CIA'in yeni şefi Haspel'in işkencesiyle tanınan isim: Ebu Zubeyde kimdir?

CIA'in yeni şefi Haspel'in işkencesiyle tanınan isim: Ebu Zubeyde kimdir?

Ebu Zubeyde, CIA'in 'ilklerine' özne olacağı kötü bir talihe sahipti. 81 milyon dolar ödeme yapılan uzman psikologlar, işkenceleri onun üzerinde test ettiler.

2002 yılında ona karşı ileri sürülen iddialar gerçekten ciddiydi.

Dönemin ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld onun, "terör örgütü el Kaide'nin iki numaralı adamı değilse, iki numaralı adama çok yakın bir kimse" olduğunu söylemişti.

Merkezi Haberalma Teşkilatı (CIA), başsavcı yardımcısı Jay Bybee'i onun hakkında şöyle bilgilendirmişti: "Usame bin Ladin'in üst düzey bir yardımcısı olarak çalıştı. Bu sıfatla, bir eğitim kampları ağını yönetti. Aynı zamanda El Kaide'nin dış ilişkilerini ve yabancı bağlantılarını da koordine etti"

CIA Şefi Michael Hayden 2008 yılında basına. "CIA'in el Kaide ile ilgili insani kaynaklardan elde ettiği bilgilerin %25'inin ondan ve diğer tutuklulardan kaynaklandığını" söyleyecekti.

Dönemin ABD Başkanı George W. Bush onun davasını, "11 Eylül Saldırısı'nda kullanılan uçakları kaçıran bazı kişileri onun idare ettiği eğitim kampında eğitildiğini" ve "Amerikan askeri birlikleri tarafından ele geçirilmemeleri için, El Kaide liderlerini Afganistan dışına kaçırdığını" iddia ederek CIA'in "gelişmiş sorgulama programı"nı aklamak için kullanacaktı.

 Bunların hiçbiri gerçek değildi.

Kaldı ki bu söylenenler gerçek olsa dahi, CIA'in -en yüksek yetkili hükümet görevlilerinin bilgisi ve onayı dahilinde- Ebu Zübeyde'ye yaptığı şeyler; Başkanvekili Dick Chaney, Bush ve Rumsfeld'in sözde "Teröre Karşı Savaş"ta işledikleri cezasız kalmış suçların büyük bir örneği.

 Peki bu kötü şöhretli kişi kim ve şu anda nerede? Gerçek ismi Zeynelabidin Muhammed Hüseyin, fakat daha çok Arapça künyesi Ebu Zübeyde ile tanınıyor. Ve bildiğimiz kadarıyla halen Küba-Guantanoma Körfezi'nde ABD'nin askeri tesislerinde tutuklu ve tecrit altında bulunuyor.

 Suudi Arabistan vatandaşı Ebu Zübeyde, 80'li yıllarda Afganistan'da Sovyet işgali sırasında bir "Mücahid" eğitim kampı tesisi olan Halden Kampı'nın yönetilmesine yardım etmekteydi. Bir başka deyişle o; Sovyetler Birliği'ne karşı yürütülen savaşta ABD'nin bir müttefiki, Ronald Reagan'ın "özgürlük savaşçıları"ndan birisiydi.

 Fakat daha sonra Usame bin Ladin etkisi görülmeye başlandı.

 Ebu Zübeyde'nin CIA'in avuçlarındaki kaderi çok zalimane bir halde seyretti. CIA'in "ilklerine" özne olacağı kötü bir talihe sahipti.

 11 Eylül sonrası "waterboarding" işkencesi yapılacak ilk tutuklu...

CIA bağlantılı psikologlar tarafından deneylere tabi tutulacak ilk kişi...

Teşkilatın "hayalet tutuklu"larından ilki...

(Hayalet tutuklu: Cenevre Sözleşmeleri ile her savaş esirine ulaşma hakkı güvence altında olan Uluslararası Kızılhaç Teşkilatı dahil tüm dünyadan saklanan tutuklular)

Ve Jay Bybee tarafından Bush yönetimine yazılan, "işkenceye karşı ABD federal yasaları"nı ihlal etmeden, "legal olarak" CIA'in bir tutukluya neler yapabildiğine dair bir notta kendisinden bahsedilen ilk tutuklulardan biri.

Guantanamo Hapishanesi'den bir fotoğraf

Ebu Zübeyde'nin hikayesi, Bush yönetimi ve CIA'in 11 Eylül sonrası peşlerini bırakmadığı "illegal aşırıcıların" sembolik hikayesi. En azından öyle olmalı. Ve şimdiye kadar CIA Şefi Hayden'dan Chaney'e ve Bush'a kadar dönemin siyasi yetkilileri, "şeytani suçlulardan" son derece gerekli bilgileri elde etmek için "gelişmiş sorgulama tekniklerinin" kullanımını parlak bir örnek olarak sundular.

Ebu Zübeyde, 11 Eylül sonrası CIA'in uyguladığı erken bir deneydi. Ve dikkate değer bir şey: bu çok büyük bir yalandı. Ebu Zübeyde El Kaide'ye hiç dahil olmamıştı. Hiçbir şeyin elebaşı değildi. 11 Eylül'ün planlanmasında kesinlikle yer almamıştı. Kendisine vahşice kötü muamele edilmişti. Farklı bir dünya tasavvurunda, savaş suçları yargılamasında ABD'nin üst düzey liderleri ve istihbarat teşkilatının aleyhine bir numaralı tanık olabilirdi.

Cumhuriyetçi adaylar gelecek için yeni savaş suçları vaat ederken, Ebu Zübeyde'nin durumunu tekrar hatırlamaya ve bu gibi şeylerin tekrar meydana gelmemesi için neler yapılabileceğiyle ilgili düşünmeye değer. Çünkü Trump ve diğerlerinin kendilerini gelecek için daha çok ve daha büyük savaş suçları vaat ederken özgür hissetmelerinin tek nedeni, hiç kimsenin Bush yönetimi döneminde uygulanan işkencelerin hesabını tutmamış olması.

İşkence Deneyimleri

2002 yılının Ağustos ayında, bir grup FBI ve CIA ajanı ile Pakistan kuvvetleri, Ebu Zübeyde ve diğer 50 kişiyi Pakistan'ın Faysalabad şehrinde yakaladı. Bu süreçte ağır bir şekilde yaralandı. Uyluğundan, hayalarından ve karnından vurulmuştu. CIA, Amerikalı bir cerrahı uçakla bölgeye getirip tıbbi müdahalede bulunmasaydı ölmüş olabilirdi.

Fotoğraf: Ebu Zübeyde (Wikipedia'den)

CIA'in onun sağlığıyla bu kadar yakından ilgilenmesinin sebebi insani ve yardımsever amaçlı değildi. Yetkililer onu sorgulamak istiyordu, sorgulanabilecek kadar iyileşmemesine rağmen. Onu esir tutanlar, bazen işkence maksadıyla ağrı kesici almasına engel oldu.

CIA gözetiminde bilinmeyen koşullar altında sol gözünü kaybettiği zaman, Teşkilat'ın endişesi yine onun sağlığı değildi. 2014 yılının Aralık ayında ABD Senatosu İstihbarat Seçilmiş Komitesi, CIA'in Komite'nin bilgisayarlarını hacklemeye varan muhalefetine rağmen yayınladığı işkence raporunda durumu böyle tanımladı.

Sol gözünü yitirmesiyle, "2002 Ekim. Cezaevi Bölgesi-Yeşil (şimdi Tayland'da olduğu biliniyor), 'Onun görebilme, okuyabilme ve yazabilme yeteneğine bağlı olan şeyler' olduğunu belirterek sağ gözündeki görüş yeteneğinin test edilmesini tavsiye etti. Cezaevi Bölgesi-Yeşil, bu isteğin 'A.Z. (Ebu Zübeyde)'ye yönelik insani endişelerden değil, istihbari ihtiyaçlardan kaynaklandığını' vurguladı.

Daha sonra CIA, Ebu Zübeyde'yi iki psikolog Bruce Jessen ve James Mitchell'ın da katılımıyla sorgulamaya başladı. Ebu Zübeyde, Hava Kuvvetleri'nin Hayatta Kalma, Kaçırma, Direnme ve Kaçış (SERE) eğitim merkezinde eğitmen olan bu iki psikoloğun ilk insan deneyimiydi. Psikologlar bu sayede, tutuklunun sorguya karşı direnişini azaltma amacı güden "öğrenilmiş çaresizlik" dedikleri psikolojik işkence teorisini test etme şansı bulacaktı.

Psikologların kazançları mı? "Sadece" 81 milyon dolar...

CIA kayıtları gösterdi ki, Jessen ve Mitchell tarafından oluşturulan bir planı kullanan Ebu Zübeyde'nin sorgucuları, hayal dahi edilmesi güç bir şekilde, tek bir ay içerisinde tam 83 kere ona "waterboarding" denen işkenceyi uygulamıştı. Yani önce bir tahtaya bağlanıyor, yüzüne bir kumaş sarılıyor ve boğulma hissi başlayıncaya kadar bu kumaşa yavaş yavaş su dökülüyordu.

Bitmek bilmeden tekrarlanan bu işkenceli sorgunun bir noktasında, Senato Komitesi'nin bildirdiğine göre Ebu Zübeyde "açık ağzından dışarıya köpükler çıkan, tamamen tepkisiz" bir duruma gelmişti

"Sulama döngüsü" olarak adlandırılan bu 83 işkencenin her biri dört adımdan oluşuyordu

  1. Tutukludan bilgi talebiyle birlikte tutuklunun solunumunu güçleştirecek şekilde su uygulanması.
  2. Tutuklunun solunum yolunu tamamen tıkayıp tutukluda spazmlar oluşturacak şekilde uygulanan su miktarının artırılması.
  3. Tutuklunun bağlandığı tahta dikey konuma getirilerek solunum yolunun açılması.
  4. Tutuklunun bağlandığı tahta tekrar yatay konuma getirilerek tutukludan bilgi talebinin devam etmesi.

CIA, bu işkence süreçlerinin her birinde Ebu Zübeyde'nin halindeki gidişatı video ile kayıt altına aldı. Varlıkları ortaya çıkınca, bu kayıtlar artan bir şekilde CIA için rahatsızlık ve olası bir suçlanma tehlikesi arz ettikleri için 2005 yılında yok edildiler.

Hayden daha sonra CNN'e, kayıtların sadece "artık istihbari bir değerleri kalmadığı" ve "güvenlik riskleri teşkil ettikleri" için yok edildiklerini söyleyecekti. Kayıtların meydana çıkması halinde hangi "güvenlik" tehlikeye girecekti? Büyük ihtimalle, işkenceye karşı ulusal ve uluslararası kanunları ihlal eden CIA çalışanları ve dedektifleri ile onların eylemlerini doğrudan onaylayan CIA ve Bush yönetimi yetkililerinin güvenliği...

Senato işkence raporunun belirttiğine göre Ebu Zübeyde, "waterboarding" işkencesine ek olarak iz bırakmadan korkunç seviyede acı veren eziyetli "stres pozisyonlarında" tutulmuş, halüsinasyon ve psikoza sebep olacak şekilde 180 saatten fazla uykudan mahrum bırakılmış, yine psikoza sebep olabilecek yoğun seslere maruz kalmış, "duvarlama" denilen kürek kemiklerinin tekrar tekrar esnek bir duvara vurulması işkencesine uğramıştı. Ebu Zübeyde Uluslararası Kızılhaç Komitesi'ne, bu işkence kendisine ilk yapıldığında vurulduğu duvarın çok sert yapıda olduğunu ve içinde ayakta dahi duramayacağı kadar küçük bir kutuda sıkışmış bir vaziyette saatlerce tutulduğunu söyledi.  

 

Bütün bu işkence yöntemleri; CIA'in baş avukatı John Rizzo'ya, daha sonra Adalet Bakanlığı Hukuk Müşavirliği Ofisi'nde çalışacak olan Jay Bybee tarafından yazılan notta açık bir onay almıştı. Bybee, ebu Zübeyde'ye uygulanacak 10 farklı işkence tekniğini onaylamıştı. 

"Waterboarding" işkencesini eleştirel şekilde alaya alan bir protesto, Youtube ekran görüntüsü

Gözüküyor ki, CIA'in Jessen ve Mitchell doğrultusunda Ebu Zübeyde'ye uyguladığı işkencenin sebebi sadece onun sahip olabileceği bilgileri elde etmek değil, aynı zamanda "waterboarding" işkence tekniğinin etkisini onun üzerinde test etmekti. Eğer böyleyse, CIA ve bağlı çalışanları sadece uluslararası yasaları değil, tutuklular üzerinde deneyler yapmayı açıkça yasaklayan ABD Savaş Suçları Kanunu'nu da ihlal etti.

Bize Ebu Zübeyde'nin maruz bırakıldığı bu muamelelerin onun üzerinde gerçekleştirilen deneyin bir parçası olduğunu düşünüdüren şey neydi? 30 Mayıs 2005 tarihinde Adalet Bakanlığı Hukuk Müşavirliği Ofisi'nin başında bulunan Steven Bradbury, Rizzo'ya gönderdiği bir notta CIA'in kayıtları saklamasını tartışıyordu.

Burada Bradbury, CIA'in metodunun acımasızlığını değerlendiyordu. "Her sorgunun dikkatli bir kaydı tutulmakta" yazmıştı. "Bu prosedür, her bir tekniğin etki düzeyini ve potansiyel uygunsuz yahut istenmeyen sonuçları değerlendirmemize olanak sağlıyor"

Bir başka deyişle CIA, Bush devri Adalet Bakanlığı'nın da desteğiyle, "waterboarding" işkence tekniğinin nasıl çalıştığını görmek için deneysel bir prosedürün dikkatli kayıtlarını tutuyordu.

Bu aynı zamanda Ebu Zübeyde'nin de izlenimiydi.  "Bu süreçte bana bu sorgu tekniklerine maruz kalan ilk kişilerden olduğum söylendi." Ebu Zübeyde, daha sonra Uluslararası Kızılhaç Komitesi'ne "hiçbir kurala bağlı kalınmadığını, bu tekniklerin başka kimselerde kullanılmak için kendisi üzerinde deneniyormuş hissi verdiğini" söyleyecekti.

Video kaydına ek olarak, CIA Tıbbi Servisler Ofisi her bir "waterboarding" işkencesi için ayrıntılı bir rapora gereksinim duyuyordu. Tüm detaylar hece hece, açıkça kaydediliyordu.

Olası tıbbi yargıları ve önerileri en iyi şekilde bildirmek için, her "waterboarding" uygulamasının en ince ayrıntısına kadar belgelendirilmesi önemliydi. "Her bir uygulamanın ve tüm prosedürün ne kadar sürdüğü, ne kadar su kullanıldığı, suyun tam olarak nasıl uygulandığı, bir boğulma gerçekleşir ve burun yolu yahut orofarenks (orta yutak) tıkanırsa tutukludan çıkan sesin türü, iki uygulama arasında geçen zamanın ne kadar olduğu ve bu süreçte tutuklunun nasıl gözüktüğü..."

Tekraren, bu kayıtlar açık olarak deneysel bir prosedürün kayıtları olarak tutulmuştu. Bilhassa ne kadar suyun etkili olduğu, tutuklunun akciğerlerine hava giremeyecek derecede bir tıkanıklık olup olmadığı, tutuklunun burun ve yutak yolunun nefes almaya olanak sağlamayacak şekilde suyla dolu olup olmadığı, tutuklunun ne kadar kustuğu gibi şeylere odaklanılıyordu.

CIA'in 11 Eylül saldırıları sonrası tutukluları, "karanlık bölgeler" denilen gizli hapishanelere transfer ederek Uluslararası Kızılhaç Komitesi'nden saklama politikası Ebu Zübeyde ile başladı. Bu hapishaneler dünyanın dört bir tarafında kayıtsız yahut suç ortağı ülkelerin topraklarında kurulmuştu.

Bunun gibi bilinmeyen tutuklular "hayalet tutuklu" olarak anılmaya başlandı. Çünkü bu tutukluların varlıkları dahi resmi kayıtlarda yer almıyordu. Senato'nun not düştüğü gibi "Bir ABD askeri üssünde tutulan Ebu Zübeyde'yi Uluslararsı Kızılhaç Komitesi'ne bildirme zorunluluğundan sakınmak için CIA, ebu Zübeyde'nin gizlice X ülkesi'ndeki tesise nakledilmesi için yetki istemeye karar verdi." (Bu ülkenin Tayland olduğu şimdi biliniyor)

Guantanamo Hapishanesi (ABD Savunma Bakanlığı'nın paylaştığı fotoğraf)

İşkence ve Kısır Döngü

İngiliz araştırmacı gazeteci Andy Worthington'ın 2009 yılında aktardığı üzere; Bush yönetimi Ebu Zübeyde'nin sorgusunun sonuçlarını, devrinin en büyük suçu olan illegal Irak işgalini haklı göstermek için kullandı. 

Yetkililer, medyaya ebu Zübeyde'nin "bildiği" bir sırrı sızdırmıştı. Buna göre Usame Bin Ladin, daha sonra Irak El Kaidesi'ni yönetecek olan Ebu Musab el Zerkavi ve Irak diktatörü Saddam Hüseyin; "Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi'ni istikrarsızlaştırmak için" beraber hareket etmek üzere anlaşmışlardı.

Elbette bunların hepsi yalandı. Ebu Zübeyde'nin böyle bir anlaşma hakkında herhangi bir bilgiye sahip olması bile mümkün değildi. Çünkü Worthington'un deyişiyle bu çok absürd bir iddiaydı, ve de Ebu Zübeyde zaten El Kaide mensubu dahi değildi. 

Gerçek şu ki, Ebu Zübeyde'nin El Kaide ile olan bağlantısına gösterilen kanıtlar zorlama olmanın ötesinde dairesel muhakemeye dayanan kanıtlardı. Yönetimin kanıtlar için akıl yürütmesi şu şekilde gerçekleşti: Ebu Zübeyde üst düzey bir El Kaide sorumlusu, Afganistan'da Haldan eğitim kampını yönetti. Bu yüzden Haldan bir El Kaide kampıydı. Haldan bir El Kaide kampı idiyse, Ebu Zübeyde de üst düzey bir El Kaide yetkilisi olmalı.

 

Yetkililer daha sonra "gelişmiş teknikleri"  kullanarak, sebepsiz yere işkenceye maruz kalan bu adamın ağzından duymak istedikleri şeyi ona söylettiler. Ebu Zübeyde kendisini esir tutan kimselere açıkça yalan söylemek zorunda bırakıldı.

Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, yönetimin bu formülünün işe yaradığına dair bir emare yoktu. Doğrusu CIA, Bush yönetiminin seneler boyunca bir El Kaide eğitim kampı olarak nitelediği Haldan kampını bu şekilde nitelemiyordu.

Misalen Senato İstihbarat Komitesi'nin işkence raporu, 16 Ağustos 2006 tarihinde bu konuyu açıklığa kavuşturmuştu:

"—Afganistan'daki eğitim kampları ile ilgili yanılgılara karşılıklar, 1990-2001—"

"Haldan kampı El Kaide ile bağlantılı değil. Makalelerde, dış haberlerde bu kampın El Kaide tarafından işletildiğine dair yaygın bir yanılgı var. 11 Eylül 2001 öncesi Ebu Zübeyde'nin hatalı şekilde üst düzey bir El Kaide sorumlusu olarak rapor edilmesi, Haldan kampı yönetiminin Usame bin Ladin ile bağlantılı olduğu sonucuna varılmasına sebep oldu"

Rapora göre Ebu Zübeyde bir dönem El Kaide sorumlusu olmuştu, fakat 1993 senesinde bu bağı koparmıştı. CIA, daha yakın değilse, en azından 2006'dan beri bunun hakkında bilgi sahibiydi.

Yine de Ebu Zübeyde ve Haldan kampının El Kaide ile bir ilişkisi bulunmadığının açıklığa kavuştuğu zamandan bir ay sonra Bush, yaptığı bir konuşmada Ebu Zübeyde'nin yakalanış ve sorgu sürecini, "geliştirilmiş sorgulama" programını haklı çıkarmak için kullandı. Daha sonra da Ebu Zübeyde'nin "El Kaide liderlerinin Afganistan dışına kaçmasına yardım ettiğini" iddia etti.

Aynı konuşmad Bush halka şunu söyledi: "İstihbarat teşkilatımız, Ebu Zübeyde'nin Afganistan'da, 11 Eylül saldırısını gerçekleştirenlerden bir kısmının eğitildiği bir eğitim kampı çalıştırdığına inanıyor." Yüksek olasılıkla Haldan kampından bahsediyordu.

Belki de CIA Ebu Zübeyde yerine, 11 Eylül saldırısında kullanılmış uçakları kaçıran kişileri gerçekten eğiten kimseleri aramalıydı. ABD'deki uçuş okullarını işletenleri... 23 Eylül 2001 tarihli Washington Post haberine göre FBI, "teröristlerin" Boeing 747 uçaklarını uçurmayı öğrenmekte olduklarını biliyordu. 

Haziran 2007'de Bush yönetimi, Ebu Zübeyde'nin 11 Eylül saldırısı ile ilgisi bulunduğuna  dair iddiasını ikiye katladı. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Komisyonu kongresinden önce ABD Dışişleri Bakanı Hukuk Danışmanı John Bellinger, Guantanamo'nun niçin açık kalması gerektiğine dair tartışmalarda Guantanamo'nun "Ebu Zübeyde ve 11 Eylül saldırısının planlayıcıları gibi aşırı derecede tehlikeli kişileri tutuklu bulundurmak gibi çok önemli bir amaca hizmet ettiğini" ifade etti.

 

Eski CIA şefi Michel Hayden

Geri Çekilen Suçlamalar

Eylül 2009'da ABD hükümeti, Ebu Zübeyde'ye yöneltilen suçlamaların birçoğunu sessizce geri çekti. Avukatları onun adına bir habeas corpus dilekçesi yazdılar. (Bu, bir mahkumun hangi suçtan dolayı tutuklu bulunduğunu bilmesine yönelik anayasal hak için bir dilekçedir)

Bu bağlamda, Ebu Zübeyde'nin Guantanamo'da süren mahkumiyetinin hukuksuz olduğunu kanıtlamak için hükümetten belge talebinde bulundular. 

Barack Obama ile gelen yeni yönetim, Guantanamo mahkumlarının habeas corpus dilekçeleri için özel olarak yetkilendirilen Columbia Eyaleti Yerel Mahkemesi'nde dosyalanmış 109 sayfalık belge ile bu talebe karşılık verdi. 

Bu belge yığını hükümetin, Ebu Zübeyde'nin El Kaide aktivitelerindeki merkezi rolü ile ilgili söylediği yalanlara bir nihayet verdi. Ebu Zübeyde'nin El Kaide üyesi olmadığını, 11 Eylül dahil hiçbir terör faaliyetinde yer almadığını kanıtlayan başka bir aklayıcı belge aramaya lüzum olmadığını iddia etti. Çünkü hükümet artık bunların doğru olduğunu iddia etmiyordu.

Hükümetin avukatları tuhaf şekilde Bush yönetiminin "Ebu Zübeyde'nin 11 Eylül saldırısının planlanma ve uygulama aşamasında bireysel bir ilgisinin olduğunu, yakalandığı zaman hakkında bilgi sahibi olduğu olası terör saldırıları bulunduğunu ileri sürmediği" iddiasını sürdürdü. CIA, +bu Zübeyde'ye yapılan işkenceleri haklı göstermek için ondan edinilen bilgilerle olası terör saldırılarının önlendiğini söylediği için bu ikinci iddia gerçekten ilginç bir iddiaydı.

İnanılmaz bir şekilde, Rumsfeld'in daha önce iddia ettiği gibi, "El Kaide'nin iki numaralı adamı değilse, iki numaralı adama çok yakın bir kimse"... "Hükümet, Ebu Zübeyde'nin bir El Kaide mensubu olduğunu veyahut resmi olarak El Kaide ile ilişkisi olduğunun tespit edildiğini ileri sürmedi"

Ve böylece, 83 kere "waterboarding" işkencesine maruz bırakılan ve CIA'in olası El Kaide saldırılarına karşı "çok önemli bilgiler" edinmesine katkıda bulunan adamın davası; üzerinde çok konuşulmadan, medyanın dikkatinden uzak ve sessizce geri çekildi. Bir numaralı tutuklu artık medya için adeta "hiçkimse"ydi.

Ebu Zübeyde'ye ait habeas dilekçesinin ilk dosyalanışının üzerinden 7 yıl geçmesine rağmen Columbia Yerel Mahkemesi henüz karar verebilmiş değil. Mahkemenin bu gibi dilekçelerde ortalama 751 gün süren karar verme süreci olağandışı bir şekilde uzadı. Evet, geç kalınmış adalet, adalet değildir.

Belki de şaşırmamalıyız. Senato İstihbarat Komitesi raporuna göre CIA merkezi, Ebu Zübeyde'nin başkalarıyla mühim bir bağlantı kurabilecek ve serbest bırakılabilecek bir durumda olmayacağından emindi. 

Doğrusu CIA, Ebu Zübeyde'nin hayatının geri kalanında tecrit altında olması için "bütün büyük oyuncuların fikir birliği içinde olduğunu" belrtmişti. Ve şimdiye kadar olan şey de bu. 

 Ebu Zübeyde'nin yakalanması, gördüğü işkence ve propaganda amacıyla kullanılması; kasıtlı şekilde kanunların çiğnenmesinin, yazılan notlarla kusurların örtülme çabasının ve daha önce beraber çalıştığım Salvadorlular'ın "stratejik beceriksizlik" olarak adlandırdığı şeyin ABD hükümeti tarafından benzersiz şekilde kombine edilişinin mükemmel bir örneği.

Bush'un, Clooney'in; Jessen'in Mitchell'in ve de diğer CIA şeflerinin bunlardan dolayı sorumlu tutulmaması, eğer şanslı değilsek gelecekte bunun gibi bir çok olaya daha şahit olacağımız manasına geliyor.

Rebecca Gordon tarafından kaleme alınan bu yazı Mepa News okurları için tercüme edilmiştir...

(Gordon, San Francisco Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde ders veriyor. "Amerika'nın Nüremberg'i: 11 Eylül Sonrası Savaş Suçları Nedeniyle Yargılanması Gereken ABD Yetkilileri" kitabının yazarı. Bu yazı, orijinal olarak TomDispatch'te bulunuyor)

 

İlgili Haberler
HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.