HTŞ'den El Kaide'nin 'biat' açıklamasına cevap

HTŞ'den El Kaide'nin 'biat' açıklamasına cevap

''Düşmanın bizimle olan husumeti, bizim el-Kaide olmamız sebebiyle değildir. Bizler bağı koparsak da bizi bırakmayacaklardır.''

Suriye muhalefetinin önemli gruplarından Tahriru'ş Şam Heyeti (HTŞ) ve El Kaide arasındaki 'biat' tartışması tarafların karşılıklı açıklaması ile devam ediyor.

El Kaide lideri Dr. Eymen ez Zevahiri tarafından 28 Kasım'da yayınlanan ses kaydında HTŞ, El Kaide'ye olan bağlılığını 'gayri meşru' bir şekilde bozmakla suçlanmıştı. Zevahiri ayrıca HTŞ'nin ortaya koyduğu 'Sünni devrimci' projenin başarısız olduğu ileri sürmüş ve "Ya Suriye'deki mücahitlerle birleşirsiniz ya da cemaatinize geri dönersiniz" demişti.

Suriye devriminin gidişatını etkileme potansiyeli bulunan bu gelişmeyi Mepa News'e yorumlayan bölge uzmanları, yaşanan tartışmanın merkezinde El Kaide lideri Eymen ez Zevahiri ile HTŞ arasındaki iletişim eksikliğinin ve Zevahiri'nin atadığı temsilcilerin rolü konusundaki anlaşmazlığın bulunduğunu belirtti.

HTŞ'nin üst düzey yöneticilerinden olan Ebu Abdullah eş Şami, Zevahiri'nin iddialarına yönelik bir değerlendirme yazısı kaleme aldı.

Zevahiri ile aralarında uzun süredir bir iletişim kopukluğu yaşandığını teyit eden eş Şami, Suriye'de icra ettikleri tutuklamaların savaşçıların saflarını bölmeye çalışan kişilere yönelik olduğunu söyledi:

"Mesele el-Kaide’ye çağıranların tutuklanmakla tehdit edilmesi değildir. Bilakis mesele, bizim el-Kaide olduğumuz dönemden beri bize karşı husumet besleyen, irtibatı kopardığımızda ise, hesaplarını uygulayabilmek için el-Kaide sancağını kaldıranlardır."

eş Şami, 2016 yılının Mayıs ayında Zevahiri tarafından yapılan açıklamanın Suriye'de bulunan El Kaide temsilcileri ile tartışıldığını, onların görüşünün alınmasının ardından El Kaide ile bağların koparıldığını ifade etti. 

Amerika'nın -medya gücü sayesinde- El Kaide ismini Müslümanlara kötü göstermekte başarılı olduğunu ifade eden eş Şami, Zevahiri'nin de bu ismin değiştirilmesi konusunda telkinde bulunduğunun altını çizdi. İlim adamı Abdulaziz Tarifi'nin de El Kaide ile bağların koparılmasının Suriye'deki savaşın faydasına olacağına dair kendilerine bir mektup gönderdiğini ifade eden eş Şami, "Bizim bağı koparışımız, ne sözü bozma ne de ahde vefasızlık sayılamayacak tarihsel bir süreçte gerçekleşmiştir." dedi.

Kuran'da yer alan “Doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz." ayetine değinen eş Şami, Zevahiri'nin kendisine ulaşan eksik bilgilerle bir kanaat geliştirdiğini ileri sürdü.

Mepa News iki cihat yanlısı grup arasındaki krizin nedenlerini irdelemeye ve tarafların açıklamalarını tercüme etmeye devam edecek.

Ebu Abdullah eş Şami'nin "Dr. Eymen'in açıklaması üzerine yorumlar" başlığı ile yayımladığı açıklama şu şekilde:

Bismillahirrahmanirrahim

Hamd Allah’a mahsustur. Resulullah’a, ailesine, sahabelerine ve Onu veli edinenlere salat ve selam olsun.

Bir mülahaza: Şeyh Eymen (hafizehullah)’in “Kenetlenmiş bir yapı halinde onlarla savaşacağız” başlıklı açıklamasının 1438 h. Tarihiyle verilmesi, yapılan ses kaydının iki ay öncesine ait olduğu anlamına gelmektedir. Açıklama, bazılarının zannettiği gibi son tutuklamalar üzerine gelmemiştir. Yayınlama kararının, elinde yayınlama yetkisi bulunan kimseler tarafından bugünlerde yaşanan gelişmelerle örtüştürülerek yayınlandığı gözükmektedir.

Şeyh Eymen’in (Allah Onu korusun) açıklamasında gelen bazı bölümlerle ilgili açıklamalar:

Şeyh: Tüm mekânlardaki Müslüman kardeşler, esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuh.

Yorum: Ve aleykum selam ve rahmetullahi ve berekatuh değerli ve faziletli şeyhimiz.

Şeyh: Çünkü bağın koparılması, hakikatte Amerika baskıları karşısında geri adım atmadır. Bu, ne bombardımanı, ne de terör listesine alınmayı durdurmayacaktır.

Yorum: Bizler Fethu’ş-Şam adımını Amerikan baskılarına karşılık olarak atmadık. Daha öncesinde de, bunun bombardımanı durdurmayacağını biliyorduk. Ve listeye alınmamada başarılı olmayacağını düşünüyorduk. Bizim konuşmalarımız, bunun en büyük nedeninin, birleşme ve söz birliği için ortamın hazırlanması üzereydi.

Bu ve diğer adımlar, terör listesinden kaldırılmasında başarılı olamasa da, birleşme için güçlü bir ortam hazırlamıştır.

Şeyh: Birlik gerçekleştiğinde, onu ilk tebrik edenler bizler olacağız ve onlarla olan bağımızı geri çekeceğiz. Ancak tüm yaptıkları, durumu daha da içinden çıkılmaz bir hale getirecek yeni bir yapının oluşmasından başkası değildir. Bugün mücahidler arasında meydana gelen, öldürme, savaş, ithamlar, fetvalar ve karşı fetvalar bunun ürünüdür.

Yorum: Meselenin bu şekilde düşünülmesi, vakıadan uzak bir düşünce şeklidir. Zira yeni yapının oluşumunun, savaş, ithamlar ve fetvalarla bir ilgisi yoktur. Yine aynı şekilde bizim el-Kaide’de kalmamız ya da el-Kaide’yi terk etmemizle bu meselelerin bir ilgisi yoktur.

Şeyh: Bu arada her geçen gün düşman ilerlemekte, tehcirler devam etmekte, Türkiye saldırısı tehlikesi kapıda, her gün Amerikan projeleri Suriye’ye daha fazla yerleşmekte, İranlılar ve Hizbullah bölgeleri yutmakta!

Yorum: Şeyh bu sözlerini, tüm bunların bağın koparılması neticesinde olduğu anlaşılacak bir siyakta söylemiştir. (Hatalı olacağımı ümit ediyorum.) Bunu açıklamak için şunları söyleyebilirim: İster el-Kaide olarak kalalım ister kalmayalım, her halükarda bu durum meydana gelecekti.

Türkiye saldırısının olması bekleniyordu. Ancak Allah, saldırı, neticeleri ve varacağı sonuçların yüzde birine ulaşmayacak bir mefsedetle kullarını bunun mefsedetinden korumuştur. Bizi, laikleri sokmakla ve sapmakla itham edenler ve bunun bizim tebrikimizle gerçekleşen bir işgal olduğu söyleyenler; Türklere karşı seferberlik ilan ettiğimizde bu kimseleri görmedik. İnternette ribat tutarak, Hey’et’in dinini ve menhecini yermek için hata ve kusurlarını araştırmalarının dışında onlardan bir fayda görmedik. 

Şam’da yürütülen Amerikan projesi ise; bizler ister el-Kaide olalım ister olmayalım bunu başarısızlaştırmak için gücümüz yettiğince çalışmaktayız. Örgütsel bağımız bir yana, bizler hala rejime ve Hizbullah ve Rafızi milislerinden olan müttefiklerine karşı tüm gücümüzle direnmekte ve savaşmaktayız. 

Şeyh: Çamur kayganlaştı, tebaanın gözünün kapatılması siyaseti; olan her şey el-Kaide komutanlığı muvafakatıyla oluyor.

Yorum: O vakit kardeşlerimize, meselenin Şam’da bizimle birlikte bulunan el-Kaide şura üyelerinden bazılarının onayı ve Şam dışındaki bazılarının muhalefeti ile gerçekleştiğini, onay verenlerin başında ise, o vakit birinci naip olan şeyh Ebul-Hayr (Allah şehadetini kabul etsin) olduğunu açıkladık. O bize emir naibi olarak takdim edildi. Bunun aksi olduğu ise ancak aylar sonra bize açıklandı. Bizler şimdiye kadar hala ‘naip’ ile ‘birinci halife (mustahlef)’ arasındaki farkı anlamış değiliz. Özellikle de o vakit bizimle sizin aranızdaki bağın iki sene on ay boyunca kopması bu durumları doğurmuştur.

Şeyh: el-Kaide’ye bey’atine bağlı kalanlar, el-Kaide adıyla hareket etmeleri durumunda tutuklanacaklar.

Yorum: Sevgili şeyhimiz, bizler el-Kaide’ye tabi olanlara karşı hayırdan başka bir şekilde muamelede bulunmadık. Lakin tabi olduğu cihete bakmadan cihad için çalışanla, el-Kaide’ye vefa adıyla Hey’et’in yapısını yıkmaya çalışan arasında çok büyük farklar vardır. Bunlar, psikolojik krizlerini rahatlatmak için bugün kendilerini size farklı şekillerde takdim edip, gece gündüz Hey’et’in dinini ve menhecini yeren kimselerdir.

Şeyh: Sonra, bey’atları üzere devam eden kardeşler üzerine baskı kurma siyaseti başladı ve iş savaşa, kadınların tutuklanması ve çocukların sorgulara alınmasına kadar vardı.

Yorum: Ey şeyh, bizler sadece bey’atına bağlı kaldı diye hiç kimseye bir baskı kurmadık. Bey’atından ötürü hiç kimseyle savaşmadık. Yaptığımız, işaret ettiğiniz olayda Ebu Cüleybib’in men edilmesiydi. Birkaç ay önce Ebu Cüleybib Der’a’ya gitmeye karar verdi ve işini düzenlemeden ve iyi bir bağlantı kurmadan ailesini gönderdi. Rejim bölgelerine yakın kontrol noktalarımızdan birisine vardığında, hiçbir tutuklama ve tahkikat olmadan ailesini ve çocuklarını geri döndürdük. 

Sonra şeyh Cevlani onunla oturdu ve Ona girişmiş olduğu işte hatalı olduğunu açıkladı. O vakit Ona, Der’a’ya yönelmesini engelleyeceğimizi, zira sadece oraya gitmesinin büyük problemlere neden olacağını açıkladık. Bu, el-Kaide mevzusu ile alakasız bir konudur ve konu el-Kaide olduğumuz dönemde Ebu Cüleybib’i azlettiğimiz döneme dayanmaktadır.

Sonra, Ebu Cüleybib ailesiyle birlikte ikinci kez Der’a’ye gitmeye yeltendi. Rejim bölgelerine girmesinden sonra, kaçakçı Onu terk etti. Eğer Allah’ın Ona olan lütfu olmasaydı, rejim hem kendisini hem de ailesini esir alırdı.

Ve üçüncü kez, birkaç gün önce Onu bizimle PKK bölgelerini ayıran son kontrol noktasında Der’a’ya giderken yakaladık. Ailesi de yanında bulunuyordu. Onu tutukladık. Ailesini ise birkaç saat arabada tuttuktan sonra evine gönderdik.

Gece gündüz el-Kaide adıyla saflarımızı bölmeye çalışan, şüpheler yayan, dinimizi ve menhecimizi karalayan bir kimseyi tutuklamak bizim hakkımızdır. Özellikle de bu türden karalama kampanyalarının durdurulması yönünde tekrar eden taleplerimizden sonra. Örnek olarak bu hususta Dr. Sami’nin kanalından yazdıklarına müracaat edebilirsiniz. Oysaki sizin yönlendirmeleriniz bunların tam aksi yönündedir. Buradan hareketle, herkes tarafından, başlarında Kassam olmak üzere bunların çoğunun yapmış olduklarıyla onlardan talep edilenlerin ayrı olduğunun bilinmesi gerekir.

Şeyh: Bir seneden fazla bir süredir fırsat üzerine fırsat mühlet üzerine mühlet verdik, ancak işlerin daha da içinden çıkılmaz bir hale geldiğini gördük.

Yorum: Değerli şeyhimiz, meselenin bir seneden fazla bir süre aldığı doğru, ancak bu durumun müsebbibi biz değiliz. İletişimin zorluğu ve gecikmesi, bir mektubun ulaşmasının aylar alması, aynı şekilde cevabının da, doğal olarak sorunların hallinin geciktirmekte. Buna ilaveten, mektuplar olaylara yetişememekte. Örneğin, Fethu’ş-Şam adımımızla ilgili açıklamamız size projeden sonra ancak aylar sonra ulaşabilmiştir. Bu arada başkalarından size bu adım ve nedenleri hakkında doğru olmayan açıklamalar ulaşmıştır. Örneğin, Fethu’ş-Şam’ın birleşme olduğunu zannetmeniz gibi. Hakikatte ise bu böyle değildi. Bu durumun açıklanması bizim aylarımızı aldı. Diğer konuları da buna kıyaslayabilirsiniz. Özetle, -Allah sıkıntılarınızı gidersin- konumunuz itibariyle mektupların olaylardan geri kalması, meselenin hızlı bir şekilde hal olunmasını zorlaştırmıştır. 

Sorun, sizden bize bir mektup ulaşıyor, onu belirli bir şekil üzere anlıyor ve gücümüz yettiğince bunda ictihadda bulunuyoruz. Özellikle o vakit el-Kaide şeyhlerinden bazılarının bizimle birlikte bizim aramızda bulunmaları dolayısıyla onlarla birlikte ictihadlar ve anlayışlar çerçevesinde amel ediyor ve bunu size gönderiyorduk. Bu şu anlama gelmekte: Biz aylarca bir yol tutuyor ve buna uygun olarak adımlar atıyoruz. Sahanın olaylarının hızı arasında birçok değişiklikler oluyor. Bunun üzerine birkaç ay sonra sizden, anladığımızın yanlış olduğu yönünde bir cevap geliyor. Ancak nelerden sonra? Kesinlikle gerçekleşecek bir zarardan kaçınılmadan o vakit açıkladığınız anlayışa dönülmesi mümkün olmayan bir aşamaya gelindikten sonra. 

Bu şekilde her seferinde bir şaşkınlığa düşmekteyiz. Bunun en meşhur örneklerinden birisi: Fethu’ş-Şam akabinde ilk mektubunuzun gelmesinden sonra Ebul-Ferec, Ebul-Hayr (rahimehumullah) ve Ebul-Hayr’ın arkadaşı (Allah onu korusun) olan üç şeyhle oturduk. Onlara şöyle dedik: Yıllarca şeyhle muaşerette bulunanların sizler olmanız hasebiyle şeyhin muradını ve ne kast ettiğini sizler daha iyi bilirsiniz. Size göre çözüm nedir? Sonra tamamıyla bize yönelttikleri görüş doğrultusunda hareket ettik. Bunun üzerine birkaç ay sonra, sizden muvafakat etmediğinize dair açıklama geldi. Vallahi naip şeyh Ebul-Hayr (rahimehullah)’ı çokça methetmeniz, Ondan ve deneyimlerinden istifade etmemizi çokça öğütlemenizle birlikte bunun olacağını zannetmiyorduk. 

Sevgili şeyhimiz, kendisinden başka ilah bulunmayan Allah’a yemin olsun ki, eğer aramızda olsaydın hiçbir ihtilaf olmazdı. Sana karşı, daha önce şeyh Ebul-Hayr (rahimehullah)’a karşı olduğumuz gibi olurduk. Lakin bir tutum belirlememizi gerektiren hızlı gelişmelerle birlikte mektupların gecikmesi ve anlaşmazlıklar,  olanların nedenidir. Eğer bizim aramızda veya bizimle birlikte olsaydın, bizimle birlikte olan arkadaşların gibi sen de bizi mazur görürdün.

Şeyh: İkinci mesele: Şam cihadı, tüm Müslüman ümmetin cihadıdır. ‘Bu Şam ehlinin cihadıdır’ denilemez. Suriye ehlinin cihadı, İdlib, Der’a ve Şam’ın cihadıdır da denilemez. Kimseye, Şam’dan çık, hareket ettiğinde seni tutuklarız, maslahat senin uzaklaştırılmanda denilemez. Bu, fakihlerin belirledikleri asıllara ters bir tutumdur; Müslümanların beldeleri tek bir belde gibidir, Müslümanlar tek bir ümmettir, en basit olanlarının zimmeti için çabalanır, onlar başkalarına karşı tek bir eldirler.

Yorum: Sizin bu sözünüz, Allah’ın izniyle bizim asla vazgeçmeyeceğimiz menhecimizdir. Şam savaşı, tüm ümmetin savaşıdır. Bizim el-Kaide’ye tabi olmamız ya da olmamamız bu hakikati değiştirmeyecektir. Bu nedenle, bizler bazılarının zannettikleri gibi, bölgesel değiliz. Bilakis mesele, Şam hatlarına odaklanmanın ötesinde bir şey değildir. Sahada muhacirlerin bulunması, bölgesel olunmadığının delillerindendir. Bizler bölgeselliğe, el-Kaide’ye bağlılık ya da bağlı olmamak zaviyesinden bakmamaktayız. Mesele bundan daha geniştir. Konunun detayları bulunmaktadır. Burada, bizim şu anda kendi hatlarımıza odaklandığımızı, çünkü Şam’ın zaferinin tüm ümmeti kuşatacağını gördüğümüzü açıklamamız yeterlidir. Buraya odaklanılmasına olan isteğimizin nedeni budur. Bu bağlamda, meseleyi bölgesellik olarak görmüyor ve bölgesellikte ve olmamada ölçünün bağlılık olmadığını düşünüyoruz. Bu bir mesele.

Diğer mesele ise; hiç kimse hiçbir muhaciri sadece muhacir olduğu gerekçesiyle kovmamış ya da tutuklamakla tehdit etmemiştir. Hatta Özgür Suriye Ordusu grupları bile bunu yapmamış ve böyle bir şey söylememiştir. Bundan sadece açık bir şekilde küstahça Amerika’ya bağlı olan uşak gruplar istisna edilebilir. Şam ehlinin fıtratı ve ahlakı böyle bir şeyi kabul etmez.

Lakin sevgili şeyhimiz, örneğin adam çekme gibi çirkin işler yapanların durumu farklıdır. Muhasebeye ya da takibata alındıklarında, -sizi tenzih ederiz- bazıları muhacirler için ağlama rollerine girmekte. Muhacirler bunların bu fiillerinden beridir. Maalesef bugün bunlardan bazıları yalan yollu el-Kaide ismine bürünmektedirler. 

Şeyh: Şam ehli aralarında dolaşan bu batıl sözü nasıl kabul eder? Oysaki Şam ehlinin parlak tarihi Müslümanları müdafaa ile ışıldamakta. Şeyh İzzeddin b. Abdusselam kimdir? Şamlı değil midir? Mısır’a hicret etti, Tatarlara karşı savaşa teşvik etti. Aynu Calut’ta Allah Müslümanlara zafer verdi. Kimdir Süleyman el-Halebi? Kahire’de General Cliber’i öldürmedi mi? İzzeddin el-Kassam kimdir? Lazkiye köylerinden Cebeleli değil midir? Cihad için Filistin’e gitti. Ebu Musab ve Ebu Halid Suriler kimlerdir? Afganistan’a hicret etmediler mi? Şam ehline Halid b. Velid, Ebu Ubeyde b. Cerrah (radiyallahu anhuma) ya da Türk Nureddin Zengi, Kürt Selahaddin el-Kürdi veya Kafkas Kutuz veya Yemenli Usame b. Ladin gelecek olsa, onlara: Şam’dan çıkın, siz Suriyeli değilsiniz. Başımıza bombardıman getirecek, terör listesine aldıracak ve yardımların kesilmesine neden olacaksınız mı diyeceksiniz?

Yorum: Değerli şeyhimiz, söylediklerinizin hepsi doğrudur. Ancak zikrettiğiniz durumlar Şam’da ve Şam ehlinde bulunmamaktadır. Hala Şam ehlinin galip mizacı, -Hey’et bir yana- muhacirleri kabul, sevme ve onları savunma üzeredir. Ancak daha önce açıkladığım gibi, muhacirlerle, muhacirler adına adam çekme gibi çirkin işler yürütenlerin ayrılması gerekir. Bunlardan bazıları, bazı grupları gizliden tekfir edip yol kesicilik şeklinde mallarının ve silahlarının alınmasını caiz görmektedirler. Yine bunu yapanlar, ribat noktalarından silah da çalmaktadırlar.

Şeyh: Sonra, ‘bizim bir dış bağımız yoktur’ bid’ati de nedir?

Yorum: Sevgili şeyhimiz, bu bir bid’at değildir. Şeyh Cevlani’nin (Allah Onu korusun) Fethu’ş-Şam ilanında söylediği, o vakit naibinizin, şeyh Ebul-Ferec’in ve Cephe’nin komutanlarından yaklaşık 60 kişiden oluşan büyük çoğunluğun muvafakat ettiği bir şeydir.

Şeyh: Şam ehline Halid b. Velid (r.a.) gelecek olsa, Ona: Çık, senin Ebu Bekir Sıddık ve Ömer b. Hattab’la (r.anhuma) dış ilişkilerin bulunmakta mı diyeceksiniz?

Yorum: Bu, birçok yönden yanlış bir örnektir. Birincisi, o bey’atin türü, hilafet ve büyük imamet bey’atıdır. Bizim daha önce el-Kaide’ye olan bey’atimiz ise, savaş ve cihad bey’atidir. Diğer bir yön ise, biz hiç kimseye ‘çıkın’ demedik.

Şeyh: İşaret etmek istediğim üçüncü konu ise, akitlerin ve bey’atların, oynanmaması gereken şeriatın vefa gösterilmesini vacip kıldığı büyük meselelerden olduğudur.

Yorum: Sözünüz doğrudur, bunu biz de söylüyoruz. Lakin bizler tekitle oyun oynamadığımızı vurgulamak istiyoruz. Daha önce, şer’an doğru olduğunu gördüğümüz uygulamalarda bulunduğumuzu açıklamıştık.

Şeyh: Ben burada kesin bir şekilde belirtmek isterim ki, bizler hiç kimseyi bey’atimizden muaf tutmadık. İbrahim el-Bedri ve beraberindeki cemaatini kovduk, lakin ne Cephetu’n-Nusra ne de başkasının bey’atini çözmedik. Cephetu’n-Nusra’nın bey’atinin gizli olmasını kabul etmedik ve bunu ölümcül hatalardan gördük. Bizimle bize bey’at eden herkes arasındaki bey’at, bozulması haram olan ve vefa gösterilmesi vacip olan bağlayıcı bir akittir.

Yorum: Sevgili şeyhimiz, bizler Fethu’ş-Şam adımına yeltendiğimizde, bizimle sizin arandaki bağ birkaç yıldır kopuktu ve aramızda sizin naibiniz bulunuyordu. Bu adımı ancak onun muvafakatı ile birlikte attık. Naibin bulunmasıyla birlikte sizin bulunmamanız durumunda, kayıp hükümlerine göre karar almamız caizdir. Şer’an belirlendiği üzere, uzun kayıplıklarda -sizin gibi birisine kapalı kalmayacak- özel hükümler bulunmaktadır. Allah sizi korusun. Bizde bulunan, şura meclisinizin el yazmasıyla yazılı metne muhalifte olsa, sonraki mektuplarınızda zikrettiğiniz üzere; ‘mustahlef’ ile ‘naip’ arasında fark olduğunu kabul etsek bile, uzun süre kayıplığınızla birlikte bizi kınamanız doğru değildir. Bizi dinimiz ve niyetlerimiz hususunda itham etmediğiniz sürece, böyle uzun bir kaybolma hali; bizim cihad maslahatına hizmet edeceğini düşündüğümüz kararlar almamıza gerekçe oluşturacaktır. Sonra, bizler yaptıklarımızı cihadla oynamak için yapmadık, bilakis bunlar, o vakit cihadın maslahatını gerçekleştirmek için bizim tarafımızdan emirin yokluğu durumunda naiple istişarede bulunarak yürütülen içtihatlardır. Hatta Müslümanların halifesi bile böyle bir süreliğine kaybolsa, Ahkamu’s-Sultaniye konusunda, -maksatlar ve niyetler salim olduğu sürece- cihadın maslahatına hizmet eden kararlar alınmasında ictihad edilir. Hatta velev ki içtihadımız hatalı bile olsa –ki biz öyle görmüyoruz- o vakit hakkımızda söylenilecek en fazla şey: ‘İctihad ettik ve hata ettik olmalıdır’, ‘sözümüzü bozduk ve isyan ettik’ değil.

Özellikle de, bizler naip/mustahlef şeyhe şunu da söyledik: Eğer Fethu’ş-Şam projesine muvafakat ederseniz, devam ederiz, eğer muvafakat etmezseniz, bunu durdururuz.

Şöyle diyebilirsiniz: Niçin sonrasında geri dönmediniz? Ben derim ki: Birinci mektubunuz geldiğinde, mektupta, size Fethu’ş-Şam hakkında ulaşan malumatların doğru olmadığı gözüküyordu. Sizin arkadaşlığınızı yapan naip,  arkadaşı ve Ebul-Ferec’den oluşan üç şeyhin görüşü, size açıklayıcı bir mektup yazmaktı. Biz ve onlar bunu yaptılar. Sonra ikinci mektubunuz geldi. O mektuptan, sizin katınızda bağın koparılmasında bir sorun olmadığını, sorunun zamanlama olduğunu anladık. Orada Fethu’ş-Şam’ın birleşmeyi gerçekleştirmediğini, eğer bunu gerçekleştirseydi aramızdaki sorunun biteceğini, belki medyadan bunu tebrik edeceğinizi zikretmiştiniz. Sonra, Hey’et’in teşkilinden sonra, o vakit tam bir birleşme değil genel bir birleşme gerçekleşti. Bizler gaybı ve bazılarının ayrılacağını bilmiyorduk. Üçüncü mektubunuz ise, Hey’et’in kurulmasından sonra gelmiştir.

Diğer bir husus: Bizler sizin gizli bey’atı reddettiğinizi aylar sonra öğrendik. Eğer başlangıçta bunu bilseydik, buna yeltenmezdik. Özellikle de, aralarında naibinizin de bulunduğu şuradan olan hiç kimse, ‘el-Kaide gizli bey’at kabul etmez’ diye bir şey söylemedi.

Şeyh: Ey Allah’ın kulları, ahitlerinizde ve sözlerinizde sebat edin. Her çığlığa, şüpheye veya çağrıya karşı gerilemeyin, yalpalamayın. Ahdin bozulması gibi büyük günahtan sakının. Nebi (s.a.v.) şöyle buyurur: “Allah kıyamet günü öncekileri ve sonrakileri bir araya topladığında; her sözünü bozan için bir sancak dikilir ve ‘bu filanın oğlu filanın sözünü bozmasıdır’ denilir.”

Yorum: Bizler buna yeltendiğimizde, sözümüzü bozmadık ve ihanet etmedik. Mesele, bir süreçti ve olayları düşünen kimse bunu bilir.

Bugün eğer Şam cihadının maslahatı el-Kaide’ye dönmek olsa, ilk dönen biz oluruz. El-Kaide, bir sövgü, kusur ya da bir ayıp değildir. Bilakis mesele, emirle bağlantının kesilmesi ve naibinin muvafakatı durumunda içtihadımızla cihad maslahatı için aldığımız bir karardan ibaretti.

Bugün el-Kaide adıyla çalışmaya dönmenin cihadın maslahatını gerçekleştirecek şey olduğu belirginleşse, geri dönmede tereddüt etmeyiz.

Eğer Şam’da bulunan ehli hal vel-akd’in çoğunluğu, cihad maslahatının el-Kaide ismine geri dönme olduğu hususunda birleşse, bizler geri döneriz.

Şeyh: Dördüncü husus: Bizler Şam’da ve diğer yerlerde birliğe çağırmaktayız. Şam’da bulunan birçok kardeşimiz, bizim Şam cihadının başından beri buna çağırdığımızı hatırlayacaktır. Şunu da hatırlayacaklar ki; Cephetu’l-İslamiyye ilan edildiğinde şeyh Ebu Halid es-Suri (rahimehullah) ve şeyh Cevlani’ye (Allah Onu muvaffak kılsın), niçin Cephetu’n-Nusra’nın bu cepheyle birleşmediğini sordum ve onları bu konuda çaba sarf etmeye çağırdım. Bir hususta ittifak ettiklerinde ise, değerlendirmem için bana yazmalarını söyledim.

Yorum: Kıymetli şeyhimiz, eğer ayrılmayı isteseydik, o vakit Cephetu’l-İslamiye’ye girer ve bunu, bey’atimizi bozmamızın fırsatı olarak değerlendirirdik. Lakin projeyi gerçekçi görmediğimizden böyle bir şeye yanaşmadık. Hey’et’i ise gerçek bir proje olarak gördük ve ne oyun oynama ne de el-Kaide’den kaçmak için değil, bu birleşmenin o vakit naibiniz tarafından kabul gördüğü gibi, sizin tarafınızdan kabul göreceği zannımızla buna girdik.

Şeyh: Şam’daki kardeşlerime şunu bildirmek isterim: Kaidetu’l-Cihad cemaati defalarca üçüncüsü olmayan iki durumun gerçekleşmesiyle, Cephetu’n-Nusra ile olan örgütsel bağını koparacağını belirtti.

Bunlardan birincisi: Şam mücahidlerinin birleşmesi.

İkincisi ise: Şam’da bir İslami hükümetin kurulması ve Şam ehlinin kendileri için bir önder seçmeleri.

O vakit, sadece o vakit –bundan öncesinde değil- örgütsel bağımızı keser, Şam’da bulunan ehlimizi tebrik ederiz ve aramızda İslam ve cihad bağı kalır.

Yorum: Bunun öncesinde, sizin tarafınızdan medyada, el-Kaide’nin birleşme uğruna örgütsel bağlarını feda edeceğini belirten sesli açıklamalarınız gelmişti. Sonra, sizin eski sözlerinizden anladıklarımızla amel ettik. Sonradan gecikmeli olarak bize, meselenin bağın koparılmasının bir şartı olduğu belirtildi. Ya da biz bunun böyle olduğunu sonradan anladık. Ancak bizler bunun öncesinde birleşme projesinde birçok adımlar atmış ve geri dönme imkânımız olmayan bir seviyeye gelmiştik.

Başka bir mesele: O vakit Ahrar’ın da imzaladığı, Fetih Ordusu’nun tüm grupları, Zenki ve bazı bağımsız şeyhlerin onayıyla birleşme projesine girdiğimizde; projeye etki etmeyecek birkaç grubun dışında, tüm gruplar muvafakatlarını Cephe ve Ahrar’ın anlaşmasına bağlamıştı. Tüm bunlar gerçekten uzun oturumlar sonrasında gerçekleşti ve şer’i olarak vefa gösterilmesi gereken misaklar olarak kabul edilen anlaşmalarla sonlandı. Bazılarının size gösterdikleri gibi, el-Kaide’den kaçmak için değil, şeriata göre vefa gösterilmesi vacip olan bir misak ve ahit olduğundan böyle bir uygulamaya gidildi. Özelliklede o vakit azımsanmayacak sayıda –aralarında Cephe’nin şeyhleri de dâhil- saha şeyhlerinin, devam edilmesi yönündeki fetvalarıyla birlikte bunlar gerçekleşmiştir. Sonradan gelenlerle birlikte o vakit Ahrar’ın geri çekilmesi, yine çekilen diğer gruplar, bizi sözümüze vefa göstermekten muaf tutmaz. Eğer bey’at durumunda delil getirdiğiniz ‘ahitlere vefa’ delilini buraya tatbik edecek olsak; bey’at, vefa gösterilmesi gereken bir ahittir, Ahrar’ın geri çekildiği birlik ittifakı ve bunun imzalanması da vefa gösterilmesi gereken bir ahittir. Naibin muvafakatı ve o vakit bu tutumdan razı olduğunuzu anladığımız hitaplarınızın oluşturduğu karinelerle birlikte, bunu sahanın maslahatı olarak gördüğümüz sözümüze vefa gösterilmesi yönünde içtihatta bulunduğumuzda; bu durumda sözü bozmuş ya da bir masiyet işlemiş olarak kabul edilmeyiz. Bunun doğru olduğunu kabul etsek bile, bu durumda en fazla söylenilebilecek şey; biz iki husus arasında ictihad ettik, eğer hata ise bir ecir vardır. Sevgili peygamberimiz (s.a.v.) bize böyle öğretti.

Şeyh: Birleşme olmadan yeni yapıların kurulması; boş birleşmelerin ve ayrılmaların tekrarlandığı devreler ise, bizim kabul etmediğimiz bir şeydir.

Yorum: Cephe’nin girdiği tek proje, Hey’et’tir. Çünkü bunu hakiki bir proje olarak bulmuştur. Birleşme ve ayrılma devreleri ise, sonradan olmuştur. Biz gaybı bilmiyoruz. Bizler birleşme vacibi ile yükümlüyüz; netice almaya istekle birlikte, neticelerin bir garantisi yoktur. Lakin neticelerle yolumuzun hatalı olduğuna delil getirilemez. Hey’et projesi kuşatıcı bir projeye dönüşebilir, başka bir şey de olabilirdi. Böyle bir neticeye dönüşmeyince, birleşme vacibi gereği amel eden netice alamadı diye yerilemez.

Şeyh: Amerika tarafından üretilen korkutucu hurafelere inanmayın. Size şöyle derler: Şam’daki tüm musibetlerin sebebi el-Kaide’dir. El-Kaide’nin Şam’dan çıkarılması, tüm sorunların çözümünün anahtarıdır. Bombardımanın durması için bazılarına, ‘el-Kaide’den uzaklaşın’ demediler mi? peki durdu mu?

Yorum: Bizler ve tüm Şam ehli kesin olarak biliyor ki, düşman Amerika kendi hegemonyasına boyun eğdirmek için Müslümanlara karşı savaşmaktadır, el-Kaide ya da başka bir şey oldukları için değil. Lakin düşman Amerika ve diğerlerinin, Müslümanların gözünde el-Kaide’nin suretinin kötü gösterilmesinde başarılı olduğunu kimse inkâr edemez. Bunu, daha önce siz, el-Kaide isminin değiştirilmesi hususunu bizimle istişare ederken söylemiş, bu fikrin şeyh Usame (rahimehullah) günlerinde ortaya atıldığını ve Aptoabad vesikalarının doğru olduğunu zikretmiştiniz. El-Kaide isminin değiştirilmesi hususundaki nedenleriniz mantıklı ise –ki öyle-, niçin asılda değil de üye de benzer bir adıma gidilmesini kötü bir uygulama olarak kabul ediyorsunuz?

Şeyh: ‘Terör listesine alınmamak için el-Kaide’den uzaklaşın’, listeye alınmadılar mı?

Yorum: Bizim galibi zannımız, Fethu’ş-Şam adımının listeye alınmaktan engellemeyeceği yönündeydi. O vakit bunu şeyh Ebul-Hayr (rahimehullah)’a da söyledik. Şunu da belirttik: Eğer listeden kaldırılırsa, bu güzel olur. Eğer kaldırma olmazsa, bu zaten beklenilen durumdur.

Şeyh: ‘Birliğin gerçekleşmesi için el-Kaide’den uzaklaşın’ demediler mi? Peki birlik gerçekleşti mi?

Yorum: Birçok grup birleşmeyi bağın koparılmasına bağlıyordu. Bağın kopması gerçekleştiğinde ise, bazıları birleşti, bazılar da söylediklerini yapmadı. Bu kısımda bizim kınanmamızı gerektirecek bir durum yoktur.

Şeyh: Sözlerin bozulması Allah ve resulüne itaatten midir?

Yorum: Allah’a yemin olsun ki, hayır. Ancak bizler bir sözü bozmadık ve bir günah işlemedik.

Şeyh: Tuhaf ve acayip şeyler duyuyoruz. Bir kardeş şöyle diyor: ‘Falanca şeyh bize, el-Kaide’ye çağıranlar tutuklanır’ yönünde fetva verdi.

Yorum: Böyle bir fetvayı ilk kez duyuyorum. Bizler kardeşlerimize karşı açıktık; bizim ihtilafımız el-Kaide ile değil, el-Kaide adıyla gece gündüz saflarımızı parçalamak için çalışanlarladır. Eğer el-Kaide’ye intisaplarında samimi olsalardı, el-Kaide ile birlikte olduğumuz dönemlerde bizimle birlikte çalışırlardı. El-Kaide olduğumuz dönemlerde nefsi sebeplerle bizi terk edip, sonra irtibatı kopardığımızda ise el-Kaide ismiyle emellerini gerçekleştirmek ve nefsi problemlerini doyurmak için el-Kaide adı altında toplananlar, bizim engellemeye çalıştığımız kesim bunlardır. Bey’at meselesi ve ilişkili konulardaki ihtilafımızla birlikte, El-Kaide komutasını, buna asla razı olmamaları yönünde uyarıyoruz. Belki biz, -bu meseledeki ihtilafla birlikte- bu hususta onlardan daha hayırlıyızdır. Din nasihattir. Belki bu mesele sizin için hızlı bir şekilde açığa çıkmayabilir. Belki de ancak Harici Devle cemaatinin ürünlerinden çok farklı olmayacak bir musibetten sonra açığa çıkabilir. Özellikle, şeyhin (hafizehullah), Kassam kardeşin bugün Livau’l-Aksa cemaatinden geri kalan aşırı kimseleri Şam sahasında el-Kaide’nin temsilcileri olarak topladığını öğrendiğinde… Allah için ey şeyh, sizden Bağdadi ile yaşananların tekrarlanmamasını istiyoruz. Meseleye, -bizim bilip sizin bilmediğiniz, bizim görüp sizin görmediğiniz gayelerle- el-Kaide’ye bey’at edenlerin vefalı olduğu yönüyle bakmayın. Tabi ki bizler genelleme yapmıyor ve bundan herkesi kast etmiyoruz.

Şeyh: Allah subhanehu ve Teâlâ Şam’da el-Kaide’yi, İbrahim el-Bedri’nin sürülmesi, yalan ve iftiralarına karşı koyulmasının en büyük sebeplerinden kılmadı mı? Ebu Halid es-Suri’nin katillerinin yeni tekfirciler olduklarını beyan etmedi mi? İbrahim el-Bedri ve zümresini cemaatinden kovan el-Kaide değil miydi? Deliller ve vesikalarla Onun yalanlarını, saptırmalarını ve iftiralarını açığa çıkaran el-Kaide değil miydi? İddia edilen hilafetinin meşruiyetini çeken el-Kaide değil miydi? Allah göstermesin, eğer el-Kaide Bedri ile anlaşacak olsaydı, ya da hak beyanları indirmekten geri dursaydı, -gaybı bilen Allah’tır- Devle Cephetu’n-Nusra’yı yutmuştu. Eğer Nusra yutulsaydı, onların karşısında kimse duramazdı. Lakin onların boğazında bir diken olarak duran ve onlardan meşruiyeti çeken, el-Kaide’dir. Bundan dolayı onların saptırıcıları ve yalancıları tüm gazaplarını el-Kaide’ye yöneltmekteler. Devle ile Nusra arasındaki çekişmede el-Kaide komutasından karar çıktığında, Şam sevinçle titredi. Şeyh Cevlani (Allah Onu muvaffak etsin) bize, bunun tarihi bir karar olduğunu bildirdi. Şimdi Onu tarihin zimmetinde kılan nedir?

Yorum: Bu hususta el-Kaide’nin inkâr edilemeyecek bir fazileti vardır. Ancak hatırlatma babından, o vakit Şam’da el-Kaide’yi temsil eden Cephe idi. Haricilerin karşısında duran Cephe idi. O vakit en büyük yük Cephe üzerindeydi. El-Kaide’nin adını en fazla kirleten bu cemaatin çirkinliğini ortaya çıkaran Cephe idi. Bunlardan kurtulmasında el-Kaide’ye olan yardımlarıyla el-Kaide’nin yüzünün aklanmasında Cephe’nin de faziletleri vardır. Bunlar, karşılıklı faziletlerdir. Allah el-Kaide’yi hayırla mükâfatlandırsın.

Unutulmaması gereken hususlardan birisi de ey şeyhimiz, -faydasıyla birlikte- ayırma kararının gecikmesi gerçekten çok zararlı oldu. Bu, bizim şimdiye dek çözümünü bulamadığımız meselelerdendir. Hatta yeni olaylar hakkında kararların gecikmesi, size çözmenizi nasihat ettiğimiz en büyük çıkmazlardandır. Özelliklede olayların hızlı geliştiği sahalarda. İşlerin bu yolla mektuplarla idare edilmesi, sizin tarafınızdan bir kasıt olmadan, lakin şartlarınız ve olayların hızlı gelişmesi neticesinde işlerin engellenmesiyle sonuçlanmakta.

Yine unutulmaması gereken bir diğer husus ise, Bağdadi Haricileri ile en şiddetli çatışmalar yaşadığımız dönemlerde, siz ey şeyhimiz medyaya çıkıp “Cevlani ya da Hamvi sana savaşı emrettiğinde, itaat etme!” diyordunuz. El-Kaide’nin bazı şubeleri onları kardeşler olarak görüyordu. Harici kanseri bazı şubelere ve Afganistan’a ulaşınca, medyada onları yermeye başladınız.

Bizimle onlar arasında savaşların neredeyse durma seviyesine geldiği bir vakitte, sizin sözlerinize olan nefretlerini dindirmek için Haricilerin bizden intikam aldıkları “İslam Baharı” silsilesini yayınlamaya başladınız. Allah sizi tüm hayırlarla mükâfatlandırsın ve ictihadlarınızı mübarek kılsın. Bizim sizi mazur görüp hakkınızda hüsnü zan beslediğimiz gibi –ki sizin bunun ehlisiniz-, hakka isabet etmede çaba sarf ettiğimiz sürece siz de bizi mazur görün.

Şeyh: Bedri’nin tehlikesi sonlanınca, uydurma bid’at lafızları çıkmaya başladı: İrtibatın koparılması, kopuşun bağlantısı, bocalama… Bu arada değerli kardeşimiz Abdurrahim Attun şeyh Tartusi’ye cevabında (Allah ikisini de muvaffak kılsın) “İhaatun Cihadiyyetun” dergisine yaptığı açıklama, el-Kaide ile aralarında olan bağın ‘irtibat’ değil ‘bey’at’ olduğunu belirtmiştir.

Yorum: Değerli şeyhimiz, bizim için irtibat ya da bey’at aynı anlamdadır. Bize göre bu hususta bir kavram daraltılması yoktur. Bizim bu kavramı kullanma nedenimiz, sahamızda yaygın olan kavram olmasıdır. -Allah onu ve sizi muvaffak etsin- şeyh Tartusi’ye cevabımda, kavrama itirazda bulunmadan irtibatın yapısını açıklıyordum. Bu bir mesele.

Diğer mesele ise, bizler o vakit olan bey’ati ikrar ediyoruz, lakin bunu bozduğumuzu, geri döndüğümüzü ya da isyan ettiğimizi ikrar etmiyoruz.

Şeyh: Bir seneden fazla bir süredir bizimle kardeşlerimiz arasında yazışmalar sürmekte. Ey değerli kardeşler, ya Şam’daki mücahidler birleşirler ya da cemaatinize geri dönersiniz.

Bizler sadece gerekçelendirmeler ve ertelemeler görmekteyiz. Basit gerekçeler öne sürülmekte: Şam ehlinin bombalanmasını mı istiyorsunuz? Birliğin engellenmesini mi istiyorsunuz?

Yorum: Daha önce meselenin erteleme babından olmadığını, mektupların ulaşmasının gecikmesiyle izah bekleme olduğunu açıkladım. Özellikle, birçok mektup, olayların tamamen değişmesinden sonra ulaşmakta. Şam olayları büyük ve bir ay hatta bir hafta olaysız geçmemekte.

Yine meselenin delil meselesi olmadığını, birleşmede ciddi olduğumuzu; gerçek bir birleşme projesi olarak gördüğümüz için Hey’et’e girdiğimizi açıkladım. Şam ehlinin bombalanması meselesi ise, bizler bunun durmayacağını biliyoruz.

Şeyh: Ey kardeşler, sizler Allah’ın fazlı ve lütfu ile bulunduğunuz birlikten daha büyük bir birlik üzeresiniz. Sizler, Allah’ın fazlı ve lütfu ile geniş bir cihad topluluğu olan İslam Emirliğine bey’atlı Kaidetu’l-Cihad cemaatindesiniz.

Yorum: Bizler el-Kaide’ye katılmamızın birleşme olduğunu biliyoruz. Aynı şekilde –her birinin önceliğine, hakikatine ve gerçekliğine bakmadan- Şam’daki mücahidlerin birleşmesinin de bir birlik olduğunu biliyoruz. Aralarında bir zıtlık meydana geldiğinde, açıklamalarınıza ve üslubunuza ve yine aramızda bulunan el-Kaide şeyhlerinin onaylarına bakarak, el-Kaide’yi razı edecek çözümün Şam ehlinin gördüğüyle aynı olduğunu zannettik. Eğer bizim hata ettiğimizi düşünüyorsanız –ki biz öyle düşünmüyoruz- hatamızı ictihadi hata babından sayın, büyük günahlar, sözlerin bozulması, masiyetler ve filan oğlu filanın ihaneti babından değil.

Diğer bir mesele: Bizler İslam emirliği ile izzet duymaktayız. Allah onları izzetlendirsin. Lakin el-Kaide’nin Afganistan’da emirliğe bey’atinin, şer’i olarak bizi de emirliğe karşı bir yükümlülük altına soktuğunu düşünmüyoruz. Allah onları izzetlendirsin. Bey’attan kaynaklanan gerekliliği kast ediyorum. İman kardeşliği, Allah için sevme ve bir Müslümanın bir Müslümana karşı gerekli olan tutumları, onların bizim üzerimize olan hakları bizim de onlar üzerinde devam etmektedir. Bu hususu şeyh Ebul-Hayr’a (rahimehullah) açıklamıştık. Yine Ona, şer’i olarak -Allah sizi korusun- bu husustaki mektubunuza kani olmadığımızı da açıklamıştık.

Bu hususta özetle görüşümüz: Taliban devletinin otorite olduğu dönemde hâkim olduğu mekânlarda Molla Ömer (rahimehullah) için sultanın ya da imamın hakları vardır. Molla Ömer (Allah rahmet etsin) kendisi için hilafet iddiasında bulunmamıştır. Sorduğumuz tüm el-Kaide şeyhleri de bunun böyle olduğunu söylediler. Bu, şeyh Atiyye ve Ebu Yahya’nın (rahimehumullah) söylediklerine, “Veblu’l-Ğamame” adlı kitabında şeyh Saidi’nin yazdıklarına, şeyh Vuhayşi ve şeyh Ansi’nin değindiklerine muvafıktır. Şeyh Ebul-Ferec ve şeyh Ebul-Hayr’ın (rahimehumullah) söyledikleri de bu doğrultudadır. Es-Sahab medyadan “Buşreyat” filmi çıkınca, mesele bizim için karmaşıklaştı. O vakit şeyh Ebul-Hayr bize sizin sözlerinize yakın bir açıklamada bulundu.

Bizler Kaidetu’l-Cihad tanzimine cihad ve savaş bey’ati verdik. Bundan fazla bir bey’atte bulunmadık. Savaş ve cihad bey’atinin bundan daha fazlasına çekilmesinde, bizim bilgimiz ve muvafakatımız gerekir.

Bu, daha fazla açıklamaya ihtiyaç duyan bir meseledir. Eğer dilerseniz bunu daha fazla açabiliriz. Eğer bunu medyadan uzak bir şekilde açıklamamızı isterseniz, öyle yaparız. Eğer medyada bunu birden fazla kez zikretmeseydiniz, burada bu konuya değinmezdik.

Burada sizden, bugün işitip itaat etmede size bağlılık iddiasında bulunanlara, bizim dinimizi yermelerini bırakmaları yönünde uyarıda bulunmanızı talep ediyoruz. Çünkü bizim yaptıklarımız, el-Kaide’nin bey’atli olduğu İslam emirliğinin yaptıklarından çok daha aşağıdadır. Bununla birlikte el-Kaide’nin Şam’daki şer’i sorumlusu olması istenen kişi tarafından sabah akşam dinimiz ve menhecimiz hususunda karalanmaktayız!

Şeyh: Lakin bizler kardeşlerimizin bize açık bir zulümde bulunduklarını görmekteyiz.

Yakınların zulmü daha acı vericidir cana,

Keskin Hint kılıcından.

Yorum: Faziletli şeyhimiz, biz size zulmetmedik, bunun düşüncesini bile aklımızdan geçirmedik. Mesele, bazılarının size oyun oynama olarak yansıttıkları bizim tarafımızdan yürütülen bir ictihaddan ibarettir. Sonra, Şam’da el-Kaide projesinin mümessilleri olması istenilenler tarafından dinimiz hususunda bize karşı yürütülen zulmün miktarını görmüyor musunuz? Öyle ki, onlardan bazıları, bizim evrensel küfre hizmet ettiğimizi, Amerika’yı razı etmeye çalıştığımızı ve küfrün kıyısında olduğumuzu düşünmekte. Diğer bir kesim ise, bizim saptığımızı, yumuşadığımızı, taviz verdiğimizi ve düştüğümüzü düşünmektedir!

Sevgili şeyhim beni mazur görün. Mursi’den, Şam kürsüsünden, Amerika’dan korkmaktan ve muhacir kadınların tutuklanmasından bahsederken bize zulmetmiyor musunuz? Bizler, sizin sözlerinizi en güzel manaya yoruyor ve sizin hakkınızda hüsnü zan besliyoruz. Lakin cihadın maslahatına hizmet edeceği hususunda araştırma ve inceleme gücümüzü ortaya koyduktan sonraki kanaatimiz olmasaydı yeltenmeyeceğimiz bazı adımlarda bize muhalif olmanla birlikte; bizler sizin aktarıldığı gibi değiliz. Eğer geri dönme, cihada zarar vermeyecek olsaydı; şer’i haklar ve el-Kaide’ye olan bey’attan daha az olmayan gereklilikler olmasaydı, bir an bile bundan geri durmazdık.

Şeyh: Ey şeyh fulan, Ona davet edenleri tutuklamakla tehdit ettiğin el-Kaide, sevgili şeyh Ebu Halid es-Suri’nin (rahimehullah) menhecine bağlılığını tekit ettiği yapıdır.

Yorum: Ey şeyhimiz, bir kez daha tekit etmek isterim ki, mesele el-Kaide’ye çağıranların tutuklanmakla tehdit edilmesi değildir. Bilakis mesele, bizim el-Kaide olduğumuz dönemden beri bize karşı husumet besleyen, irtibatı kopardığımızda ise, hesaplarını uygulayabilmek için el-Kaide sancağını kaldıranlardır.

Şimdi size şunu söylüyoruz: Eğer Şam’ın maslahatı el-Kaide’nin geri dönmesi ise, el-Kaide olsun. Eğer el-Kaide’nin geri dönmesinde bir maslahat yoksa, cihadın maslahatı bunun önüne geçirilsin. Sizler bu saha içerisinden bizden ve bu hasımlarımızdan olmayan dinine razı olduğunuz birilerini seçebilir ve bunun takdirini onlara bırakabilirsiniz. Eğer Şam’ın maslahatının el-Kaide’nin geri dönmesi olduğunu söylerlerse, o vakit bizim için bir engel yoktur ve böylece hem biz hem de onlar husumet ve hevalardan uzaklaşmış oluruz.

Ebu Halid’in (rahimehullah) menheci, sizin menheciniz olduğu gibi bizim de menhecimizdir. Bizler, bizzat şeyh Ebu Halid’in durumunda olduğu gibi, örgütsel bağın koparılması dışında başka bir şey yapmadık. O, el-Kaide ile örgütsel bir bağı olmamasına rağmen hayırlı bir menhec üzere idi. Bize de öyle muamelede bulunamaz mısınız?

Şeyh: Ebu Halid (rahimehullah) 1434 h. Cemadissaniye ayında bana bir mektup gönderdi. Mektubunu şu güzel cümlelerle sonlandırdı: “Bil ki, değerli şeyhimiz, ben, üzerinde bulunmuş olduğumuz fikir, menhec ve gayeden değişmedim, dönmedim. Aramızdaki sevgi olduğu üzeredir. Hatta daha da arttı ve yüceldi. Ve ben senin için daha önce bulduğun üzere güvenilir bir nasihatçi ve sevgili bir kardeşim. 

Yorum: Bizler de şu anda size, sizin tarafınızdan sevginin yücelmesi ve artmasını ümit ederek aynı sözleri söylüyoruz. Biz de, Allah’ın izniyle daha önce olduğumuz gibiyiz. Bizler size nasihat ediyor ve sizi seviyoruz. Olanların, sizin tarafınızdan tüm bunların yapılmasını gerektirmediğini düşünüyoruz.

Şeyh: Sonra (rahmetli) şöyle dedi: “Son olarak, Mevla’dan, sizi İslam ile izzetlendirmesini ve İslam’ı da sizinle izzetlendirmesini, sizi Müslümanlara azık olarak tutmasını ve itaati üzere emirlerini yerine getirirken Şam’ın Ğuta’sında bizi bir araya getirmesini diliyorum.”

Yorum: Allah’ım, âmin. Allah’tan, şeyhin istediklerini biz de istiyoruz.

Şeyh: Niçin aramızdaki bu sevgi kayboldu ve yerine katılık, çekişme, kalp sertliği, tedbir, planlama, bey’atlardan kaçma, kardeşlerden beri olma, onları kovma, çıkarma, sıkıştırma eylemleri geçti?

Yorum: Size olan sevgi kaybolmadı şeyhimiz. Bu sevginin yerine, katılık ve kalp sertliği de geçmedi. Bu hususu Ebul-Hayr’ın (rahimehullah) arkadaşına sorabilirsiniz. Bizler hala bizimle buradaki kardeşler arasındaki olayların, sizinle bizim aramızdaki olaylarla bir ilgisi olmadığını düşünüyoruz. Aslında bizim bu kardeşlerin çoğunluğuyla olan problemlerimiz bey’at meselesinin öncesindedir. Size bir kez daha tekit etmek isteriz ki, bizim tarafımızdan mesele, bey’attan çıkmak için planlama ve düzenlemelere gitme değildi.

Şeyh: Kuşkusuz düşmanların el-Kaide’nin Şam’dan çıkarılmasındaki planları, Suriyeli en son mücahidi Suriye’den çıkarmak içindir. Bir kez daha tekrar ediyorum: Kuşkusuz düşmanların el-Kaide’nin Şam’dan çıkarılmasındaki planları, Suriyeli en son mücahidi Suriye’den çıkarmak içindir.

Yorum: İster el-Kaide olsun ister olmasın, bu düşmanların planıdır. Özellikle de, sizin de tekit ettiğiniz üzere –ki bunu biz de kabul ediyoruz- düşmanın bizimle olan husumeti, bizim el-Kaide olmamız sebebiyle değildir. Bizler bağı koparsak da bizi bırakmayacaklardır.

Şeyh: Mesele kişilerin tutuklanmasıyla sınırlı kalmayıp sabreden muhacir kadınların tutuklanması ve çocuklarının sorguya alınmasına kadar varmıştır.

Yorum: Sevgili şeyhimiz, bizler muhacir kadınları tutuklamadık, çocukları sorguya almadık. Daha önce geçtiği üzere; olan, Ebu Culeybib’in ve ailesinin rejimle olan son kontrol noktasından geri döndürülmesidir.

Daha önce Ebu Cüleybib’i, yeniden böyle bir yolla ailesiyle birlikte yola çıkması hususunda uyarmıştık.

Bacımız Ummu Cüleybib, bacımızdır. Son seferinde Onunla ve çocuklarıyla ilgili olmayan sebeplerden ötürü birkaç saatliğine geciktirilmesi, tutuklanmaları anlamına gelmez. Hatta muhacir bir kadını tutukladığımızda bile, hakkımızda hüküm vermeden önce, o konudaki haklılığa bakılması ve muteber olan ve olmayan sebeplerin öğrenilmesi için acele edilmemesi gerekir. Bu özel bir mesele midir yoksa bizim tarafımızdan muhacir kadınlara karşı sistemli bir uygulama mıdır?

Bizler Haricilerin eşlerine karşı güzel muamelede bulunurken, muhacir kadınları nasıl tutuklarız? Hakkımızda böyle şeyler söylenilmesi zulüm değil midir?

Sevgili şeyhimiz, kendimize ve size Allahu Teâlâ’nın şu buyruğunu hatırlatıyoruz: “Doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.”

Şeyh: Başka birisi şöyle der: “Falanca şeyh ve filanca şeyh bizim el-Kaide’ye olan bey’atimizi bozmamıza fetva verdiler.” Öyleyse ey değerli kardeşim, sözünü bozan herkes için bir sancak dikileceği kıyamet günü seni savunmaları için onları çağır; seni savunabilecekler mi? Allah subhanehu şöyle buyurur: “O gün, herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardır.”

Yorum: Hiç kimse bey’atı bozma hususunda bizi fitneye düşürmedi. Biz de bey’atımızı bozmadık. Olan, şeyh Abdulaziz Tarifi (Allah esaretini çözsün) ve Onun dışında bazı ilim ehli, bağın koparılmasının Şam cihadının maslahatına olacağını düşünüyordu. Bu anlamda bize mektuplar gönderdi. Şeyhin sözleri bizim katımızda muteber olmakla birlikte bizler böyle bir işe yeltenmedik. Kısaca zikri geçen kıssa üzere, naip gelene kadar bey’atımız üzere kaldık. Bizim bağı koparışımız, ne sözü bozma ne de ahde vefasızlık sayılamayacak tarihsel bir süreçte gerçekleşmiştir.

Değinilmek istenen; eğer bizler o vakit şeyhin ve diğer muteber ilim ehlinin söylediklerini alsaydık, zikrettiğiniz ihanet bize uygun düşmezdi, zira bu durum ilim ehlini taklit ettiğimiz bir fetva olmuş olurdu. Hatta hata etse bile, söyledikleriniz buna uygun düşmez. Biz de hata etsek durum aynıdır. Tüm bunlar, bizim bu bey’atı, -Allah sizi mübarek kılsın- şeyhimizin gördüğü sıfat üzere değil, cihad bey’atı olarak görmemizdendir.

Şeyh: Sonra, el-Kaide’ye olan bey’atlerini bozmaları nedeniyle Bedri ve zümresini, bir meşruiyetleri olmamasıyla yeren siz değil miydiniz? Başkasına haram gördüğünüzü niçin kendinize helal görmektesiniz? “İnsanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz?”

Yorum: Değerli şeyhimiz, o vakit naibin, arkadaşı ve Ebul-Ferec bizim yanımızdaydı. Onların ve bizim sizin buna muvafık olacağınız zannı ile, onlar buna onay verdiler. Bu yönüyle bizi nasıl Bedri ve zümresine benzetirsiniz?

Şeyh: Şam mücahidlerinden olan kardeşlerim, dostlarım, başımın taçları, bu sıçrayışlar ve dönüşümlerden önceki halimize bakın; çok kısa sürelerde beldeler ve şehirler fetholundu, düşmanlar büyük yenilgiler tattı, büyük ganimetler elde ettiniz, sancağınıza: Birleştik ve Allah bize yardım etti yazdınız. Sonra, bu dönüşüm ve değişimler sonrası ve kalplere Amerika’nın korkusunun sızması sonrası halimize bir bakın.

Yorum: Değerli şeyhimiz, daha önce ve şu anda sahada olanların bağlılık meselesiyle ilişkilendirilmesi gerçeklerden tamamıyla uzaktır. Eğer aramızda olsaydınız, bunu kesin olarak bilirdiniz. Kalplere Amerika korkusunun girmesi ise, -Allah da şahit- zannettiğiniz gibi değildir. Bizler Amerika’nın ritmiyle ya da onu razı edecek şekilde hareket etmiyoruz. Allahu Teâlâ’dan başkasından da korkmuyoruz. Eğer Amerika ya da başkasından korksaydık, cihada çıkmazdık. Çünkü Amerika’nın bize düşmanlığı, el-Kaide olduğumuz için değildir, bilakis sizin de belirttiğiniz gibi, Müslümanlığımız ve cihadımızdan dolayıdır. Ayrıca eğer Amerika’dan korksaydık, hiç cihad yoluna girmezdik. Sevgili şeyhimiz, nübüvvet yoluna dayanan şer’i siyaset kuralları içerisinde bir düşman türünü tarafsızlaştırma ya da onunla çatışmayı erteleme ya da hasımları tarafsızlaştırma girişimi ile, (özellikle Amerika’yı kast etmiyorum) ondan korkma ve çekinme vb. durumlar arasında çok büyük farklar vardır.

Belki bize şöyle diyebilirsiniz: Sizin tarafsızlaştırma girişiminiz başarılı olmayacaktır, çünkü bu düşman sizi bırakmayacaktır. Ben de size şöyle derim: Belki söylediğiniz doğru olabilir. Lakin sözünüzün doğruluğu, benim ondan korkup çekindiğim anlamına gelmez. Düşüncemde hatalı da olsam, onu tarafsızlaştırma, uzaklaştırma ya da onunla çatışmaya girmeyi erteleme girişimlerim, benim dinimden ve menhecimden taviz verdiğim ya da Allah’ın dışında insanlar korktuğum anlamına gelmez.

Şeyh: (Şeyh Ebu Halid’in -rahimehullah- sözlerine vurgu yapılıyor) “Sevgili şeyhim Ebul-Feth, Allah sizi korusun ve gözetsin. Zorluklarla geçen yıllardan ve sıkıntılı günlerden sonra, bana yazdığınız mektup kadar kalbim başka bir şeye ünsiyet bulmadı, göğsüm açılmadı ve müjdelenmedim.” Devamla: “Irak İslam Devleti ve Cebhetun-Nusra arasında meydana gelen krizde beni yardımcı olarak seçtiyseniz, Allah’tan, sizin için salih bir dost, nasihatçi ve ehline yalan söylemeyen bir rehber olmayı diliyorum.”

Yorum: Değerli şeyhimiz, Allah sizi mübarek kılsın. Bizimle sizin aranızda görmüş olduğunuz durumun nedeni, uzun bir süre iletişimin kopması ve burada olayların çok hızlı gelişmesidir. Bizler, bizimle birlikte olan şeyhler gibi sizinle bir muaşeret kurmadık, bununla birlikte amacınızdan uzaklaşmamaya gayret ederek maksadınızı açıklamada onlara itimat ettik. Ortaya çıkan, bizim de onların da anladıklarının dışında oldu.

Şeyh: Başka bir sevgili şeyh genel bir toplantıda çıkıyor ve “el-Kaide bitti, el-Kaide’yi unutun” diyor.

Yorum: Bununla kimi kast ettiğinizi bilmiyorum. Genel olarak bizim el-Kaide ile olan ilişkimiz bu şekilde değildir.

Şeyh: Eğer kardeşlerimiz bizim öncülüğümüzü, haklarımızı ve sözlerimizi unuttuysa, bizler onların faziletlerini, fedakârlıklarını ve cömertliklerini unutmayız. Allah’tan, bizlerden ve onlardan kabul buyurmasını diliyorum.

Yorum: Değerli şeyhimiz, bizler öncülerin ilkliğini unutmayız. Sizin bizim üzerimizdeki hakkınızı ve faziletinizi de unutmayız. Söze gelince, Allah’a yemin olsun ki, sizin en seçkin arkadaşlarınızın muvafakatını görmekle birlikte sizin de muvafık olacağınız zannı galibi ile cihadın maslahatını değerlendirmemizin dışında, ne söz bozmayı, ne vefasızlığı ne de bir söz ya da ahitten kurtulmayı istemedik. Eğer durumların değişmesi nedeniyle önceki hale geri dönmenin cihada zarar vermesi olmasaydı, geri dönerdik. Allah’a yemin olsun ki, bunu sadece bu cihadın maslahatı olarak takdir ettiğimizden dolayı yapıyoruz; hevadan, oynamadan ve ne de size olan kızgınlığımızdan ötürü yapmıyoruz. Allah sizleri kurusun.

Fedakârlıkta bulunan, cömert olan ve sunanların faziletini, cömertliğini ve üstünlüğünü unutmadığınız gibi; tökezleme olarak gördüğünüz şeyleri geçin ve onun bu iyilikleri gördüğünüz kötülükleri silsin. Umulur ki Allah, bizim, sizin, mücahidlerin ve Müslümanların halini ıslah eder. Eğer bazı karıştırıcı kardeşlerin aramızdaki ilişkiye girmesi olmasaydı, durum, sizin de bizim de medyada konuşur hale gelmemize varmazdı. Allah bize yeter, O ne güzel vekildir.

Şeyh: Mesele sadece bununla sınırlı kalmıyor, bilakis Şam cihad sahası yavaş yavaş ümmetin trajedilerinden kopuyor.”

Sonra şeyh (Allah Onu korusun) Suudiye’nin onlarca şeyh ve mücahidi idam etmesini, şeyh Ömer Abdurrahman’ın (rahimehullah) Amerika hapishanelerinde ölümünü ve Ebul-Hayr’ın (rahimehullah) Amerika tarafından hedef alınmasını zikretti.

Bunların geneline yorum olarak şunları söyleyebilirim: Sevgili şeyhimiz, mücahidler, davetçiler ve seçkinler bir yana, bizler tüm mekânlardaki Müslümanların başına gelenlerden ötürü üzülüyoruz. Lakin ne zaman mücahidlerin ve cemaatlerinin değerlendirilmesinde ölçü, resmi taziye beyanı indirip indirmemeleri olmuştur?

Bizler Şam’daki savaşımızla ve cihadımızla Müslümanları desteklemekteyiz, mesele beyanlarla kıyaslanamaz. Bizim kanlarımız ve şehidlerimiz bunun en hayırlı beyanıdır. Allah’tan kabul ve ihlas diliyoruz.

El-Kaide olduğumuz dönemde birçok seçkin şehid oldu ve şeyh Nazari ve şeyh Vuhayşi (rahimehumullah) gibi bazılarına mersiyede bulunduk. O vakit hiç kimse bize, ‘niçin herkes için taziye yayınlamıyorsunuz’ demedi. Daha önce bu bir cihad hareketinin şekliyle ilgili bir alamet ya da değer ölçüsü ve kıyas olarak kabul edilmezken, niçin bugün mülahaza siciline kaydolunur oldu?

Ebul-Hayr (rahimehullah) ile ilgili olarak, o vakit kardeş Husam eş-Şafii mersiye yayınladı. Bizimle şeyh arasındaki alaka ise, bir mersiyeyle sınırlandırılmasından çok daha büyüktür.

Şeyh Ebul-Ferec ya da Ebul-Hasan Yunus Şuayb (rahimehumullah) şehid olduğunda, hiçbir şube bize taziyede bulunmadı. Bu da taziyede bulunmayanların menhecine bir leke midir? Aynı şeyi şeyh Ebu Firas es-Suri (rahimehullah) hakkında da söyleyebiliriz. Onun için taziyede bulunmayan şubeler Amerika’dan mı korkuyorlardı?

Biz bunu yeryüzünün her hangi bir bölgesindeki mücahid kardeşlerimizi yerme babından söylemiyoruz; lakin hiçbir gün mersiye ve taziyeler mücahid cemaatlerin değer ölçüsü ve haklarında hüküm vermenin kriteri olmamıştır.

Şunu da eklemeyim ki: Sevgili şeyhimiz, “Ondan (şeyh Ebul-Hayr’dan rahimehullah) çokça faydalandılar” sözünüze çok üzüldük ve bunu söylememenizi temenni ederdik. Deneyiminden ve tecrübelerinden istifade etmemizi vasiyet ettiğin şeyh ile muamelemiz öyle değildi. Allah’a yemin olsun ki, Onun ölümü, ister el-Kaide dönemimizde ister terk ettiğimiz dönemde olsun başımıza gelen en büyük musibetlerdendi.

Şeyh: Ben de buna en fazla muhtaç olan birisi olarak, kalplerimizde olanı ıslah etmeyi, Rabbimizin bizde müminlere karşı zillet kâfirlere karşı izzet görmesini, kendimizle samimi bir şekilde yüzleşip müracaat etmeyi, düzeltmeyi, istiğfarda bulunmayı, zafer, yardım ve kurtuluşun gelmesini istiyoruz. Atlas kıyılarında ümmetimizden olan Türkistanlı kardeşlerimizle tek bir saf halinde güçlü olmayı istiyoruz. Hakkımızda Hak subhanehu’nun  şu buyruğunun gerçekleşmesini istiyoruz: “Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları sever.”

Yorum: Bu değerli nasihatinden ötürü Allah şeyhi hayırla mükâfatlandırsın. Allah’tan, bize yardım etmesini, bizi itaatinde istihdam etmesini, müminlere karşı zelil kâfirlere karşı aziz kılmasını diliyoruz. Allah’tan istiğfar diliyor, Ona tevbe ediyor, Ondan yardım, kurtuluş ve fetih istiyoruz.

Şeyh şu dua ile bitirdi: “Allah’ım, gücümüzü birleştir, kalplerimize ülfet ver, saflarımızı kenetle, düşmanlarımıza karşı bize yardım et, günahlarımızdan dolayı bizi tutma, nefislerimizde yaptığımız aşırılıklardan dolayı da. Allah’ım, bizi desteğinden mahrum etme, günahlarımızdan ötürü duaya icabet olunmasından da. Allah’ım, eğer bizi desteklemene ve dualarımıza icabet etmene ehil değilsek, cömertliğin ve kereminle bizi bunlara ehil kıl. Seçkin kimseler gibi bizi de elimizden katına al. Allah’ım, sen biliyorsun ki, bizler kovulmuş, sürgün edilmiş muhacirleriz. Bizi kovanların eziyet ve daraltma çabalarını bizden uzak tut. İşimizi sana havale ettik, sen bizim işimizi düzenle.

Dualarımızın sonunda, hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’adır. Efendimiz Muhammed’e, ailesine ve sahabelerine salat ve selam olsun.

Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuh.

Yorum: Âmin Allah’ım. Ve aleykum selam ve rahmetullahi ve berekatuh.

Son olarak: Sevgili şeyhimiz, medyada yazmayı kötü gördüğümüzü Allah biliyor. Eğer açıklama zorunluluğu olmasaydı, yazmazdım. Eğer gizliden devam etmemizi uygun görürseniz, bunun hepimiz için daha uygun olduğunu düşünüyorum. Eğer medya yoluyla tamamlamamı isterseniz, -cihadın maslahatına olan hırsınızı bildiğimden- size nasihatte bulunmak isterim ki; medyada konuşulması, ne cihadın, ne el-Kaide’nin ne de Hey’et’in maslahatına hizmet etmektedir. Bu, kâfirleri sevindirecek müminleri ise üzecek bir durumdur.

Eğer medya yolunu tamamlama konusunda ictihadda bulunursanız, o vakit açıklama gerekliliği duyan kimsenin içtihadını da mazur görün.

Son olarak, bir an bile sizin samimiyetiniz ve ihlasınızda şüpheye düşmedik. Sizin hakkınızda, bizimle ilgili aynı duygularını hissetinizi zannediyoruz. Eğer böyleyse –ki Allah’ın izniyle böyledir- birbirimizi mazur görmemiz ve müminleri sevindirecek şekilde ihtilafı çözmemiz en güzel olanıdır.

Efendimiz Muhammed’e, ailesine ve tüm sahabelerine salat ve selam olsun.

Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’adır.

Esselamu aleykum ve rahmatullahi ve berekatuh

12 Rebiulevvel 1439 h. Perşembe / 11-30-2017

Kaynak: Mepa News

İlgili Haberler
HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.