Hareketin varlığı ve geleceğine yönelik bir inceleme: El Kaide ne istiyor?

Hareketin varlığı ve geleceğine yönelik bir inceleme: El Kaide ne istiyor?

''El Kaide'nin, kendisi için umduğu gelecek, bir İslami devlet tesis edildiği zaman, diğer İslami gruplar ile birlikte kendi varlığına son vermektir.''

El Kaide'nin dünyanın dört bir yanında kendi organizasyonel varlığına bakışı, halkların kendi yöneticilerini seçmesine dair düşünceleri ve geleceğe dair perspektifi ne şekilde?

Küresel cihat hareketleri üzerine araştırmalarıyla tanınan Tore Hamming'in, küresel cihat fikrinin önemli araştırmacı ve düşünürlerinden Ahmed el Hamdan ile gerçekleştirdiği ve "Küresel Cihat Hareketi'nde Eğilimler" adıyla yayınlanan çalışma bu konuda önemli bilgiler içeriyor. Çalışmanın "El Kaide''nin Gelecek Yaklaşımı" başlıklı bölümü Mepa News okuları için tercüme edildi. (Not: Parantez içerisindeki kısımlar çevirmene aittir.)

Anlamalıyız ki savaşlar, cihat yanlısı düşünürleri çeken mıknatıslar gibidir ve ben düşünmüyorum ki ehli cihadi hareketin evlatları olmayan herhangi bir savaş cephesi yahut halk hareketi bulabilesiniz. Ve anlamamız gerekiyor ki El Kaide (meseleye) ismini idame etmek ve organizasyonel amaçlarını başarmak perspektifinden bakmıyor. Eğer böyle olsaydı Suriye'deki Müslümanların çıkarı için Nusra Cephesi ile bağlarını koparmayı kabul etmezdi.

Genel olarak, El Kaide bazı sahalardaki varlığının bir engel olduğunu ve uluslararası güçlerin müdahalesi için bir meşruiyet kaynağı olarak kullanıldığını hissediyor. Ve inanıyoruz ki Batı, terörizm olarak adlandırdığı şeyle bir probleme sahip değil, herhangi bir İslami proje ile problemleri var. Herhangi bir coğrafi bölgede El Kaide’nin var olduğu açıklandığında bu iddiadan emin olamazsınız. Batı müdahale etmek ve İslami projeleri bastırmak için bir başka bahaneye sahip olmadığında, bu iddia (El Kaide varlığı) makul surette doğrulanabilir olduğu zaman, girecek ve İslami grupları vuracaktır.

El Kaide neden var, neden yok?

Ve El Kaide bazı bölgelerdeki varlığını bazı sebepler nedeniyle açıklamama eğilimindedir:

1 - Batılı düşmanların düşmanlığının her İslami projeye olduğunu ifşa etmek, problemlerinin hususi bir grupla değil İslam’la ve şeriatın tesisi ile olduğunu göstermek. Batılı ülkeler tarafından müdahale için kullanılan alışıldık argümanları ortadan kaldırmak.

2 - Manevra için daha çok alan bulabilmek ve finansal destek ile yardım için alan yaratmak -bunun manası şudur ki ülkelerin bazılarında bazı tüccarlar bulamıyorsunuz, zira savaşların yaşandığı ihtiyaç sahibi ülkelerde destek bulma güçlüğü var-. Bir terörist olarak tanımlanma yahut terörizm ile bağlantılı olmakla suçlanma korkusu nedeniyle savaştığınız bölgede size destek olması yahut cihadi gruplara yardım etmesi için bağımsız bir destekçi bulmak zorlaşıyor.

3 - Bazı gruplar hususi bir grubu El Kaide ile bağlantılı olma iddiasıyla suçlarken, Batılı ülkelerin gruplar arasında provakasyona neden olabilmesinin önüne geçmek. Dünya bize karşı seferber olmuş durumda ve bu da bizim meselemizi daha da karmaşık hale getiren bir sebep. Gruplar arasında problemler ve düşmanlık var (olabiliyor) ve düşman bundan başlangıçtan beri yararlanıyor. Bu yüzden de El Kaide kendini açığa çıkarmıyor.

"Suriye'de El Kaide olmayacak"

Bu meseleler benim kendi çıkarımlarım değil, aksine El Kaide liderlerinin kendileri tarafından yahut onlara yakın kimseler tarafından bahsedilmiş şeyler. Örneğin Şeyh Eymen ez Zevahiri şöyle söylüyor:

“Genel şuranın kararı El Kaide'nin Suriye'deki varlığını kamuoyuna açıklamamak yönündeydi ve bu mesele üzerine Irak'taki kardeşlerimizle bile anlaşılmıştı. Ve bu yüzden Suriye rejimine ve Amerikalılara umduklarını şansı sağlayan ilan karşısında şaşırdık. Daha sonra bu Suriye halkının şöyle sormasına sebep oldu: El Kaide neden bu felaketi bize getirdi? Beşar yeterli değil mi? Amerikalıları da mı başımıza getirmek istiyorsunuz?”[i]

Şeyh Ebu Yahya El Libi, Suriye'de silahlı faaliyetlerin başlangıcına yakın bir dönemde Abdullah Azzam Tugayları lideri Mecid el Mecid’e yazdığı mektupta şöyle söylemekteydi:

“(Irak) İslam Devleti’ndeki kardeşlerimize bazı ana hatlara ilişkin yazdım ve vardığımız bazı noktaları özetledim, (Suriye’de) herhangi bir cihadi grubun adı altında kamuoyunun karşısına çıkılmayacak, bilhassa meşhur ve tanınmış grupların ismi altında.”[ii]

Ve İslami Mağrib el Kaidesi liderliği, Mali'nin kuzey bölgesini kontrol altına almalarının ardından ‘Azavad Belgesi’nde’ (yayınlandığı üzere) şunları söylüyordu:

“Ve üçüncü fayda, dış ve iç baskıyı hafifletmekte yatıyor. Ve olgunlaşması, güçlü olması için önünde aşabilmesi gereken çok seviye olan, küçük şekilde başlayan Azavad’daki İslami projemize baktığımızda oldukça önemli. Ve şu an hala ilk günlerinde, dizleri üzerinde emeklemektedir. Ve henüz ayaklarının üzerine kalkmış değildir. Onu şimdiden ayakları üstüne kalkmadan önce tamamen dönüştürecek ağırlıklarla yüklemek akıllıca mıdır? Aksine belki de boğulmasına ve nefessiz kalmasına sebep olabilir. Eğer kuvvetli ve bize karşı tetikte olan düşmanlarla dolu bu dünyada ayaklarının üzerine kalmasını istiyorsak, işleri onun için kolaylaştırmak ve ayağa kalkmasına yardım etmek için elinden tutmalıyız. Bu görüş temelinde biz, rakipleri etkisiz hale getirmek ve provakasyondan, düşmanlıktan ve düşmanları tahrik etme politikasından sakınma anlayışını benimsiyoruz.”[iii]

Bu politikayı benimsemenin nedeninin, bu El Kaide kolunun, El Kaide ismi yerine Ensaruddin ismini alması ve böylece düşmanları provoke etmekten, kışkırtmaktan ve (lüzumsuz yere) kızdırmaktan sakınması olduğunu düşünüyorum. Ve gerçek şu ki El Kaide isminin yokluğu birçok vaizin, bunun kendilerini El Kaide ile bağdaştırmak için kullanılması sıkıntısı olmadan, Fransa'nın Mali’yi işgalini kınama açıklamaları yayınlamalarına olanak sağladı. Yani insanların, (bunu yaptıklarını) bilmeksizin El Kaide’yi desteklemesini yahut bilseler de kendilerini engelleyecek bir şey olmamasını sağlayabilirsiniz.

Usame bin Ladin'den eş Şebab'a tavsiye

Ve ilk Abbotabad belgelerinde Şeyh Usame bin Ladin, Eş Şebab’a El Kaide ile olan bağlantılarını gizli tutma tavsiyesi vermiş, sebebini belirterek şöyle söylemişti:

“Eğer mesele umuma açık olursa bu düşmanlarınızın size karşı teyakkuzda oluşunu artıracaktır, tıpkı Irak ve Cezayir'deki kardeşlerimize olduğu gibi. İkinci mesele ise, ülkelerinde devam eden savaşın sonucu olarak Somali'deki Müslümanlardan bazıları yoksulluk ve açlık çekiyor. Bu yüzden size Sudan’da test ettiğimiz etkili, önemli ve de çok pahalı olmayan gelişim projelerine dair Körfez ülkelerinde yaptığım konuşmalardan birini dinlemenizi tavsiye ediyorum. Eğer mücahidler, El Kaide ile açık şekilde bir arada gözükmezlerse bu Somali'deki kardeşlerine yardım etmek isteyen iş adamlarının pozisyonunu güçlendirecektir ve Somali'deki dağılmış Müslümanlardan bu hali gidermek ve mücahidlerin de arasında bulunduğu halkın hayatını garanti altına almak için gerçekleştirilen bu projelere başarı getirecektir.”[iv]

"Küresel küfrün başı yok edilmeden İslami devlet kurulamaz"

El Kaide'nin geleceği ve El Kaide'nin istediği bu mu? Herkesi kontrol etmek ve kendilerine bağlamak mı istiyorlar? Yoksa diğer grupların da karşılıklı anlaşmasıyla bir yeni İslami hükümetin parçası mı olmak istiyorlar?

El Kaide’nin kurucu stratejisi, güçlü bir kohezif sistemin varlığında bir İslami devlet tesis etmek değil. Ve ilk Abbotabad Belgeleri’nde Şeyh Usame bin Ladin bu strateji hakkında çok fazla şey söylüyor. İşte onun kelimelerinden bazıları:

“Şu zamanda aklımızda bulundurmalıyız ki Müslüman bir devlet kurmak için yapılan organize faaliyetler, herhangi bir İslami emirliğe karşı kuvvetli bir düşmanlığa sahip olduğu için küresel küfrün yok edilmesi ile başlar. Ve Batı’nın, boyutu ne olursa olsun herhangi bir İslami emirliğe karşı yükselen düşmanlığının göstergesi, Şeyh El Hattabi’nin, Haçlıları topraklarını domine edemeyeceği noktaya kadar güçsüzleştirmeden Fas'ta tesis ettiği emirliktir. Bu yüzden Haçlılar güçlerini artırdılar ve onu vurmak için emirliği kuşattılar. Küresel küfrün başı bugün bölge ülkeleri üzerinde büyük bir etkiye sahip, onların can damarı ve destek üssü. Ve önemli ölçüde zayıflamış olmasına rağmen, Saddam ile Afganistan İslam Emirliği’ni mağlup etmesine olanak sağlayacak güce sahip. Halen bölgede herhangi bir hakiki İslami devletin yönetimini mağlup edecek güce sahiptir ve bu yüzden zayıf olacağı ve tesis edilen herhangi bir devleti yenemeyeceği noktaya kadar onu güçsüzleştirmek ve bitap düşürmek gerekmektedir. Bunun ardından, cihaddan herhangi bir sebepleri olarak yahut olmayarak geri duran Müslümanların çabalarını ve enerjilerini birleştirmenin gerekiğini hesaba katmalısınız. Ve sonra Allah'ın izniyle Müslüman bir devlet tesisi (süreci) başlamış olur ve eğer gerekirse bu mesele birkaç yıl ertelenebilir.”[v]

Fakat bu (öngörülen) zamandan önce başka gruplar tarafından bir İslam devleti kurulmasına karşı çıkmamasına rağmen, uluslararası sistemin zayıflamasından ya da yıkılmasından önce bir İslam devleti tesis etmemek El Kaide'nin kendi bakış açısı ve stratejisidir. Örneğin El Kaide Taliban'ın devletini reddetmedi ve uluslararası toplumun (sistemin) hala var olması nedeniyle ‘biz buna karşıyız’ demedi. Bilakis devletin kurulmasına ilişkin stratejiye zıt düşmesine rağmen bu Müslüman devleti destekledi.

El Kaide'nin halk hareketleri hakkındaki görüşü

El Kaide'nin geleceğine dönersek, herhangi bir halk hareketini istismar eden bir devlet mi istiyor ve bu halk hareketini kendi çıkarları için kullanır mı? Cevap; hayırdır.

(Bu bölümde, El Kaide'nin Arap Baharı sürecinde oluşan kaos ve rejim değişikliklerinden faydalanarak, halk hareketlerini bir İslam devleti kurmak için organize etme fikri hakkındaki görüşleri yer almaktadır.)

El Kaide bunu şu gibi sebepler nedeniyle başarılı bir metod olarak görmemekte:

1.  El Kaide inanıyor ki yalnız başına tesis edilen bir devlet, düşmanlarının onu yenebilme kabiliyeti nedeniyle çok uzun yaşamayacak ve yakında yıkılacaktır -yakında bahsedeceğimiz gibi- ve bu başarısızlık halkın yabancılaşmasına, uzaklaşmasına yol açacak ve bir daha ona (o harekete) yardım etmeyeceklerdir. Bu dönemde onların genel bakış açısı bu olagelmiştir. Ebu Beşir el Vuhayşi, grubunun (Arap Yarımadası el Kaidesi) Sanaa’ya girerek buranın kontrolünü ele geçirebileceğini söyleyip Şeyh Usame ye bir mektup göndermiş ve Şeyh Usame ona söyle cevap vermiştir:

“Sanaa’ya girmenin zamanı olması ile ilgili söylediğine ilişkin, biz orada ancak onun devamını sağlayabileceksek İslami hükmü tesis etmek isteriz. Fakat ana düşmanın 11 Eylül öncesinde ve sonrasında iktisadi ve askeri gücü zayıflamışsa da, hala kurulan herhangi bir devleti yıkacak güce sahiptir. Bu yüzden, ilk olarak şartları ayarlamadan önce, Yemen'de kendimizi ve ailelerimizi bu duruma sokmak istemeyiz. Ve eğer bunu yaparsak selin önüne bir ev yapan kimse  gibi oluruz, eğer nehir akarsa bu evi yıkıp geçer. Şayet evi ikinci kez tekrar inşa etmek istersek insanları uzaklaştırmış oluruz ve bize tekrar yardım etmezler.”[vi]

2. El Kaide yöneticilerin bu süreci yönetme kabiliyeti yoktur (her şeyi kendileri yönetemezler). Ve Ebu Yahya el Libi’nin Ebu Hamza el Muhacir’e söylediği gibi:

“Bil ki sevgili kardeşim, yeterliliğin ve etki alanın hakkında ne düşündüğünün önemi olmaksızın, bir devleti kurma başarısına yalnızca senin çabalarınla ulaşılamaz . Mesele daha büyük ve ciddidir. Bu nedenle bu yalnızca senin çabalarından daha fazlasını gerektirir. Cepheler fazlaca sayılı ve çeşitlidir. Öyleyse bildiğin, tanıdığın kardeşlerini de bunun içine dahil et. Senin buna ilişkin ciddi çabaların haricinde bunun bir başka yolu yoktur. Öyleyse onları kendi projenin de bir köşe taşı yap ve direktifleri içine dahil olsunlar.”[vii]

3. Yeni devletin yönetimine, seninle birlikteki diğer gruplarla beraber dahil oluşun, düşman saflarında ayrışma manasına gelir ve böylece senin yalnız olduğun vaziyetteki şekilde olduğu gibi (sana karşı) birleşmeyi başaramazlar.

4. Onları (diğer Müslüman grupları) dışarıda tutarak diğer grupları yabancılaştırma ki sonra sana sırt çevirerek düşmana yardım etmesinler. Sana katılmalarına müsade ederek onları kendi saflarına kazan.

"Diğer Müslüman gruplara değer verilmeli"

Bunun, El Kaide liderlerinin konuşmalarında bulunduğunu tespit edeceksiniz. Örneğin Şeyh Atiyyetullah el Libi’nin Şeyh Ebu Musab ez Zerkavi’ye söylediği gibi:

“Sen bir gücü ve devleti yıkmak ve onun enkazına bir İslami devlet dikmek yahut en azından buna giden doğru yolda bir yapı bloğu oluşturmak isteyen cihadi siyasi bir organizasyonun lideri olarak, bu insanların tümüne muhtaçsın. Ve benim fikrime göre, çeşitli kalibrelerdeki kardeşler için olmasının yanı sıra çeşitli derecelerdeki tüm kişilerle geçinebilmek de mecburidir. Aynı zamanda aşiret liderleri ve toplumun üst kademelerinden insanlar da vardır. Bunlar da farklı seviyelerdedir. Öyleyse onların arasında bize yakın olan iyi kimselerle bazı meselelerimizde fikir alışverişinde bulunmalı, onlara değer vermeli ve övmeli, onları bazı meselelere dahil etmeli, prestiji sevdikleri için onlara bazı konularda hak ve yetki tanımalıyız. Bu yolla onların tepelerine çıkacağımıza, siyasi ve sosyal liderlikte onları haklarına tecavüz edeceğimize, onların üstüne basıp geçerek onları düşünmeyeceğimize ve onlara değer vermeyip hesaba katmayacağımıza inanmalarına sebep olmamaya çalışmalıyız. Bunun yerine onlara dini tesis etme, ülkeyi ve halkı özgürleştirme, İslami bir devlet tesis etme ve Rahman'ın şeriatını uygulama gibi konularda onlarla çalışmak istediğimizi hissettirmeliyiz. Bizim görüşümüze göre oynayacakları büyük bir rol vardır. Her Müslüman ve her kişi bunda bir rol oynar. Bu süre zarfında onları şeriata, iyi ve faziletli olan her şeye davet etmeli, yanlışlara ve tüm kötü amellere karşı tavsiye vermeliyiz, onları mükemmelleştirmeye çalışmalı ve cesaretlendirmeliyiz. Ne zaman ki halk onlara değer verdiğimizi, çabalarını takdir ettiğimizi, onlara saygı duyduğumuzu, onlar için en iyisini istediğimizi ve onlara sempati beslediğimizi hissederse bu onların kalplerini bize çekecektir.”[viii]

"Irak halkının dahli olmadan idareye talip olunamaz"

Ve Şeyh Eymen ez Zevahiri de Zerkavi’ye şöyle söylemiştir:

“Amerikalılar yakında çekilecek, inşallah, ve ülke Amerikalılardan kurtulduktan sonra yönetimi tesis etmek yalnızca güce bağlı değildir. Aslında, güce ek olarak, güce ek olarak Müslümanları yatıştırma amacıyla idareyi, şura konseyini ve emri bil maruf ve nehyi anil münker’i (iyiliği emredip kötülükten sakındırma, Hisbe’yi -İslami polis teşkilatı- yani kolluk gücünü kastediyor) kendileriyle paylaşmak mecburidir. Benim görüşüme göre -ki onun kısıtlı olduğunu ve hadiselere uzaktan bakan bir perspektife sahip olduğumu tekrar etmeliyim- bu şura, meselelerde hükümler verecek bir idare ve çalışacak niteliklere sahip kişiler vasıtasıyla olabilir. Bu kişiler halk tarafından kendilerini temsil etmeleri ve yüce şeriatımız kuralları çerçevesinde idarecilerin çalışmalarını denetlemeleri için seçilecektir. El Kaide fi Biladu’r Rafideyn şöyle dursun tüm mücahidlerin, Irak halkı olmadan idareye talip olması olası gözükmemektedir. Bunun şura metoduna muhalif olması bir yana, fikrimce uygulanabilir pratiklikte de değildir.”[ix]

Yemen'deki El Kaide yönetimi yerel konseye veriyor

Ve bunun sahadaki pratik örneği, El Kaide bölgeyi ele geçirdiğinde Hadramut halkından sivillerin bölgelerini yönetmek için yerel konseyde yer almasıydı.

El Kaide lideri Halid Batarfi, Mukalla Daily şefi ve editörü Sand Baysob ile 2015 yılının Ocak ayında yaptığı röportajda, Hadramut'taki konseyi sizi takip mi ediyor (size mi bağlı) sorusu sorulduğunda şöyle yanıtladı:

“Halk Konseyi ile ilgili görüşünüz yanlış. Bu konsey kendi kendine toplanıyor, şehir ve çevresindeki alimlerden meydana geliyor. Ve biz ne bu konseyin oluşmasında ne de üyelerinin seçilmesinde müdahil olduk. Bütün halk biliyor ki konseyin tüm üyeleri seçilmiş ve şehir ve çevresindeki alimlerden oluşmakta. Sorunuzda belirttiğiniz gibi (konsey) bizim için bir cephe değil, bundansa bu şehrin yönetimine katkıda bulunan ayrı bir yapı ve biz onlarla çalışmak için üç temel meselede mutabık kaldık:

1. Kaynağın Kitap ve Sünnet olduğu.

2. Konseyin halkı yönetmek için var olduğu.

3. Konseyin herhangi bir tarafla yahut herhangi bir iç yahut dış ajandaya bağlantısının olmaması.

Ve biz konseyin şehrin yönetilmesi için ihtiyaç duyduğu tüm şehir merkezlerini (binaları) devretmeye hazırdık ve hala hazırız. Fakat konsey, evrak işlerini ayarlamak ve bu tesisleri koruyacak gücü bulmak için daha çok zamana ihtiyaç duyuyor. Buraları onlara aşama aşama, talep edildikçe terk etmeye başladık ve bunun nedeni de biz değiliz, onlar. Biz bir diyarın halkının, kendi topraklarının yönetimine dahil oluşunu dini bir görev olarak görüyoruz ve bu müşavere (şura) meselesine de dahil. Bu yüzden biz milletin genel meselelerini dikta etmeyeceğiz ve bu meselelere tek başına karar verme hakkını kendimize tanımayacağız.”

Diğer bir örnek de Mali'deki Ensaruddin ve Azavad Ulusal Kurtuluş Hareketi arasında işbirliği ile Mali'nin kuzey bölgesinin ortak şekilde şeriatla yönetilmesi ve El Kaide'nin hiçbir zaman tek başına hükmetmeyi düşünmemesi.

El Kaide'nin geleceği ne?

Ve özet olarak, El Kaide'nin mevcut durumu ve yahut geleceği ne?

Şu ki; seçim, şura ve halkın tatmini (rızası) ile tesis edilen bir İslami Hilafet.

Ve bu El Kaide'nin diğer herkese empoze ettiği bir şey değil (olmayacak).

Ve El Kaide’nin uğruna çalıştığı yarar, herhangi bir grubun yahut tarafın çıkarı değil, bunun yerine İslam ümmetinin çıkarı her diğer çıkarın önüne konulmuştur. Bu (çıkar), grubun kendi çıkarı olsa dahi. Şeyh Usame bin Ladin’in rahimehullah dediğine dayanarak:

“Grubun maslahatı şahsınkinden, devletin maslahatı grubunkinden, ümmetin maslahatı devletinkinden önce gelir.”[x]

"Kendi liderini seçmek milletin hakkıdır"

Ve Şeyh Usame bin Ladin'in dediği üzere maslahatı ve nihayeti temel alırsak, diğerleriyle beraber milletin de kendi yöneticisinin seçiminde yer almasına müsaade etmek (imkan tanımak) ve (yöneticiyi) onlara empoze etmemek gereklidir, Şeyh Usame bin Ladin’in dediği gibi:

“Ve biz Müslümanlar inanıyoruz ki kendi liderini seçmek bir milletin hakkıdır ve şura’ya inanıyoruz.”[xi]

Ve Dr. Eymen ez Zevahiri diyor ki:

“Ve biz açıkça, genelde Müslüman ümmetimize ve özel olarak Suriye'deki halkımıza diyoruz ki; El Kaide asla sizin kendisinden razı olduğunuz, Allah'ın kitabı ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti ile belirlenmiş Müslüman bir yönetici seçme hakkını gasp etmeyecek. Ve Allah izin verir de Suriye'de İslam'ın hükmüne olanak sağlarsa ve ümmet Allah'ın kitabı ve Peygamberin sallallahu aleyhi ve sellem sünneti ile bir yönetici seçerse, bu aynı zamanda bizim de seçimimizdir. Bunun ardından (da) biz, tüm Müslüman ümmetin kendisinden razı olacağı bir halife üzerinde uzlaşmasını arzuluyoruz.”[xii]

Aynı zamanda demiştir ki:

“Defaatle belirttik ve belirtiyoruz ki bugün Suriye halkı İslami bir hükümet tesis eder ve kendilerine bir lider seçerse onların seçimi bizim de seçimimizdir. Zira biz Allah'ın fazlı ve isteğiyle, güç peşinde koşmuyoruz, şeriatın hükmünü arıyoruz (bunun için mücadele ediyoruz) ve Müslümanlara hükmetmek istemiyoruz, onların İslamla hükmolunmasını istiyoruz. Biz Suriye'de mücahidlerin birleşmesi için ve; adaletli ve şura’yı yayan, hakları geri döndüren, zayıflara yardım eden, cihadı ikame eden, el Aksa için mücadele eden ve Nübüvvet menheci üzerine hilafeti yeniden canlandıran, doğru yol üzerinde bir İslami mücahid hükümetin tesisi üzerinde birleşmeleri için çağrıda bulunmayı asla durdurmadık. Ve ümmetin umduğu bu büyük günlerde, Allah'ın izniyle herhangi bir organizasyonel bağlılık olmayacaktır, bizim bir parçası olduğumuz ümmetin, gardiyanı değil.”[xiii]

Dahası El Kaide'nin genel bakışı, şura’ya dayalı konseye bağlı olan bir yöneticinin göreve gelmesidir, mutlak bir yöneticinin değil. Ve Şeyh Usame bin Ladin bunun hakkında demiştir ki:

“Bir yönetici, lider seçme hakkı millete (ümmete) aittir ve millet, eğer saparsa onu sorumlu tutma ve bunu gerektirecek bir şey yaparsa onu görevden alma hakkına da sahiptir.”[xiv]

Ve El Kaide'nin, kendisi için umduğu gelecek, bir İslami devlet tesis edildiği zaman, diğer İslami gruplar ile birlikte kendi varlığına son vermektir.

 

[i] Es Sahab ile “Acı ve Umut Arasında Gerçeklik” başlıklı yedinci buluşma, Mayıs 2014

[ii] Şeyh Mecid el Mecid’e Mektup, 4. sayfa, 10 Mart 2012

[iii] Azavad’da Cihadi Proje İçin Ana Esaslar, 5. sayfa, 20 Temmuz 2012

[iv] Şeyh Usame bin Ladin’in Derlenmiş Mesajları ve Talimatları, 731. sayfa, 6 Ağustos 2010

[v] Şeyh Usame bin Ladin’in Derlenmiş Mesajları ve Talimatları, 767. sayfa, 6 Ağustos 2010

[vi] İlk Abbotabad Belgeleri, dizin numarası SOCOM-2012-0000016

[vii] Ebu Hamza el Muhacir’e Mektup, 3. sayfa

[viii] Atiyyetullah el Libi’nin Tüm Çalışmaları, 1791. sayfa

[ix] Ebu Musab ez Zerkavi’ye Mektup, 9. sayfa

[x] Şeyh Usame bin Ladin’in Derlenmiş Mesajları ve Talimatları, 735. sayfa, 6 Ağustos 2010

[xi] Şeyh Usame bin Ladin’in Derlenmiş Mesajları ve Talimatları, 685. sayfa, 6 Ağustos 2010

[xii] İnanç Kibri Kesip Atar, Es Sahab, Ağustos 2013

[xiii] Suriye’de Cihada, Es Sahab, Şubat 2016

[xiv] Şeyh Usame bin Ladin’in Derlenmiş Mesajları ve Talimatları, 528. sayfa, 6 Ağustos 2010

Ahmed el Hamdan tarafından kaleme alınan bu makale, Mepa News okurları için tercüme edildi.

Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

İlgili Haberler
HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.