Finlandiya ve Rusya arasındaki 'Kış Savaşı'
Finlandiyalılar 1939 yılında kendilerinden kat ve kat kalabalık ve güçlü olan Kızıl Ordu'ya karşı durmuş ve ülkelerini Sovyetler Birliği'ne karşı korumuştu.
Kış Savaşı olarak da bilinen Fin-Sovyet Savaşı, 30 Kasım 1939 yılında Avrupa’da, İkinci Dünya Savaşı başladıktan sadece birkaç ay sonra başladı. Çarlık Rusya’nın bir parçası olan Finlandiya Brest-Litovsk ile bağımsızlığına kavuşmuş ve yaşadığı iç savaş ile içindeki Sovyet sempatizanlarından kurtulmuştu. Lakin yeni kurulan Finlandiya hem Leningrad’a (St Petersburg) olan yakınlığı ile hem de Finlandiya Körfezini kontrol etmesiyle Sovyetler Birliği için çok büyük bir stratejik zayıflık oluşturmaktaydı. Stalin’in gözünden kaçmayan bu durum, onu Almanya ile girilmesi beklenen daha büyük çatışma öncesinde, bu sorunu ortadan kaldırmaya itti ve Molotov-Ribbentrop Paktında, Finlandiya Sovyet etki alanı olarak yer aldı. Almanya’nın Polonya’ya girerek Fransa ve İngiltere ile savaşa girmesini fırsat bilen Stalin Kızıl Ordu’ya Finlandiya’ya saldırı için hazırlanmasını emretti. 30 Kasım günü saldırıya başlayan Kızıl Ordu Finlerden sayısal olarak üç, uçak olarak otuz ve tank olarak yüz katlık bir üstünlüğe sahipti. Buna rağmen Finler Kızıl Ordu’yu üç ay boyunca püskürtmeyi ve Sovyetlere kendilerinden yedi kat daha fazla kayıp verdirmeyi başardılar.
Finlerin üstünlüğü
Peki, Finler nasıl olmuştu da Sovyetlere karşı bu kadar uzun ve sert bir şekilde dayanabilmişlerdi?
GazeteBilkent'ten Güneş Erar'ın yazısına göre, ilk olarak, Finlerin bu savaştaki en büyük avantajlarından biri Stalin’in Sovyet tarafında olmasıydı. Stalin’in 1937 yılında yaptığı ve 30,000’den fazla subayın ordudan uzaklaştırılıp farklı metotlar ile öldürülmesine neden olan “Büyük Tasfiye”, Kızıl Ordu’nun savaşma kabiliyetini büyük ölçüde aşağı çekmişti. Tasfiyeden sonra atanan subayların çoğu deneyimsiz ve politik görüş esasına göre seçilmiş kişilerdi. Beklenileceği üzere de, üstlerinin emirlerini sorgulamaya veya bağımsız düşünmeye çok yatkın değillerdi. Bu da Sovyetlerin ısrarla iyi savunulan mevzilere -çok kanlı bir şekilde- cepheden saldırmalarına neden oluyordu.
Finlerin ikinci avantajıysa, bulundukları coğrafyayı iyi bilmeleri ve iklime alışkın olmalarıydı. Göller ile kaplı Fin-Sovyet sınırını iyi bilen Finler, savunma için en uygun noktaları kolaylıkla bulup oraları aşılması çok zor kalelere kolaylıkla çevirebiliyorlardı. Bunun dışında kaymayı çok iyi bilen Fin askerleri, karlı arazide rahatlıkla yol alıp gerilla taktiklerini çok etkili bir şekilde kullanabiliyorlardı. Sovyet tanklarının teknik yetersizliği ve Finlerin buluşlarından olan Molotof kokteyli de ortaya çıkınca, Fin toprakları Rus askerleri için tam bir ölüm tarlasına dönüştü.
Bunların dışında Finlerin bir başka avantajıysa yüksek moralleriydi. Savaşın başında gelen savunma zaferi haberleri, Fin askerlerinin morallerini yükselttiği gibi, bunlara “Beyaz Ölüm” diye bilinen Simo Hayha gibi askerlerin performansları eklenince, Finlerin moralli savaşın sonuna kadar yüksek kaldı.
Anlaşma
Finlerin bütün çabalarına rağmen 1940 Mart’ının başında durum kötüye gitmeye başladı. Sovyetlerin uyguladıkları yeni taktikler, aldıkları zaferler ile Fin savunma hattını yarması ve Batı’dan herhangi anlamlı bir yardım gelmeyeceğinin anlaşılması üzerine Fin hükumeti, barış antlaşması için görüşmeler yapmaya başladı. 13 Mart günü imzalanan Moskova antlaşmasıyla topraklarının bir bölümünü Sovyetlere vermek zorunda kalan Finler, yine de bağımsızlıklarını korumayı başarabildiler.
Sonuç
Kış Savaşı her ne kadar haritalarda çok büyük değişikliklere neden olmadıysa da, aslında İbirkaç yönden çok kritik sonuçlar doğurdu. Savaş sırasında Fransa ve İngiltere’nin Finlandiya’ya yardım etmek için hazırladığı kuvvetin, Almanya’nın İsveç demirine ulaşmasını engelleyeceğinden korkan Hitler, Danimarka ve Norveç’in işgal emrini verdi. Ayrıca savaş Kızıl Ordu’nun savaş sırasındaki berbat performansına şahit olan Hitler’in, Alman ordusunun Kızıl Ordu’yu rahatlıkla yenebileceği konusundaki şüpheleri ortadan kalktı. Bunların dışındaysa -belki de- Kış Savaşı’nın en önemli sonucu küçük iyi eğitimli bölgeyi bilen bir ordunun, koskocaman insan yığınlarından daha etkili olduğunun kanıtlanması oldu. Bu dersi Afganistan ve Vietnam’da sık sık unutan Büyük Güçler bedelini fazlasıyla ağır bir şekilde ödedi.