Muammer Kaddafi kimdir?
Albay Muammer Kaddafi hem Afrika'da hem de Arap dünyasında en uzun süredir iktidarda olan liderdi.
Muammer Muhammed Ebu Minyar el Kaddafi, 1942'de Sirte yakınlarında bir çöl bölgesinde doğdu. Kökeni, Araplaşmış bir Berberi kabilesi kabul edilen Kaddafa kabilesine dayanıyordu. Babası bir çobandı.
İlk eğitimi
İlk eğitimini doğduğu Sirte şehrinde, orta eğitimini ise Libya güneyindeki Sabha'da aldı. Sabha'da Kaddafi ilk kez Arap milliyetçisi fikirlerle tanıştı. Bu yıllarda özellikle Arap-İsrail savaşlarından ve yükselişte olan Arap milliyetçiliğinden etkilendi.
Mısır lideri ve Arap milliyetçisi Cemal Abdunnasır'a hayranlık besliyordu. 1956'da Süveyş Krizi sırasında İsrail aleyhtarı gösterilere katıldı. Arap dünyasındaki milliyetçi hareketlere destek için protestolar organize etti. Çevresindeki diğer öğrencilerle birlikte, katıldığı eylemler sebebiyle zaman zaman cezalandırıldı.
Orduya girişi ve darbe
İlerleyen yıllarda Misrata'ya taşınan Kaddafi, burada da milliyetçi fikirler üzerine çalışmaya devam etti. 1960'lı yılların başında Bingazi'deki Libya Üniversitesi'nde tarih okuyan Kaddafi, 1963 yılında orduya katılmak üzere okulu bıraktı ve Kraliyet Askeri Akademisi'ne girdi. Burada bir yandan eğitim alırken diğer yandan da askeri öğrencilerle birlikte Arap milliyetçisi ve devrimci yapılar içerisinde yer aldı. 1966 yılında İngiltere'ye giderek burada da 9 ay eğitim gördü.
Albay rütbesine kadar yükselen Kaddafi, liderlik ettiği yapılarla beraber, 1 Eylül 1969 tarihinde Libya'da Kral İdris'i deviren askeri darbeyi gerçekleştirdi. Libya Arap Cumhuriyeti'nin kuruluşunu ilan etti.
Darbenin ardından, geçmişte benimsediği fikirleri olgunlaştırıp geliştirecek ve ülke üzerinde kendi siyasetini uygulamaya başlayacaktı. Darbenin ardından gelen 1970'li yıllarda yazdığı "Yeşil Kitap" ile siyasete dair düşüncelerini ortaya koydu. Ülkede gerçekleştirdiği ekonomik ve sosyal reformlar gün geçtikçe hız kazandı. Milliyetçi sosyalist bir anlayışı benimseyen Kaddafi'nin Libyası'nda zamanla tek adam rejimi kuvvetlendi.
1977 yılında devlet için 'cemahiriye' adını verdiği bir yapı oluşturdu. İktidar bu sisteme göre binlerce halk komitesi elindeydi ancak pratikte Kaddafi tek adam olarak yönetiyordu.
Muammer Kaddafi yıllarca etkisini bölgeye ve ötesine yaymaya çalıştı. İktidarının başlarında ordusunu Çad'a gönderdi ve 1973'te ülkenin kuzeyindeki Aozu Şeridi'ni 1973'te işgal etti.
1980'lerde ülke Batı Afrikalı isyancı gruplara topraklarını açtı, bunlar arasında Berberi Tuaregler de vardı.
İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu (IRA) ve Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) gibi silahlı gruplara destek verdi.
İktidarının ilk yıllarında Arap dünyası ile iş birliği zemini yoklayan Kaddafi, zamanla Afrika'ya yöneldi. Bu yıllarda Avrupa ve ABD ile ilişkileri oldukça olumsuz seyretti. Başta 1986'da Berlin'de ABD askerlerine saldırı ve 1988'deki Lockerbie Saldırısı olmak üzere dahli olan olaylarla anıldı. Bu paralelde ABD Trablus ve Bingazi'de bombardımanlar düzenledi.
1990'lı yılların ardından Kaddafi yönetimi bu siyaseti terk etmeye başlarken, Kaddafi 2000 yılından sonra artan şekilde yüzünü Avrupa'ya dönmeye başlayacaktı.
Batı'ya dönüş
2003 yılında Kaddafi yönetimi Lockerbie Saldırısı'nda sorumluluğu olduğunu kabul etti. Kaddafi ayrıca kitle imha silahlarından vazgeçeceklerini de açıkladı.
İktidardaki 39. yıl kutlamaları sırasında Kaddafi "Bundan böyle savaş olmayacak, baskın, terör eylemi olmayacak" diye konuşmuştu.
Böylece Libya Batı'ya entegre, daha çok yatırım projelerine ağırlık veren bir ülke görünümü çizerken, Kaddafi de yurt dışı ziyaretleriyle anılmaya başladı.
Libya'da devrim ve ölümü
Libya'da Şubat 2011'de insan hakları aktivisti Fethi Tarbel’in yakalanması üzerine başlayan isyanda Kaddafi'nin otoritesi büyük ölçüde sarsıldı.
Muhalifler, Misrata başta olmak üzere çeşitli şehirleri ele geçirirken; Ulusal Geçiş Konseyi (UGK) ise Mart 2011'de kendisini ‘Libya’nın tek temsilcisi’ ilan etti.
NATO'nun Libya'ya düzenlediği saldırılar sürerken; Nisan 2011'de bir oğlu ve üç torununu kaybeden Kaddafi, iktidarı teslim etmeyeceğini açıkladı.
27 Haziran'da oğlu Seyfülislam ve istihbarat şefi Abdullah El Senusi hakkında insanlığa karşı suç işledikleri gerekçesiyle tutuklama emri çıkartılan Kaddafi, daha sonra devlet televizyonu üzerinden Libya halkına ‘sıçanlarla savaşın’ diye çağrıda bulundu.
Ancak 23 Ağustos'ta isyancıların Kaddafi'nin 42 yıllık iktidarının kalbi durumundaki Bab-ı Aziziye karargâhına girmesinin ardından eşi ve üç çocuğu ile birlikte Cezayir’e sığındı.
Oğullarından Saadi'nin Nijer'e kaçmasına rağmen Kaddafi, yönetimini yıkmayı hedefleyen NATO’ya yönelik direnişini sürdürdü.
Eylül 2011 itibariyle BM'nin 'tek temsilci' olarak tanıdığı UGK, Kaddafi yanlılarının çoğunlukta olduğu Sebha’nın kontrolünün büyük ölçüde ele geçirildiğini söyledi.
Beni Velid ve Trablus'taki haftalar süren çatışmaların ardından, Kaddafi’nin son kalelerinden biri olan Beni Velid de düştü. UGK'nın 20 Ekim'de ele geçirdiği Sirte'de bir künkün içinde yakalanan Kaddafi, doğum yeri olan şehirde aldığı yaralar sebebiyle hayatını kaybetti.
Kaddafi'nin bir cep telefonuyla çekilen ölüm anı dünya basınında yer aldı.
İnsan hakları ihlalleri
Libya'da Kaddafi dönemi boyunca insan hakları ihlalleri sıklıkla yaşandı.
Ülke yönetiminde herhangi bir karşıt görüşe izin verilmezken, medya tamamen Kaddafi kontrolü altındaydı. Sosyal yönden topluluk oluşturma ve siyasi görüşler kısıtlandı. Kaddafi'nin rejimi ciddi insan hakları ihlalleriyle suçlandı. Ülkede "devrim ideolojisine" zarar verebilecek türden toplu faaliyetlere girişilmesini yasaklayan bir yasa bulunuyordu.
Binlerce kişi hapse atıldı, işkence gördü, keyfi öldürmeler ve idamlar yaşandı.
Kaddafi, 1990'lı yıllarda ülkede artan İslami muhalefeti de şiddet kullanarak bastırdı. Bu dönemde binlerce muhalif hapse atıldı ve öldürüldü. Özellikle 1996 yılında Ebu Selim Hapishanesi katliamı hafızalarda yer aldı.
Kaynak: Mepa News, Al Jazeera