İran, Ermenistan ile Azerbaycan arasında seçim yapamıyor
İlan edilen kırılgan ateşkese rağmen Karabağ’daki çatışmaların yeniden alevlenmesi Tahran’ı endişelendirdi. İran, Azerbaycan gibi Müslüman bir ülke olmasına rağmen, geleneksel ticaret ortağı Ermenistan’ın müttefikidir. Ülkede çoğunlukla Azerilerin yaşadığı bölgelerde ise Azerbaycan yanlısı gösteriler patlak vermiş durumda. Dolayısıyla İran, arabuluculuk teklifi yaparak tehlikeli bir adım atmamaya özen göstermekte ve böylece kendi sınırları içinde zarara yol açabilecek bir yangın çıkmasına mâni olmak istemektedir.
1991 yılından bu yana Ermenistan ile Azerbaycan Cumhuriyeti arasında çatışmalara sahne olan Karabağ bölgesindeki savaşın 27 Ekim 2020 tarihinde bir anda tekrar başlaması doğal olarak bölgeye yakın büyük güçlerin tepki vermesine neden oldu. Savaşın başladığı günden itibaren Rus ve Türk yetkililerin yaptığı açıklamalar haber kanallarında gündem olurken, her iki ülkeye de komşu olan İran daha göze batmayacak şekilde davranmayı tercih ettiği için hakkında pek konuşan olmadı. Fakat, İran’ın kapısının önünde cereyan eden ve kendi güvenliği açısından tehdit oluşturan bir savaşı umursamadığı tabi ki söylenemez. Çatışmalar başladığından bu yana, hemen sınırının karşısına gelebilecek yabancı unsurlar veya paralı askerlerin ihtimali bile Tahran’ı endişelendirmektedir. İlaveten, İran ile Kafkaslar arasındaki sınır olan Aras Nehri’nin İran tarafına havan toplarının düştüğü bir ortamda, bu sınır bölgesindeki insanların ve altyapının korunması doğal olarak önemli bir meseledir.
Enerji merkezli çok özel bir bağ
Bu nedenle, İran’ın pozisyonu paradoksal olmasına rağmen aslında gayet açıktır. Kendisi gibi çoğunluğu Şiilik taraftarı olan ancak ABD ile müttefik olmayı tercih eden, Müslüman Azerbaycan’ı desteklemek yerine, İran 92’den bu yana Ermenistan’ın büyük müttefiklerinden biri olmaktan adeta gurur duymaktadır. İran bu müttefiklik çerçevesinde, denize kıyısı bulunmayan Ermenistan’a 90 yıllardaki savaş sırasında ve sonrasında deniz üzerinden bir ikmal hattı açarak çok büyük bir iyilik yapmıştı. Özellikle enerji alanında devam eden iki nitelikli ilişki (Tahran gönderdiği gaz karşılığında Ermenistan’daki Metsamor nükleer santralinden elektrik almaktadır) bölge uzmanları tarafından sık sık İran’ın pragmatizmine ve milli çıkarları için İslami hassasiyetleri hiç çekinmeden yok sayabildiğine dair bir örnek olarak gösterilmektedir. İran’ın kötü durumdaki Müslümanları koruduğuna da söylemleri söz konusu Filistin ve Keşmir gibi yerler olunca gayet sesli olurken, mesele Karabağ’a gelince dilsiz olmaktaydı. Ancak bu bakış açısının son gelişmeler ışığında tekrar değerlendirilmesi gerekmektedir.
İran çatışmaların başlamasından 10 gün sonra yani 6 Ekim 2020 tarihinde tarafsızlığını ilan ederek, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü savunduğunu belirtti ki bu çok az da olsa Bakü taraftarı bir açıklamaydı.
İran-Azeri ilişkilerinde iyileşme
İran-Azeri dostluğu reddedilemez bir gerçekliktir ancak bu dostluğun pek de büyük yansımaları yoktur. 2017 yılında İran’ın yıllık ihracatının yalnızca %0,45’i Ermenistan’a gitti. Azerbaycan ile olan ticaret bundan biraz daha fazla olmasına rağmen, 2017 yılında İran ihracat hacminin %0,70’ine ulaşılmasından bu yana sürekli düşüşteydi. Azerbaycan’ın bağımsızlık ilan ettiği 1991’den bu ülke ile ilişkileri son derece gergin olan İran, son birkaç yıldır bu gidişatı değiştirmek için çalışmaktaydı. İki devlet arasındaki anlaşmazlık havasının birçok nedeni vardır: İran’ın İslami grupları kendi amaçları doğrultusunda kullanmak istemesi, İran’daki Azeri azınlığı meselesi, Hazar Denizi üzerindeki sınırlar hakkındaki fikir ayrılıkları, her iki devlet tarafından da gerçekleştirilen büyük çaplı askeri tatbikatlar ve hatta Tahran yönetiminin Azerbaycan’a baskı yaparak 2012’deki “sapık” Eurovizyon yarışmasını (İranlı mollalar bu yarışmayı “eşcinsel festivali” olarak betimlemektedir) iptal ettirmeye çalışması gibi ufak meseleler gerginliğe neden olmaktadır. İki devlet arasında herhangi silahlı bir çatışma ortamına sebep olmayan bu gerginlikler 2010 yılından sonra biraz olsun azalmaya başladı.
Hem Ahmedinejad hem de Ruhani dönemlerinde, Azerbaycan ile olan bağların güçlendirilmesi için bazı adımlar atıldı. Bağımsız ve dengeli bir dış politika oluşturmak isteyen Azeri Başkan İlham Aliyev, bölgedeki ABD nüfuzunun azalması dolayısıyla, komşu ülkeler ile çok sayıda yeni bağlar tesis etti. Baba Aliyev’in (Haydar Aliyev) ve bölgedeki diğer devletlerin en büyük müttefiki Amerika idi. Oğul Aliyev (İlham Aliyev) göreve geldiğinde, güvenlik, ticaret ve enerji merkezli İran-Azeri ilişkisinin boyutlarını genişletti. 2005 yılında karşılıklı saldırmazlık anlaşması imzalandı ve ilaveten, Aliyev ile Ahmedinejad arasında Nahçıvan özerk bölgesine İran gazının ulaştırılması için bir boru hattı inşa edilmesine dair anlaşmaya varıldı.
İran Azerbaycanı bölgesindeki sokak protestoları
Bu nedenle, bakıldığında iki Şii çoğunluğa sahip devlet arasında henüz yeni olmasına rağmen bir dostluğun olduğunu söyleyebiliriz ancak bu İran’ın Ermenistan ile olan dostluğunun derinliğinin yanından dahi geçemez. Geçtiğimiz ayın sonlarında alevlenen çatışmalara gelirsek, İran şimdilik tarafsızlık kartını oynayıp, taraflar arasında arabuluculuk yapmaya hazır olduğunu söyleyerek, krizi çözmeye yönelik bir plan üzerinde çalıştığını ilan etti. Attığı bu adımlara rağmen, İran’ın kendisini Ermenistan’ın sadık müttefiki kimliğinden azat etmesi pek de mümkün görünmemektedir. Bu durum İran için, aralarında kendi sınır bölgelerindeki meseleler dahil bazı sorunlar doğurmaktadır. Uzun süredir özerklik hayalleri olduğu bilinen ülkedeki Azeri azınlığın devam eden savaşa olan ilgisi her geçen gün artmaktadır. Henüz savaşın ilk günlerinde İran Azerbaycanı bölgesindeki şehirler ve hatta Tahran’da sokaklara dökülen binlerce Azeri, Rusya’dan gönderilen silah ve askeri ekipmanların Ermenistan’a ulaştırılması için kullanılan İran-Ermenistan sınırının kapatılmasını talep etmişti.
Bu bağlamda bakıldığında, İran’ın Azerbaycan’ın düşmanı olduğu düşüncesini insanların arkalarında bırakmaları hayli zordur. İlaveten bu düşünce, ayrılıkçı hayalleri ve hatta etnik kökene dayalı çatışmaları körükleyebilir. 1 Ekim’deki protestolarda göstericilerin Ermenistan bayrağı yakmaları dikkat çekmişti. Bu yüzden, 80 İranlı firmanın Karabağ ekonomisine yatırım yaptığı, nisan ayına ait olduğu bildirilen görüntülerde 200 kamyonun Karabağ’a girmesi gibi iddialar İranlı yetkililerin paniklemesine yol açtı ve hemen resmi olarak reddedildi. İran Azerbaycanı bölgesinde arı kovanına çomak sokan asıl gelişme, İran-Ermenistan sınırındaki Norduz’da görüntülenen ve içinde askeri ekipman olduğu belli olan askeri kamyonların görüntüleriydi. Ancak Tahran yönetimi bu örnekte de diğerlerinde olduğu gibi Ermenistan’a askeri yardım yaptığı iddialarını yine reddetti.
Güç yapısının kalbinde çatlak sesler
Yürütülen inkâr politikasına rağmen, devletin güç yapısı ve hatta Hamaney'in yakın çevresinde çatlak sesler duyulmaya başladı. 1 Ekim’deki protestolar devam ederken, Ayetullah’ın İran Azerbaycanı bölgesindeki dört temsilcisi (Doğu ve Batı Azerbaycan, Erdebil, Zencan temsilcileri) Karabağ’ın Azerbaycan’a iade edilmesini destekleyen resmî açıklamalarda bulundu. Bu açıklamalar hem İslami kardeşliğe hem de uluslararası hukuka uygun açıklamalardı. Açıklamaları yapan temsilciler, yaptıklarının hem İslam Cumhuriyeti’nin hem de Kuran’ın ilkelerinden olan mazlumun müdafaa edilmesi felsefesine çerçevesinde olduğunu bu yüzden İran’ın Azerbaycan’ını mücadelesinde desteklemesi gerektiğini belirttiler.
İran tarafından gelen bu açıklamalar aslında yeni görülen bir durum değildir zira geçmişte Ayetullah Amerli Erdebil de halefi Ayetullah Musavi Erdebili gibi, Karabağ meselesinde İran’ın dini kardeşlik çerçevesinde Azerbaycan’ın safında olması gerektiğini belirten açıklamalar yapmıştı. Ayrıca, eski Devrim Muhafızları komutanlarından Muhsin Rıza 2013’de Azeri savaşçıların İran topraklarında eğitilmesi ve aynı zamanda sınırın diğer tarafına da İranlı unsurların yerleştirilmesi için varılan mutabakatı onayladığını ilan etmişti. Bu açıklamalarda “Azerbaycan Cumhuriyeti” teriminin asla kullanılmaması ve kuzeydeki komşuya sadece “Azerbaycan” denilmesi ilgi çekicidir. İranlı yetkililer geçmişte yaptıkları açıklamalarda, kafa karışıklığının engellenmesi ve sınırın iki yakasında siyasi, idari ve kültürel açıdan farklı iki ayrı yapı olduğunun vurgulanması amacıyla “Azerbaycan Cumhuriyeti” ile İran Azerbaycanı arasındaki farklı özellikle vurgulardı. Bakü’den yönetilen ülke için “Azerbaycan” teriminin kullanılması, aslında İran’ın taraf tuttuğu ve devam eden savaş hakkında her geçen gün daha da heyecanlanan Azeri halka tabi oldukları devletin onlara ihanet etmediği mesajı verilmesi için yapılmış kasıtlı bir hamledir.
Neresinden bakılırsa bakılsın, İranlı yetkililerin kendilerini dikkatli olmak zorunda hissettikleri açıkça görülmektedir. Bir taraftan Ermenistan ile olan stratejik ortaklığın tehlikeye atılmaması gerekirken diğer yandan da Bakü yönetimi ile olan iş birliğinin arttırılması ve İran’daki Azerilerin milli dayanışma duygularının zedelenmemesini sağlayacak uygun bir ortam yaratılması gerekmektedir. Sonuç olarak bakıldığında, İran tarafının kullanmayı seçtiği söylem, Azeri milli söylemine hem yakın hem de bu söylemi yıkmak isteyen bir doğaya sahiptir. Yani, bu söylemin, İran’ın mesele ile ilgili olarak kullandığı kavram çerçevesine uygun hale getirilmesi esastır: Bu söylem çerçevesinde, “kuzeydeki Azeriler”, Azeri’den önce Şii'dirler. İran’ın resmî açıklamalarında Azerbaycan’ın “ehl-i beyt toprakları” olduğu da vurgulanarak, Şiilerin taptığı İmamlar ile Azeriler arasında bir bağ kurularak, İran’ın avantaj elde etmesi sağlanmıştır.
Krizi çözecek bir arabulucu mu?
Karabağ’da devam eden çatışmalar İran için gayet büyük çaplı bir sorun teşkil etmektedir. Ancak aynı zamanda bu sorun, İslam Cumhuriyeti’nin kendisini “yeniden tanımlaması” için bir fırsattır. Hali hazırdaki vaziyet, İran’ın hem harici hem de dahili güvenliğine bir tehdittir. Bu nedenle İran, resmi olarak tarafsız olduğunu ve Azerbaycan Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünü desteklediğini ilan ederek, iki ülke arasında olası bir arabulucu olabileceği mesajını vermeyi ve her geçen gün daha fazla soruna yol açan Ermenistan müttefikliğini unutturmayı hedeflemektedir. Bu arabuluculuk teklifi, İslam Cumhuriyeti’ne (geçtiğimiz aylardaki tutumunun aksine) vasat ve İranlı yetkililer tarafından “ateşe körükle gitmekle” suçlanan Türkiye’nin aksine istikrar taraftarı bir ülke olduğu mesajı verme fırsatı sunmaktadır. Bu doğrultuda, ülkedeki Azerilerin desteğinin sağlanması (hiç değilse düşmanlığının kazanılmaması) adına Tahran yönetimi, sessizce de olsa Azeri yanlısı bir söyleme şimdilik göz yummaktadır. Bu yöntem aslında muhalif söylemlerin güvenli bir şekilde tahliye edilmesi için İran tarafından sürekli başvurulan bir yoldur.
İster dini (Sünni Kürdistan ve Belucistan) ister etnik (Azeriler) meseleler (muhalefet), İran’ın kendi kavramsal ve ideolojik çerçevesine bir şekilde adapte edilerek etkileri ya azaltılmakta ya da tamamen bitirilmektedir. Bu nedenle, İran’ın Ermenistan ile Azerbaycan arasında arabuluculuk yapmak istiyor gibi görünmesi hususunda dikkatli olmamız gerekmektedir. Bu savaştaki anahtar oyuncuların Minsk Grubu ortak başkanları olan Rusya, Fransa ve ABD olması nedeniyle İran’ın pazarlık masasında etkili olabilmesi ufak bir ihtimalden öteye gidemese dahi yine de olasıdır zira Başkan Aliyev, geçtiğimiz temmuz ayındaki Ermenistan saldırılarının ardından, Minsk Grubunu “mesele hakkında bir şey yapmamakla” suçladı. İlaveten, Ermenistan ile sahip olduğu özel bağlar hasebiyle İran krize bir çözüm bulunması hususunda Bakü’nün gözüne faydalı bir ortak olarak görünebilir. İran’ın kurulduğu günden bu yana Minsk Grubu’nun işe yaramadığına dair yaptığı eleştiriler Tahran yönetimi için bugün bir avantaj sağlayabilir. Bu çerçevede, mesela Humeyni’nin dış ilişkiler danışmanı Ali Velayeti, İran’ın savaşan taraflara coğrafi ve kültürel olarak yakın olması nedeniyle, meseleye bir çözüm bulunması hususunda Fransa’dan daha ehliyetli olduğunu defalarca zikretmiştir.
Tercüme: Mepa News
Makalede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.