Küresel İslami organizasyonların çalışma disiplini
Ebu Musab es Suri, Batılı analistler tarafından "küresel cihadın mimarı" olarak tanımlanmaktadır.
Dünya tarihini gerçekçi bir bakış açısıyla inceleyenler bu tarihi belirleyen asıl unsurun barış değil savaş olacağını göreceklerdir. Savaş her ne kadar tüm inanç ve dinlerde insan doğasına aykırı bulunsa ve her ne kadar barış hep tercih edilen durum olsa da insanlık tarihi bir savaş arenasından ibarettir.
İslamcılara göre bu savaş hak ile batılın savaşıdır. Hakkın taraftarları yeryüzünde İlahi kanun ve öğretilerin egemenliğini talep ederler. Yaşamı, ölümü, barışı, savaşı, politikayı ve dünya siyasetini yönlendirmesi gereken asıl gücün İslami değerler olması gerektiğini savunurlar. Budistler hayatın iyi ile kötünün mücadelesinden ibaret olduğunu dünyada iyilik yapan insanların ruhlarının iyi bir rolde başka bedenlere hulul edeceğini savunurlar.
Sosyalistler hayatın proletarya ile elit kesim arasındaki güç ve serveti bölüşme mücadelesi olduğunu savunurlar. Herkes iyiliğin kendinde olduğu düşüncesindedir. Dünya her zaman iyi dinler ile kötü dinler arasındaki mücadelede bir savaş alanıdır. Herkes kendi dünya görüşünün en iyi olduğuna inanır ve bunu geçerli kılmak için de kıyasıya bir mücadeleye girer.
Dünya tarihini gelecekte okuyanlar işte bu savaşlardan birinin de 20. Yüzyılın ortalarında şekillendiğini, 1980'lerde Afgan-Rus savaşıyla birlikte olgunlaşıp Sovyetlerin yıkılmasıyla birlikte birinci evresini tamamladığını göreceklerdir. Amerika öncülüğündeki Batı koalisyonunu ile Hilafeti yeniden kurma düşüncesi taşıyan Küresel Cihad yanlıları arasında son 15 yıldır devam eden Küresel Terörle Savaş (Diğer tarafın deyimiyle Haçlılarla Mücadele) savaşı ise bu tarihi mücadelenin ikinci raundudur.
Henüz kazananı belli olmayan bu savaşın bir tarafında Neo-Conlar, İslam karşıtı batılılar, Vatikan, 44 Avrupa ülkesi, NATO, BM, Afrika Birliği hemen hemen bütün İslam ülkeleri liderlikleri ve neredeyse dünyadaki bütün askeri ve siyasi otoriteler vardır. Dünyanın ABD, İngiltere Çin gibi en güçlü ülkelerinden Mali, Tacikistan gibi en zayıf ülkelerine varıncaya kadar her siyasi otorite bu savaşta bir tarafı temsil etmektedir.
Savaşın diğer cephesinde ise El Kaide, Taliban ve bunlara destek veren bazı İslamcı hareketler vardır. Batı dünyası çeşitli ılımlı İslam hareketleri ve Suud Selefiliği aracılığıyla Küresel Cihad yanlılarını meşrutiyet açısından hedef almaktadır. Son 10 yılın analizini yapan Uluslararası İlişkiler Uzmanları, Sosyologlar, Siyasi analistler, Askeri Stratejistler, ve dünya sistemini anlamaya çalışan bireyler Küresel Cihad Yanlıları ile Neo-Conların başını çektiği Batı ittifakı arasında devam eden bu savaşı görmezden gelerek yaptıkları her türlü okumada hatalı sonuçlara ulaşacaklardır. Herhangi bir gün dünyadaki ana medya organları ya da haber kaynaklarını inceleyenler her gün haber kaynaklarında Küresel Cihad yanlıları ile alakalı birçok haberin olduğunu görürler.
10 yıldır dünya gündeminin belirlenmesinde bu hareket oldukça etkili olmuştur. Bu hareketi anlamadan, hedeflerini, kökenini, tarihini yöntem ve taleplerini sağlıklı ve tarafsız bir bakış açısıyla analiz etmeden yapılan her türlü yorum başarısız ve eksik tezlerin oluşmasına kitlelerin yanlış yönlenmesine neden olur ve özellikle de Ortadoğu'yu anlama çabalarının eksik kalmasına neden olur. Herhangi bir devletin, strateji kurumunun, bölgesel aktörün, yada siyaset analizcisini Küresel Cihad hareketini ve dünyaya son 10 yılda yaptığı etkiyi görmezden gelme lüksü bulunmamaktadır.
Bu hareketle savaşında Batı cephesi milyonlarca asker, on binlerce istihbarat görevlisi seferber etmiş, medya organları, ekonomik ve siyasi kurumlar, stratejik düşünce kurumları Küresel Cihad isimli bu tehlikeli hareketin dünyada evrensel bir hilafet kurma çabasına karşı seferber edilmiştir. Batı dünyasının 2 dünya savaşından sonra organize ettiği en üst düzey ve geniş askeri ve siyasi harekat Küresel Terörle Mücadele adı altında Küresel Cihad Yanlılarına yönelik yapılmıştır ve bu savaş hala şiddetlenerek devam etmektedir. Dünyayı son 10 yıldır kasıp kavuran çatışmalar, siyasi çalkantılar, küresel ekonomik kriz, Arap baharları ve siyasi adımlar tamamen bu savaşla alakalıdır ve El Kaide'nin başını çektiği Küresel Cihad hareketi bu savaşın iki aktöründen biridir.
Küresel Cihad düşüncesinin oluşmasında oldukça kritik bir rol oynayan stratejistlerden biri de Ebu Mus'ab El Suri'dir. Asıl adı Mustafa bin Abdulkadir Sit Meryem Nasardır. Halep'te doğan Suri Halep Üniversitesi Mekanik Mühendislik bölümü mezunudur.
1980 yılında İhvanı Müslimin hareketine katılmış, 1982 Hama isyanında rol almıştır. Hama katliamı esnasında kurtulmayı başaran Suri İspanya'ya iltica etmiş burada İspanyol bir bayanla evlenmiştir. 1987 yılında Afgan Rus harbine katılan Suri 2001 yılında da El Kaide saflarında ABD'ye karşı savaşmıştır.
Ebu Mus'ab El Suri'nin 11 Eylül saldırılarında etkin rol aldığı düşünülmektedir. 1997 yılında bir çok Avrupa ülkesini gezen Suri bir dönem İslami Çatışmalar Araştırmaları Birimi isimli bir kurum açıp yönetmiştir.
Hakkında Avrupa ve Amerika'da onlarca yüksek lisans ve doktora tezi yazılan, binlerce makale ve onlarca kitaba konu olan bu kişi Küresel Cihad'ın Mimarı olarak tanımlanmaktadır. 20 yıllık siyasi ve askeri tecrübelerini 1700 sayfalık El Mukaveme (Küresel Cihad Cepheleri Direnişi) isimli kitabında yayınlayan Ebu Mus'ab El Suri ABD ve Rusya'ya karşı yıllarca savaşmış ve hareket üzerinde ciddi etki bırakmıştır. Ebu Mus'ab El Suri'nin kitabı El Mukavame Amerikan askeri kolejlerinde okutulan baş yapıtlardan biridir. Yayınlandıktan kısa süre sonra bizzat CIA tarafından kısa sürede İngilizceye çevrilen eser Batı ittifakı tarafından Küresel Cihad düşüncesini ve dünya görüşlerini anlamada en önemli kaynak olarak kullanılmaktadır.
Ebu Mus'ab El Suri 2005 yılında Ravalpindi'de Pakistan askerleri tarafından tutuklanmış bazı kaynaklara göre burada bir süre kaldıktan sonra Suriye'ye teslim edilmiştir. Suriye İsyanı sırasında hapisten kurtulan bazı mahkûmlar El Suri'nin şu an Suriye'de hapiste bulunduğunu bildirmişlerdir. Son on yıldır bütün dünyayı az ya da çok bir şekilde etkileyen ve son 10 yıldır bütün dünyada gündemin ilk sıralarında yer alan Küresel Cihad Hareketinin oluşumunda bu derece etkili olan Ebu Mus'ab El Suri'ye ait kitabın 5. makalesini okuyucularımızla paylaşıyoruz.
Küresel İslami Direniş Birliklerinin Çalışma Şekli, Askeri Kuramları ve Çalışma Düzeni*
Evrensel İslami direnişe davette askeri yapının oluşturulması fikri, geçmiştetecrübe edilen üç yöntemin derinlemesine incelenmesi neticesinde oluşmuştur. Geçmiş cihad tecrübelerinde uygulanan eski yöntemlerin uzun uzadıya incelenmesi, vardığı sonuçların araştırılması ve genel olarak cihadçılar ve direnişçiler olarak bizimle, Amerika ve onun hem içerideki hem de dışarıdaki müttefiklerinin emniyet ve askeri güç oranlarının karşılaştırılması sonucunda ortaya çıkmıştır. Özellikle de son Afganistan ve Irak saldırıları ve diğer bölgelerdeki kovalamacalardan sonra…
Fikrin varmış olduğu sonuç -ki buna yıllar önce varılmıştı- en asgari aşağıdaki şartların bulunduğu bir yöntemin olması gerektiğidir:
1) Cihada ve ümmetin meselelerine ilgi duyan yüz binlerce, hatta milyonlarca Müslümana direnişe iştirak etme olanağı sağlanması...Az sayıdakicihad örgütlerinin imkânlarının bunu karşılamasının mümkün olmaması bir tarafa, birçok kimsenin bu tür bir bağlılığa girmek istememesi, güvenlik zorunlulukları, şahsi sorunlar; -kapsayıcılığı çok sınırlı olan cephelere katılarak- şahsi emniyetlerinin bozulmasını istemeyenler ve buna güç yetiremeyenlerin bulunması bunu kaçınılmaz kılmıştır.
2) Bazı fertlerin tutuklanıp işkenceye tabi tutulması neticesinde tüm örgütün çökertilmesi ve -bölgesellikten çıkıp uluslararası bir evreye geçen- emniyet takipleri problemlerini aşabilecek gizli bir çalışma yöntemi oluşturulması… Bununla, ‘gizli şehir gerillası savaşları fikri’ temelden çökertilmiştir.
3) Geçmiş dönemlerde gerçekleştirilen, duygusallığın coşkusu ve anlık tepkilerden doğan harika ferdi çıkışların yönlendirilmesi ve değerlendirilmesi ile sonuçları olguya dönüştürecek bir yöntemin oluşturulması… Böylece cihad projesinin, bir grubun savaşından çıkartılıp ümmetin cihadına haline gelmesi…
4) Ferdi operasyonların projenin bulunduğu aşamaya göre uygun genel bir yapıya sokulması… Öyle ki, bunun etrafında ümmetin bütün halkları bir araya gelir, ortak bir aidiyet duygusu, ortak düsturlar, ortak simgeler ve fikirler olarak aynı şekiller üzerine birleşilir. Bununla birlikte merkezi bir irtibat bulunmadığından dolayı güvenlik açısından da çökertilmesi mümkün olmaz.
Düşmanın hiçbir şekilde çökertemeyeceği bir yöntem araştırıyordum. Hatta bu yöntemi anlasa, bu yöntemin usulünü kavrasa ve çalışanlarının üçte birini tutuklasa bile bir şey elde edemeyeceği bir yöntem… Bizzat düşman tarafından, tüm şartları ve olanakları bulunduktan sonra bile kendisini yenileyebilecek ve bir olgu olarak devam edebilecek bir yöntem… Ve fiili olarak şu ayet-i kerimenin içeriğini düşünürken bu fikir yapısı oluşmaya başladı: “Artık sen Allah yolunda savaş. Sen ancak kendinden sorumlusun. Müminleri de cihada teşvik et. Umulur ki Allah o kâfirlerin baskısını önler. Allah kahrı daha çetin olandır; ibret alınacak cezası da daha şiddetlidir.” (Nisa: 84) Ve bazı fedai mücahidlerin gerçekleştirdikleri ferdi operasyonlar da bu yöntemin ilham kaynağı olmuştur.
Bunu 1990 senesinin sonlarında ve 1991’in başlarında “Evrensel İslami Direnişle Ayağa Kalkmak için Beyan” başlığı altında gizli bir şekilde yayınladım. Ön sözde zikrettiğim gibi, aşama aşama fikir gelişmeye başladı. 2000 yılının sonlarında Kabil’de nihai şekline ulaştı. 11 Eylül ve Irak savaşı sonrası bizimle Amerika ve müttefikleri arasındaki yüzleşme yöntemlerinin incelenmesinden sonra olgunlaşmış şekliyle şu anda burada sunacağım hale geldi.
Evrensel İslami Direniş Birliklerinin Çalışma Yönteminin Özellikleri
Örgütleşmeden,Düzen:
Bu, çalışma düzenidir; çalışma için merkezi bir örgütlenme değildir. Şöyle ki, fikir, fertler, hücreler ve cemaatlerden oluşan direnişçilerin hepsinin birbirlerine yalnızca merkezi üç bağ ile bağlanması üzerine kurulmuştur. Bunlar:
1- Müşterek isim ve buna bağlı kalınacağına dair AllahuTeala ile şahsi antlaşma.
2- Şer’î yöntem, siyasi yöntem, ortak bir akide ve buna bağlı kalınacağına dair AllahuTeala ile şahsi antlaşma.
3- Ortak hedef: bu; saldırganlar ve müttefiklerine karşı direniştir. Bunları püskürtmek ve sonra Allah’ın şeriatının hâkim olması için çalışmak üzerine Allah’la sözleşme.
Bu, aşağıdaki yöntemle olacaktır:
1) Direniş davası fikrinin, usûlünün, çalışma programının ve yerine getirme yönteminin yayınlanması. Ve yine zikrettiğimiz sekiz yönden (savaş akidesi, siyasi yapı, direnişçilerin tam bir eğitimden geçmeleri, teorik olarak askeri yapı, enformasyon ve son olarak da eğitim, mali kaynak, örgüt ve hareket emniyeti) çalışma teorilerinin yayılması. Şöyle ki, direnişe azimli olan ümmetin gençlerinin ve erkeklerinin, genel olarak tüm yönlere ve özellikle de askeri alana yönlendirilmesi.
2) Özel olarak direnişin esas sahası olan bizim ülkelerimizde, caydırma ve misilleme olarak da kendi ülkelerinde, -şer’î kurallara ve siyasi maslahatlara uygun bir şekilde- gençleri istilacıları vurmaya yönlendirme. Bu, siyasi amaçları ve direnişin hedefini gerçekleştirmek içindir.
3) Askeri bir operasyonda gerekenler için kendi kendisini hazırlaması, aldığı eğitim ve farklı alanlardaki hazırlıkları üzerine uygun operasyonlarda bulunmaları için gençlerin yönlendirilmesi. Bu, halk direniş yöntemlerinden başlayarak, karmaşık stratejik operasyonlara kadar sürer. Ve gerilla operasyonlarının türlerini ve aşamalarını kapsar; ister şehirlerde, ister köylerde, isterse de bunların dışındaki gizli gerilla savaş türlerinde olsun fark etmez, hazırlık yöntemleri sunulur.
4) Evrensel İslami Direniş Birliklerine bağlı olan tüm birlikler arasında örgütsel hiçbir bağ bulunmamalıdır. Ancak “itikat menheci”, “çalışma nizamı”, “ortak isim” ve “ortak hedef” hariç…
5) Bir veya daha fazla kişiden oluşan her birlik, kendi emirinin yönettiği ve işlerini idare ettiği müstakil bir yapı olarak kabul edilir. Bu yapılar, direkt olarak askeri çalışmalara yönelir ve hiçbir şekilde örgütleşme, davet, teşvik ve bunların dışındaki gizli cemaatlerin çalışma alanlarına girmez. Bilakis kendi yapısını oluşturur, kendi hedefini seçer ve saldırır. Herhangi bir duyuru yöntemiyle (ileride işaret edeceğimiz üzere) emniyetli bir şekilde bunu ilan eder. Kendi seçmiş olduğu özel ismiyle falanca birlik olduğunu duyurur. Bununla birlikte evrensel İslami direniş birliklerinden birisi olduğunu da vurgular. Bu ilan, bu alanda çalışanların aynı yöntemde olduklarına işaret edeceği gibi, evrensel direniş için bir araya gelen birliklerin operasyonlarının birbirleriyle irtibatlanmasına da neden olur. İnşâallah‘Çalışma ve Hareket’ bölümünde, örgütlenme ve eylemin detayları gelecektir.
6) Özet olarak, fikir; ferdi cihadı benimseyenler, cihad akımından geriye kalanlar, bunların yardımcıları, bu işe istek duyan yeni kimseler, Amerikan istilasına karşı intikam almak isteyenler ve bu ümmetin farklı kesimlerinden harekete geçip amel etmek isteyen direnişçilerin çabalarını bir araya getirmek ve neticeye ulaşabilmek için bunu ortak yöntem ve ortakmenhec üzere düzene sokmak ve ferdi cihadı, tek bir isim, tek bir hedef ve -siyasi, şer’i ve terbiye düzeniyle- tek bir şiar altında herkesin çabasını içine alacak bir olguya dönüştürmektir.
Bu Yöntemin Faydaları ve Özellikleri:
1) Bu yöntem, birisiyle ortak iş yapmaya güvenemeyip mutlak anlamda tek çalışmak isteyen fertlere veya birbirlerine güvenen birkaç kişiye birlik oluşturma olanağı açmaktadır. Böylece iki veya daha fazla şahıs aralarında sözleştikleri gibi, her yerden, her renkten ve her cinsten yandaşlarından oluşan (Küresel İslami Direniş Birliklerine) katılmak içinde Allah’a söz verirler. Böylece bu yöntem, aradaki benzerliklerle beraber, emniyet olanağı, imkânlar ve -arada hiçbir bağ olmadan- geniş bir ortak çalışma alanı açar. Ayrıca nerede olurlarsa ve ne kadar güç yetirebilirlerse o kadar amel etmeye yönlendirir. Ve bu, çatışma sahalarına katılabilmek için yolculuk külfetlerine veya kendi kanaatlerine göre güç yetiremeyecekleri şeyleri yükleyecek olan bağlayıcı bir örgüte katılma külfetine girmeden olacaktır. Bu türden kişilikler, Müslüman gençlik arasında gerçekten çok büyük bir kesimi oluşturmaktadır.
2) Yöntem, bu hücreler arasında tam bir kopukluk olanağı sağlamaktadır. Öyle ki, yapılmak üzere olan ve ileride yapılacak eylemlerin hepsi açığa çıksa bile, bu durumun diğer tarafta amel eden veya amel etmeye niyetlenenlere hiçbir tesiri olmayacaktır. Çünkü hiçbir şekilde aralarında bir bağ bulunmamaktadır. Bu, bir tür “fikir tanzimidir(örgütüdür)” “tanzimin (örgütün) fikri” değildir; “çalışma düzeni”dir “düzen’in çalışması” değildir. İşte bu, görmekte olduğumuz ve cihad isteyen herkesin karşılaşacağı yoğun emniyet saldırıları altında eylemlerin sürekliliği için tek yoldur.
3) Çabaların tek bir isim altında toplanması, ümmete bir örgütün varlığını, yönlendirici bir tarafı, ortak savaş akidesini ve aynı terbiye yoluyla herkesi birbirine bağlayan bir merkezin varlığını hissettirecektir. Bu da himmetleri kaldıracak ve tereddütte olanları, gizli ve sağlam bir çalışma yapısı içerisinde yürüyen kafileye katılmalarına sevk edecektir. Yine ortak isim, hedef ve fikir de düşmana tüm bu eylemlerin arkasında tek bir örgütün bulunduğu hissini verecektir.
Fikirle yönlendirilen, önerilerle eğitilen, tek bir hedef ve genel ortak isimle birleşen ve gizlice uzaktan idare edilen bir örgüt…
Fakat düşman onu ele geçirmek veya bazı kısımlarını yakalamak için geldiğinde, cesedin kalan diğer bölümüne oranla hiçbir şeyi ele geçirmediğini anlayacaktır. Zira bu, oturan ümmet arasında cihad eden bir grup değil, cihadedenbütün bir ümmet olacaktır.
4) Mücahidlerin eylemlerinin istatistiksel sonuçları… Bu gerçekten çok önemlidir.
Fikri ortaya koyacak ve -Allah’ın izniyle ve kolaylaştırmasıyla- tüm gereklilikleriyle neşredeceğiz. Direkt mesajlaşma, bağlantı şebekeleri, internet ve bunların dışında yazılı, sesli ve görsel araçlarla bunu yayacağız. Yine zamanla Müslümanların yaygın olan dillerine ve dünyada geçerli olan dillere tercüme etmeye çalışacağız…
Bu fikre inananların, senede en az bir kere de olsa eyleme geçeceğini farz etsek -ki Allah’tan ümit ettiğimiz budur- farklı hedef türleri, askeri terör fikirleri, halk direniş yöntemleri ve eğitimli hücrelerin girift operasyonları yönlerinde bunların önleri açıldığında bu çok kolay olacaktır…
Ezilmiş ve başkaldırmak isteyen ümmetin tümü arasında, davetin yayınlandığı ilk senede bir kişiden veya birkaç arkadaştan oluşan on iki birliğin buna ikna olduğunu farz edersek ve bu birliklerden her biri, aralarında merkezi bir bağ bulunmadan senede bir eylemde bulunsalar; sonuç, yılda 12 operasyon eder. Yani başlangıç olarak ayda bir operasyon… Eğer sayı, her biri senede bir kere eylem yapan elli iki mücahid veya hücreye ulaşırsa, sonuç haftada bir operasyon olmuş olur… Bu, hiçbir gizli örgütün veya hiçbir silahlı grubun güç yetirebileceği bir şey değildir.
Eğer operasyonlar kapsayıcı bir isme nispet edilirse (Evrensel İslami Direniş Birlikleri) ve tek fikir, tek şiar ve tek hedef altında yapılırsa, Allah’ın izniyle beklenilen sonuç, yüzlerce ve binlerce kişinin teşvik edilmesidir. İşte o zaman, operasyonlar ve ferdi katılımların aşama aşama artmasıyla fiilen bir olgu haline dönüşecektir. Tıpkı Evrensel İslami Direnişe Davetin şiarında olduğu gibi:
Cihad ve direniş ümmetin savaşıdır, bir grubun mücadelesi değil!
Sivillerin, basının, fikrî ve siyasî olarak yönlendireceğimiz direnişin diğer yanlarının da oluşmasıyla AllahuTeala’nın izniyle istenilene ulaşacağız. Bu, İslam âleminin her tarafına ve farklı uyruklardan İslami yapıların var olduğu her yere uzanan tüm ümmetin intifadası olacaktır. Filistin İntifadası şeklinde; lakin bu, asıl olarak Amerika’ya, sonra her yerdeki dahili ve harici müttefiklerine karşı… Ve bunların hepsi de bahsi geçen şer’î ve siyasî kurallar çerçevesinde olacaktır. İşte o zaman, Allah’ın izniyle, senede yalnızca bir kere değil, daha fazla eylem yapacak hücreler doğacaktır.
Eylem sayılarının artmasıyla inşallah günde onlarca veya daha fazla eylem sayısına ulaşılmasının mümkün olabileceği ortaya çıkacaktır. Ve böylece cihad görevini, tıpkı namaz ve zekât farizaları gibi doğru konumuna koymuş olacağız. Bu da, âlimlerin, davetçilerin, edebiyatçıların, hatiplerin, düşünürlerin ve yazarların çabalarına ihtiyaç duymaktadır. Bunların hepsi gücü nispetince ve konumu ve üslubu elverdiği oranda duyguların harekete geçirilmesi için teşvikte bulunmalıdır. Sonuç olarak bu, Allah’ın izniyle beklenilen direniş birliklerinden birisi olarak ortaya çıkacaktır.
5) Evrensel İslami Direniş Birlikleri fikri, ister bir mücahidden, ister iki, ister beş veya daha fazla kişiden oluşsun, her bir birliğin kendisini özel ismiyle adlandırması olanağı sağlayacaktır. Bu, o birliğe yaptıklarını hissettirecek ve isminin ürettikleriyle bağlantılı olduğunu ortaya koyacaktır. Bu, insanda bulunan fıtri bir his ve rağbettir. Yine bu, direnişçi birlikler arasında her birinin gücü oranında yarışma kapısını açacaktır. Ve böylece şehadet yolunda, Allah’a itaatte ve düşmanlarına zarar vermede yarışma ve teşvik oluşacaktır. Direniş fikrinin bu şekilde yayılması ve aralarında hareket olarak hiçbir bağ bulunmayan uzuvları ve birlikleri arasındaki irtibatı; bir lider bağlantısı olmadan, hatta mürşit ve tarikat şeyhini tanımadan yayılan sofi tarikatları fikrine benzetilebilir. Ancak arada temel bir fark bulunmaktadır: Evrensel İslami direniş yolu, Ehli Sünnet ve’l-Cemaat akidesine, mutemet mezheplerin fıkhına ve büyük imamlarına dayanan bir yoldur. Tam bir kavrayış üzerine kurulmuştur ki, bu da akide, cihad, siyaset ve genel terbiye yoludur.
Dünyanın farklı yerlerinde tabileri milyonlara ulaşan ve ismi, menheci, terbiye programı ve tarihi rumuzları dışında aralarında hiçbir bağ olmayan bazı tarikatların yayıldığı gibi, bu evrensel direniş yolunun da yayılmasını ümit ediyoruz. Öyle ki, direnişteki şehidler, bu genel cihad yolunun kutuplarını ve rumuzlarını oluşturacaklardır.
6) Küresel İslami Direniş Birlikleri fikri, Ehl-i Sünnet ekolleri içinde siyasi, güvenlik, askeri ve terbiye anlayışlarında, durumlarına ve amel ortamlarına uygun bir şekilde azaların serbestliği üzerine kurulmuştur. Ancak bu, genel olarak birlikler düzeyinde bütünün bozulmasına veya askeri, medeni, davet, siyaset, basın ve direnişin diğer alanlarına ters düşmemelidir.
7) Klasik cemaatlerde ve örgütlerdeki-bilindiği üzere-, örgütleşme, oluşum ve eğitim merhalelerindeki zorluklar olmadan katılımın ve eyleme geçmenin kolay oluşu… Teorik açıdan terbiye bölümünde açıkladığımız üzere, bu farizanın yerine getirilme şiarı ve vakti Peygamberimizin şu buyruğudur: “Müslüman ol, sonra savaş”.
Küresel İslami Direniş yolu, istilacı Allah düşmanları ve onları veli edinip onlarla birlikte Müslümanlara karşı savaşanları öldürmeyi, namaz ve zekât gibi farz-ı ayn olarak kabul eder. Yine hâlihazırda bu farizanın eda edilme zamanının hemen olduğunu benimser. Mükellefiyet yalnızca Müslüman olunmasıyla başlar. Peygamberimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) şu buyruğunda olduğu gibi: “Müslüman ol, sonra savaş!”
Müslüman olan herkes için -hatta bir saat önce bile İslam’a girmiş olsa bile- istilacıların gelmesiyle cihadın farz-ı ayn oluşundan sonra, bu fariza o kişi içinde geçerli olacaktır. Cihad akidesi, siyasî anlayış ve şer’î hükümlerin öğrenilmesi şeklindeki terbiye aşamaları ise zamanla tamamlanır. Lakin her birlik ve grup emirleri, ayrıntılı olarak verilen ve kolaylaştırılan KüreselDireniş Programı çerçevesinde kendilerini ve beraberindekileri geliştirmede ciddi davranmalıdırlar.
Böylece cihada ve bu direnişe katılmak isteyenlerin, buna azimli olacaklarına ve bu menhece, isme ve şiarlara bağlı kalacaklarına ve güçleri nispetince direkt amel yolunda yürüyeceklerine dair Allah’la ahitleşmeleri dışında bir şeyle karşılaşmayacaklardır. Tabi özelliklebir cihad cemaatinde veya resmi yada gayri resmi askeri bir müessesede daha önce eğitim almış olanlar…
Teorik açıdan Eğitim Bölümü’nde açıklayacağımız üzere, meselenin aslı; mücahidin amelinin -özellikle de gerilla savaşlarında- Savaşma İradesi İlkesi, bunun oluşturulması ve seviyesinin yükseltilmesi temeli üzerine kurulmuştur.
* Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.