Gergin bekleyiş: Seçimin ardından ABD karışacak mı?
ABD son dönemde hiç olmadığı kadar bölünmüş durumdayken, herkes seçimlerden çıkacak sonuçlara kilitlenmiş halde.
ABD'de başkanlık seçimleri büyük tartışmaları da beraberinde getirdi. Ülke son dönemde hiç olmadığı kadar bölünmüş durumdayken, herkes seçimlerden çıkacak sonuçlara kilitlenmiş halde.
Seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ABD kamuoyunun tamamı büyük bir kriz bekliyor.
ABD siyasetine dair çalışmalarıyla bilinen uzman gazeteci Ron Suskind, ülkede seçimlerin ardından yaşanacaklara dair bir yazı kaleme aldı.
Ron Suskind'in New York Times'ta yayınlanan makalesi Mepa News okurları için tercüme edildi.
*
Trump hükümetinde eskiden görev alan veya hala görevine devam eden bazı yetkililer 4 Kasım günü yaşanması muhtemel bazı şeyler nedeniyle endişe etmektedir.
Seçim Günü olmaması gibi bir şey tabii ki de söz konusu değil. Belki o gün, kargaşa dolu, karşıt görüşlerin taraflarının kapıştığı, oy verme noktalarında bazı olayların yaşandığı ve bol bol şaibe girişimlerinin olduğu bir gün olabilir. Bu seçim günü sonunda bir kazanan açıklanmaması veya kazandığı açıklanan adayın halkın geneli tarafından kabul edilmemesine büyük bir ihtimalle şahitlik edeceğiz.
Amerika 4 Kasım sabahına belirsizlik içinde uyanacak. Ancak her ne olursa olsun Başkan Trump’ın her duruma karşı hazırlıklı olduğu kesin.
Geçtiğimiz ay boyunca, birçoğu hala Trump hükümeti bünyesindeki görevlerine devam eden iki düzine yetkili ve çalışan ile röportajlar gerçekleştirdim. Bu hikayedeki merkez kaynaklar, Senatonun onayını gerektirecek kadar yüksek makamlarda ya eskiden görev yapmış ya da hala görevinin başında olan tecrübeli yetkililerdir. Bu kaynakların, başkana ve en yüksek seviyedeki brifinglere düzenli erişimi vardır. Kaynakların hepsi, bana malumat sağlayarak profesyonel ve hatta şahsi manada risk aldıklarından ve Bay Trump’ın ihanet olarak tanımlayabileceği şekilde konuştuklarından ve başkanın hainlere bedel ödeteceğine dair kendine verdiği sözlerden ötürü isimlerinin saklı kalmasını talep etti.
"Tehlike çanları"
Kaynaklarımdan bazıları, hala istihbarat, polis veya ulusal güvenlik ile alakalı makamlarda görev yapmakta olup başkanın söz ve davranışlarından cesaret bulan şiddet yanlısı, aşırı sağcı ve beyaz ırkın üstünlüğünü savunan grupların birbirine benzer faaliyetlerine odaklanmış durumdadır. Bu insanların hepsi, başkanın kendini ofiste tutabilmek veya Beyaz Saray’dan çıkması için karşılığında pazarlıkla bir şeyler talep edebilmek için kimisinin geçmişte çalıştığı kimisinin hala çalışmaya devam ettiği hükümetin gücünü kullanacağından endişe etmektedir. Hükümet içinde veya dışında olan çok sayıda uzman gibi kaynaklarım da yabancı rakip devletlerin interneti kullanarak kaos tohumları ekmesinden, fikir ayrılıklarını körüklemesinden ve demokratik sürecimizi baltalamasından endişe etmektedir.
Kaynaklarımın sağladığı malumata göre biraz önce zikrettiğim rakip devletler daha şimdiden başkanın sosyal medya mesajlarını ve söylediklerini “abartma” ve “istenilen yöne çekme” hususlarında başarı elde etmektedir. Geçmişte yüksek makamlarda görev yapmış eski bir istihbarat yetkilisi konu hakkında şunları söylemektedir; “Bu devletler Amerikan halkının bu derece bölünmüş bir hale gelmesinden son derece memnun durumdalar. Donald Trump söyledikleriyle bu bölünmüşlükten fayda sağlamaya çalıştı fakat günün birinde ülkemizi tekrar bir araya getirmenin bir yolunu gerçekten bulmak zorunda kalacağız zira şu anda çok ama çok tehlikeli ve kötü aktörlere karşı savunmasız bir yolda yürüyoruz.”
Bu yetkililerin hiçbiri gelecekte ne olacağına dair geri kalanımızdan farklı bir şey bilmiyor. Bu insanların işi, “En kötü ihtimali” üzerine düşünmek ve hepsi alanında çok iyi. Onları benimle konuşmaya iten nedenlerin hepsini bilemiyorum ama sorulduğunda birçoğunun verdiği sebep, ülkenin dört bir yanında duyulan tehlike çanlarının hükümet içinde de duyulduğunu ve herhangi bir çatışma ortamının zuhur etmemesi için elinden geleni yapacak devlet görevlilerinin olduğunu insanların bilmesini istemeleri oldu.
Bütün bu korkulara rağmen bu seçim gününün de geçmişteki birçok seçim günü gibi sessizce ve olaysız bir şekilde geçip gitme ihtimali yok değildir. Sonucun açıklanıp, resmi olarak onaylanması haftalar ve hatta aylar alsa dahi, bu zaman dilimi tüm oyların adil bir şekilde sayılıp, temsilci heyetlerinin oylarını şaibesiz bir yarış sonucu elde edilen sonuçlara göre verdiği bir süreç olabilir. Bugün hissettiğimiz huzursuzluk, tıpkı insanların 2000 yılında dünyanın sonunun geleceğini düşündüğü zamanki gibi belki de tamamen yersiz çıkabilir.
Belki de çıkmaz.
"Trump'ı tanımıyorsunuz"
Konuştuğum yetkililerin çoğundan aynı şeyi duydum: Siz, Donald Trump’ı bizim tanıdığımız gibi tanımıyorsunuz. Tam olarak ne olacağını kestiremeseler de başkanın seçime yabancı müdahaleyi bizzat davet etmesi ve bu müdahaleyi kendi lehine kullanması sonucu sokaklarda hali hazırda devam eden nefretin çok daha büyük olaylara dönüşmesi ve bunun neticesinde Amerikan ordusunun duruma müdahale etmek zorunda kalması yaşanılması muhtemel en kötü senaryo olarak öne çıkmaktadır. Trump’ın etrafı artık kendine körü körüne bağlı kişilerle dolu olduğundan, zaten fevri bir karaktere sahip olan başkana neyi yapıp neyi yapmaması gerektiği hususunda akıl verecek kimse kalmamıştır.
Konuştuğum ikinci bir istihbarat yetkilisi, başkan adaylar arasındaki münazara sırasında modern Amerikan tarihindeki en sansasyonel performansı sergiledikten sonra, o akşam karşısındakini aşağılayan, dalga geçen, manik, yalan atan, hikâye uyduran, durmadan söz kesip konuşmaya devam eden başkan hakkında şunları söyledi; “Televizyondaki münazara sırasında gördüğün adam var ya, işte oradaki yaratılan efsane değil ta kendisiydi. Trump tam olarak bu.
Yıllarca Sayın Trump’a yakın bir pozisyonda görev yapan bir diğer hükümet yetkilisi şunları söyledi; “Kendi çıkarına göre davranmak dışında süreklilik arz eden başka hiçbir şey yapmadı. 3 Kasım günü de aynen bu şekilde düşünüp, hareket edecektir.”
Beyaz Saray’daki tecrübeli personelin Bay Trump hakkında öğrendiği ilk şey kendisine brifing verilmesinin imkânsız olduğuydu. Oval Ofis toplantıları sırasında başkanların normalde yaptığı gibi politika seçimleri ve sonuçları hakkındaki karmaşık bilgileri anlayamadığını fark ettiler.
Normal bir başkan yerine karşılarında biraz önce zikrettiğim “münazara esnasındaki” adamı buldular. Birden konuyu değiştiren, alakasız noktalara takılan, etrafındaki insanları küçük düşüren ve konuşmaları sırasında insanları bölen adamı yani. Röportaj yaptığım yetkililer başkanın bu özelliklerini tekrar tekrar anlattı.
Anlatılanlara göre, Bay Trump, brifingin ortasında aniden kalkıp telefona koşardı. Bazen, Fox TV sunucuları Sean Hannity veya Lou Dobbs gibi kişileri arardı; ancak etrafındakiler çoğu zaman telefonun diğer ucunda kim olduğunu anlayamazdı ama bunun pek bir önemi yoktu zira başkan kiminle konuşursa konuşsun bir süre sonra diyalogdaki anahtar ses onunki olurdu.
Başkan Trump ile o gün toplantı odasında olan yetkililerden birisinin anlattıklarına göre, Meksika sınırındaki duvar ile alakalı bu toplantı sırasında başkan birden kalkarak “golf sahalarından birine delik direği diken adamın birini” aradı. Bay Trump bu telefon görüşmesini neden yaptığını odadakilere şöyle açıklarken “direklerin boyutu hakkında bu adamla tartıştıklarını” ve adamın diktiği direkler “kocaman” olduğu için “başkan, bu kişinin duvar inşa etmeyi kesin bildiğini düşündüğünü” söylemiş.
Odadaki yetkili, “yani iki konunun haliyle birbiri ile alakası yok” dedi ve şöyle devam etti; “bu hatırayı aramızda anlatırken başkan “Kim Milyoner Olmak İster” adlı yarışmadaki gibi telefonla arama jokerini kullandı diye eğlenirdik.” Beyaz Saray yetkilileri bir süre sonra brifinglerde tek kelime anlatamadıkları için başkanın huylarına daha uygun yeni bir teknik geliştirdi. Trump’ın arkadaşlarına, Kongre üyelerine ve konu ile alakalı şahıslara başkanı telefonla arayıp görüşülmesi gereken anahtar noktalar hakkındaki fikirlerini öğrenmelerini rica etmeye başladılar. Tabi ki, Trump’ın kendisini arayanların bunu Beyaz Saray yetkililerinin isteği üzerine yaptığını anlamaması çok önemliydi. Konuştuğum iki Beyaz Saray personeli uyguladıkları bu planın “The Truman Show” isimli filmde Jim Carrey tarafından canlandırılan başrol karakterinin tüm hayatının aslında bir televizyon yapımcısı tarafından yönlendirildiğinin farkında olmadığı komedide yer alan manipülasyon tekniklerine benzetti.
Trump, 2018’in mart ayında Air Force One ile Papaz Billy Graham’ın cenaze törenine katılmak üzere N.C Charlotte’a uçtu.
Tarih o gün yaşanan en önemli olayın, cenazesi kaldırılan dini lider ve yaşadığı verimli hayat ile pek ilgisi olmadığını yazarak, papazın mirasının saygınlığını korumalıdır. Papazın torunu, Bay Trump’ın ifadesiyle “en sağlam kalıptan çıkma”, Irak ve Afganistan’da sekiz tur (16 yıldan fazla) görev yapan bir Ranger olan Edward Graham tam üniformalı bir şekilde Bay Trump’ı karşıladı ve beraber yürürken ikili ülkenin yurtdışındaki zorlu savaşlar hakkında konuşmaya başladı.
Bay Trump için bu görüşme adeta yüz yüze kullandığı bir telefon jokeri hakkıydı. Washington’a döndüğünde başta Afganistan olmak üzere askerleri geri çekmekten başka bir şey konuşmaz oldu. 2016 seçim kampanyaları boyunca askerleri “sonu gelmeyen savaşlardan” kurtarıp eve geri getirmek isteğini sık sık dile getirmişti. Başkanlık görevini devraldığında ise muazzam bir kariyere sahip, akademik seviyede bilgi sahibi ve dengeli bir karakter olan Savunma Bakanı Jim Mattis liderliğindeki generalleri, ABD askerlerinin görev yaptığı bölgelerde tutulan askeri varlığın bu bölgelerdeki istikrar için önemini ve bu istikrarın getirdiklerini kendisine izah etti. Ancak, Edward Graham ile gerçekleştirdiği ayaküstü sohbetin ardından bunların hiçbiri Trump’ın umurunda değildi.
Bir Pentagon yetkilisi konu hakkında şunları söyledi: “normal, deliliğin kol gezmediği bir çevrede, Obama, Bush veya başka bir başkan Billy Graham’ın torunu ile görüşmüş olsa onu dinledikten sonra “söylediklerin gerçekten de ilginç” diyerek cevap verir ve duyduklarını gerçekten önemserdi ancak daha sonra duyduklarını politika yetkilileri veya askeri uzmanlara teyit ettirirdi. Ama Trump böyle birisi değil. Kendisinin her anı doğaçlama. Kafasındaki serseri bir “elektron” bir şey söyleyince “bundan sonra gerçek bu” diye tutturuyor.”
Bugünlerde ailesinin kilisesinde çalışan Bay Graham o günle alakalı şunları söyledi: “Başkan ile aramızda geçen diyaloglar mahremdir. İlaveten, ben başkan ile o gün konuşurken hala orduda görevli birisi olarak başkomutanımız ile konuşmaktaydım.”
"Fevri kararlar"
Birkaç hafta sonra Bay Trump, Ohio’da gerçekleştirdiği bir konuşma sırasında “IŞİD’i mahvediyoruz” diyerek Suriye’de konuşlu Amerikan askerlerinin “çok yakında” oradan çekileceğini açıkladı.
Başkanın ağzından çıkanları duyar duymaz Bay Mattis ve daha önce Deniz Piyadeleri bünyesinde komutanlık yaparken başkanın özel kalem müdürü görevine getirilen Mattis’in çok eskilerden arkadaşı John Kelley şoka uğradı. Bu iki adam da çok iyi biliyordu ki Suriye’de konuşlu olan 2000 Amerikan askerinin her biri o anda dünya üzerindeki en değerli askeri varlığı oluşturmaktaydı. Bu askerler, sağlam darbe yemesine rağmen hala bir tehdit olmayan devam IŞİD’e karşı Kürtlerle birlikte savaşmaktaydı. Sayıları son derece az olan bu askerler yine Kürtlerle dolu SDF’e destek vererek tüm bölgenin çökmesini engellemekte ve Suriye’nin katil lideri Beşar Esed ve onun patronu Rusya’nın yayılmasına mâni olmaktaydı. Bu çatışma ortamında Kürtler, Amerikalıların yaşadıklarından çok daha ağır kayıplar verdi.
Daha önce zikrettiğimiz Beyaz Saray yetkililerinin taktiğinin işe yaradığı kulağına giden Kongre, Pentagon, Devlet Bakanlığı ve Bay Kelly, “The Truman Show” filminin farklı farklı varyasyonlarını hayata geçirip, Bay Trump’ın güvendiği kişilerin onu arayarak fikrini değiştirmesi için çalıştı.
Bu vaziyet neredeyse bütün sene sürdü. Hükümetin içinden ve dışından çeşitli sesler, Trump’ın aklından Suriye’den askerleri çekme fikrini çıkarmak için mesai harcadı.
19 Aralık 2018’de, Pentagon’daki en üst düzey askeri yetkililer, başkanın yaklaşık 80 milyon takipçisi ile aynı anda ABD’nin Suriye’deki askerlerini geri çekeceğini öğrendi. Bay Trump’ın gönderdiği şu mesajdan çıkartılabildiği kadarıyla kendisinin tam olarak ne yapmak istediği açık değildi. “Suriye’de IŞİD’i yendik, bu Trump başkanlığı süresince orada olmamız için tek sebebimdi.”
IŞİD küçülmesine rağmen kesin olarak mağlup edilmemişti. İlaveten, bu hamle, Suriye’deki Amerikan nüfuzunun son derece azalması, Rusya ve İran’ın yaşanan olayların sonucunu dikte etme güçlerinin artması ve Kürtlerin düşmanı Türk hükümetinin toprak ele geçirmeye çalışması anlamına gelmekteydi. ABD hükümetinin üst düzey yetkilileri bir anda paniğe kapıldılar. Capital Hill de aynı durumdaydı. O zaman hala ulusal güvenlik danışmanlığı görevinin başında olan John Bolton ve o dönemki Ulusal Güvenlik Konseyi’nin yasama işleri direktörü Virginia Boney telefona sarılarak her iki partiden bir düzine senatörü aradı. Bay Bolton her konuşmaya, özür dileyen bir tonda “başkanın görüşü bu yönde, askerlerimizi eve geri getirmek istiyor” diye başladıktan sonra ortadaki vaziyet hakkında neler yapılabileceğine dair açık bir şekilde konuştu. South Carolina senatörü Lindsey Graham ve Irak’ta daha önce görev yapan Iowa senatörü Joni Ernst şaşkınlıktan ne yapacaklarını bilmiyordu. Geçmişte Irak ve Afganistan’da görev yapan ve Deniz Piyadeleri Kuvvetlerinde yedek binbaşı olan Alaska senatörü Dan Sullivan da diğerlerinden farklı değildi ve “bunu geri çevirmenin bir yolu yok mu? Ne yapabiliriz?” diye sorup durmaktaydı.
Bay Mattis de bu soruların cevabını aramaktaydı. Neredeyse iki yıldır Bay Trump’ı idare edebilmek adına renkli slaytlardan sürekli övmeye birçok teknik geliştirmişti. Artık zamanı gelmişti. Ertesi gün, o çok sevdiği, üstünde Bay Trump’ın çekilmekle tehdit ettiği dört köşeli amblem bulunan donanma mavisi NATO kravatını takıp Oval Ofis’e gitti. Tüm tekniklerini, cephaneliğindeki tüm silahları, tüm argümanları denedi. Başkan ise kararlıydı. Bay Mattis, bir an durakladıktan sonra göğüs cebinden içinde istifa mektubunun bulunduğu zarfı çıkardı.
Ertesi gün, Bay Kelly de aynı koridorun sonundaki ofisini temizlemeyi neredeyse bitirmişti. Onun da artık canına yetmişti. Bay Trump ile son iki aydır her gün birbirlerine girip duruyorlardı. Kelly daha sonra The Washington Examiner’de yayımlanan röportajında şu ifadeleri kullandı: “daha henüz daha yerime geçecek birini bulamamıştık, dedim ki ne yaparsan yap ama sakın buraya “evetçi”, sana doğruyu söyleyemeyecek birini alma, bunu yapma.” Ancak, Bay Trump’ın istediği tam olarak bunu yapmaktı. Özel kalem müdürü olarak 17 ay boyunca, Bay Trump’ı sayısız çılgın hamle emri vermekten alıkoymaya çalıştı. Bu emirler arasında, Rio Grande Nehrini aşarak karşı tarafa geçmeye çalışan mültecileri vurmaları için bölgeye Deniz Piyadelerini göndermek de vardı. Kelly bu emre “bu dediğiniz hukuk dışıdır efendim bir de bizim çocuklar, onlar iyi çocuklardır, bunu yapmazlar (emre itaatsizlik ederler)” diyerek karşı çıkmış ve başkanı ikna etmişti. Bunun gibi daha birçok örnek vardı. Bunlardan bazılarının çok absürt olduğunu başkan tabi ki biliyordu. Peki, ona karşı koyan birileri olmasaydı bu absürt emirler dahi uygulanabilir miydi? Tabii ki de evet.
"Sadakat problemi"
Yine bir başka eski devlet yetkilisi şu ifadeleri kullandı: “Bence onu en fazla şaşırtan şey, generallerin (bize “generallerim” derdi ve bu bizim tüylerimizi diken diken ederdi) kayserlerine tamamen sadık olacağını varsaydığı için bazı meselelerde kendisine karşıt görüş bildirilmesi oldu. “Sadık” olmadığımız anlar onun için büyük şaşkınlık yarattı zira kendi kendine eğer birisi bana sadık olacaksa bu generallerdir diye düşünüyordu. Ancak kendisine layık olmadığını anladığı ilk insanlar generaller oldu.”
Bu şok ve son derece tecrübeli ve konularında uzman danışmanlarla iki buçuk yıldan fazla süren mücadele, Bay Trump’ın bir şeyi fark etmesine neden oldu. Bütün mesele sadakatti. Anayasaya bağlılığı, kendine olan bağlılıktan daha önemli gören tüm danışmanlarından ve devlet görevlilerinden kurtulması gerekliydi ki tam olarak bunu yapmak için harekete geçti.
2019’un şubat ayında William Barr Adalet Bakanı olarak göreve başladı. Kendisini bu makama getiren 19 sayfalık çalışmasında, başkanlık makamının güçlerinin nasıl, neredeyse sınırsız bir şekilde kullanılması ve başkanın yaptıklarının denetime tabi olmaması gerektiğini çeşit çeşit yaratıcı şekillerde anlattı. Mart ayındaki Mueller Raporu’nun beraberinde getirdiği vaziyeti idare etmek için adeta hazırolda bekledi. Mr. Barr’ın idareyi ele aldıktan sonraki hamleleri sonucu eski bir dostu tarafından neredeyse iki yıldır sürdürülen soruşturma tek bir hamlede bir daha açılmamak üzere rafa kaldırıldı.
Aynı yılın yaz aylarında, DNI (Ulusal İstihbarat Departmanı) direktörü Dan Coats ile 32 yıllık CIA tecrübesi ile tanınan yardımcısı Sue Gordon istifa ettiler. Trump, Bay Coats’un yerine, küçük bir kasaba yöneticiliğinden kısa sürede kongre temsilciliğine yükselen ve istihbarat alanında kayda değer bir tecrübesi bulunmayan Teksaslı John Ratcliffe’i seçmişti ancak getirileceği göreve kalifiye olmadığına dair medyada çıkan haberler ve anahtar Cumhuriyetçi senatörlerin desteğini alamaması nedeniyle Ratcliffe’in üstü çizildi. Bunun üzerine Bay Trump, George W. Bush hükümetinde iletişim işlerinden sorumlu yetkili ve kendi hükümeti döneminde Almanya büyükelçisi görevlerini yürütmüş olan Richard Grenell’i seçti. Bay Grenell’in görev koltuğundaki pozisyonu geçici oldu ve Bay Trump mayıs ayında ilk tercihi olan Bay Ratcliffe’in atama emrini imzaladı. Ratcliffe şu anda hala milli istihbaratın (DNI) başındaki görevine devam etmektedir.
Yani 2020 yazında, Bay Trump sadakatinden şüphe etmediği kişilerden oluşacak önemli pozisyonların başına getireceği takımını neredeyse tamamlamak üzereydi. Beyaz Saray’dan bu hususta yorum yapmasını talep ettiğinde, Basın Bakanı Yardımcısı Sarah Matthews’den bir yanıt aldım.
“Başkan Trump, tipik siyasetçilerin yalnızca işi boş sözler sarf etmekle yetineceği konularda harekete geçerek ve verdiği sözleri tutarak Amerikan halkına hizmet etmektedir. Başkan, kendisinin “Önce Amerika” politikası doğrultusunda hareket edecek ve Anayasaya sadık kalifiye kamu hizmetkarları istemektedir ki bu iki husus birbirinden ayrı değildir. Başkan Trump, Washington’u tekrar vatandaşına hesap veren ve her daim Amerikan halkının iyiliği için mücadele verip hizmet edecek bir yönetim haline getirmeye dair verdiği vaatleri yerine getirmektedir.”
Başkanın hem Adalet Bakanlığı hem de DNI’ın tepesine kendine sadık isimleri getirmesinin sebebi hükümetin iki anahtar kurumunu (gizli istihbarat ve savcılık) kendi siyasi çıkarları doğrultusunda hareket etmeye zorlamaktır. 2020 yılının yaz ve sonbahar aylarında yapmakla suçlandığı şey tam olarak buydu zira Bay Barr’ın aralarında seçim şaibesi uydurmalarına destek olmak amacıyla soruşturmalar başlatmasının da bulunduğu birçok keyfi uygulama emri vermesi ve Bay Ratcliffe’nin Bay Trump’ın rakiplerini hedef alan bilgileri toplama ve servis etme ile suçlanması başkanın planları ile inkârı imkânsız bir paralellik göstermekteydi.
Bu iki kuruma katılması halinde muhteşem bir üçlü oluşturabilecek üçüncü ayak ise FBI’dı. Kurumun direktörü Christopher Wray, geçtiğimiz eylül ayında, kongreye verdiği brifing sırasında istihbarat kamuoyunun, Rusya’nın 2016 yılındaki seçimlere Bay Trump lehine müdahale ettiği ve bunu bu seçimde de yaptıkları, “çoğunluğu aşırı sağcı beyaz ırkın üstünlüğü fikri savunucularından kaynaklanan ırka dayalı şiddet içerikli aşırıcılığın devam eden bir tehlike olduğu ve seçimde şaibe olacağına dair söylentilerin doğru olmadığına dair mutabık olduğunu” hatırlatması nedeniyle Sayın Trump’ın öfkesini kazandı.
"FBI kuşatma altında"
Kurumda üst düzey bir pozisyonda görev yapmakta olan bir yetkilinin anlattıklarına göre, FBI geçtiğimiz yazdan beri adeta muhasara altındadır. Yetkili şu ifadeleri kullandı: “Beyaz Saray, Kongre’deki dost temsilcileri kullanarak sözde denetim adı altında bazı hassas bilgilere erişim sağlamaya çalışmaktadır. Buradaki amaçları kesinlikle denetim falan yapmak değil seçimden önce siyasi açıdan kendilerine fayda sağlayacak bilgileri ele geçirmektir. Mesela, bizden hala Hunter Biden ile alakalı bir soruşturma açtığımıza dair bir çeşit teyit istiyorlar ki tekrar söylemek gerekirse FBI bu şahıs hakkında soruşturmalar açıp açmadığını ne kabul etmekte ne de yalanlamaktadır.”
“Senato Anavatan Güvenliği ve Hükümet İşleri Komitesinin başındaki isim olan Wisconsin senatörü Ron Johnson, hiç durmadan kuruma resmi mektuplar göndererek, fırça atıyor, dosyalarda ne varsa burnunu sokuyor, Rusya ile alakalı soruşturmanın tüm detaylarını talep ediyor. İstediğini alamayınca da bunu alıncaya kadar ya gidip sabah programlarında konuşuyor ya da bizzat Adalet Bakanını arıyor.” İki FBI görevlisinin anlattıklarına göre yaklaşık üç hafta kadar önce kurum tarafından Bay Trump’a eski ulusal güvenlik danışmanı Mark Flynn’i soruşturan ve hakkında dava açanlar hakkında suç niteliği taşıyan delillerin seçimden önce teslim edilemeyeceği iletildiğinde üzerlerindeki baskı daha da arttırılmış.
Senatör Johnson’ın sözcülerinden Ben Voelkel, Bay Johnson’ın televizyon programlarına çıktığında kullanmak üzere kendisine bilgi temin edilmesini talep ettiğine dair iddiaları reddetti.
Sözcü şu ifadeleri kullandı: “Senatör Johnson, aralarında FBI’ın da bulunduğu birçok federal kurumun kendilerine verilen mühlet zarfında gerekli evrakları hazırlamakta gösterdikleri başarısızlık hasebiyle Senatonun baş denetim makamını devraldığı 2015’ten bu yana kendi görevini ifa ederken sıkıntı yaşamakta ve haklı olarak bu duruma canı sıkılmaktadır. Senatörün göreve gelmesinin ardından FBI denetim taleplerine alışkanlık haline getirdiği bir tavırla karşı çıkmış ve son çare olarak 2020’nin ağustos ayında kuruma yönelik bir arama emri çıkarmak zorunda kalmıştır. Senatör Johnson, FBI ve diğer federal kurumlara baskı uygulamaktadır zira mevzuat gereği başında olduğu komiteye sunulması gereken kayıtlara ulaşabilmesinin tek yolu budur.”
Bay Trump’ın Wray ve belki başkanın öfkesini üstüne çeken CIA direktörü Gina Haspel’i görevlerinden alacağına dair seçimden bir hafta kadar önce iddialar ortaya atıldı. Ortada dolaşan duyumlardan bir tanesi de bu iki ismin seçimlerden hemen sonra yani Bay Trump hala gücün kendinde olduğunu göstermek ve kendisine yeterince sadık olmayanların cezalandırılacağını vurgulamak istediği bir zamanda kovulacağıdır.
FBI bünyesinde görev yapan yetkili bu konuda şunları söyledi: “direktörü kovması ona hiçbir şey kazandırmaz. Bir şeyler elde etmesi için 37.000 kişiyi de işten çıkarması gerekir ki böyle bir şey işe yaramayacaktır.”
Tabi bu başkanın yine de denemeyeceği anlamına gelmemektedir. Eski üst düzey istihbarat yetkililerinden birisi 4 Kasım’ın başkanın “söz ile ameli birbirine uydurmak isteyeceği bir gün” olduğunu söylüyor. Hükümet bünyesinde farklı farklı pozisyonlarda görev yapan birçok anahtar yetkili ayın üçünden dördüne geçerken nelerin yaşanacağını düşündüklerini bana anlattı.
Seçim sonrasında ne olacak?
Bu insanlar çok fazla detay vermekten kaçınsa da hali hazırda bildiklerimizden yola çıkarak bazı yorumlar yapmak çok güç değildir. İlk huzursuzluk büyük ihtimalle seçim sandıklarının ilk açılacağı yer olan doğu kıyısında başlayacaktır. Miami ve Philadelphia'nın içerisinde yer aldığı “salıncak eyaletler” bu olaylara sahne olabilir. Her şey mümkün, bu olaylar belki şiddet içerikli olacak belki de olmayacak. Belki tek kişi tarafından belki de birçok organizasyonunun planlayıp uyguladığı ancak ne olursa olsun çoğu Bay Trump’ı destekleyen sağ cenah mensubu kişilerce hayata geçirilen olaylar olacak. Yaşanabileceklere dair ihtimaller fazla ve hayal gücünü zorlar niteliktedir. Oy vermek isteyenlerin yoğun olduğu ve sıralarda beklediği noktalarda aktivistler tarafından başlatılacak protestolar, bu insanları da içine çekerek büyüyebilir.
Bu hafta yaşanan Massachusetts’deki seçim sandığını yakılması vakasında olduğu gibi bir grup direkt olarak oy verme işleminin yapıldığı merkezlere saldırıp, her iki parti temsilcilerini de yaralayarak ortaya son derece derin manalar içeren görüntüler çıkartabilir (alevler içindeki bir Amerikan seçim merkezi). Bazı hevesli şahıslar, 2018 yılında mahkeme tarafından Cumhuriyetçi Ulusal Komiteye mahkeme kararı beklemeksizin “sandık güvenliği operasyonu” gerçekleştirme yetkisi verilmesine dayanarak başkanın da bu yöndeki açıklamalarının etkisiyle “seçimde şaibeyi engelliyoruz” bahanesiyle seçim merkezlerini ele geçirebilir.
Bu Bay Trump’ın bu tür faaliyetlerin planlanmasına veya doğaçlama ile ortaya çıkmasına neden olduğu anlamına gelir mi? Hayır, direkt olarak gelmez. Başkan, son derece geniş bir kitle ile hala devam etmekte olan bir diyalog içinde olduğu gibi, bu kitle de kendi arasında bir diyalog içindedir. İnsanlar devamlı mesajlar alıyor, bu mesajları yorumluyor ve harekete geçip geçmeyeceklerine karar veriyorlar. Örneğin, Proud Boys üyeleri bir seçim merkezine saldırsa bunun sorumlusu Trump’ın “karışmayın ama hazır olun” talimatı mıdır? Bay Trump, en ateşli destekçilerine ne yapmaları gerektiğine dair özel talimat veriyor mudur? Hayır. Ancak güvenlik yetkilileri biraz önce zikrettiğim her an patlamaya hazır diyaloğun dinamikleri nedeniyle son derece endişelenmektedir zira bu diyalog her an her yöne çekilip, bu yıl birçok kez şahit olduğumuz üzere hızlı bir şekilde tehlikeli hale getirilebilir.
Bu şehirlerdeki ve diğer yerlerdeki yerel polis seçim merkezlerinde silahlı saldırı dahil yaşanması muhtemel olaylara karşı teyakkuza geçirildi. Eğer yanlış giden bir şey olursa medya bunu sabah haberlerinden itibaren işleyerek, çatışma ortamına müsait noktalardaki tansiyonun yükselmesine neden olacaktır.
Böyle bir durumda, muhafazakâr medya seçime şaibe karıştırılmaya çalıştığını iddia ederek belki de şiddet içerikli bir şekilde insanları müdahale etmeye çağırabilir. İşte bu noktada, siber güvenlik uzmanları bu tür durumlarda, yabancı aktörler tarafından daha önce hazırlanmış botlar, algoritmalar ve hikayelerle Amerikalıların normal dijital yemek düzeni içine kolaylıkla saklanarak yapılmak istenilen dış müdahalelere karşı teyakkuzdadır. Bay Trump’ın destekçilerinin harekete geçmesi için sadece birkaç olay yeterli olacak, böylece yabancı aktörler Bay Trump’a sadık olan daha çok insana ulaşacak şekilde bu haberleri abartıp yayacaklar. Sağ cenaha bir tepki olarak sol cenahtan gruplar da bu olaylara karışabilir. Bay Wray tarafından eylüldeki brifingde de tanımlandığı üzere bu gruplar daha çok birer ideoloji veya harekete olarak adlandırılabilecek daha az organize yapılardır. Fakat yine de bir devlet görevlisinden aldığım bilgilere göre, sol cenaha mensup bu tür insanların sayısı hiç de az değildir.
"Trump farklı iddialar ortaya atabilir"
Gün boyunca seçim merkezlerinde olayların devam etmesi halinde, eğer işine geliyorsa Bay Trump, bizzat kullanılan oyların güvenirliğini kaybettiğini iddia edecektir. Seçim günü baştan başlatılabilecek bir süreç değildir.
Bay Trump’ın son dönemde sık sık zikrettiği anayasanın 12. maddesine göre başkanlık seçimlerinde açık bir kazanan belirlenememesi halinde konu ile alakalı nihai kararı Temsilciler Heyeti verir. Temsilciler Heyetinde şu anda Cumhuriyetçilerin azınlıkta olmasına rağmen Demokratlardan daha fazla eyalet seçmen temsilcisine sahip olması Trump için büyük bir avantajdır. Ancak sahip olunan eyalet sayısı Demokratların bu seçimi kazanmasını sağlayabilir.
Gelinen noktada, yaşanması muhtemel çok sayıda senaryo olduğu görülmektedir. Bu senaryoların çoğunda haftalar ve hatta belki de aylar sürecek bir hukuki mücadelenin yaşanacak olduğundan şu anda ABD hükümetinin başında olanlar görevlerine bu süreçte de devam edecekler.
Sahadan elde edilen bilgilere (sandık çıkış anketleri vb.) göre yapılan yakın sonuç tahminlerinin işaret ettiği yöne göre bazı gelişmeler olabilir. Eğer bu tahminler Joe Biden’ın büyük farkla önde olduğunu gösterirse, Bay Trump, şaibe olduğuna dair itiraz ettiğinde kendisini oyların o kadar büyük bir bölümüne itiraz ederken bulacaktır ki yaptığı bu itiraz mantıksız görünecektir. Biden’ın seçim çalışmalarında görevli insanlar bu duruma “şaibe olamayacak kadar fazla sayıda oy” ismini vermektedir.
Seçim yarışları her zaman sonlara doğru daha da kızışır ancak bu sefer soru adaylar arasında toplam oy farkı veya bu farkın yansımaları değil, Bay Trump’ın destekçilerine neye inanmalarını sağlayabileceğidir. Sayın Trump, geldiğimiz noktada kendisine destek verenlerin büyük bir bölümünü söyleyeceği herhangi bir şeye inandıracak vaziyettedir.
Tabii ki bu gücünü bizzat verilen oyların geçersiz olduğuna dair iddialar için de kullanma ihtimali vardır.
Dış müdahale endişesi
Üst düzey istihbarat yetkilileri, dış güçlerin Amerikan oy kullanma sisteminin mimarisine bu sefer sızmayı başarmalarından ya da en azından sızdıkları algısını yaratacak kadar büyüklükte bir dijital iz bırakmalarından endişe duymaktadır. Bu amaca ulaşmak için büyük çoğunluğu Ruslar tarafından olmak üzere 2016 yılında tüm eyaletlerdeki seçim sistemlerinin hedef alındığı bir dizi girişim olmuştu. İlaveten, virüs saldırılarının yerel idari yönetimleri ve bu yönetimlerin seçmen kaydı verilerini kullanılmaz hale getirerek çok sayıda insanın oy kullanmasını engellemesinden de korkulmaktadır. Bir yetkilinin anlattığına göre, böyle bir durumda bölgesel çapta kapı kapı oy pusulası dağıtımı yapılır ve yetkilinin kendi deyimi ile “tüm fişler saklandığı” için kullanılan her oy arkasında bir bürokratik iz bırakır. Böylece yapılması emek gerektirse dahi her ay tek tek sayılarak seçim sürecinin kesintiye uğramasının önüne geçilir. Yine de herhangi bir eyalette oy kullanma makinelerine müdahale edilmesi veyahut müdahale edildiği algısının oluşması sonrasında eğer olaylar kaos yaratacak şekilde gelişirse bu Bay Trump için tam zamanında yetişmiş bir hediye olacaktır.
Yalan, gerçekleri her zaman arkasında bırakır ve yılların CIA kuralıdır ki en iyi “dezenformasyon” içinde biraz gerçek olandır. Her şey birbirine karışır. “Sonra başkan gelir “bu” doğrudur der, ona prim verir, en yüksek makamdan otorite sağlar. Sonra başkanın peşinden gidenler bunu her yerde konuşur. Sonra bu sırasıyla söylem ve öyle sağlam bir gerçek olur ki destekçileri hiçbir mantıklı açıklama veya delil “tek bir karış” dahi yerinden oynatamaz.”
Sonuçlar ne çıkarsa çıksın, yetkililer arasında Bay Trump’ın 4 Kasım günü bir zafer ilan edeceği hususunda fikir birliği olduğu görülmektedir. Bu zafer, tıpkı 2016’da Hİllary Clinton’ın üç milyon oy fark atmasını kaçak göçmenlerin verdiği oylara bağladığı güne benzer şekilde bu sefer de seçime şaibe karıştığını öne sürüp yalan atmasını gerekli kılabilir. Bu, kendisinin uzun zamandır özenle seçtiği “gerçeklere dayalı” bir şekilde uyarılarda bulunduğu gibi seçime gerçekten de “şaibe karıştırılacağına” dair açıklamalarıyla örtüşecektir.
Bu tutum ile yüzünden öfkeli insanlar sokaklara dolarsa, Sayın Trump sadık destekçileri arasındaki belalı şahısları ya bizzat göreve çağırarak ya azmettirerek ya da cesaret vererek barışçıl kalabalıkları bir kargaşa denizine çevirebilir. Bu insanlar belki de liderlerini memnun edeceğini düşünerek kendi başlarına doğaçlama bir şekilde şiddet olaylarını tetikleyecekler.
İç gerginlik yaşanabilir
Eğer kalabalıklar yeterince büyük ve her an patlamaya hazır hale gelirse, federal kolluk kuvvetlerini nizamı sağlamak adına göreve getirmek için başkanın eline bir bahane geçmiş olur. Ancak hem Savunma Bakanı Mark Esper hem de Trump’ın Özel Kalem Müdürü Mark Milley Amerikan topraklarında silahlı kuvvetlerin kullanılmasına karşı olduklarını ilan ettiler.
Üst düzey bir Pentagon yetkilisi ise kendisini endişelendiren olası bir “arka kapı” hamlesini bize açıkladı. Bu yetkili Trump’ın, Başkanlık Yasasının 2. Maddesindeki yetkilerine dayanarak bir anda Ulusal Muhafız kurumunu federalleştirmeyeceğini, aksine meseleyi eyalet eyalet halledeceğini düşünmektedir. Eyaletin birindeki yerel Ulusal Muhafızların komutanı kendini rahatsız hissetmeye başlar ve telefonu alıp Pentagon’u arar ve federal devletten kendisine yardım etmesini ister ve sonuçta komuta ettiği adamları başkalarının emrine verir.”
FBI ise çok zorlu engellerle karşılaşma ihtimaline karşı pozisyon almaktadır. Daha önce zikrettiğim FBI yetkilisi bu konu hakkında şunları söyledi: “Öngörülebilir geleceğe kadar tüm unsurlarımız teyakkuzda kalacak. Hem yerel hem de federal birimlerimizle konuşup bir süredir önümüzdeki haftalar ve belki aylar boyunca kolluk kuvvetlerine çok büyük iş düşebileceği beklentisi çerçevesinde hazırlıklar yapmaya başladık. Bütün bunlar bayağı korkutucu geliyor.”
Seçim çalışmalarının son birkaç haftasında ve hastalığa yakalandığı dönemde Sayın Trump görünüşte birbiri ile çakışan iki şey yaptı: kararı hala değiştirilmeye müsait herkesin oyuna talip olmak ve en şevkli takipçilerinin inancını güçlendirip onları harekete geçirmek. Birçok devlet yetkilisinin de açıkladığı üzere bu insanlar Trump’ın başkan sıfatına değil onun şahsına sadıktır. Bu nedenle Trump, gelecekteki kötü günlerde gittiği her yere götürebileceği ve istediği emiri verebileceği bir orduya sahiptir. Kendisi bu orduyu harekete geçirmeyi seçebilir veya seçim sonucuna göre bu ordu üzerinden pazarlık da yapabilir. Bu ordu onun sigortası.
Trump’ın kalesi olarak tanımlanan bir eyalette yetiştirilen ve burayı hala düzenli olarak ziyaret eden üst düzey eski bir yetkili bu sadakat kuralları ile alakalı çok açık konuşmaktadır.
“Hastaneden Beyaz Saray’a geri döndüğünde o lanet maskesini çıkartmasının sebebi bu insanlardı. Bunlar, herhangi başka mantıklı ve aklı başında birisinin korkudan donup kalacağı şeyleri görmekten zevk alıyorlar. Ölümcül bir virüsten yeni kurtulmuşsun hala hastalığı yayabilirsin. Dünyadaki en iyi ve en zeki doktorlara erişimin olduğu için şanslısın, neyse. Beyaz Saray’a geri götürülüyorsun ve kime verdiğin belli olmayan asker selamı ile fotoğraf çektiriyorsun. Beğenmeyince tekrar çektiriyorsun maskeni çıkartıyorsun ki ben bunun ona sadakat göstermek için kendilerini riske sokan ve tehlikeye atan destekçilerinin arasındaki çekirdek kadrolara bir selam olduğunu düşünüyorum.”
Farklı bir kurumda görev yapan üst düzey diğer bir istihbarat yetkilisi ise ülkenin son derece bölünmüş vaziyetine rağmen vatandaşların bu zorlu seçim sürecindeki zorlukların üstünden gelmeyi başaracağını düşündüğünü söylüyor.
“Seçimlerdeki son savunma hattı Amerikan seçmenidir. Seçimden birkaç önceki ve sonraki günler en savunmasız olduğumuz süreç olacaktır. Bir sonuç açıklanmasını o kadar çok arzulayacağız ki dahili ve harici aktörler bu arzuyu, ilgiyi, dramanın sona ermesi isteğini kullanmak isteyeceklerdir.”
Kendisine Amerikan seçmenine bir şeyler söylemek isteyip istemediğini sorduğumda şöyle cevap verdi: “Bak, şunu anla ki manipüle ediliyorsun. Bu siyaset, bu harici nüfuz, seni manipüle etmeye ve belirli bir sonuca razı etmeye çalışıyorlar.”
“Zannımca Amerikalılar, umuyorum ki bunlardan daha dayanıklıdır.”