İran patlamaya hazır bir barut fıçısı
Batılı yaptırımlardan kaynaklanan baskı hasebiyle yeni uluslararası ticaret ve yatırım ortakları bulmak için bir süredir aktif olarak sürdürdüğü arayış sürecinde İran, bazı ilerlemeler kaydetti. Başta bölgedeki en büyük rakibi olan Suudi Arabistan ile Çin devletinin ara buluculuk girişimiyle imzalanan ilişkilerin normalleştirilmesi anlaşmasının beraberinde getirdiği ticari fırsatlara ilaveten Ukrayna’da kullanılmak üzere Rusya’ya tedarik edilen SİHA ve mühimmatlar da Tahran yönetimine belirli yeni manevra alanları kazandırdı. Geçtiğimiz eylül ayında, genç bir kadının eşarbını tasvip edilenden daha açık şekilde giydiği gerekçesiyle gözaltına alınmasının ardından güvenlik güçlerinin elinde can vermesiyle birlikte patlak veren ve kısa süre içinde tüm ülkeye yayılan protesto gösterilerinin, İran rejiminin çok sayıda insanı tutuklamaktan ve bu tutuklulardan bazılarını da halka açık şekilde infaz etmekten imtina etmediğini bir kez daha göstermesiyle birlikte büyük oranda yatışması da Tahran yönetiminin dış meselelere daha fazla zaman ayırabilmesinin önünü açtı.
Fakat İranlı liderler, bir süredir keyfini sürdükleri bu nefes alma fırsatının geçici olduğunun ve üzerlerindeki baskının geri döneceğinin gayet farkındadır. Son on yılda yürürlüğe alınan Tahran karşıtı yaptırımlar neticesinde İran’ın para birimi yüzde 90 oranında değer kaybı yaşarken ülkedeki fiyat enflasyonu da hala yüzde 40’ın üstünde seyretmektedir. Suudilerle ilişkilerin iyileşmesinin hasadından faydalanılması için zamana ihtiyaç olmasına ilaveten iki devlet arasındaki bu yakınlaşma sürecinin meyve vermesinin mümkün olup olmadığı konusunda dahi haklı şüpheler mevcuttur. İran Devlet Başkanı İbrahim Reisi’nin “Yüzümüzü Doğuya Döneceğiz” stratejisinin amacı, Rusya ve daha önemlisi de Çin’den büyük çaplı yeni altyapı yatırımları çekmektir. Fakat Rusya’nın mali açıdan kendi derdine düştüğü bir dönemde İran’a yatırım yapmak için ne kadar bütçe tahsis edebileceği merak konusudur. Buna ilaveten, Kremlin yönetimi ile aktif savaş zamanı ortaklığı yürütülmesi İran’ın yeni yaptırımlara maruz kalmasına neden olacaktır. Enerji ihtiyacını, büyük indirimlerle petrol satmaktan başka çaresi olmayan Rusya’dan tedarik eden Çin’in ise teknik olarak İran’a hiç ihtiyacı yoktur ve bu nedenle gerektiğinde Tahran’ı yalnız bırakması kuvvetle muhtemeldir.
Ülkedeki yaşam şartlarının hala çok ağır olması nedeniyle öfkeli halkın en ufak bir hadisede yeniden ayaklanma ihtimali canlılığından en ufak bir şey kaybetmemiştir. Geçtiğimiz yıl yaşanan hadiseler her ne kadar artık sokak gösterileri sürecinden çıkmış olsa da çok sayıda İranlı kadın ve kız hala yasa ile mecbur kılınan örtü yasağına itaat etmeyi reddetmektedir. Halihazırdaki hükümet de bu durumdan son derece rahatsız olan muhafazakâr kesim nezdindeki güvenilirliğini tekrar kazanmak için yasayı ihlal edenlere daha ağır şekilde mukabele etmektedir. Bu çerçevede harekete geçen güvenlik kuvvetleri, istenilen şekilde örtünmeden toplu taşıma araçlarını kullanan ve hatta kendi şahsi araçlarında yolculuk eden kadınlara cezalar yazmaya başladı. Hatta bu kesime hizmet veren iş yerlerine de cezalar kesildi. Halkta biriken bu tiksinti ve devam eden kötü ekonomik vaziyet nedeniyle güvenlik güçlerinin gerçekleştirdiği her gözaltı hadisesi bir anda kontrol edilmesi daha da güç olacak bir protesto dalgasına evrilme potansiyeli taşımaktadır.
Aslına bakacak olursak bunların hiçbiri İran için yeni gündem başlıkları değildir. Rezil bir ekonomi, protestoların patlak vermesi, gösterilerin acımasızca bastırılması gibi şeyler her İran vatandaşının alışık olduğu hadiselerdir. Buna rağmen, köklü bir değişimin çok da uzakta olmadığına dair kiminin umudu kiminin de korkusu her daim mevcuttur.
İslam Cumhuriyeti’nin 44 yıllık tarihi boyunca baştaki isim sadece bir kez değişti. Ayetullah Ruhullah Humeyni’nin 1989 yılında ölmesinin ardından iktidara gelen Ali Hamaney bugün hala aynı koltukta oturmaktadır. Geçmişte kansere yakalanmasına rağmen kurtulan ancak artık seksenli yaşlarını yaşamakta olan Hamaney’in sağlığının kötüye gittiğine dair söylentiler son zamanda iyice arttı. Kendisinin ölmesi halinde din adamlarının ve üst düzey siyasi isimlerin ülkenin başına geçmesi için üzerinde anlaşılabilecekleri bir isim şimdilik yoktur. Bugün İran’da yaşayıp ta para, güç ve ayrıcalık sahibi olan her bir birey olası bir iktidar değişiminin kendi cebini nasıl etkileyeceğini düşünmek ve yıllardır sosyal olarak baskıya maruz kalıp bir de üstüne hayat pahalılığı ile mücadele eden ve artık dayanacak gücü kalmayan kitlelerin olası bir siyasi geçiş döneminde değişim beklentisi içine girip girmeyeceğini hesaplamak zorundadır.
Değinilmesi gereken bir başka husus ise İran’ın nükleer programından kaynaklanan risklerin devam etmesi ve İranlı yetkililerin Batılı liderler ile bu konunun geleceği hakkında yeni bir anlaşma sağlamaktan aciz olmasıdır. Bu meseleden doğan gerginlik ortamı da yeni bir durum değildir fakat İran’ın her geçen gün biraz daha iyi kalitede zenginleştirilmiş uranyum üretmesi, Amerikalı ve İsrailli devlet adamlarının, Orta Doğuda tehlikeli bir silahlanma yarışı sürecini tetiklemesi kesin olan İran menşeili bir nükleer silahın doğumunu ne şekilde engelleyeceğine karar vermek zorunda kalacağı o malum günü biraz daha yakınlaştırmaktadır.
Bakıldığında İran’ın gerek kendisi gerek de etrafındakilerin başına açtığı dertlerin hiç değişmediği göze çarpsa da İran’ın çok yakında dünya üzerindeki en tehlikeli “joker” aktörlerden birisi haline dönüşme riski sürekli yükselmektedir.
Ian Bremmer tarafından kaleme alınan ve Time'da yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için tercüme edilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.