmi nikah kıydırmaları şartı öne sürülüyor zira resmi makamlara göre dini nikah içi boş ve geçersiz bir uygulama olarak kabul ediliyor.
Bu süreç insanların resmi olarak ebeveyn olarak tanınması için zorunlu hale getirildi. Resmi nikah ise, hem erkeğin hem de kadının, iki şahit eşliğinde hazır bulunması halinde kıyılabiliyor.
Bu süreçten sonra hakimler iki tarafın evli olduğuna hüküm verip, anne babaya çocuğunu kayıt altına aldırma izni ve bir de evlilik cüzdanı veriyor.
Ancak bütün bu süreç zorluklarla doludur. Ne mevcut yasalar ne de uzlaşma anlaşması bu konu için pratik bir çözüm önermemektedir.
"DNA testi tasarısı"
Milli Birlik Bakanlığı 2008 yılında çocuklara DNA testiyle kimlik tespiti yapılmasını öngören bir yasa tasarısı hazırladı.Ancak üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen bu konuda bir adım atılmadı.
Çocuklara uygulanan kurumsal şiddetin boyutu çok derinlere uzanmış durumda olup bu çocuklar en temel insan hakkı olan eğitim görme hakkından dahi mahrum edilmektedir.
2006 yılında ülkenin Eğitim Bakanı olan Ebubekir Benbouzid, kamplarda dünyaya gelen 600 kadar çocuk için bir eğitim planı ve psikolojik tedavi sözü vermişti. Milli Birlik Bakanlığı ile bu çocukların okula başlamasını öngören bir protokol de imzalanmıştı. Bütün bu çabalara rağmen yüzlerce çocuk hala yasal statüde olmadıklarından okula gidemiyor ve dolayısıyla da topluma dahil olmaları çok daha zorlaşıyor.
Çocuklara uygulanan kurumsal şiddetin yanı sıra bir de bu durumun yarattığı psikolojik bedeller hususu bulunmaktadır. Zor bir ortamda doğup büyüdükleri ve şiddet ile direkt olarak temas halinde olduklarından çocukların çoğu, intihara meyilli olma, fiziksel ve psikolojik hastalıklara yakalanma ve asosyal davranışlar sergileme tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Anne babalarının yaptıkları için toplumun bu çocukları suçlaması ise bütün meseleyi daha da kötüleştirdi. Bu muamele nedeniyle çocuklar sürekli olarak reddedilme ve ötekileştirmeye maruz kalmaktadır.
Bu çocukların profesyoneller tarafından hem tıbbi hem de sosyal olarak yardım alabilecekleri, koruyucu bir sosyal ve terapik çevreye ihtiyaçları var. Bu çocukların içinde doğup yetiştikleri şiddet ortamının tekrar yaşanmasının engellenmesi adına bu elzemdir.
Aynı zamanda Cezayir devleti çocukların varlığını yasal olarak tanımalı ve onların toplumla bütünleşmesinin önünü açmalıdır. Irak ve Suriye’de binlerce çocuğun IŞİD üyesi olduğu göz önüne alınırsa, Cezayirli çocukların normal bir normal bir hayat sürmesinin ne derece ehemmiyeti olduğu daha iyi anlaşılır.
Dr. Ghanem Yazbeck tarafından kaleme alınan bu yazı Mepa News okurları için tercüme edilmiştir.