Çin'in Ortadoğu vizyonu
Üç yıl önce devlet başkanlığı koltuğuna oturan Çinli lider Şi Cinping'in ilk Ortadoğu ziyareti, Pekin'in bölgeye yönelik dış politikasında yeni gelişmekte olan üç belirleyici unsuru yansıtıyor.
Çin siyaseti temel olarak hâlâ ekonomik ve ticari bağlantılar kurup genişletmek üzerine kurulu. Suudi Arabistan'ın büyük çaplı enerji piyasaları ve İran'daki altyapı geliştirme projelerinden Lübnan'daki ufak çaplı ticari hâkimiyetine, Çin'in bölge genelindeki ekonomik varlığını büyüttüğü çoktandır açık bir şekilde ortada.
Çin şu anda Ortadoğu'da bölge üzerinde etkili olmak için yarışan daha güçlü ve deneyimli güçlerin hiçbirinin sahip olmadığı bir konuma sahip.
Şi Cinping'in ziyareti de büyük ölçüde bu yönde atılmış bir adım. Nitekim bu ziyaret, uluslararası ticaret ve kalkınma sistemini Çin'in tasavvuruna göre şekillendirme gayreti ile öne çıkıyor. Pekin'in Çin'i yeni bir uluslararası ticaret sisteminin merkezine oturtma çabasının en önemli öğesi ise 2013 yılında ortaya atılan "Bir Kuşak, Bir Yol" planı.
Artan ekonomik ilişkiler, bu ilişkilerin korunup geliştirilmesi için diplomatik katılımı arttırmayı da zorunluluk haline getirmiş durumda.
Çin'in Ortadoğu'daki imajı
Çin'in taraflar arasındaki görüşmelere ev sahipliği yapma teklifi üzerine, Suriye hükümeti ve muhalefet delegasyonlarının Aralık ayında adeta birbiriyle yarışır gibi Pekin'i ziyaret etmesi, Pekin'in diplomatik profilini yükseltmeyi vadeden bu gelişmenin son kanıtı.
Çin'in kendi ulusal güvenlik tanımının küreselleşmesinin bölgede hem stratejik hem de güvenlik boyutu var. Çin'in barışı koruma çalışmalarına katkısının yarısından fazla Ortadoğu'ya yönelik, ki burada ilk sırada BM öncülüğündeki korsanlıkla mücadele operasyonu kapsamında Somali açıklarındaki devriye faaliyetleri geliyor.
Çin'in ciddi şekilde büyüyen askeri kapasitesi de ülkenin bu tür çok taraflı askeri girişimlerdeki artan rolünü giderek daha fazla bütünlüyor. Bunun en önemli örneği de Çin sınırları dışındaki ilk askeri üssün kurulmasıydı. Üssün kurulduğu Cibuti, Çin ana karasından Süveyş Kanalı aracılığıyla Akdeniz'e ve hayati pazarlara uzanan kritik deniz yolunun üzerinde yer alıyor ve burada ABD ve Fransa'nın da askeri güçleri mevcut.
Bir Çin vatandaşının Suriye'deki İslamcılar tarafından rehin tutulması ve Suriye ve Irak'ta IŞİD bayrağı altında savaşanların arasında Uygur radikallerin de olması – hem siyasi hem de iç güvenlik sorunu olarak – cihatçı terörün uluslararası ayak izini simgeliyor.
IŞİD'in Süveyş'ten Sina'ya kadar birçok noktada yarattığı tehdit, Pekin kanadında da ticaret yollarının ve ortaklarının güvenliğine yönelik bir tehdit olarak görülüyor. Bu da sadece Kahire ve Riyad ile değil, bölge genelinde, Suriye ve Türkiye ile olan görüşmelerde konuyu mecburen Çin'in siyasi gündeminin kritik bir maddesi haline getiriyor.
Çin şu anda Ortadoğu'da bölge üzerinde etkili olmak için yarışan daha güçlü ve deneyimli güçlerin hiçbirinin sahip olmadığı bir konuma sahip. Pekin'in Arap dünyası ile ilişkilerini "ideal" olarak nitelendiren Arap Birliği Genel Sekreteri Nebil el Arabi, Çin'e ilişkin bakış açısını şöyle özetliyor:
"Çin, Arap haklarını ve davalarını meşru olduklarından dolayı daima destekleyen tek büyük devlet. Asla bir tarafa karşı başka bir tarafın yanında yer almıyor ve her zaman kamu yararını gözetiyor."
Çin'in sıfır düşman politikası
Çin'in devletlerin egemenliğine vurgu yapması, başka devletlerin iç işlerine karışmama düsturu ve "sıfır düşman" politikası, Batı'nın son yüzyıldaki müdahaleci politikaları ile taban tabana zıt. Bu politika, hem Çin'in kendi dar kapsamlı menfaatlerini, hem de Pekin'in Ortadoğu gibi kutuplaşmış bölgelerde bile ekonomik ve siyasi gücünü yayabilmesini sağlayan bir formülü yansıtıyor.
Çin'in uluslararası sahneye yeniden çıkışının yarattığı etkiye dair olumlu bakış açısı, Pekin'in bölgedeki büyüyen varlığının yetmiş beş yılda ABD tarafından şekillendirilip yönetilen sistem karşısında ne ölçüde bir sorun teşkil ettiğini hafife alıyor.
Riyad-Tahran arasındaki gerilime ilişkin bir soruya "Çin, bölgede yaşanan bazı problem karşısında daima dengeli ve adil bir tutum içinde olmuştur." şeklinde yanıt veren Çin Dışişleri Bakanı Yardımcısı Zhang Mingwhen, ekliyor:
"Ortadoğu'da istikrar olmazsa, korkarım dünya da pek barış içinde olamaz. Bir ülkede ya da bölgede istikrarsızlık varsa, kalkınma gerçekleşemez. Çin, bölge ülkelerinin kendi ulusal şartlarına uygun bir kalkınma yolu aramasını kararlılıkla desteklemektedir."
Hem ekonomi hem de diplomasi tarafında getiri sağlayan bu dengeleyici tavrın altında yatan ilkeler, Şi Cinping'in Riyad ziyaretinden önce Pekin tarafından Ortadoğu politikasına dair yayınlanan ilk resmi belgede yer alıyor.
Çin hükümetinin tarihinde ilk kez örneği görülen "Arap Politikası Belgesi", Çin'in "kazan-kazan tarzı bir işbirliğini barındıran yeni bir uluslararası ilişkiler türüne" dayalı geniş bir "ortak menfaatler" yelpazesi üzerinde daha agresif bir katılım göstermesi için gereken tarihi, stratejik ve ekonomik mantığı sunuyor.
"Arap ülkeleri ve Çin'in, Ortadoğu'da devlet egemenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, milli onurun savunulması, sıcak meselelere siyasi çözüm bulunması, barış ve istikrarın desteklenmesi konularında geniş kapsamlı bir mutabakat içinde olduklarını" belirten raporda şöyle deniyor:
"Birleşmiş Milletler'de reform yapılması, iklim değişikliği ve Doha ticaret müzakereleri gibi konularda benzer görüşleri paylaşıyor, sağlam bir koordinasyon ve işbirliği sürdürüyoruz. Kültür ve eğitim alanındaki paylaşımlarımız sıklaştı; iki halk arasında daha yakın ilişkiler kuruluyor; karşılıklı anlayış ve dostluk gelişiyor."
Çin'in uluslararası sahneye yeniden çıkışının yarattığı etkiye dair bu olumlu bakış açısı, Pekin'in bölgedeki büyüyen varlığının yetmiş beş yılda ABD tarafından şekillendirilip yönetilen sistem karşısında ne ölçüde bir sorun teşkil ettiğini hafife alıyor.
Washington, Çin'in Süveyş'ten Tahran'a uzanan bölgedeki lider ticari konumunu ve büyük çaplı altyapı ve kalkınma projelerini şimdiye dek sükûnetle karşıladı. Ancak şu anda "Çin'in yükselişine" o kadar da yumuşak bakılmadığına dair işaretler var. Cibuti'de askeri üs kurulmasından duyulan rahatsızlık ve Çin'in Esed lehine Rusya liderliğinde yürütülen askeri harekâta katılma ihtimalinin yarattığı kaygı, bunun örnekleri.
ABD'li bir savunma yetkilisinin de dediği gibi, "Asıl soru, Çin'in kimin tarafında olacağı."