İmam Abdullah Harun kimdir?
Güney Afrika'da ırkçı apartheid rejimine direnen grupların liderlerinden İmam Abdullah Harun.
Güney Afrika'da 15'nci yüzyılda köle ticareti ile başlayan sömürge düzeni 20'nci yüzyılın sonuna kadar ırkçı bir yönetim anlayışla devam etti. Beyaz ırkın üstünlüğüne dayanan ayrımcılık, 1958 yılında apartheid (ırk ayrımı) sistemi ile yasalaştırıldı. İnsanların renklerine göre sınıflandırılması esasına dayanan bu sistemde beyaz azınlık dışında kalan siyahlar ikinci sınıf vatandaş olarak kabul ediliyordu. Bunun sonucu olarak ülkede yaşayan siyahlar acımasız kurallara uymak zorunda bırakıldılar. Devletin sunduğu sağlık ve eğitim hizmetlerinden siyahlar beyazlara göre daha az faydalanıyor, siyahların herhangi bir siyasi faaliyet yapmalarına izin verilmiyordu. Siyahlar parti kuramıyor parlamentoda temsil edilemiyordu. Irkçı yönetime karşı verilen mücadele çeşitli örgütler ve oluşturulan kongrelerle (Afrika Ulusal Kongresi (ANC) ve Pan Afrika Kongresi (PAC)) yıllarca devam etti. Kimi zaman kanlı çatışmaların yaşandığı uzun direniş sürecinin ardından nihayet Mayıs 1994'te özgürlükçü bir yönetime, çok partili demokratik sisteme geçildi.
30 milyon siyah, 3 milyon Hindu ve yaklaşık 1 milyon Müslüman'ın bulunduğu Güney Afrika'da İmam Abdullah Harun Irkçı yönetime karşı verilen mücadelede Müslümanların sembol ismi oldu. Abdullah Harun yaşamı ve mücadelesi ile ırk ayrımcılığının olmadığı, insanların kardeşçe yaşadığı, özgür bir Güney Afrika'nın oluşması için elinden gelen gayreti gösterdi ve bu yolda esaret altında yaşamını yitirdi.
Abdullah Harun 1923 yılında Cape Town'da Müslüman Malay bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Daha birkaç aylıkken annesini kaybetti. Annesinin ölümünden sonra halası Meryem küçük Harun'u himayesine aldı. Halasının gözetiminde manevi açıdan da gelişen Abdullah Harun sekiz yaşında halası ile birlikte Mekke'ye giderek küçük yaşta hacı oldu. İslami eğitimini sürdürerek 14 yaşında hafızlığını tamamladı. Arapça öğrendi.
Abdullah Harun, tıraşlı kafasının üzerine modaya uygun siyah bir fes giyen, ufak tefek şık bir adamdı. Harun, sinemaya ilgi duyar, spor yapardı. Babasının işlettiği küçük bir bakkal dükkanında çalışarak geçimini temin ediyordu.
1955 yılında Cleremont camiine imam olarak atanan Abdullah Harun burada farz ibadetleri yapma konusunda etrafına örneklik ediyordu. Kur'anı açıklayarak tefsir dersleri yapıyor, özellikle gençler için bir cazibe merkezi oluyordu. İmamlığının üçüncü yılında Harun, çok faal bir cemaat oluşturmuştu. Cemaati ile toplantılar, piknikler ve şenlikler organize edip bu yolla etrafındaki fakir ve ihtiyaç sahiplerine yardım için fonlar oluşturuyordu.
Abdullah Harun, kadınların eğitimi için iş ve araştırma merkezleri açtı. Gençlere yönelik okuma gurupları geliştirdi. İbadurrahman araştırma grubu çalışması ile görev yaptığı camide bir dini eserler kitaplığı oluşturdu. İmam Harun ülkede bulunan tek Müslüman gazete olan Müslim News'in editörlük görevini kabul etti. Bu ona herhangi bir Müslüman din adamının çok üstünde bir siyasi bakış açısı kazandırdı.
1961 yılında yürürlüğe giren Yeni Cumhuriyet anayasası siyah çoğunluğu yok sayarak onların fikrini almadan uygulamaya konuldu. Bu anayasaya karşı siyahlar tarafından yükselen protesto, gösteri, konferans ve grevler tüm ülkeyi sardı. Abdullah Harun bu adaletsiz anayasaya karşı yapılan gösteri ve grevlere cami minberinden bizzat destek verdi. Cemaatini grevin üç günü boyunca oruç tutmaya davet etti. Harun çok geçmeden kendini siyasi mücadelenin içinde buldu. Bizzat üyesi olmamasına rağmen Afrika Ulusal Kongresi'ne destek verdi. Abdullah Harun yaptığı vaazlarda ırk ayrımı siyasetine şiddetle karşı çıkıyor ve Müslümanları üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeye davet ediyordu.
Yıllardır siyah halkın yaşadığı zulümlere karşılık artık direnme vakti gelmişti. Özgürlük uğruna mücadele etmeyi, maruz kaldıkları zorbalığa karşı savaşmayı öğrenmeleri gerekiyordu. Bu anlamda Güney Afrika Müslümanları ırkçı rejime karşı örgütlenmelerini "İslam Adalet Divanı", "Müslüman Gençlik Hareketi", "El Kıble" gibi teşkilatlarla sağladı.
Abdullah Harun, mücadelesinin amacını şu cümlelerle ortaya koyuyordu: "Bizim amacımız beyaz ırkı yok edip yerine siyah ırkı getirmek değildir. Maddeye dayanan bir ayaklanma hiç değildir. Bizim davamız Allah'ın hükümleriyle hükmetmeyen ırkçı-laik Güney Afrika Cumhuriyetine karşıdır. Müslüman olsun, Hristiyan olsun, beyaz olsun, siyah olsun insanları sömürüden ve zulümden kurtarıp özgürlüklerine kavuşturmaktır. Biz ırkçı değiliz. Biz insanların bir tarağın dişleri gibi eşit olduğuna inanırız. Ve her kim olursa olsun bu inancımızı kaim kılıncaya kadar mücadeleden geri durmayacağız." Irkçı yönetim için belki Abdullah Harun'un en tehlikeli hareketi ANC ve PAC örgütleri ile ilişki içinde bulunmasıydı. Abdullah Harun bu kongrenin liderleri ile görüşüyor ve özellikle gençlerin yurt dışına gidip eğitim almalarını teşvik ediyordu.
Abdullah Harun, siyasi tutukluların yoksul ailelerine yardım edip, yaralarını sarmak için uğraşacaktı. Siyasi tutukluların aileleri dışarıda çok perişan durumda bırakılıyordu. Sürekli polis gözetimi altında tutuluyor ve feci yoksullukla baş etmeye çalışıyorlardı. İmam Harun, bu aileler için elinden geleni yaptı.
Siyasi polis PAK üyelerine karşı sürek avı başlatmış ülkede faaliyet göstermelerini engellemek için sıkı takibat yapıyordu. Bu yüzden PAK üyelerinin üst düzey yöneticileri yurt dışına kaçmış faaliyetlerini Mısır ve İngiltere'de sürdürüyorlardı. Abdullah Harun kimi zaman yurt dışına çıkarak gizlice PAK liderleri ile temaslar kuruyordu.
Abdullah Harun artık sadece namaz kıldıran sıradan bir imam değildi. Tebliğ, irşat, infak hizmetlerinin yanında beyaz azınlığın oluşturduğu baskı yönetimine karşı mücadele ediyordu. İmam Harun'un faaliyetleri siyasi polis tarafından gözleniyordu. Cemaatin içine hükümetin yerleştirdiği ajanlara karşı daha temkinli olması gerekiyordu. Verdiği siyasi demeçlere çok dikkat etmeliydi. Özellikle yurt dışı gezilerinde yaptığı görüşmeler ırkçı rejimin jurnalcileri tarafından takip ediliyordu.
İmam Harun son yurt dışı gezisinde önce Mekke'ye giderek hac vazifesini yerine getirdi daha sonra Mısır'a giderek Afrika National Congres ve Pan African Congres toplantılarına katıldı. Oradan da Londra'ya gitti ve ANC ve PAK yöneticileri ile bir dizi görüşmelerde bulundu. İmamın yaptığı bu görüşmeler çok temkinli davranmasına rağmen rejimin ajanları tarafından jurnallendi. İmamın yurt dışındaki dostları Güney Afrika'ya dönmemesi konusunda kendisine ricada bulundular. Çünkü imam tutuklanabilir ömür boyu hapse mahkum edilebilirdi. Abdullah Harun, Afrika'da cemaatinin kendisine ihtiyacı olduğunu ve mücadeleye orada devam etmesinin daha hayırlı olacağını düşünüp yurda geri döndü.
Ülkeye dönmesinden kısa bir süre sonra hakkında bazı şüpheler olduğu ve bu şüpheler doğrusunda sorgulanmak üzere 28 Mayıs 1969 günü bir mevlit kandilinde siyasi polisler tarafından gözaltına alındı. Gözaltına alınan siyasi tutuklular hücreye konuluyor, bir hayvana bile yapılmayacak kötü muameleler altında sorguya çekiliyordu. Abdullah Harun kendisine hücresinde verilen Hıristiyan yemeğini yemeyerek kendi evinden yemek talebinde bulundu. Bu talebi hiçbir zaman doğru dürüst karşılanmadı. Sabahları verilen birkaç dilim ekmek ve bir bardak kahve ile günlerini geçirmeye başladı. Hücredeki zor yaşam şartlarının yanında İmamın sorgu günleri başlamıştı. İlk zamanlarda sorgucular Abdullah Harun'a iyi davranarak kendisinin yardım işleri ile uğraştığını saygın bir yeri olduğunu hatırlatıp kendilerine zorluk çıkarmaması gerektiğini söylediler. Onların istediği sadece kendisi ile ülke içinde irtibat halinde olan PAK üyelerinin isimlerini söylemesi idi. Bunun karşılığında serbest kalabilecekti. Fakat Abdullah Harun bunu hiçbir zaman kabul etmeyecekti.
İmamdan bu yöntemle cevap alamayacağını anlayan siyasi polisler Abdullah Harun'a hayaline bile gelmeyecek hakaret ve küfürlerle saldırdılar. Abdullah Harun'u kaba dayak ile darp ederek konuşturmaya çalıştılar. İstediklerini elde edemeyen işkenceciler her geçen gün işkencenin dozunu arttırıyor, imamın zarif bedenine elektrik akımı vererek ondan bilgi almaya çalışıyorlardı. Abdullah Harun'un işkence esnasında bir kaburga kemiği kırılmış, vücudunun çeşitli yerlerinde ödemler oluşmuştu.
Yanındaki hücrelerde kalan mahkumlar her gün yapılan işkenceleri ve haykırışları işitiyorlardı. İşkenceler esnasında imamın kaldığı 164'üncü hücreden gelen feryat ve dua sesleri diğer hücredeki mahkûmların günlerini zehir ediyordu. İmamın son günlerinde işkencenin dozu o kadar artırılmıştı ki Abdullah Harun yerinden kalkamayacak hale geldi.
İmam Abdullah Harun'un işkencede tam olarak yaşadıklarını kimse bilmiyor. Ancak hücreden sızdırabildiği birkaç mektup ve işkence sürecini yaşayan diğer mahkûmların tecrübelerinden yapılan çıkarımlara göre neler yaşamış olabileceği tahmin edilebiliyor.
138 günlük hücre hapsi; küfür, hakaret, zulüm 27 Eylül 1969'da sona erdi. İmam Abdullah Harun işkencede aldığı yaraların sonucu hayatını kaybetti.
İşkenceciler Abdullah Harun'un merdivenden düşerek yaralandığını ve kalp krizinden öldüğünü söylediler. Yapılan otopside imamın vücudunda küçüklü büyüklü kan pıhtılaşmaları bulunduğu, akciğer ambolisi ile bacaklarda tromboz olduğu ifade edildi. Yine imamın yedinci sağ kaburga kemiği kırıktı. Vücudunda çeşitli boyutlarda 30'dan fazla noktada ezik, morluk vardı ve midesi boştu.
İmam Abdullah Harun 29 Eylül Pazartesi günü, Cap'taki Devil's Peak Dağı yamaçlarındaki Müslüman mezarlığına defnedildi. Cenaze töreninde otuz bini aşkın bir kalabalık katıldı. 6 Ekim Pazartesi günü, Harun'u anmak için yüzlerce kişi St. Paul Katedrali'ne geldi. Toplulukta diplomatlardan, Afrika bağımsızlık hareketi temsilcilerine; İngiltere ve dışından gelen bütün ırklardan insanlardan oluşuyordu. İlk defa bir Müslüman bu büyük Hristiyan kilisesinde Kur'andan ayetler okudu.
İmam Abdullah Harun ile ilgili önemli anekdotlardan biri de, bilge çizer Hasan Aycın'ın Abdullah Harun anısına çizdiği karikatür. Hasan Aycın, merhum İmam anısına bir çizgi çizerek "Bocurgat" kitabında yayınlamış ve hissiyatını şu cümlelerle anlatmış: "Abdullah Harun'un biyografisini Türkçede ilk yayınladığında okumuştum. Beni çok etkilemişti. Hatta ilk oğluma Harun ismini vermiştim. Bir gün bir Afrikalıyla konuşuyorduk. Abdullah Harun'u sorduk, tanımadığını söyledi. Biyografisini anlatmaya kalktığımda boynuma sarılarak: "Sen İmam Harun'dan söz ediyorsun. Onu nereden tanıyorsun? O bir efsanedir. Afrikalı anneler çocukların onun destansı hayatını anlatarak büyütürler..." dedi ve bir süre ağladı. O an, hala gözümün önündedir... İmam Harun'u bir çizgiyle yâd etmek istiyordum. Fakat eksik bir şeyler vardı, olmadı... Yıllar sonra bir gece TV'nin düğmesine bastığımda ekranı Güney Afrikalı insanlar doldurmuştu. Mandela'nın serbest bırakıldığının haberi veriliyordu. Mandela ellerini kaldırmış, gülücükler dağıtıyordu. Bir zamanlar Abdullah Harun'un genç cesedinin çıktığı Güney Afrika hapishanelerinden, Mandela ihtiyar bir delikanlı olarak çıkıyordu. Artık gülümseyebilir, kalabalıklara el sallayabilirdi... Eksikliğin tamamlandığını hissettim. Ve "imam Harun'un Anısına Güney Afrika İçin" çizgimi o gece çizdim."
Kaynak: Dünya Bülteni