Esed rejiminde 'kahtı rical' krizi

Esed rejiminde 'kahtı rical' krizi

Nusayri subayların omurgasını oluşturduğu rejim ordusu, savaşçı sıkıntısını çözmek için süreç içinde farklı yollara başvurdu.

Çeviri Analiz | Mepa News

Esed rejiminde 'kahtı rical'* krizi

Seksenli yıllardan beri Esed ordusundaki fırkalar sektörlere dağılarak konuşlanmaktaydı. Her fırka ve ordu grubunun sınırlı bir konuşlanma alanı ve bölgesi vardı. Eğitim araç ve gereçleri, yakıt depoları, mühimmat depoları, askeri yerleşim ve kışla gibi lojistik tesisler bu sınırlı bölgelerde inşa edilmekteydi. Bu büyük tesisler en yakın sivil yerleşim yerlerine yakın bölgelere yerleştirilir ve idari olarak sektör olarak isimlendirilirdi. Rejime bağlı El Muhaberat (rejimin istihbarat örgütü) ise bu sektörlerde görevli komutanları birbirine karşı kışkırtmak süretiyle birbirilerinden nefret etmelerini sağlar ve bu şekilde olası darbe girişimlerinin önüne geçilmiş olunurdu.

Tümen komutanları vali gibi çalışıyordu

Tümen (Fırka) komutanları sektör olarak tabir edilen bölgelerde ordunun temsilcisi konumunun yanısıra halkın ve bölgenin yönetilmesini üstlenirdi ve rejimin bölgedeki temsilcisi durumundaydı. Öyle ki bu bölgeler artık ülke içinde ülke gibi yönetilmekteydi.

Rejim ordusu 12 tümenden oluşuyordu. 9. ve 5. tümen Dera’a şehrinin güney banliyölerinde, 15. fırka Suveyda eyaletinde, 6. Tümen Şam çevresinde,  11. ve 18. tümenler Humus’ta ve 17. ise Rakka’da konuşlu durumdaydı.

Askeri oligarşi

1982 yılında İsrail ile rejim arasından Güney Lübnan’da gerçekleşen büyük çatışmalar ve savaş sonrası rejim, Suriyeli gençleri ucuz maaşlar ile savaştırabileceği yeni bir müessese kurdu. Rejim yetenekli komutanları orduda kalmaları için para, makam arabası, ev, yakıt, vergiden muafiyet gibi argümanlar ile ikna ediyordu. Savunma Bakanlığı komutanlar için vergisiz lüks araba satışları ile ilgili bir proje bile başlatmıştı. Hatta askerler komutanların evlerinde ve özel mülkiyetlerinde çalıştırılıyordu. Rejim bu şekilde nitelikli komutanların istifa edip diğer Arap ülkelerine gitmesinin önüne geçmiş oluyordu.

Rejim ordusunun omurgası: Nusayri/Alevi subaylar

2011 yılında rejimden ayrılan subay ve komutan sayısı 3000 sayısının biraz üstünde ve çoğu Sünni olan subaylardan oluşuyordu. Peki rejim ordusunun bir arada kalmasının ve operasyonel gücünü faal halde tutmasının sebebi neydi? Çünkü rejim ordusunun omurgasını oluşturan yapıda sünni subay bulunmuyordu ve ordu esas olarak onlar tarafından yönetilmiyordu. Orduyu asıl olarak yöneten subaylar seçkin Alevi-Nusayri ailelerin bireylerinden oluşuyordu. Alevi ve Nusayri şahsiyetler rejim tarafından güvenilir kabul ediliyordu.

Lakin ordudaki sıkı Alevi-Nusayri teşkilatlanmasına rağmen ordu, devrim başladığında devrimcilerin önünü alamadı ve asker sayısı da tüm cephelere yetecek kadar yoktu.

Asker kıtlığına 'milis' çözümü

Cephelerdeki asker eksikliğinin giderilmesi için El Muhaberat birkaç insan kaynağı oluşturma stratejisi izledi:

1-Şebbihalar gibi yaşadıkları şehirlerde savaşan paramiliter gruplar oluşturuldu. Gönüllülerin kendi bölgelerinde savaşması sebebiyle bu proje nispeten başarılı oldu. Örneğin hali hazırda Humus’ta Komutan Kartal Rüstem (eski rejim komutanı) isimli şebbiha ordusunda toplam 30 bin gönüllü savaşçı bulunmakta.

2- Alevi işadamlarına rejim için savaşan paramiliter gruplar kurmaları için destek olundu. Sonuçta Rami Mahluf’un kuruduğu el-Bostan topluluğu ve Muhammed Cabir’in kuruduğu Çöl Kartalları gibi paramiliter gruplar oluşturuldu.

Özellikle Humus’ta Halidiyye mahallesindeki şiddetli savaş sonrası bu paramiliter gruplar rejim ordusunun belkemiğini oluşturmaya başladı. Humus muharabelerinde şebbiha olarakta tabir edilen milisler ilk defa ön hatlarda kullanıldı. Rejim ordusu milislerin ani geri çekilme ve firarlarını engellemek için arka hatlarda görevlendirilmişti. Daha sonra milis kuvvetlerdeki başı bozukluk, emirleri yerine getirmeme ve maaşların ödenmemesi gibi durumlardan dolayı ordu ile milisler arasında uyum sorunu baş gösterdi.

Sorunların çözümü için başı bozukluk çıkaranlara en ağır ceza veriliyor, 35 yaş üzerindekiler terhis ediliyor ve maaşlar cephelerin şiddetine göre ayarlanıyordu. Aynı zamanda milislerin rüşvet gibi ‘ek gelir’ kalemleri bulunmaktaydı.

İran'ın oyuna dahil olması

2013 yılına gelindiğinde milis sayısı rejimi ayakta tutmak için yeterli değildi. İran, eksikliğin giderilmesi ve rejimin kurtarılması için İran, Lübnan, Pakistan, Afganistan ve Irak’tan Suriye’ye yabancı milis kuvvet göndermeye başladı. Gönderilen milisler direkt olarak İran Ordusu tarafından komuta edilmekteydi. Suriye’de İran Ordusu'na bağlı iki ana komuta merkezi oluşturuldu. Merkezlerden biri Güney Halep’te diğeri ise Şam Uluslararası Havaalanı çevresinde bulunmakta. Kararlar ortak operasyon odasında alınmakta ve paralel olarak ordu ile milisler arasında yayınlanmakta. Milisler ile ordu arasındaki koordinasyondan sorumlu şahıs ise Binbaşı General Luey Mualla’dır.

Rusya'dan hava operasyonları ve asker akışı

2015 yılında İdlib’in devrimciler tarafından ele geçirilmesi sonrası İran destekli milisler de sayı olarak yetersiz kalmaya başladı. Rus hava kuvvetlerinin Suriye’de operasyonlara başlaması sonrası Rusya’dan Suriye’ye asker akışı başladı. Gelen askerler içinde Rus paralı asker şirketi Vagnar’ın paralı asker lejyonu da bulunmaktaydı. Aynı zamanda Rusya, Suriye’de gönüllü milis eğitmeye başladı. Kendine bağlı milis kuvvet oluşturmada başarısız olan Rusya daha sonra eğittiği milisler ile bazı rejim ordusu birliklerinin birleşmesinden teşkil olan 4. Tümen'i inşa etti ve silahlandırdı. 4 .Tümen'in ismi Doğu Guta’da başarısız saldırılar sebebi ile son günlerde çokça duyulur oldu.

ÖSO gruplarına 'geri dön' çağrısı

Suriye ordusunu eğitme çalışmalarına başlayan İran, ‘İran Alayı’ diye tabir edilen 67. Alayı eğitti. 67. Alay halen 11. Tümen'e bağlı olarak savaşmakta. Doğrusu Suriye’de eğitilen milisler, İranlıların ve Rusların askeri uzmanlıklarından faydalandılar fakat milis sayısının yeterli olmadığını da belirtmek gerekir. Bu sebepten ötürü Esed rejimi, Rusların desteği ile ‘Geri Dönüş’ isimli bir hamle başlatıp bazı eski ÖSO gruplarını cephelere kazandırmaya çalıştı. ‘Ulusal birlik’ ‘göçün önlenmesi’ ve ‘ülkeyi yeniden inşa etmek’ gibi sloganlar kullanan rejim, bazı ÖSO gruplarını (son olarak Berze ve Qabun ‘daki birkaç küçük grup ile bazı Fırat Kalkanı Harekatı gruplarından bireysel katılımlar görüldü.) razı edip oluşan insan kaynağı eksiğini gidermeye yoluna gitti.

Son olarak Esed ordusunun 2011-2016 yıllardaki ölen subay istatistiklerine bakıldığında 3770 subayın öldüğü ve bu subayların 934’ünün Tartus,  1227’sinin Lazkiye, 518’inin Hama ve 559’nun ise Humus doğumlu olduğu dikkat çekmekte ve  Esed ordusunun subay kaynağının bu 4 şehir olduğu görülmekte. Rejim ordusunda görev alan Alevi subaylar son yıllardaki aşırı kayıplardan dolayı savaş sahasından çekilmeye başladılar. Alevi subaylar, rejim tarafından bir bölgenin alındığını ilan etmede veya özel kuvvetler komutanı  Suheyl Hassan gibi fotojenik model işlevinde kullanılmakta.

Nors For Studies tarafından hazırlanan bu makale, Mepa News okurları için tercüme edildi.


* Devlet yönetiminde ve liyakat isteyen diğer alanlarda, kalifiye eleman bulunamaması durumu.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.