Katil İsrail olunca lanetleyen, İran olunca susan iki yüzlüler
Irak’ın ABD ve müttefikleri tarafından işgalinden üç yıl sonra, devrik lider Saddam Hüseyin 30 Aralık 2006 sabahı idam edildiğinde Yemen’deydim. San’â’da, Kurban Bayramı namazı için arkadaşlarla musallaya gitmek üzereyken, El Cezire’nin özel yayınından öğrenmiştik Saddam’ın idamını. Yemenli Arap arkadaşların yaşadığı şok çok büyüktü. Ekranın önünde dona kalmıştı hepsi, hatta bazıları ağlıyordu. Bayram namazından sonra, San’â ve diğer şehirlerde yüzbinlerce insanın katıldığı gıyabî cenaze namazları kılındı. Saddam öylesine seviliyordu ki, kızı Rağd’ın “Babamı Yemen’e gömün, Irak özgürleştirildiğinde cenazesini tekrar Bağdat’a naklederiz” dediği bile ortaya çıkacaktı bilahare.
Saddam Hüseyin dendiğinde, benim aklıma Halepçe Katliamı, muhaliflerine ödettiği ağır bedeller, izlediği politikalar sebebiyle Irak’ın patlamaya hazır bir barut fıçısına dönüşmesi, Baasçı dünya görüşünün ülkesini sürüklediği çıkmaz sokak, kendisi ve adamları saraylarda sefa sürerken Irak halkının sefalet içinde yok olması gibi unsurlar geliyordu. Oysa Yemen’de “öteki Saddam”la tanışıyordum. Sırf Amerika devirdiği için sevilen, işlediği tüm suçlardan tevbe ettiği söylenen, kendisini ülkesine adamış Saddam’la… Aradaki çelişkiyi ve boşlukları kapatmak zordu şüphesiz, ama Saddam’ın iki ayrı yüzü, Arap sokaklarında yaşamaya devam ediyordu.
Sonraki yıllarda, tarihi okudukça, insanlara kulak verdikçe ve Ortadoğu’nun ara sokaklarında uzun seyahatlere çıktıkça, şunu fark ettim: Herkesin tuttuğu bir “takım” vardı ve zalimlerle mazlumların tanımı bile bu tribün taraftarlığı çerçevesinde şekilleniyordu. Kurbanlar arasında bariz bir şekilde ayrım yapılıyordu, düpedüz kurban seçiliyordu. Mutlak biçimde adaletin, doğrunun ve hakikatin peşinde olan insan çok azdı. Nice katliamı, nice diktatörü, nice savaşı ve işgali ele alıp dikkatle inceledim, kanaatim daha da pekişti.
Son olarak, İsrail’in Gazze’de imza attığı mezalimi ve soykırımı takip ederken aynı şeyi görüyorum: Suriye’de geçtiğimiz on yıl boyunca öldürülen 500 bin dolayında sivilin korkunç akıbetine alkış tutan, Halep ve diğer şehirler bombalanırken kafasını çevirip ıslık çalmayı seçen, Sünnîlere yönelik mezhep temelli etnik temizliği hiçbir insanî kaygı duymaksızın destekleyen ve tüm bunları sanki unutmuşuz gibi, şimdi karşımıza geçip Gazzeli çocuklar için ağıt yakar gibi yapan ikiyüzlüler var. Katil İsrail veya Amerika olunca lanetleyen, ama İran ve müttefikleri olunca sükût eden ikiyüzlüler… Türkiye içinde de, protesto gösterilerini siyaset malzemesine çevirip, “emperyalist ülkeler” kontenjanına sadece ABD’yi yazanlar aynı tiplerin yerel versiyonları.
Suriye’de sadece son on yılda, İsrail’in 1948’den günümüze öldürdüğü Müslüman sayısının on katından daha fazla Müslüman öldürüldü. Şam’daki Filistinli mülteci kampı Yermuk, Beşşâr Esed rejimi tarafından boşaltıldı, ahalisi tehcir edildi. Suriye’de öldürülen Filistinli mülteci sayısı 5 bine yaklaştı. Siyonist zulümden kaçan garibanlar, Baas zulmünden kaçamadılar…
Tüm bu detaylar, niçin gündeme getirilmiyor? Aksine, nasıl şimdi İsrail’in ABD’li ve Batılı destekçileri Gazze’deki kurban sayısına “şüpheyle” yaklaşıyorsa, Suriye’deki mazlumların başına gelenleri “Batı medyasının uydurması” sayan insanlar mevcut. Keza, Suriye’de sivillerin başına bomba yağarken, enkaz altından çıkarılan parçalanmış cesetlerin “stüdyolarda üretilmiş sahte görseller” olduğunu savunan nice Müslüman biliyorum. Aynı tezviratı ve istihzayı bugün Siyonist sosyal medya şarlatanları Gazze halkıyla ilgili yapıyor.
Şunu hiç unutmamalıyız:
Masum ve mazlum Müslümanların kimliklerini ayırdığımız içindir ki, coğrafyamızda türlü emperyalist güçler rahatlıkla at koşturabiliyor. Kimi dramı göklere çıkarıp kimisine sağır kesildiğimiz içindir ki, İslâm beldelerinde Müslümanların başı beladan kurtulmuyor. Kurbanlar arasında seçim yaptığımız içindir ki, bazı garibanlar seslerini hiçbir şekilde dünyaya duyuramıyor. Kendi tuttuğumuz tarafın zulümlerine sustuğumuz içindir ki, İslâm coğrafyasının dört bir yanında zulmün ve zalimin gücü bir türlü kırılamıyor.
Bugünler, toptan bir ıslâh-ı nefis ve özeleştiri günleri aynı zamanda…
Yeni Şafak'ta yayınlanan bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.