Eski Genelkurmay Başkanı Özkök yanıtladı: 'Fetullahçılar neden ordudan atılmadı?'
Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özkök 'O zaman adı cemaat olan Fetullahçılık kanunen suç değildi, ordudan atmadık' ifadelerini kullandı.
2002-2006 yılları arasında Genelkurmay Başkanlığı yapan Hilmi Özkök, hakkındaki “TSK içindeki FETÖ’cüleri temizlemedi” eleştirilerine yanıt verdi. "O zaman adı cemaat olan Fetullahçılık kanunen suç değildi" diyen Özkök, "Kanunun suç saymadığı bir konumda olan kişiye ‘Ordudan atmak' gibi ağır bir ceza verilebilir mi?" diye sordu.
Özkök, Sözcü'den Saygı Öztürk'e konuştu.
Emekli Orgeneral Özkök, o süreçte kendisini en çok inciten; askeri kanunları, komuta kontrol ilişkilerini ve karargâhlardaki hiyerarşik yapı ile çalışma usullerini bilmeyen bazı genç medya mensuplarının, sosyal medya kullanıcılarının haksız ve saygı hudutları dışına çıkan suçlamaları olduğunu söyledi.
“Bu tutumum maalesef bazılarını cesaretlendirdi” diyen Özkök, “Bu tutum “Önceleri ‘Varsın desinler, gönülleri hoş olsun' dedimse de bunların yoğunluğu o kadar arttı ki eşim, çocuklarım, torunlarım ve sevenlerim acı çeker oldu. Basına saygım ve şahsi prensiplerim gereği hiçbir basın mensubu hakkında ne tazminat ne de ceza davası açtım” dedi.
"Fetullahçı olduğunu bildiğim hiçbiriyle konuşmadım"
Özkök, şöyle konuştu:
"Bir yazar sözüm ona Fetullah'a ‘Ordunun tavrı ne zaman değişir, ne zaman demokratikleşir?' diye sormuş, Gülen de ‘Eğer Hilmi Özkök Genelkurmay Başkanı olursa' cevabını vermiş. Soruyu sorduğu iddia edilen yazar bu iddiayı 26 Şubat 2005'te yazısında yalanlamıştı. Ancak bu iddia birileri tarafından gerçekmiş gibi gündeme oturtuldu. Soran başka, cevaplayan başka, aleyhinde yorumlanan ben Hilmi Özkök! Amaçları, hükümetle kavga etmediğim için, benimle kavga eden birilerinin beni irticacı, Fetullah'a yakın göstererek etkisizleştirmek, yıpratmak istemeleridir. Benim Fetullah veya Fetullahçılar için söylediğim, onları metheden bir laf bulamazlar. Yurt dışı gezilerimde okullarından hiçbirini ziyaret etmedim. Fetullahçı olduğunu bildiğim hiçbiriyle konuşmadım. Ne bankalarına para yatırdım ne de gazetelerini okudum. Bu konularda bir yanlışım olsaydı bazılarının neler yapacağını tahmin edebilirsiniz."
"MGK konuşmaları gizlidir, açıklanamaz"
2004 Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında, o günkü adıyla ‘Gülen Cemaatinin' tehlike ve ulaştığı imkân, kabiliyetleri ve alınması gereken tedbirler konusunda TSK adına ve şahsen onayladığı bir değerlendirme konuşması olduğunu vurgulayan Özkök, “Bu konuşma Fetullah yapılanması hakkında MGK kayıtlarında yer alan resmiyet kazanmış görüşlerimdir. Bana Fetullahçılara yakın diye iftira edenlerinki gibi safsata değildir. Bana bu yönde atılan iftiralara karşı ben ‘MGK da bu konuşmayı yaptım' diye kendimi savunmadım ve bu acılara ailece katlanma sabrını gösterdim. MGK konuşmaları gizlidir, açıklanamaz. Daha sonra bu konuşmam her nasılsa önce Taraf Gazetesi'nde yayımlandı, sonra Milliyet Gazetesi'nin bir saygın yazarının makalesinde, son olarak da bir siyasi partinin (CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu) sayın Başkanı'nın kürsü konuşmasında aleniyet kazandı” ifadelerini kullandı.
"MİT, düşünce sistemlerine bulaşanları bize bildiriyordu"
Özkök, TBMM'nde Darbeleri Araştırma Komisyonu'ndaki ifadesi sırasında bir milletvekili MGK'da bu konuşmayı yapıp yapmadığını sorduğunu hatırlatarak, “Konu aleniyet kazandığı ve bir milletvekili tarafından TBMM'nde sorulduğu için ‘Evet' cevabını verdim. Malum olduğu üzere MGK kararları hükümete tavsiye niteliğindedir. Bunları uygulayıp uygulamama hükümetin takdiridir. Bunun sonuçlarının izlenmesi benim görevim ve yetkim değildir” dedi.
“Fetullahçılık, kanunen bir suç değildi”
“Evet, bana diğer bir yanlış yüklenme de görevim sırasında Fetullahçıları ordudan atıp atmadığımdır” diyen Özkök şunları kaydetti:
"Aslında diğer bazı komutanlara da aynı konuda sorular yöneltiliyor. 2002-2006 yıllarında o zamanki adıyla ‘Cemaat' olan Fetullahçılık, kanunen bir suç değildi. Kanunun suç saymadığı bir konumda olan kişiye ‘Ordudan atmak' gibi ağır bir ceza verilebilir mi? Ancak biz İstihbarat organlarının (MİT ve Emniyet İstihbarat birimleri) bu gibi yapılara veya düşünce sistemlerine bulaşanları bize bildirdiğinde veya biz böyle bir duruma vakıf olduğumuzda bu kişilerin hem askeri hem de irticai örgüt bağlantılarından emir aldıklarını değerlendirerek ‘Disiplinsizliklerine' kanaat getirdik. Bu nedenden dolayı Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararıyla ordudan ihraç etmekteydik."
O dönemde YAŞ üyesi Başbakan ve Milli Savunma Bakanın kararlara şerh koyduğunu anımsatan Özkök, “Umarım şimdilerde ‘Fetullahçılar niye atılmıyordu' diyenler bu açıklamalarımı düşünürler. Eylemler, vuku buldukları zaman ve koşullar içinde değerlendirilmeli. Benim FETÖ'nün evveli ve sonrasıyla hiçbir ilişkim olmadı” ifadelerini kullandı.
"Sivrisinekleri bertaraf ettik bataklığı ise kurutamadık!"
"Zararlılar ünlü söylemde belirtildiği üzere ‘Bataklıktaki sivrisinekler' gibidir” diyen Özkök, “Bataklık kurutulmadıkça yok edilemezler. Şimdi bazıları TSK'yı ‘Niçin atmadınız, ne yaptınız?' diye sorguya çekiyor. Biz elimizden geldiği kadar sivrisinekleri bertaraf ettik. Ancak uzun yıllardır var olan bu bataklığı biz kurutamadık. Bana, “TSK'da bu kadar çok Fetullahçı olduğunu, bunların 15 Temmuz hain darbe girişiminde bulunabileceğini bekliyor muydunuz?” diye soruyorsunuz. Ben 2002-2006 dönemini ve birkaç yıl öncesini değerlendirebilirim. Kuvvet Komutanlıkları ve Genelkurmay Başkanlığı'nın irticai örgütlerle ilgili İstihbarat yetki, sorumluluk ve teşkilatı yoktu. TSK İstihbarat Birimleri sadece savaş istihbaratı konularında faaliyet gösterir” değerlendirmesinde bulundu. "
"Mahkeme beni ısrarla ifadeye çağırmıyordu"
Emekliye ayrılalı 14 yılın geçtiğini ifade eden Özkök, Balyoz davasında tanıklığa çağrılma konusunu da hala tartışıldığını vurguladı.
Emekli Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök şunları söyledi:
"İstanbul Adliyesi'nde Ergenekon Davası'na bakan mahkemedeki ifadem sırasında bir avukat, Balyoz Davası'yla ilgili bir soru sormak istedi. Çünkü Balyoz Davası'na bakan mahkeme, arkadaşlarımın ısrarlı başvurularına rağmen beni ifadeye çağırmıyordu. Hakim, bu sorunun davayla ilgili olmadığını, şayet istersem bu soruya cevap verebileceğimi söyledi ve ben Balyoz Davası konusundaki malûm, olumlu ve doğru ifadeyi verdim. Bu ifadem sonradan resmen Balyoz Davası'nın yürütüldüğü mahkemeye gönderildi. Beni ısrarla tanık olarak davet etmeyen bu mahkemeye nasıl ‘sanık tanığı' olarak gidebilirdim? Bilindiği üzere böyle gidenleri Balyoz Mahkemesi dinlemedi."