Kavalalı Mehmed Ali Paşa kimdir?
Kavalalı Mehmed Ali Paşa Mısır'da Batılılaşma projeleri ve Osmanlı Devleti'ne isyan etmesiyle bilinen ünlü Mısır valisidir.
Kavalalı Mehmed Ali Paşa; Mısır'da Batılılaşma projeleri, sekülerizme temel hazırlaması, acımasızlığı, 43 yıl süren (1805-1848) ve Mısır'ı fiilen Osmanlı Devleti'nden koparan valiliği ile bilinen ünlü Mısır valisidir.
Doğumu ve ailesi
Kavalalı Mehmed Ali Paşa (1769-1849), 1769'da bugün Yunanistan sınırları içerisinde kalan Kavala şehrinde doğdu. Babası tütün tüccarı İbrahim Ağa'nın Arnavut kökenli olduğu iddia edilse de Kavalalı'nın oğlu İbrahim Paşa Mehmed Ali Paşa'nın dedesi Osman Ağa'nın Konya'dan Kavala'ya yerleşen bir Türk olduğunu iddia etmektedir. Kavala'nın anne tarafından dedesi Çorbacı Hüseyin Ağa Kavala'yı yöneten önde gelen bir ayandı.
Kavala'da Mehmed Ali Paşa'nın doğduğu ev
Kavalalı'nın Mısır'a gidişi (1801)
Kavalalı çocukluk ve gençliğinde ciddi bir eğitim görmedi. 1787'de ailesinin yönlendirmesi ve kendi isteğiyle 18 yaşında asker oldu. Kavala çevresinde yüksek vergileri ödemeye itiraz eden köylülerle çarpıştı.
Napolyon Bonapart komutasındaki Fransız orduları 1798'de bir Osmanlı eyaleti olan Mısır'ı işgal etmiş ve buradan Filistin üzerine yürümüştü. Kuzey Filistin'de Akka'da Fransız orduları durdurulmuş ve Fransızlar geriletilmeye başlamıştı. Napolyon'un Mısır'dan ayrılmasıyla Fransız ordularının morali bozulmuş, Osmanlı Devleti Mısır'ı geri alma hazırlıklarına girişmişti.
1801'de Mısır'a gönderilen Osmanlı ordusunda yer alan Kavalalı Mehmed Ali, aynı sene savaşta başarılı görülüp binbaşı yapıldı. Eylül 1801'de Fransız orduları, İngiltere'nin de Osmanlı Devleti'ne askeri desteğiyle Mısır'dan tamamen atıldı. Bu arada maaşlarını alamayan askerleri organize eden Kavalalı, Mısır'daki Osmanlı askerleri arasında Osmanlı Devleti'ne karşı bir isyan da çıkardıysa da Osmanlı Devleti'nin oldukça zayıfladığı bir dönem olduğundan sonrasında üzerine gidilmedi.
Kavalalı'nın Mısır valisi olması (1805)
1798'de Napolyon tarafından işgal edilen Mısır, öncesinde de büyük oranda gerilemiş, yoksul düşmüş bir ülkeydi. Bu gerilemenin üzerine eklenen işgal, sonrasında Mısır'da kargaşaya, güç boşluğuna neden olmuştu. Askerleri maaşların gecikmesi gibi konulara karşı organize eden Kavalalı, bu güç boşluğundan faydalanarak 1801'de ayak basmasından önce hiçbir ilgisinin olmadığı Mısır'da askerlere dayanarak önemli bir güç olmaya başlamıştı.
Yine bu dönemde Kavalalı Mısır'da etkili bir isim olan Ömer Mekrem Suyuti ve Ezher şeyhleriyle de iyi ilişkiler geliştirmişti.
Mısır valisi olmak isteyen Kavalalı tarafları birbirine kışkırtıp aradan sıyrılma siyaseti gütmeye başladı. Mısır'da 1517'de Osmanlıların Mısır'ı almasıyla sona eren Memlukler Devleti'nin yönetici sınıfından gelenler halen idarede etki sahibiydi. Kavalalı Memluk beylerini, yeni vali Hurşid Paşa'yı, Mısır halkını, Osmanlı Devleti'ni birbirine karşı kışkırtarak birbirine düşürdü. Aldığı yerel destek ve İstanbul'u da yönlendirmesiyle, Temmuz 1805'te Osmanlı Devleti Kavalalı'yı Osmanlı'nın en önemli eyaletlerinden biri olan Mısır'ın valisi olarak atadı.
19. yüzyıl başında Osmanlı Devleti'nin eyaletler üzerindeki otoritesi oldukça zayıfladığından valiler bağımsız bir devleti yönetiyor serbestliğinde hareket edebilmekteydi. Bu serbestlikten yararlanarak Kavalalı da Mısır'ı bağımsız bir ülke gibi yönetmeye başladı.
Kavalalı yönetiminde Mısır
Kavalalı iktidarı için tehlikeli gördüğü ulema sınıfının etkisini kırmak için vakıf arazilerinin gelirlerine el koydu, tüm itirazları, yönetim tarzına eleştirileri suikast gibi yöntemlerle bastırdı ve bir kaos ortamı oluşturarak mutlak idareyi sağladı.
Avrupa'dan subaylar getirerek Batılı tarzda bir Mısır ordusu ve donanması kurdu, Mısır'da pamuk tarımını başlattı. 1828'de Kavalalı'nın emriyle Mısır'da Türkçe ve Arapça yayın yapan Vekayi-i Mısır gazetesi yayına başladığında henüz Osmanlı Devleti'nin başkenti İstanbul'da gazete yayınlanmamaktaydı. İstanbul'da 1831'de yayınlanacak ilk gazete olan Takvim-i Vekayi'de Vekayi-i Mısır örnek alınacaktı.
Mısır'ın tarım toprakları çok verimli olmasına rağmen az olduğu için topraksız köylülük yaygındı. Tarım işlerinde işçi olarak kullanılan, "fellah" olarak isimlendirilen bu topraksız köylüler Kavalalı'nın tarım ve diğer projelerinde adeta köleleştirildi ve çok ağır şartlarda çalışmaya zorlandı.
Memluklerin imhası (1811)
İktidarı tekelinde toplamak için Memluk beylerinin nüfuzunun azaltılmasına özel önem veren Kavalalı onlara bir tuzak hazırladı. Oğlu Tosun Paşa komutasında Mısır Ordusu'nun 1. Suudi Devleti'ne karşı harekete geçmesi münasebetiyle Mart 1811'de Kahire'de verilen ziyafete Memluk beyleri davet edildi. Bu ziyafette Kavalalı'nın emriyle gafil avlanan Memluk beyleri Kavalalı'nın askerlerince topluca katledildi. Memluk beylerinin ortadan kalkması ve öldürülme yöntemlerinin yaydığı korkuyla Kavalalı Mısır'a tamamen hakim oldu.
Kavalalı'nın Avrupa'dan kanun ithali
Kavalalı yönetiminde örfi hukuku aşacak şekilde, İslam Hukuku'nun sabit hükümlerinin olduğu alanlarda Avrupa'dan kanun ithaline başlandı. 1830 itibariyle Mısır'da hukuk sistemi büyük ölçüde Batılılaştırılırken ve seküler hale gelirken, Osmanlı Devleti'nde henüz Avrupa'dan ithal edilen kanunlar bulunmamaktaydı. Osmanlı Devleti Tanzimat sürecinde 1840'lı yıllardan itibaren Avrupa'dan kanun ithaline başlayacak ve Mısır'da olduğu gibi İslam Hukuku'nun geçerlilik alanı oldukça sınırlanacaktı.
Bu sebeple Kavalalı Mehmed Ali Paşa başta Arap Alemi'nde olmak üzere, bölgede seküler ve Batılı kanunların uygulanması sürecini başlatan isim olarak görülmektedir.
Kavalalı'nın Arap Yarımadası Seferi ve Suudilerle Savaşı (1811-1818)
Osmanlı'nın hakimiyeti dışındaki İç Arabistan'daki Necd Bölgesi'nde bugünkü Riyad'ın hemen batısındaki Diriye kasabasını 1446'dan beri yöneten Suudi Ailesi 18. yüzyılın ikinci yarısında genişleme siyaseti gütmeye başlamış, bu siyaset 1795'te Ahsa'yı almalarından itibaren hız kazanmıştı.
1803'te Suudi Devleti Osmanlı Devleti'ne hukuken bağlı sayılmakla beraber Şerif idaresince oldukça bağımsız bir biçimde yönetilmekte olan Mekke ve Medine'yi de içeren Hicaz'ı taşıdığı dini anlam nedeniyle almaya karar verdi.
1803'te Suudi güçleri Taif, Mekke ve Medine şehirlerini ele geçirip Hicaz'ı topraklarına kattı.
Osmanlı Devleti içinde bulunduğu zor durum, ordunun güçten düşmesi, coğrafi uzaklık nedeniyle Hicaz'a seferi erteleyen Osmanlı Devleti daha sonra bu seferi Kavalalı'nın daha modern bir orduya sahip olması nedeniyle ondan yapmasını istedi, Kavalalı bu teklifi kabul etti.
1811'de Kavalalı oğlu Tosun Paşa'yı Mısır Ordusu ile Hicaz'a gönderdi. 1811-1813 dönemindeki şiddetli savaşlarla Mısır Ordusu Mekke ve Medine de dahil Hicaz'ı Suudilerden aldı. Hicaz halkı Mısır Ordusu'nun kendilerine karşı sert davrandığından ve savaş suçları işlediğinden şikayetçi oldu.
Necd'e çekilen Suudi Devleti ile Tosun Paşa 1814'te ateşkes yaptı. Tosun Paşa'nın 1816'da ölmesi üzerine Kavalalı diğer oğlu İbrahim Paşa'yı Hicaz'a gönderdi ve Osmanlı Devleti'ne danışmaksızın ondan daha önce Osmanlı hakimiyetinde olmayan Necd'i de almasını istedi. 1816-1818 döneminde süren savaşla Mısır Ordusu Necd'i de alıp Suudi Devleti'ni yıktı. Mısır Ordusu Suudilerin başkenti Diriye'yi ele geçirdiğinde 5 bin nüfuslu şehirdeki tüm halkı katletti ve şehri tamamen yakıp yıktı. Mısır Ordusu Necd'i baştan aşağı tahrip edip yerleşim birimlerindeki halkı katletti.
Mısır Ordusu'nun yakaladığı Suudilerin emiri Abdullah bin Suud Kavalalı'nın emriyle işkence yapılarak gemiyle İstanbul'a gönderildi ve İstanbul'da idam edildi. Hicaz ve Necd Seferi Kavalalı'nın prestijini artırırken İstanbul'da daha sonra kendisine yönelik bu seferlerden dolayı eleştiriler oldu. Kavalalı'nın ordusunun Hicaz ve bilhassa Necd'de halka karşı işlediği suçlar, Necd Seferi'nin İstanbul'dan izinsiz yapılması eleştirildi. Daha sonraları Abdullah bin Suud'a ağır işkence yapılması ve idam için İstanbul'a getirilmesi de Kavalalı'nın Arap Yarımadası ve İstanbul'u kalıcı olarak düşman etme girişimi olarak değerlendirilecekti.
İlerleyen yıllarda Mısır Ordusu Kavalalı'nın çok da önem vermediği Necd'i kaybetti ve Necd'de 1824'te Suudi Ailesi ikinci bir devlet kurdu. Hicaz ise Kavalalı denetimine girdi.
Kavalalı'nın Sudan Seferi (1820-1824)
Topraklarını genişletmek isteyen Kavalalı 1820'de uygun genişleme alanı olarak sadece Sudan'ı bulabildi. Hartum da dahil Kuzey Sudan ve Orta Sudan'ın çoğu o dönemde Mısır'a bağlı bulunmaktaydı. Mısır Ordusu'nun 1820-1824 Seferleriyle Orta Sudan ve Güney Sudan da tamamen Mısır egemenliğine girdi. Mısır Ordusu'nun bölge halkına sert davranması hoşnutsuzluğa ve ilerleyen dönemlerde isyanlara neden oldu.
Yunan İsyanı ve Kavalalı (1821-1828)
1821'de Mora Yarımadası başta olmak üzere Osmanlı Devleti'ne karşı Yunan İsyanı'nın başlaması üzerine Osmanlı Devleti ordusunun gücü nedeniyle Kavalalı'dan isyanı bastırmasını talep etti ve karşılığında Girit'in de Kavalalı'ya bırakılacağını vadetti.
1821'de İbrahim Paşa komutasında Mısır Ordusu ve Donanması Mora'ya ulaştı. Savaş boyunca Mısır Ordusu ciddi kayıplar verdi. Kavalalı 1827'de isyanın bastırılma çabalarına yardımından ötürü dönemin padişahı 2. Mahmud'dan Suriye ve Filistin'in yönetiminin de kendisine bırakılmasını istediyse de kabul edilmedi. Ekim 1827 Navarin Baskını'nda İngiltere-Fransa-Rusya donanmaları Osmanlı donanmasıyla beraber Mısır donanmasını da imha etti.
Bunun üzerine Kavalalı İstanbul'dan izin almaksızın müttefikleri temsil eden İngiliz Amiral Codrington ile Mısır Ordusu'nun savaşsız Mısır'a tahliyesine dair Temmuz 1828'de İskenderiye’de bir anlaşma imzaladı. Nisan 1828'de Osmanlı-Rus Savaşı başlamışken yaşanan bu gelişme İstanbul'da isyan olarak değerlendirildi, Kavalalı'nın Osmanlı Devleti Rusya karşısında oldukça zor durumdayken ordusunu Mısır'da toplaması da ayrıca kızgınlığa sebep oldu.
Osmanlı Devleti'nin Rusya'ya yenilmesi üzerine 1829'da imzalanan anlaşmayla Osmanlı Devleti Mora ve Attika Yarımadaları üzerinde bağımsız bir Yunanistan'ın varlığını tanıdı.
Kavalalı'nın Osmanlı'ya isyan nedenleri
Kavalalı 1805'ten itibaren Mısır'ı yönetirken Osmanlı Devleti'nde 18. yüzyılda başlayan merkezi otoritenin zayıflamasından faydalanarak vali gibi değil bağımsız bir devlet başkanı gibi hareket etmiş, kendi ordu ve donanmasını kurmuştu. 1826'da Osmanlı padişahı 2. Mahmud Yeniçeri Ocağı'nı kaldırarak merkezi otoriteyi yeniden güçlendirmeyi hedefledi. Fakat devam eden Yunan İsyanı, Navarin Baskını, Osmanlı-Rus Savaşı gibi gelişmeler bu projeyi 1829'a erteledi.
1829'da Osmanlı merkezi idaresi önce daha küçük eyaletlerde başına buyruk hareket eden valileri azledip İstanbul'a daha bağlı yönetimler kurmaya başladı. Son hedefin kendisi olacağını düşünen Kavalalı devrilmeden devirme stratejisi gütmeye karar verdi. Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması, Yunan İsyanı, Osmanlı-Rus Savaşı Osmanlı Ordusu'nu çok zayıflatmıştı. Mısır Ordusu'nun Osmanlı Ordusu'ndan daha güçlü olduğunu ve Osmanlı'yı yenebileceğini hesaplayarak İstanbul'a yürümeye karar verdi.
Tarihçilere göre Kavalalı'nın nihai hedefi, yapabilirse Osmanlı Hanedanı'nın yönetimini bitirip tüm devletin başına geçmek, bunu başaramazsa Arap ülkelerini birleştiren yeni bir devlet kurmaktı.
Kavalalı kendi ordusunun, özellikle de donanmasının çok yıprandığı Yunan İsyanı'nın bastırılmasının ardından Osmanlı Devleti'nin Yunanistan'ın bağımsızlığını tanımasına da kızmıştı.
Kavalalı'nın Osmanlı Devleti'ne ilk isyanı (1831-1833)
1831'de Mısır Eyaleti'ne komşu olan ve Kavalalı'nın ele geçirmek istediği Şam Eyaleti yöneticileriyle yaşanan sınırdan fellahların geçişine dair küçük bir ihtilaf Kavalalı'ya Şam Eyaleti'ni işgal bahanesi verdi. Kasım 1831'de İbrahim Paşa komutasındaki Mısır Ordusu Şam Eyaleti'ne bağlı olan Filistin'e girdi ve Osmanlı birliklerini bozguna uğratıp Filistin'i ve Lübnan'ı ele geçirdi.
Osmanlı Devleti Kavalalı Mehmed Ali Paşa ve oğlu İbrahim Paşa başta olmak üzere Mısır idarecilerine azil ve yakalama kararı çıkardı. Mısır, Girit ve Hicaz valisi olan Mehmed Ali Paşa'nın valilikten azledildiği vurgulandı.
Birkaç ay Filistin'in kuzeyindeki Akka Kalesi'nin muhasarasında oyalanan Mısır Ordusu Mayıs 1832'de Akka'yı almayı başararak Suriye'ye saldırdı.
Dimaşk'ı (Şam) almasının ardından Suriye'de Beylan'da toplanan Osmanlı Ordusu'nu Temmuz 1832'de yenen İbrahim Paşa komutasındaki Mısır Ordusu Halep'i de alarak Anadolu'ya girdi ve direnç görmeden Konya'ya kadar ilerledi. Aralık 1832'de Osmanlı Veziri Azamı Reşid Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu'nun da Mısır Ordusu'nca yenilmesiyle sadece Anadolu değil İstanbul da tehlikeye düştü.
Bu tehlike karşısında Osmanlı Devleti bir yandan İngiltere, Fransa ve Rusya'dan yardım isterken bir taraftan da Kavalalı Mehmed Ali Paşa ve Kütahya'ya kadar ilerleyen oğlu İbrahim Paşa ile de görüşmelere başladı. Osmanlı Devleti Kavalalı'nın yönettiği Mısır, Girit ve Hicaz'a ilaveten bugünkü Suriye, Filistin, Ürdün ve Lübnan'ı da Kavalalı yönetimine bırakmayı kabul ediyordu. Fakat Kavalalı Adana ve çevresini de istemekteydi. Bu sebeple görüşmeler sonuçsuz kaldı.
Fakat Mısır Ordusu'nun baharla Kütahya'dan İstanbul'a hareketlenmesi üzerine 2. Mahmud Adana Vilayeti'nin de Kavalalılara verilmesini kabul etti. Mayıs 1833 Kütahya Anlaşması'yla imparatorluk adeta Osmanlı ve Kavalalı Hanedanları arasında bölüşülmüş oldu. Mısır, Sudan, Girit, Hicaz, Filistin, Suriye, Lübnan, Ürdün, Çukurova Kavalalı ve oğlu İbrahim Paşa'nın yönetimine bırakıldı.
Gücünün zirvesinde Kavalalı Hanedanı
Mısır Ordusu'nun İstanbul'a girme imkanı varken bunun yerine bu anlaşmayı kabul etmesi büyük ölçüde İngiltere'nin Kavalalı'ya anlaşmayı kabul etmesi yönündeki baskısından kaynaklanmaktadır. Fransa ile daha iyi ilişkilere sahip ve güçlü bir figür olan Kavalalı'nın Osmanlı tahtına el koymasını çıkarlarına uygun bulmayan İngiltere aynı zamanda doğacak güç boşluğunda Rusya'nın Balkanlar ve Anadolu'yu ele geçirip güçlenmesinden de endişe etmişti.
Bu süreçte Mısır, Lübnan, Filistin, Ürdün ve Suriye'yi idare eden Kavalalı, bu topraklarda Batılılaşma ve hukukta sekülerleşmenin öncüsü oldu.
Aynı zamanda Kavalalı tarafından ele geçirilen Filistin ve Kudüs'te de Yahudi ve Hıristiyanlar faaliyet göstermeye başladı. Bölgede Batılı güçler ve Yahudiler öncülüğünde yerleşimler, kurum-kuruluş ve okullar teşkil edildi. İlerleyen dönemde Osmanlı Kudüs'ü geri alabilse de, bu süreç geriye çevrilemeyecek ve bölgede Batılıların, Hristiyanların ve Yahudilerin etkinliği artarak devam edecekti.
1833-1839 Dönemi
Kütahya Anlaşması'nı içine sindiremeyen 2. Mahmud Kavalalı'yı yenmek üzere çalışmalara başladı. Temmuz 1833'te Hünkar İskelesi Anlaşması'yla Rusya'ya imtiyazlar verilerek Kavalalı'ya karşı olası bir savaşta Rusya'dan destek alındı. Kavalalı ise yeni toprakları yönetmekte huzursuzluk ve isyanlarla karşılaştı. Özellikle Suriye'de halk Kavalalı'nın vergileri artırmasından, ordusunun halka kötü davranmasından şikayetçiydi.
1834'te Kavalalı Avrupa'da bağımsızlık için destek toplama çabasına girdi. Fransa bu gelişmeye sıcak bakarken İngiltere şiddetle karşı çıktı. İngiltere Kavalalı'nın Irak'ı da ele geçirip Basra Körfezi üzerinden İngiltere'nin en değerli sömürgesi Hindistan için tehdit oluşturmasından endişe etmekteydi.
1838'de Kavalalı'nın bağımsızlık niyetini açıkça ilan edip Avrupa'ya temsilciler gönderdi. Kavalalı'nın hırsının tehlikeli ve ileride kendisine zararlı olabileceğini düşünen İngiltere bu karara şiddetle karşı çıktı. Kavalalı bağımsızlık ilanı kararını dondurdu.
İngilizlere büyük taviz: Baltalimanı Anlaşması (1838)
Kavalalı'nın yükselişinden endişe duyan İngiltere yine de bu gelişmeyi Osmanlı Devleti'nden taviz almak için kullanarak bir taşla iki kuş vurmak istedi. Kavalalı'ya karşı Osmanlı Devleti'ne destek olmanın karşılığı olarak Ağustos 1838'de imzalanan Baltalimanı Anlaşması'yla Osmanlı Devleti İngiltere'ye büyük ticari tavizler verdi.
Bu anlaşmayla Osmanlı Devleti gümrükleri çok düşürdü, İngiliz tüccarlara Osmanlı topraklarında yapacakları ticaretlerde yerli tüccarların üstünde ticaretler ve daha az vergi ödeme imkanı verdi, Osmanlı Devleti'nin öncelikli ihtiyaç duyduğu hammaddelerin yabancı tüccarlarca ithali gibi tekel uygulamaları kaldırıldı. 1838-1841 döneminde Osmanlı Devleti bu anlaşmayı diğer Avrupa devletleriyle de yaptı.
Baltalimanı Anlaşması Avrupalı üretici ve tüccarları, yerli üretici ve tüccarlar üzerinde avantajlı hale getirerek yerli üretime büyük zarar vermekle eleştirilmiştir. Osmanlı topraklarında nüfuzunu artıran Avrupalı tüccarların gayrimüslim tebayı çalışmak için tercih etmesi, Osmanlı Devleti'nin sonuna kadar gayrimüslim tebanın Müslüman tebaya göre zenginleşmesine neden olduğu ve iç gerilimi artırdığı tespitleri de yapılmıştır.
Bu anlaşmayla Kavalalı'nın en büyük kaynaklarından olan gümrük ve tekel gelirlerine darbe vurulması Kavalalı'nın ordusuna yaptığı masrafları azaltmak zorunda kalmasına da yol açmıştır.
2. Osmanlı-Kavalalı Savaşı ve İngiliz Müdahelesi (1839-1840)
1839'da Osmanlı Devleti Kavalalı'ya karşı savaş ilan etti. Suriye üzerine yürüyen Osmanlı Ordusu ile İbrahim Paşa komutasındaki Mısır Ordusu Nizip'te karşıladı. Nizip Savaşı Osmanlı Ordusu'nun ağır bir mağlubiyet alması ve büyük ölçüde esir alınmasıyla sona erdi. Yenilgi haberi İstanbul'a ulaşmadan padişah 2. Mahmud hayatını kaybetti ve yerine oğlu Abdülmecid geçti.
Tam bu dönemde Osmanlı donanmasının başında bulunan Kaptanı Derya Ahmed Fevzi Paşa Osmanlı merkezi donanmasıyla beraber Mısır'a sığınıp Kavalalı'nın safına geçti. Bu gelişme İstanbul'da büyük bir şok etkisi oluşturdu.
İbrahim Paşa'ya Anadolu'yu istila ve İstanbul kapılarına dayanma imkanı açılmıştı. Fakat bu kez Kavalalı sorunu Avrupa'da bir numaralı gündem maddesi olmuştu. Sadece bölgeye müdahele imkanı olmayan Fransa ve İspanya Kavalalı'dan taraf olurken İngiltere, Rusya, Avusturya ve Prusya bu krizde Kavalalı'nın karşısındaydı. Bu devletlerden sadece İngiltere bölgeye doğrudan müdahele edecek güce sahipti.
Kurulan bir İngiltere ve Osmanlı askeri ittifakıyla İngiltere Donanması Osmanlı güçlerini de alarak Doğu Akdeniz kıyılarında Kavalalı'ya karşı saldırıya geçti. Beyrut, Akka, Sayda, Hayfa gibi limanlar İngiliz donanmasınca bombalandı ve İngiliz gemilerince taşınan Osmanlı askerleri yaptıkları çıkarmalarla bu şehirleri ele geçirdiler. Suriye, Filistin ve Lübnan kıyılarındaki bu gelişmeler nedeniyle Kavalalı'nın ordusu Anadolu'ya yürüyemedi.
İngiltere Kavalalı için çok önemli olan Mısır'ın İskenderiye Limanı'nı da bombalamakla tehdit etti. İngiliz saldırılarında kara ve deniz güçleri ağır kayıplar veren Kavalalı, İngiltere ile uzun vadeli bir savaşı sürdürmesinin yıkımına yol açacağına karar vererek 1840'da tavizler vererek barışa hazır olduğunu belirtti. Kasım 1840'da imzalanan ateşkesle savaş bitti.
Ateşkeste Kavalalı'nın başlıca şartı Mısır'ın valiliğinin Kavalalı Ailesi'ne bırakılması ve özerkliğinin çok geniş olmasıydı. Kavalalı'nın bu şartı kabul edilmişti.
Mayıs 1841'de imzalanan nihai anlaşmayla Osmanlı Devleti Kavalalı'yı yeniden Mısır valisi olarak tanıdı ve Mısır valiliğini Kavalalı Ailesi'ne bıraktı. Mısır'a fiilen iç bağımsızlık derecesinde bir özerklik tanındı ve 18 bin kişiyle sınırlı orduya sahip olma hakkı verildi. Kavalalı'nın ölümüne değin, ailesine geçmemek üzere Filistin de Kavalalı yönetimine bırakıldı. Kavalalı diğer tüm bölgelerden vazgeçerken 1839'da kendisine sığınan Osmanlı donanmasını da iade etti. Anlaşmanın ardından Mısır meselesi dünya gündeminden düştü.
Kavalalı'nın son yılları (1841-1849)
Valiliğini sürdüren Kavalalı 1846'da İstanbul'u, İstanbul'da Sultan Abdülmecid'i ve memleketi Kavala'yı ziyaret etti. 1848'de 79 yaşına vardığında, artan sağlık sorunları nedeniyle yerini oğlu İbrahim Paşa'ya bıraktı. İbrahim Paşa bu karar üzerine Eylül 1848'de İstanbul'a davet edildi ve valilik kendisine verildi. Böylece Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın 43 yıllık Mısır valiliği sona ermiş oldu.
Fakat Kasım 1848'de İbrahim Paşa da hastalık nedeniyle öldü. Kavalalı'nın bir diğer oğlu olan Tosun Paşa'dan olan torunu Abbas Hilmi Paşa (1813-1854) Mısır valisi yapıldı.
Ağustos 1849'da Kavalalı Mehmed Ali Paşa 80 yaşında İskenderiye'de öldü.
Kavalalı'nın ardından Mısır yönetiminde Kavalalı Ailesi
1854'te Abbas Hilmi Paşa'nın ölümü üzerine yerine amcası, Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın küçük oğlu olan Said Paşa (1822-1863), onun da ölümü üzerine İbrahim Paşa'nın oğlu İsmail Paşa (1830-1895) Mısır valisi oldu. İsmail Paşa Mısır'ı Avrupalı devletlere çok borçlandırdı ve Mısır bu borçlarını ödeyemez duruma geldi. Aynı dönemde Osmanlı Devleti de büyük bir dış kamu borcu krizi yaşamaktaydı. Avrupalı devletlerin baskısı üzerine Sultan 2. Abdülhamid bu sebeple 1879'da İsmail Paşa'yı görevden aldı. İsmail Paşa "Büyük Vezir" anlamındaki Hidiv ünvanını kullanmaya başlayarak sıradan bir Osmanlı valisi olmadığını göstermek istedi, Osmanlı Devleti onun bu hamlesini kabullendi.
İsmail Paşa'nın yerine oğlu Tevfik Paşa (1852-1892) Mısır Hidivi oldu. 1882'de kurulan Mahmud Sami el-Barudi Hükûmetinde, Savaş Bakanı olan milliyetçilerin önderi Arabi Paşa'nın saygınlığının iyice artması üzerine, İngiltere ve Fransa'dan yardım istedi. İngiliz donanmasının İskenderiye'yi bombalaması (Temmuz 1882) üzerine muhalefet tarafından hain ilan edilen Tevfik Paşa İngilizlere sığındı.
Mısır'a çıkartma yapan İngiliz Ordusu'nun et-Tellu-l Kebir'de Arabi Paşa komutasındaki orduyu yenmesi (Eylül 1882) üzerine Tevfik Paşa yeniden Mısır Hidivi oldu. Mısır'ın Osmanlı'ya bağlılığı tamamen kağıt üzerinde kalırken Mısır'ın kontrolü İngiltere'ye geçti.
Tevfik Paşa'nın ölümüyle 1892'de oğlu 2. Abbas Hilmi Paşa (1874-1944) Mısır Hidivi oldu. Osmanlı Devleti de yayınladığı ferman ile zaten fiilen meydana gelen bu gelişme için 2. Abbas Hilmi Paşa'yı Mısır Hidivliğine atadığını ilan etti.
1914'te 2. Abbas Hilmi Paşa İstanbul'dayken Osmanlı Devleti Almanya safında ve İngiltere'nin karşısında 1. Dünya Savaşı'na girdiğini ilan etti. Bu gelişme üzerine İngiltere Mısır'ı ilhak ettiğini duyurdu ve eski hidivlerden İsmail Paşa'nın oğlu Hüseyin Kamil'i (1853-1917) Mısır Sultanı ilan etti.
1917'de Sultan Hüseyin Kamil'in ölümüyle yerine kardeşi Fuad (1868-1936) Sultan oldu. 1922'de İngiltere'nin Mısır'a bağımsızlık vermesiyle o dönemde Sudan henüz Mısır'a bağlı olduğundan Fuad, Mısır ve Sudan Kralı ilan edildi. Bağımsızlığa rağmen ülkede İngilizlerin nüfuzu sürdü.
Kavalalı Hanedanı'nın çöküşü
1936'da Kral Fuad'ın ölümüyle oğlu Faruk (1920-1965) Mısır ve Sudan Kralı oldu. 2. Dünya Savaşı sonrasında Kral Faruk'un yönetim tarzına yönelik eleştiriler arttı. 1948-1949 Arap-İsrail Savaşı'ndaki başarısızlık nedeniyle ihanetle suçlandı ve nihayet Temmuz 1952'de yapılan askeri darbeyle Kral Faruk tahttan indirildi.
Cumhuriyete geçmek isteyen darbeciler hazırlık için bir geçici dönem olması için Kral Faruk'un yerine henüz 6 aylık olan oğlu 2. Fuad'ı (1952-) kral ilan ettiler. 18 Haziran 1953'te ise askeri yönetim Mısır'da saltanata son verdiğini duyurarak cumhuriyet ilan etti.
Böylece Kavalalı Hanedanı bir ülkeyi yönetmekte olan sondan ikinci Türk Hanedanı oldu.
1705'ten itibaren Tunus'un "Bey" makamıyla valiliğini babadan oğula yürüten, 1881'de Fransızların Tunus'u işgaliyle Kavalalı Ailesi'nin İngiliz işgalindeki sınırlı yönetimine benzer şekilde Tunus'ta idaresini sürdüren Girit Türkü kökenli Hüseyni Ailesi ise 1957'ye kadar önce bey sonra kral titriyle Tunus'ta hüküm sürdü. 1957'de Tunus'ta saltanatın kaldırılıp cumhuriyetin ilan edilmesiyle bir ülkeyi yöneten son Türk Hanedanı da tarihe karışmış oldu.
Kaynak: Mepa News Akademi