Esed sonrası İsrail'in Suriye'ye yönelik planları neler?

Esed sonrası İsrail'in Suriye'ye yönelik planları neler?

İsrail, Esed rejiminin devrilmesinden bu yana Suriye'de büyük bir istikrarsızlaştırma ve yıkım kampanyası sürdürüyor.

Giorgio Cafiero | The New Arab | Tercüme: Mepa News

Beşar Esed rejiminin 8 Aralık 2024'te devrilmesinden bu yana İsrail, Suriye'de istikrarsızlaştırma ve yıkım kampanyası yürütmektedir.

Uluslararası hukuku alenen ihlal eden ve Suriye'nin egemenliğini hiçe sayan İsrail, ülkeyi pervasızca bombalıyor ve yasadışı bir şekilde daha fazla Suriye toprağını zorla ele geçiriyor.

Esed'in devrilmesinden hemen sonra İsrail Hava Kuvvetleri ve donanması yüzlerce saldırı düzenleyerek devrik rejimin ordusunun geri kalanını ortadan kaldırdı.

Ülkedeki pek çok Suriyeli Esed'in düşüşünü kutlarken, Tel Aviv sadece işgal altındaki Golan Tepeleri'nin kontrolünü elinde tutmakla kalmadı, İsrail kara kuvvetleri hızla Suriye'nin güneybatısında daha fazla toprağın kontrolünü gasp ederek bir “tampon bölge” oluşturdu.

İsrail tüm bunların ulusal güvenliğini korumak için gerekli olduğunu savunuyor.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu Suriye'nin güneyinin askerden arındırılmasını talep ederek yeni Suriye hükümetine bağlı güçlerin Suriye'nin bu bölgesinin dışında kalması gerektiği uyarısında bulunurken, Savunma Bakanı Israel Katz ülkesinin işgalci güçlerini belirsiz bir süre daha Suriye'de tutma sözü verdi. Şubat ayı sonunda Katz, İsrail'in “güney Suriye'nin güney Lübnan olmasına izin vermeyeceğini” açıkladı.

Pek çok gözlemci İsrail'in rejim değişikliği sonrası Suriye'deki tutumunu meşru güvenlik kaygılarından ziyade savaşın harap ettiği ülkede istikrar, yeniden yapılanma ve kalkınmayı engelleme çabası olarak görüyor.

Wilson Center'ın Orta Doğu Programı'nda analist olan Yusuf Can The New Arab'a (TNA) verdiği demeçte “Suriye'nin bakış açısından bu, savunmadan ziyade ulusal bir kırılganlık anında irredantizm gibi görünüyor ve aksini iddia etmek zor” dedi.

Nihayetinde İsrail'in her şeyden önce istediği şey, Suriye'yi kim yönetirse yönetsin asla güçlü bir devlet olamayacağından emin olmak. Geçtiğimiz yıl Lübnan'da Hizbullah'ın ciddi şekilde zayıflaması ve Suriye'de Esed'in düşmesi gibi bölgesel gelişmeler ışığında İsrail, Levant bölgesinde sahada yeni gerçekler yaratmaya çalışıyor.

İsrail'in dayattığı bu düzende hiçbir devlet ya da devlet dışı aktör İsrail'in askeri hakimiyetine meydan okuyacak ya da Tel Aviv'i Gazze'deki soykırımcı tutumu, Batı Şeria'daki sömürgeci girişimini genişletmesi ya da Lübnan'daki akıl almaz savaşçılığı nedeniyle bir bedel ödemeye zorlayacak konumda olmayacaktır.

“İsrail sürekli olarak Suriye'yi istikrarsızlaştırmak için harekete geçti ve Suriye'nin güney bölgesini askerden arındırma çağrıları yaptı. İsrail, karşı saldırı tehdidinde bulunmayacak ya da sınır ötesinde karşı saldırıya geçmeyecek zayıf ve istikrarsız bir komşuyu tercih eder” diyor New Lines Institute direktörlerinden Caroline Rose TNA'ya verdiği röportajda.

“İsrail'in başarmaya çalıştığı şey temelde Şam hükümetine 'Biz düşmanız ve bu ilişkinin böyle devam etmesini istiyoruz' şeklinde açık sinyaller göndermek. Bunun aslında İsrail'in çıkarlarına hizmet ettiğine inanıyorum” diyor Advisory Limited'in direktörü ve New Lines Enstitüsü'nde yerleşik olmayan kıdemli araştırmacı Karam Shaar TNA'ya verdiği demeçte.

Shaar, “Karşınızda çok zayıf ve parçalanmış bir ülkeye sahip olmaktan daha iyi ne olabilir ki, size karşı çok fazla olumsuz söylemde bulunabilirler ama size gerçekten zarar veremezler? Size zarar verme kapasiteleri yok. Bu mükemmel bir düşman ve tüm politikacıların bir düşmana ihtiyacı var. Tabii ki zayıf bir düşmana. Bu İsraillilerin ABD'den destek almasına yardımcı oluyor. Kendilerini kurban olarak göstererek AB'den destek almalarına yardımcı oluyor” diye ekledi.

Suriye'de Türkiye'ye karşı koymak

Türkiye ve Esed sonrası Suriye'nin askeri bir ittifak kurma ihtimali İsrail'in Suriye ve dolayısıyla Levant'ın geri kalanına ilişkin vizyonunu tehdit ediyor. Basitçe ifade etmek gerekirse, İsrailli oyun kurucular/planlayıcılar Ankara'nın Suriye'yi Tel Aviv'in saldırganlığından korumada, belki de İsrail'i gelecekteki saldırılardan caydırma noktasında bir rol oynayabileceğinden endişe ediyor.

Bu bağlamda, İsrail'in Suriye'deki bombardımanlarının ve toprak hırsızlığının ardındaki temel amaçlardan biri, Türkiye'nin savaştan harap olmuş ülkede askeri bir ayak izi oluşturmasını engellemek.

İsrailli yetkililer Ankara'yı Suriye'yi “himayesi” altına almak istemekle suçlarken, Türkiye'nin Suriye'deki nüfuzunun derinleşmesinin sonuçları konusunda ciddi endişelerini dile getiriyorlar.

Son haftalarda İsrail'in Suriye'deki askeri altyapıyı tahrip eden saldırılar düzenlemesi, Tel Aviv'in Türkiye'nin Suriye'de askeri bir dayanak noktası oluşturmasını engelleme yöntemi olarak anlaşılabilir.

Suriye'nin orta kesimindeki Palmira'nın batısında stratejik bir konuma sahip olan ve devrik rejimin uzun yıllar kullandığı T4 Hava Üssü, Şam ve Humus'u birbirine bağlıyor. İsrail son hava saldırılarıyla birlikte bu üssün büyük bir kısmını yok etmeye kararlı. Tel Aviv ayrıca Şam ve Hama da dahil olmak üzere Suriye'nin başka yerlerindeki savunma altyapısına karşı da askeri operasyonlar düzenledi. İsrail'in bu askeri altyapıyı yok etmesi pratikte Ankara'nın Suriye'nin bu bölgelerine insansız hava araçları, ağır lojistik ekipman ve hava savunma sistemleri gönderme kabiliyetini zayıflatmaya hizmet ediyor.

Bu hava saldırılarına cevaben Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan İsrail'i “hem kaosa yol açarak hem de terörü besleyerek” bölgedeki istikrarsızlığı körüklemekle eleştirdi.

Fidan, İsrail'i Orta Doğu'da güvenliğe yönelik en büyük tehdit olarak nitelendirecek kadar ileri gitti.

Rose konuyla ilgili olarak, “İsrail, Türkiye'nin Suriye'de kalıcı ve/veya yarı kalıcı askeri tesisler kurma ve geçici hükümetle savunma bağlarını derinleştirme konusunda iki kez düşünmesini sağlamaya çalıştı. Türkiye'nin T4 üssünde hava savunma sistemleri kurduğuna dair haberlerin ardından İsrail T4 üssüne saldırılar düzenledi ve Netanyahu Türk askeri varlıklarının hedef alınmasını önlemek için saldırı için sınırlı bir süre olduğunu iddia etti.” dedi.

Ancak Fidan, Türkiye'nin İsraillilerle karşı karşıya gelmek istemediğini ve Suriye'de Ahmed Şara liderliğindeki geçici hükümetin İsrail'e karşı kendi politikalarını belirleyebileceğini vurguladı.

İlginç bir şekilde, Türkiye ve İsrail ile son derece yakın ilişkiler sürdüren Azerbaycan, 9 Nisan'da iki ülke arasında, rejim değişikliği sonrası Suriye konusunda Ankara ve Tel Aviv arasındaki sürtüşmeyi azaltmayı amaçlayan görüşmelere ev sahipliği yaptı. Netanyahu'nun ofisinden yapılan açıklamaya göre, “her iki taraf da bölgedeki çıkarlarını ortaya koydu ve güvenlik istikrarını korumak amacıyla diyalog yolunu sürdürme konusunda mutabık kaldı”.

Azerbaycan'daki İsrail heyetinin Tel Aviv'in kırmızı çizgisinin Palmira bölgesinde bir Türk üssü olacağını ilettiği bildirildi. İsrailli bir yetkili Türkiye'nin bu tür faaliyetlerini engellemenin “Şam hükümetinin sorumluluğu olduğunu” söyledi. İsrail'i tehlikeye atacak her türlü faaliyet Şara yönetimini tehdit edecektir” dedi.

Azerbaycan gibi ABD'nin de hem Türkiye hem de İsrail'in yakın müttefiki olması, Washington'un Ankara ve Tel Aviv'in Suriye'deki gerginliklerini yatıştırmalarında çıkarı olduğunu gösteriyor. Türk ve İsrail heyetlerinin Azerbaycan'da bir araya gelmesinden iki gün önce Başkan Donald Trump, Oval Ofis'te Netanyahu'nun yanındayken Türkiye'nin Esed sonrası Suriye'deki rolüne değinmişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile olan “harika ilişkilerinden” övgüyle söz eden Trump, Türkiye Cumhurbaşkanı'nı “kimsenin yapamadığı bir şeyi yapan” “sert” ve “akıllı” bir lider olarak tanımladı. Bu, en azından Trump'ın gözünde, Esed rejiminin geçen yılın sonlarında devrilmesini düzenleyen ülke olan Türkiye'ye bir göndermeydi.

Trump Netanyahu'ya döndü ve şöyle devam etti: “Bibi, eğer Türkiye ile bir sorunun varsa, bunu gerçekten çözebileceğini düşünüyorum. Biliyorsun, Türkiye ve liderleriyle çok çok iyi bir ilişkim var ve bunu çözebileceğimizi düşünüyorum. Umarım bu bir sorun olmaz. Sorun olacağını sanmıyorum”.

Beyaz Saray Gazze savaşı konusunda İsrail ile son derece yakın bir ittifak içinde olsa da, Türkiye'nin Esed sonrası Suriye'deki rolü konusu Trump 2.0 ile Netanyahu arasında bir gerilim kaynağı olabilir. Ankara'nın Suriye'deki gündemini İsrail'in çıkarlarına yönelik ciddi bir tehdit olarak gören İsrail düşüncesinin aksine Trump, Türkiye'nin ülkedeki rolüne ilişkin olumlu bir tutum sergiliyor gibi görünüyor.

En azından şimdilik, Washington ve Bakü'nün Ankara ve Tel Aviv arasındaki sürtüşmenin azalması yönündeki çabalarına rağmen, Türkiye-İsrail ilişkilerinde Suriye ile ilgili bu tür gerginlikler çözülme eşiğinde görünmüyor.

Nitekim iki heyetin Azerbaycan'da bir araya gelmesinden kısa bir süre sonra Erdoğan Antalya Diplomasi Forumu'nda yaptığı konuşmada, “Türkiye'nin Suriye'nin yeni bir istikrarsızlık girdabına sürüklenmesine izin vermeyeceğini” ifade ederken İsrail'i de geçen yılın sonlarında Esed'in devrildiği “devrimi” baltalamaya çalışmakla suçladı.

İleriye bakıldığında, Türkiye ve İsrail'in Suriye'ye yönelik bu güç mücadelesinden kaynaklanan dinamikler, savaştan zarar görmüş ülkenin kırılgan geçiş sürecini ve bölgenin jeopolitik düzenindeki konumunu şekillendirmek için büyük olasılıkla çok şeye mâl olacak.

“2011'den sonra Suriye'nin zayıf ve çökmekte olan devleti onu Katar, Suudi Arabistan, İran ve Rusya gibi ülkeler için bir savaş alanı haline getirdi. Şimdi ise yeni koşullar altında ülke Türkiye ve İsrail arasında bir rekabet alanına dönüştü” diyor Katar'daki Georgetown Üniversitesi'nde hükümet profesörü olan Dr. Mehran Kamrava.

Ve ekliyor: “Bu süreçte iki taraf da açık bir çatışma istemiyor ve ABD'yi karşılarına almak istemiyorlar. İsrail'in Suriye'deki saldırıları, Türk askerlerinin ülkede konuşlanmasının lojistik maliyetini arttırmak ve tesislerin gelecekte herhangi bir askeri amaç için kullanılamaz hale gelmesini sağlamak için.”

İran'ı Suriye'de zayıf tutmak ve Dürzileri angaje etmek

Esed'in düşüşünün İran'ın Suriye'deki etkisini tamamen ortadan kaldırmasa bile ciddi ölçüde azaltmasına rağmen İsrail'in Suriye'ye yönelik dış politikası büyük ölçüde İran'a odaklanmaya devam ediyor. Suriye'nin bir daha asla Hizbullah için bir silah kanalı ya da Tahran destekli Lübnanlı gruba herhangi bir stratejik derinlik sağlayan bir ülke olmamasını sağlamak İsrailli politika yapıcılar için yüksek bir öncelik.

Wilson Center'ın Orta Doğu Programı'nda analist olan Yusuf Can, “Şam'daki yeni Sünni hükümet Tahran'ın hayranı olmasa da İsrail işini şansa bırakmıyor. İran'la bağlantılı olduğundan şüphelenilen varlıkları ve eski Hizbullah hattının kalıntılarını vuruyor. Tel Aviv'in bakış açısına göre Suriye'nin İran için bir silah koridoru ya da stratejik bir dayanak noktası haline gelmesine izin verilemez” diyor.

Tel Aviv, ister İran bağlantılı gruplar ister yeni Suriye hükümetine bağlı Türkiye destekli güçler olsun, Suriye'de İsrail'i düşman olarak gördüğü her gruptan koruyabilecek bir tampon oluşturmaya kararlı. Can'a göre bu da bizi Tel Aviv'in “tamponu sağlamlaştırma” arayışının bir parçası olan İsrail'in Dürzilere ulaşmasına getiriyor.

Can, “İsrail uzun vadede taktiksel başarıdan daha fazlasını istiyor. Savaş sonrası Suriye'yi İsrail'in güvenlik kırmızı çizgilerini, hatta ideal olarak Golan'daki hakimiyetini tanıyan bir devlet haline getirmeye çalışıyor. Şimdi toprak ele geçirerek, daha sonra pazarlık yapabileceğine dair bahse giriyor: Garantiler karşılığında tamponun bazı kısımlarından vazgeçmek, hatta belki de tanıma” diyor.

Ancak İsrail şu anda Suriye'de bazı başarılar elde ediyor gibi görünse de Tel Aviv'in aldığı bazı riskler var. Suriye'de daha fazla toprak ele geçirerek ve ülkenin bazı bölgelerini bombalayarak İsrail'in Suriyeli Dürzi azınlıkla bağlarını güçlendirmeye çalıştığını ifade eden bazı uzmanlar, böyle bir yaklaşımın geri tepme ihtimali olduğu konusunda uyarıyor.

“Şimdiye kadar [İsrail'in Esed sonrası Suriye'yi şekillendirme arayışı] işe yarıyor gibi görünüyor. İsrail Suriye'nin güneyini kontrol ediyor, İran dışarı itildi, Türkiye temkinli hareket ediyor ve Şam geri adım atamıyor. Ama bir sorun var. Bu bölgeyi uzun vadede elde tutmak riskli. Şimdiden bazı Dürzi gruplar İsrail kontrolünden rahatsız ve çatışmalar patlak verdi. Bugün sınırı güvence altına alan aynı strateji, yerel müttefikleri yabancılaştırır ya da Suriyelileri birleştirirse geri tepebilir. Uluslararası baskı da artabilir. Rusya'nın Suriye'de hala askerleri var ve kalıcı bir İsrail varlığına tahammül edemeyebilir” diyor Can.

Bu dinamikler nasıl gelişirse gelişsin, İsrail'in Esed'in düşüşünden güçlü ve birleşik bir Suriye devleti çıkma ihtimalini azaltmak için Suriye'deki etnik ve dini bölünmeleri derinleştirerek bölgesel çıkarlarını ilerlettiğini düşündüğü açık. Süveyda'daki Dürzi gruplar özerk bir bölgeye sahip olurlarsa, bu gelişme muhtemelen diğer azınlık topluluklarının özerklik taleplerini artırmalarına yol açacak bir emsal teşkil edebilir.

Tel Aviv'in Arap ülkesinin parçalanmasını istediği Suriye'ye yönelik bu yaklaşım, İsrail'in tarihinde derin köklere sahiptir. Tel Aviv'in Lübnan, Irak ve Sudan gibi Arap ülkelerindeki azınlık topluluklarıyla ilişki kurduğu İsrail dış politikasının “azınlıklar ittifakı” doktrini onlarca yıl öncesine dayanıyor.

Normalleşme

Washington'un Suriye ve İsrail'in normalleşmesini görmek gibi bir arzusu var. Trump'ın Orta Doğu temsilcisi Steve Witkoff bunu açıkça ifade etti.

Suriye'nin yeni hükümeti İbrahim Anlaşmaları'na katılacak olursa, bunun ülkenin zayıflıkları ve Şam'ın ABD ve diğer Batılı güçlerin gözünde meşruiyet kazanma arzusu bağlamında anlaşılması gerekecektir.

ABD ve Avrupa yaptırımlarının kaldırılması Şara ve yakın çevresindekiler için en önemli öncelik gibi görünüyor. Bu da HTŞ'nin hakimiyetindeki Suriye hükümetinin Washington ve Avrupa başkentlerindeki imajının iyileştirilmesini gerektiriyor. Dolayısıyla Batı ve İsrail'in baskısının Şam'ı Tel Aviv'le bir tür normalleşmeyi kabul etmeye zorlayacağı düşünülemez değil.

Georgetown Üniversitesi'nde hükümet profesörü olan Dr. Mehran Kamrava, “Suriye'nin yeni yönetimi, İsrail'in ülkedeki saldırıları ya da Suriye'nin askeri teçhizatını çalması konusunda açık bir isteksizlik ya da yetersizlik gösterdi. Görünen o ki Şam, en azından şimdilik, ülkenin ulusal çıkarlarını savunmaktan çok siyasi gücünü pekiştirmekle ilgileniyor. Eğer durum gerçekten böyleyse, Washington'un yeterli ekonomik ve diplomatik teşvikleriyle Suriye ve İsrail arasındaki ilişkilerin normalleştiğini görebiliriz.” diyor.

Bununla birlikte, Şam'ın İsrail ile normalleşmeyi kabul etmesi halinde Şara hükümetinin ödemesi gereken yüksek maliyetler olacaktır.

Araştırmacı Karam Shaar'a göre İsrail Şam'la bir barış anlaşması yapmaya hevesli olsa bile Şara bunu kabul etmekte “çok isteksiz” olacaktır. Çünkü Suriye Devlet Başkanı “böyle bir barış anlaşmasına karşı oluşacak tepkiyi biliyor. Eğer Suriye... [İsrail'in işgali altındaki] toprakların tamamını almazsa, ki İsrail'in bunu teklif edeceğini sanmıyorum. Bu Ahmed Şara'yı çok zor... [ve] savunulamaz bir pozisyona sokar”.

Şara'nın Tel Aviv ile normalleşmeye “genel olarak açık” olduğunu ifade etmesine rağmen İsrail'in Suriye topraklarını işgal etmeye devam etmesinin Suriye-İsrail barış görüşmelerini “masadan kaldırdığını” savunan Can, İsrail'in Esed sonrası Suriye'ye yönelik saldırganlığının “en azından kısa vadede Şam ile normalleşme şansını ortadan kaldırdığını” söyledi.

Can, “Golan Tepeleri temel engel olmaya devam ediyor. Şara'nın Şubat ayında ifade ettiği gibi, Suriye toprakları hala İsrail'in işgali altındayken bu konu siyasi açıdan gündeme bile getirilemeyecek kadar hassas. Ve İsrail Golan'ı elinde tutmakla kalmadı, daha da genişletti” diyor.

Can ekliyor: “Suriye topraklarına düşen her füze halkın öfkesini arttırıyor ve normalleşmeyi Şam için siyasi açıdan intihar haline getiriyor. Hiçbir Suriyeli lider, özellikle de savaş sonrası meşruiyetini sağlamlaştırmaya çalışan bir lider, İsrail jetleri ülkeyi bombalarken barıştan bahsedemez. Sonuç olarak normalleşme yakın zamanda gerçekleşmeyecek.”

Kaynak: Mepa News

wp.gif

HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.