Stasa Salacanin

Stasa Salacanin

BAE ile Suudi Arabistan'ın Yemen limanlarını ele geçirme savaşı

BAE ile Suudi Arabistan'ın Yemen limanlarını ele geçirme savaşı

Yemen'de yan yana savaşmalarına rağmen Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan aynı zamanda bölgede nüfuz ve liderlik için rekabet ediyor.

Yemen'in stratejik konumu ve kaynakları, bölgeyi güç uygulamak için önemli bir arena haline getiriyor. Cumhurbaşkanı Abdurrabbu Mansur Hadi'nin uluslararası alanda tanınan hükümetini diriltmek ve İran destekli Husi isyancılara karşı koymak gibi genel hedefleri paylaşmalarına rağmen bu iki müttefik arasında rekabete yol açıyor.

BAE ve Suudi Arabistan, kritik küresel ticaret yolları olan Kızıldeniz ve Aden Körfezi'ndeki deniz çıkarlarını güvence altına almaya çalışıyor. Özellikle de Husi isyancıların stratejik liman kenti Hudeyde de dâhil olmak üzere Yemen'in kıyı şeridinde kontrolü ele geçirmesinden endişe duyuyorlar.

Bu bölgeleri kontrol etmek Husilerin deniz trafiğini aksatmasına ve BAE ile Suudi Arabistan'ın güvenliğine yakın bir tehdit oluşturmasına yol açabilir.

Buna karşılık, ülkenin küresel deniz taşımacılığı hatlarının yakınında yer alan kıyı şeridinin kontrolü, BAE ve Suudiler için sadece giderek istikrarsızlaşan Hürmüz Boğazı'nı bypass etme ve doğrudan İran tehditlerinden kaçınma değil, aynı zamanda özellikle Afrika Boynuzu çevresinde aktif olan Çin ve Türkiye başta olmak üzere diğer güçlerle rekabetten kaçınma fırsatı da sunuyor.

BAE'nin büyüyen denizcilik hedefleri

BAE başlangıçta Yemen'de Suudi Arabistan ile benzer hedeflere sahipti ancak daha sonra daha bağımsız bir yaklaşım benimseyerek Güney Yemen için daha fazla özerklik veya bağımsızlık isteyen ayrılıkçı bir grup olan Güney Geçiş Konseyi'ne (GGK) verdiği destekle Güney Yemen'deki çıkarlarının peşine düştü.

Dahası, BAE'nin deniz kuvvetlerine yaptığı büyük yatırımlar (4 adet Falaj-3 açık deniz devriye gemisi için yapılan 982 milyon dolarlık silah anlaşması gibi) ülkenin denizcilik konusundaki emellerini açıkça gösteriyor. BAE ayrıca Hürmüz Boğazı'nda seyrüsefer ve uluslararası ticareti korumayı amaçlayan Sentinel Operasyonu ve Hürmüz'de Fransız liderliğindeki bir Avrupa devriye ve gözetleme misyonu olan EMASOH gibi çeşitli bölgesel girişimlere de merkezlerine ev sahipliği yaparak katıldı.

Diplomatik ve askeri boyutların yanı sıra BAE, bölgedeki su yolları çevresinde önemli jeo-ekonomik yatırımlar yaptı ve DP World, BAE'nin gelişmekte olan jeo-ticari denizcilik "imparatorluğunun" ana itici gücü oldu.

Alman Küresel ve Bölgesel Araştırmalar Enstitüsü'nde (GIGA) araştırmacı olan Dr. Jens Heibach'a göre DP World, BAE'nin çeşitlendirme stratejisinin önemli bir ayağı ve muhtemelen en önemlisi.

Dahası BAE Aden, Hadramut, Şebva ve Taiz'in yanı sıra Sokotra takımadaları ve Babu'l Mendeb boğazındaki Mayun adası (Perim olarak da bilinir) dahil olmak üzere önemli stratejik limanlar ve kıyı noktaları üzerinde kontrol sağlamayı başardı.

Körfez ülkeleri araştırmacısı, Mitvim Enstitüsü'nde politika araştırmacısı ve Hayfa Üniversitesi ile İbrani Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olan Dr. Moran Zaga The New Arab'a verdiği demeçte "BAE'nin Yemen'deki yaklaşımı, yerel ve bölgesel istikrarı yeniden tesis etmek gibi temel bir amaçtan kaynaklanıyor" dedi ve şöyle devam etti:

"Ticari üstünlüğünün açık avantajlarına rağmen, BAE'nin çıkarları büyük ölçüde Yemen'e bağımlı değil ve bu da ülkede önemli bir askeri nüfuzu sürdürme eğilimini azaltıyor. Bu nedenle BAE'nin diyalog yoluyla diplomatik çözümler aramaya devam etmesi muhtemeldir ki Suudiler de şu anda bu yolu izliyor."

Suudi Arabistan da benzer bir yol izliyor

Suudi Arabistan da benzer bir strateji izleyerek Riyad dostu bir hükümet aracılığıyla ülkedeki Mahra Nistun, Mukalla ve Muha gibi önemli limanların kontrolünü sağlamaya odaklandı.

Teorik olarak bu, diğer faydalarının yanı sıra krallığın Umman Denizi'ne bir boru hattı inşa etmesine, Hürmüz Boğazı'nı bypass etmesine ve Husilerin ya da İran'ın Suudi petrol ihracatını sekteye uğratma şansını ortadan kaldırmasına olanak tanıyacaktır. Suudi denizcilik hedefleri ülkenin Vizyon 2030 planında da ana hatlarıyla belirtilmiştir ve krallık kendisini önemli bir turistik ve lojistik bölgesel merkez olarak geliştirmeyi amaçladığı için öncelikle Kızıldeniz'e odaklanmıştır.

Bu hedeflere ulaşmak için Suudi Arabistan, Kızıldeniz ve Aden Körfezi'ne kıyısı olan bölgelerde iş birliğini geliştirmek amacıyla 2020 yılında Kızıldeniz İttifakı'nın kurulmasına ön ayak oldu. Şu ana kadar Suudi Arabistan'ın yanı sıra Ürdün, Cibuti, Sudan, Somali, Mısır ve Yemen'in de aralarında bulunduğu sekiz ülke bu girişime katıldı.

ABD Enerji Enformasyon İdaresi'ne göre küresel petrol ihracatının yaklaşık yüzde 10'u Babu'l Mendeb'ten geçtiğinden ve bunun büyük bir kısmı Körfez'den geldiğinden, Suudi Arabistan'ın korsanlık ve Somali'den gelen terör gruplarıyla boğuşan Kızıldeniz'de güvenliği artırmakla neden ilgilendiği anlaşılabilir. İran'ın Husi müttefikleri aracılığıyla Yemen ve Kızıldeniz'de daha güçlü bir yer edinebileceği korkusu da bu girişime katkıda bulunmuştur.

Ancak Abdullah Baabood gibi bazı uzmanlar İran, Katar, Türkiye ve hatta BAE gibi bölgenin kilit oyuncularından bazılarının yokluğunun ittifakın etkinliğini engelleyebileceğini gözlemliyor.

Bu arada Suudi Arabistan da diplomatik bir atak başlatarak Sana'a ve Tahran'daki hasımlarına yaklaştı. Ancak Suudi Arabistan ile Husiler arasında devam eden müzakereler ve Riyad ile Tahran arasında son dönemde yaşanan yumuşama memnuniyet verici olsa da bu tür anlaşmalar hala hafife alınamayacak kadar kırılgan.

Dolayısıyla Krallığın Yemen'deki ve kendi ülkesindeki pozisyonları, özellikle de geçmişte pek çok kez hedef alınan kritik enerji tesisleri son derece kırılgan olmaya devam ediyor.

Yemen'de Suudi-BAE ittifakı ne kadar güçlü?

BAE ile aralarındaki anlaşmazlıklara ve Yemen'de çoğunlukla birbirlerine rakip olan ajandalarına rağmen her iki ülke de Husilerin stratejik limanlar da dâhil olmak üzere ülkeyi kontrol etme emellerini engelleme konusunda aşağı yukarı aynı noktada duruyor. Ancak bunun ne kadar süreceği hala bir soru işareti.

Nisan 2022'de Riyad'da Yemen Cumhurbaşkanlığı Liderlik Konseyi'nin kurulması iki müttefik arasında bir uzlaşma sağlanması yönünde atılmış bir adımdı. Bununla birlikte, BAE veya Suudi Arabistan tarafından desteklenen gruplardan oluşan yeni hükümet organı, mevcut bölünmelerin üstesinden gelmek için kurulmuş olsa da, yerel vekil güçlerin zaman zaman birbirlerine karşı çatışmalara girmesiyle derin bir şekilde bölünmeye devam ediyor.

Yine de Zaga'ya göre "tarihsel kanıtlar bu ülkelerin pragmatik bir yaklaşım benimseyerek pek çok zorluğun üstesinden gelebildiklerini gösteriyor. Bu ülkeler başarılarının birbirine bağlı olduğunu ve işbirliğinin şart olduğunu anlıyorlar." Zaga ayrıca, Expo 2030'a ev sahipliği yapmayı hedefleyen Suudi Arabistan ile birlikte, iş birliği için olumlu bir ortamı teşvik edecek bir bölgesel uzlaşma döneminin beklendiğini de kaydetti.

Yine de ülkedeki karmaşık durum, çıkarları da farklılaştığı için, bunu söylemenin yapmaktan kolay olduğunu gösteriyor.

Ottawa Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Yardımcı Doçenti Thomas Juneau şöyle söylüyor: "BAE Güney Yemen'in bazı bölgelerinde güçlü bir varlık geliştirdi ve devam eden Husi-Suudi görüşmelerinin sonucu birçok açıdan bu temel gerçeği değiştirmeyecek. Özellikle BAE, güneydeki en güçlü ayrılıkçı aktör olarak ortaya çıkan Güney Geçiş Konseyi'ni siyasi ve askeri olarak destekliyor."

Dahası, Yemen'deki stratejik mevzilerin tamamen geri çekilmesi ve terk edilmesi BAE/Suudi denizcilik emellerine ciddi bir darbe olacaktır. Dolayısıyla Juneau, öngörülebilir gelecekte BAE'nin Yemen'in güneyindeki varlığını durdurmayı ya da önemli ölçüde azaltmayı kabul ettiği uygulanabilir bir senaryo görmüyor.

Juneau, "Bu, BAE'nin bölgede, özellikle de Arap Yarımadası'nı çevreleyen sularda güç projeksiyonu yapma stratejisinin temel bir unsuru haline geldi." diyor.

Ancak BAE'nin muğlak pozisyonu şu anda karmaşık ama yönetilebilir olsa da, GGK bağımsızlığı teşvik etme çabalarını sürdürdükçe bu ince çizgide yürümek giderek zorlaşacak.  

Suudi Arabistan ve BAE yıllardır Yemen'de önemli anlaşmazlıklar yaşıyor, ancak şimdiye kadar çoğunlukla görüş ayrılıklarını yönetebildiler.

Juneau, Suudilerin Yemen'den çekilme çabaları yoğunlaştıkça Riyad ve Abu Dabi'nin bu gerilimleri kontrol altına almakta giderek daha fazla zorlanacağını ve bunun sonucunda da destekledikleri yerel aktörler arasındaki çatışmaların artacağını ifade ediyor.


Stasa Salacanin tarafından kaleme alınan ve The New Arab'da yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 1824 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Stasa Salacanin Arşivi