İran neden 'milis güçlere' fon sağlıyor? (İkinci Bölüm)
İran yüzlerce yıldır süregelen retoriğini değiştirdi. Zira destekledikleri milisler Fars, Şii olmaktan ziyade Arap ırkından kimselerdi.
Suriye özelinden yola çıkarak birçok parçayı birleştirdiğimizde önümüze şu gerçek çıkıyor. İran’ın yabancı milisleri hem politik, hem finansal hem de ideolojik olarak desteklemekle görevli birimi, İran Devrim Muhafızları’dır.
Parayı takip et!
İran, 1984 yılından günümüze ABD’nin terör destekçisi devletler listesinde yer almakta. (Listedeki diğer iki ülke ise Sudan ve Suriye’dir.
ABD Dışişleri'nin 2013 yılında yayınladığı rapora göre; İran’ın desteklediği örgütler Lübnan, Filistin, Suriye, Yemen, Bahreyn ve Irak’ta yer almaktaydı.
Ancak Abdo’ya göre Arap Baharı'na kadar İran, Arap ülkelerine tesir edebilmek için fırsat bulamamıştı.
İran’ın Suriye’deki rolü ile ilgili araştırmalar yapan bağımsız bir kuruluş olan Naame Shaam, Aralık 2015’te yayınladığı bir raporda İran’ın ülkedeki örgütlere olan desteğini az da olsa gözler önüne serdi. Zira ülkede İran destekli irili ufaklı grupların sayısı bile net değil.
Naame Shaam’ın raporunda yer alan tahmini istatistikler şöyle:
• Lübnan: Devrimin gerçekleştiği 1980 yılından Arap baharının başlangıcına kadar Hizbullah yıllık olarak 100 ila 200 milyon dolar destek almaktaydı. 2010 yılından itibaren bu miktarın yarıya indiği tahmin ediliyor.
• Irak: 2003 yılındaki ABD işgalinden Bush’un görevi bırakmasına kadar Şii milislere yıllık olarak 10 ila 35 milyon dolar aktarıldığı tahmin ediliyor. 2009 yılından sonra bu rakamın yıllık 100 ila 200 milyon dolara yükseldiği tahmin ediliyor.
• Filistin: İktidara geldiği 2007 ila Esed’a destek vermeyi reddettiği 2011 yılları arasında Hamas’a yıllık 100 ila 250 milyon dolar aktarıldığı düşünülüyor.
• Yemen: 2010 yılından günümüze yıllık 10 ila 25 milyon dolar Husi ayrılıkçılara maddi destek olarak ulaştırılmakta.
• Suriye: Esed yönetimi ve Şii milis örgütlerine geride kalan 5 yıllık zaman zarfında toplamda 15 ila 25 milyar dolarlık destek sağlandığı düşünülmekte.
• Toplam: Naame Sham isimli kuruluş tarafında hazırlanan rapora göre sözkonusu zaman içerisinde toplamda en az 20, en fazla 80 milyar dolarlık bir desteğin İran yönetimi tarafından yabancı milislere ve yasadışı terör örgütlerine aktarıldığı tahmin edilmekte.
Sözkonusu kaynak kısmen halk tarafından bağışlanıyor olsa da büyük kısmının İran Devrim Muhafızları ve ruhani liderin doğrudan fonlamaları ile gerçekleşmekte. Tüm bu fonlar İran’ın ambargolardan kurtulmak için geliştirdiği gizli ticaret ağı tarafından transfer edilmekte.
Diğer yandan Batı ülkelerininin birkaç yıldır nükleer silah geliştirdiği korkusu ile İran’a uyguladığı ekonomik yaptırımlar sözkonusuydu. Bu yaptırımlar da 2015 yılında kaldırılırken Amerika’nın içinden de muhalif sesler yükselmişti. Bu muhalif kesim İran’ın ekonomik olarak rahatladığı takdirde bölgede yer alan kanun dışı örgütleri terör faaliyetleri için desteklemeye devam edeceğinden korktuklarını dile getiriyorlardı.
Öyle de oldu. İran yaptırımların kalkması neticesinde, ilk etapta 100 milyar dolarlık bir fona kavuştu. Ancak halk bu ciddi meblağdan bir pay alamadı. Ülkenin asıl yöneticisi olan
“dini” liderlik mekanizması, gelen fonların az bir kısmını, olası bir ayaklanmayı engellemek maksadı ile, reel ekonomiye aktarırken; aslan payını söz konusu örgütleri desteklemeye ayırdı. Hatta bazı İran uzmanlarına göre dini liderlik mercii, Batı ile yapılan anlaşmaya sadece zaman kazanmak ve gelecek nakit para ile önümüzdeki 10 yılı kurtamanın hesaplarını gizli ajandalarının ana maddesine yerleştirerek hareket etti. Bu durum 2015 ve 2016 yıllarına ait devlet bütçelerinde yer alan savunma harcamalarındaki ciddi artış ile de açıkça görülmekte. Hatta uzmanlara göre bu durum, ülkede yaşam standardının değişmeyişi ve halk arasında yaygın olan işsizlik probleminin devam ediyor oluşundan da anlaşılmakta.
Mezhepçilik ve hayatta kalma çabası
İran’ın Ortadoğu’daki milis güçleri desteklemesinin nedeni Arap ülkelerinde de bir ayağını bulundurmak istemesinden ileri gelmekte.
Eğer Arap Baharı'nın ilk bönemlerine geri dönerek bir bakacak olursanız Hamaney’in konuşmalarında “İslami Uyanış” ifadelerinin oldukça sık bir şekilde yer aldığını görürsünüz.
Aslında gerçekleşen şey İran’ın Arap dünyasında yer alan Şii milis örgütlerini kurması veya mevcut olanları güçlendirdiği hakikatidir.
Nasrallah ise kendi üzerine düşen görevi yerine getirerek geçtiğimiz iki yılda lideri olduğu Hizbullah örgütünün Şii milis örgütü olduğunu tüm dünyaya gösterdi.
Ancak devrimden bugüne çok önemli tarihsel bir değişim de yaşandı. İran yüzlerce yıldır süregelen retoriğini değiştirdi. Zira destekledikleri milisler Fars, Şii olmaktan ziyade Arap ırkından kimselerdi.
Genel olarak bakıldığında bölgede yaşanacak olası bir mezhep çatışmasının kutuplarını İran ve Suudi Arabistan oluşturacaktır. Ancak şu bir gerçek ki varlığını ideolojisine borçlu olan ve kaybetmesi halinde tarih sahnesinden silinmesi muhtemel gördüğümüz Şii İran ideolojisidir.
MEE yazarı Karim El Bar tarafından kaleme alınan bu analizin ikinci bölümü Mepa News okurları için tercüme edildi.