'Muhafazakar' isim ve STK'lar İstanbul Sözleşmesi'ne ilişkin ne dedi?
Muhafazakar kimliği ile bilinen birçok isim ve STK, İstanbul Sözleşmesi'ne karşı çıkarken, daha az sayıda isim destek veriyor.
Son günlerde kamuoyundaki tartışılan konuların başında İstanbul Sözleşmesi geliyor.
"Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi", kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadele amacıyla, Avrupa Konseyi tarafından 11 Mayıs 2011'de İstanbul'da imzaya açılmasından dolayı İstanbul Sözleşmesi olarak biliniyor.
Mart 2019 itibariyle Avrupa Birliği ve 46 ülke tarafından imzalanmış olan sözleşme, aile içi şiddeti önlemek üzere devletlere yükümlülükler getiriyor.
İstanbul Sözleşmesi'nin ardından Türkiye'de kabul edilen 6284 sayılı yasa ile aile içi şiddetin önlenmesi için yeni önlemler alındı.
Ancak özellikle muhafazakar kesim içerisinde yer alan bazı çevreler, söz konusu kimi önlemlerin aile birliğini bozduğunu ve sözleşmede yer alan bazı tanımlamaların eşcinsellik propagandası yaptığını iddia ederek sözleşmeye karşı çıkmakta ve iptalini istemekte.
Muhafazakar çevrelerden gelen eleştirilerin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan"da "İstanbul Sözleşmesi nas değildir. Feshedilebilir" açıklamasında bulunmuştu.
Muhafazakar kesimde sözleşmenin iptalini savunanlar çoğunlukta olmakla birlikte tersi görüşte olanlar da mevcut.
Peki İstanbul Sözleşmesi'ne dair bugüne kadar muhafazakar kesimde yer alan bilinen siyasetçi ve STK'lardan kim, ne dedi?
O açıklamalardan bazıları:
Ali Babacan: Bu sözleşme kesin muhafaza edilmeli
Demokarsi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan, 23 Temmuz 2020 günü Habertürk'te katıldığı bir programda sorulan soru üzerine İstanbul Sözleşmesi'ne destek verdi.
Babacan, şöyle konuştu:
"Herkesin okumasını istiyorum bu sözleşmeyi. Yanlış yapmışız denilen ne var? İnsanı merkeze alacak şekilde bakmanız lazım. Tamamen kadın odaklı bir sözleşme. Her gün bir başka kadın cinayetiyle uyanıyoruz, yazıktır, günahtır. Fakatı, aması yok bu işin. Yaşam tarzı şöyle böle olabilir. Tersten okuduğunuzda yaşam tarzı farklıysa şiddeti hak ediyor diyebilir misiniz? İnsan insandır, hukuk karşısında herkes eşittir. Hayat tarzı farklı diye şiddete yumuşak bakan, kapıyı aralayan bir şey olamaz, akıllara durgunluk veriyor. Belli toplum kesimlerine whatsapp gruplarına İstanbul Sözleşmesi'ni bağlamından koparıp anlatılıyor. Tabana farklı bir algı oluşturup, yine kutuplaştırıp yana mısın, karşı mısın ayrımlaştırıcı siyaset üzerinden."
Babacan, ayrıca "Bu sözleşme konusunda biz çok netiz. Bu sözleşme kesin muhafaza edilmeli. Bunu inanın anlatamayız. Büyük vebali var, sözleşmeden geri çekilmenin" dedi.
Davutoğlu: İmzamın arkasında duruyorum
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, 7 Mayıs 2020'de Akit TV'de katıldığı programda sözleşmeye 2011'de Dışişleri Bakanı sıfatıyla imza atan devlet yetkililerinden biri olduğunu söyleyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gururla imza attım. Neye gururla imza attım biliyor musunuz? Kadına karşı şiddete karşı bir sözleşmeye gururla imza atarım. Bugün de atarım yarın da atarım. Ben imzamın arkasında duruyorum. Kadına karşı şiddete yönelik bir sözleşmeye kim karşı çıkar? Benim kızlarım var, eşim var. Kadına karşı kim şiddet uygularsa en gayri ahlaki işi yapmış olur."
Karamollaoğlu: Cinsiyete karşı bir tavır var İstanbul Sözleşmesi'nde
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, 25 Temmuz 2020'de yaptığı açıklamada, "Çok iyi tetkik edilmesi icap eder. Cinsiyete karşı bir tavır var İstanbul Sözleşmesi'nde. Cinsiyeti ortadan kaldırmak istiyor. Cinsiyeti nasıl ortadan kaldıracaksın? Erkek erkek, kadın kadındır" diye konuştu.
"Cinsiyet kavramını ortadan kaldırmayı toplumun barışı için gerekli görürseniz o zaman şiddet doğar" diyen Karamollaoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
"İstanbul Sözleşmesi'ne imza atmayan ülkeler var. İngiltere, Macaristan atmadı, Rusya böyle şey olmaz dedi. Bazı ülkeler çekince koydular ama cinsiyetsizleştirme bu kabul edilebilir bir şey değil."
"Eşcinsel evliliklerin onaylandığı yazmıyor sözleşmede"
AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin, 9 Temmuz 2020 günü Habertürk TV'de Kübra Par'a yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:
"İstanbul Sözleşmesi ile ilgili sağlıklı bir konuşma yapacak zemine gelmediğimizi düşünüyorum. Demek ki toplumumuzda bu sözleşmeden rahatsız bir grup insan var. Ama onların rahatsız olduğu şeyler bu sözleşmede yazmıyor. Nafaka şikayetleri yazmıyor. Eşcinsel evliliklerin onaylandığı yazılıyor bu sözleşmede. Belki 20 defa okudum yazmıyor. Terminoloji ile ilgili itirazlar olabilir. Bunu anlıyorum."
Yusuf Kaplan: Erdoğan çöpe atmalı
Yeni Şafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan, 4 Ağustos 2020 tarihindeki yazısında şöyle konuştu:
"Erdoğan, İstanbul Sözleşmesi'ni çöpe atmalı, bizim insanı yücelten asil medeniyet değerlerimize dayalı, dünyaya da model olabilecek kadına cinayeti, şiddeti önleyecek örnek bir yasa yapılması talimatı vermeli! Eğer İstanbul Sözleşmesi'ni kaldırıp çöpe atmazsa, sonunu hazırlamış olur iktidar!"
"İstanbul Sözleşmesi, insanı yeniden inşa etme girişimi"
Yazar Sibel Eraslan, 29 Temmuz 2020 günü kaleme "İstanbul Sözleşmesine göre şiddetin kaynağı: Cinsiyet" başlıklı yazısında İstanbul Sözleşmesi'ni "Feminizm ve LGBT düşüncelerinin ideolojik kavramsallaştırmalarıyla yapılandırılmış bir metindir" olarak niteleyerek iddialarını şöyle sürdürdü:
"İstanbul Sözleşmesi'nin ideolojik bir metin olarak, ilk insandan bu yana aşina olduğumuz "insan" kavramını yok edip, insanı yeniden inşa etme girişimi olarak okumak mümkün. Çünkü metin, insanların kadın ya da erkek oluşlarını, şiddetin ve tüm kötülüklerin kaynağı olarak göstermektedir."
"Sözleşmenin gündeme oturtulmasını manidar buluyorum"
Eski Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı ve AK Parti Genel Başkanı Yardımcısı Fatma Betül Sayan, 3 Ağustos 2020 günü sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada "Ayasofya'nın zincirlerinin kırıldığı, tüm dünyanın Türkiye'yi konuştuğu tarihi bir atmosferde, yıllardır yürürlükte olan bir sözleşmenin gündeme oturtulmasını manidar buluyorum" dedikten sonra sözlerini şöyle tamamladı:
"Şiddetle mücadeleye yönelik bugüne dek toplumun ihtiyaçları doğrultusunda yaptığımız hukuki düzenlemeleri bundan sonra da gerektiği takdirde güncelleyerek yapmaya devam edeceğiz."
Av. Muharrem Balcı – Hukuk Vakfı Başkanı
"Büyük bir şeytani projeyle karşı karşıyayız"
İnsan hakları örgütü Mazlumder'in kurucularından ve Hukuk Vakfı Başkanı Muharrem Balcı, muharrembalci.com sistesinde yer alan 6 Ocak 2019 tarihli bir yazıda "İstanbul Sözleşmesi'ni niye imzaladık?" başlıklı yazıda şu iddialarda bulundu:
"İstanbul Sözleşmesi'nin 4. maddesi, "Devletler cinsel yönelimi yasal güvence altına alır. Burada, küresel aktörlerin, küreselleşme aktörlerinin beslemesiyle büyük bir şeytani proje ile karşı karşıyayız. Teknolojinin tüm imkânları kullanılarak, hatta insanlık dışı yöntemler de kullanılarak yaradılış tasarımına karşı, akıl tasarımıyla karşı karşıyayız."
"Dolayısıyla "Toplumsal Cinsiyet Eşitliği", öyle bizim saf politikacılarımızın veya yeşil feministlerimizin anladığı gibi bir samimi insancıl proje değil, Sünnetullah'a karşı çıkış ve yeniden insanlığı dizayn projesidir. Bir başka deyişle, kadın haklarını öne çıkararak, sinsi bir ifsad hareketi ile karşı karşıyayız."
Abdurrahman Dilipak - Gazeteci Yazar
Gazeteci yazar Abdurrahman Dilipak, 5 Ağustos 2020 günü kaleme aldığı "Daha Söyleyeceklerim Var" adlı yazısında cinayet oranlarından örnekler verip, sözleşmenin şiddeti önlemediğini öne sürerek iddialarını şöyle sürdürdü:
"Sonuçta hem CEDAW (1979 yılında imzalanan uluslararası Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi) hem İstanbul Sözleşmesi, hem Lanzarote (Çocukların Cinsel İstismara ve Sömürüye Karşı Korunması Sözleşmesi) bir işe yaramadığı gibi, yaranın daha da derinleşmesine sebeb olmuş. Erken evlilik, evden uzaklaştırma, kadının beyanının esas alınması, partner, nafaka, evlilik birliğinin kurulması, cinsiyet eşitliği, kadının beyanını esas alan düzenleme, birey tanımlaması, hakemliğin reddi gibi konularda mevzuat sorunun çözümüne yardımcı olmuyor, dahası yarayı daha da derinleştiriyor. Bu yapıda, fuhuş meşru hale getiriliyor ve korunmak isteniyor. Din ve ahlak, gelenek sanık sandalyesine oturtuluyor."
Numan Kurtulmuş: İstanbul Sözleşmesi'nin imzalanması yanlıştı
AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, 2 Temmuz 2020 günü katıldığı bir televizyon programında şu ifadeleri kullandı:
"Ben İstanbul Sözleşmesi'ni defaatle okumuş, İngilizcesini de okumuş, üzerinde çalışmış birisi olarak söylüyorum. İstanbul Sözleşmesi'nin imzalanması gerçekten yanlıştı. Bu metnin içinde dikkat çekmemiz gereken ve bizimle uyuşmayan iki tane önemli husus var. Bunlardan birisi toplumsal cinsiyet meselesi. Bir de cinsel yönelim tercihi. Başka şeyler de var ama bu iki mesele, demin konuştuğumuz çerçevede, LGBT ve marjinal unsurların ekmeğine yağ sürecek kavramlar oldu. Onların arkasına sığınarak faaliyet yapacakları kavramlar oldu."
Kurtulmuş, yine sözleşmenin içinde yer alan ‘sözde namus, gelenek, örf adet gibi konularla mücadele etmek hükümetlerin görevidir' gibi kavramın geçtiğini bunun kabul edilebilir olmadığını iddia ederek sözlerini şöyle tamamladı:
"İstanbul Sözleşmesi yanlış bir şeydir, bunu çok açık söylüyorum. Nasıl usulünü yerine getirerek imzalanmışsa, usulünü yerine getirerek sözleşmeden çıkılır."
"İstanbul Sözleşmesi nas değildir"
TÜRGEV Yönetim Kurulu Başkanı Fatmanur Altun, 5 Ağustos 2020 günü sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada sözleşme konusunda gelen eleştirilere cevaben şunları söyledi:
"Üzülerek ifade ediyorum ki İstanbul Sözleşmesi tartışması artık bir turnusol kağıdına dönüştü. Üç gündür gerek İstanbul Sözleşmesi gerekse LGBT konusunda görüşlerimizi net bir biçimde ortaya koyuyoruz. Yazdıklarımız açık ve anlaşılır. Bizim pozisyonumuz nettir; İstanbul Sözleşmesi nas değildir."
"Sözleşme savunulamaz"
Özgür Der Yönetim Kurulu Üyesi olan Hülya Şekerci, 12 Ocak 2020 günü Özgür Der tarafından düzenlenen bir panelde sözleşmenin şiddeti önlemede işlevsiz kaldığını iddia etti.
Şekerci, İstanbul Sözleşmesi gibi CEDAW'a dayalı bir sözleşmenin savunulamayacağını da belirterek, modernizmin ortaya koyduğu biyolojiye karşı çıkan akışkan kimliklerin feministlerin dahi çok ötesinde olduğunu ve kesinlikle Müslümanlarla bağdaşmayacağını öne sürdü.
Sözleşmenin kaldırılmasının gerektiğini de söyleyen Şekerci, sözleşmeye karşı çıkmanın şiddeti meşrulaştırmaması gerektiğini ve şiddetin önüne geçecek pratiklere ihtiyaç olduğunu vurguladı.
KADEM / Kadın ve Demokrasi Derneği
"Düzenlemenin günah keçisi ilan edilmesini anlamak mümkün değil"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar'ın da yönetim kurulu başkan yardımcısı olduğu Kadın ve Demokrasi Derneğe (KADEM), İstanbul Sözleşmesi'ne dair 1 Ağustos 2020 günü yayınladığı 16 maddelik soru cevapta sözleşmeye yönelik eleştirilere şöyle cevap verildi:
"İstanbul Sözleşmesi ve kadın cinayetlerinin artması arasında doğrusal hiçbir bağlantı yok iken, kadın cinayetlerini önlemek üzere getirilmiş bir düzenlemenin günah keçisi ilan edilmesini anlamak pek mümkün gözükmemektedir. Cinayetler gerçekten arttıysa burada bakılması gereken pek çok değişkenli sosyolojik ve psikolojik toplumsal süreçlerdir. Burada Sözleşmenin bu kadar hedefe konması asıl sebeplerin görmezden gelinmesi anlamına da geliyor."
TÜGVA – Türkiye Gençlik Vakfı
"Sözleşmede ısrar etmenin topluma hiçbir katkısı olmayacaktır"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan'ın da istişare kurulunda yer aldığı Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) tarafından 3 Ağustos 2020 günü yapılan açıklamada, "Bir taraftan kadına karşı şiddetin engellenmesi istenirken, diğer taraftan kadın ve erkek dışındaki cinsel yönelimlere atıfta bulunulmuş oluyor" denildi
Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
"Kadının korunması için hazırlanmış fakat bu noktada etkili olmadığı açıkça görülen bir sözleşmede ısrar etmenin topluma hiçbir katkısı olmayacaktır. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilerek toplumsal sorunu çözecek yeni çalışmalar yapılmalıdır."
ENSAR Vakfı ve İlim Yayma Cemiyeti
"Sözleşmede ısrar etmek doğru olmayacaktır"
Her iki dernek tarafından yapılan ve aynı metnin kullanıldığı açıklamada sözleşmeye yönelik eleştiriler sıralandıktan sonra "İstanbul Sözleşmesi'ni tek cümleyle özetlemek gerekirse: Bir taraftan kadına karşı şiddetin engellenmesi istenirken, diğer taraftan kadın ve erkek dışındaki cinsel yönelimlere bir uluslararası sözleşmede atıfta bulunulmuştur" denildi.
Açıklamada "Kadının korunması için hazırlanmış fakat bu noktada etkili olmadığı açıkça görülen, yürürlükte kalmasının toplumsal bir fayda sağlamayacağı anlaşılan bir sözleşmede ısrar etmek de gelinen nokta açısından doğru olmayacaktır" ifadelerine de yer verildi.
ÖNDER İmam Hatipliler Derneği
"Türkiye, imzasını çekmelidir"
9 Temmuz 2020 günü dernekten yapılan açıklamada "Sözleşmenin eşcinselliği yaygınlaştırıcı ve makulleştirici yaklaşımına karşı çıkmak insan neslinin korunması açısından vazgeçilmezdir" denildikten sonra şöyle devam edildi.
"Aile-toplum yapımızla örtüşmeyen cinsiyetsizlik ve bir kısım lobilerin dayatması olan bu sözleşmeden Türkiye imzasını çekmelidir. Bu konuda atılacak adımları destekliyor ve bir an önce harekete geçilmesini istiyoruz."
İnsan ve Medeniyet Hareketi ve İHH (İnsani Yardım Hareketi)
"Düzenlemeler yapılırken değerlerimiz yok sayılmıştır"
Aralarında İnsan ve Medeniyet Hareketi (İMH) ile İHH olarak bilinen İnsani Yardım Hareketi'nin yanı sıra Aksa Eğitim ve Dayanışma Vakfı, İstikamet Vakfı, Medeniyet İlim Kültür Eğitim ve Dayanışma Vakfı ile Umran Kültür ve Dayanışma Hareketi'nin de olduğu bir grup dernek tarafından 22 Şubat 2020 günü "İstanbul Sözleşmesi feshedilmelidir, toplumsal cinsiyet eşitliği projesi iptal edilmelidir" başlığı ile yapılan bildiride sözleşmeye yönelik eleştiriler şöyle sıralandı:
"Bahse konu düzenlemeler yapılırken örf, adet, dini kültür ve medeniyet değerlerimiz yok sayılmış hatta bunlara cephe alınmış, haklı bir tepki olarak şiddet karşıtlığı üzerinden hareket edilerek aile yapısı ile kadın-erkek kimlik ve ilişki biçimlerinin altı oyulmuş, türedi/sapkın kimlikler ve ilişki biçimleri doğallaştırılarak neslin ve ırzın ifsat edilmeye çalışıldığı göz ardı edilmiştir."
Bildiri "Cumhur başkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın "İstanbul Sözleşmesi Nas Değildir, Feshedilebilir!" sözünü önemsiyor ve bu konuda gösterdiği çabayı destekliyoruz" diye bitirildi.
Aziz Mahmut Hüdayi Vakfı
"Toplumumuza şiddet tohumlarından başka bir şey ekmeyecektir"
Vakıf tarafından 31 Temmuz 2020 günü "Millî Varlığımızı Tehdit Eden İfsat Hareketine "DUR!" Demeye Çağırıyoruz" başlığı ile yapılan açıklamada "Güya kadına şiddeti engelleme maksatlı oluşturulduğu ifade edilen bir metin, bizim toplumumuza ifsat ve şiddet tohumlarından başka bir şey ekmemiş ve ekmeyecektir. Çözüm, aile ve nesli korumak adına adaleti esas alan kanuni düzenlemelerle şiddetin her türlüsüne karşı önlem almaktır" denilerek şöyle bitirildi:
"Devlet ricalimizin de İstanbul Sözleşmesi ve uzantılarını en kısa sürede yürürlükten kaldıracağına inancımız tamdır."
Hür Dava Partisi (HÜDAPAR)
“Derhal fiili adımlar atılmalı, sözleşmeye atılan imza geri çekilmelidir”
HÜDAPAR Genel Başkanı İshak Sağlam, yaptığı haftalık gündem değerlendirmesinde; İstanbul Sözleşmesi'ne de değindi. Sağlam'ın değerlendirmesinde şu ifadeler yer aldı:
"“Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi” gerekçesiyle Mayıs 2011’de imzaya açılan ve 2014’te resmen yürürlüğe giren “İstanbul Sözleşmesi”, kaynaklık ettiği “Cinsel yönelim tercihi” gibi sapkınlıklarla toplumumuzun dini ve insani değerlerini aşındıran meşum çabaların sığınağı olmuştur. Sözleşmeye uyarlanan ilgili yasalar ve saha uygulamaları, sözleşmenin sözde gerekçesini teşkil eden kadına yönelik şiddeti engellemediği gibi, daha da artıran bir mekanizma üretmiştir. Her yıl adına “Onur” dedikleri sapkınlığı teşvik edici etkinliklerin bu yılki safhasında Sayın Cumhurbaşkanı milletin ahlaki ve manevi değerlerini aşındıran taşkınlıklara dikkat çekmiş, herkesi bunlara karşı tavır almaya davet etmiştir. Oysa sapkınlıklara temel teşkil eden sözleşmeye karşı bir karşıtlık zaten vardır. Bu tavrı alması gereken halk değil, siyasi iradedir.
Son olarak Sayın Numan Kurtulmuş da İstanbul Sözleşmesi'nin imzalanması yanlışlığını itiraf ederek halkta oluşan beklentiye işaret etmiş, “Nasıl usulünü yerine getirerek bu sözleşme imzalanmışsa, aynı şekilde usulü yerine getirilerek bu sözleşmeden çıkılır” demiştir. Bu açıklamalar, sapkınlıkta özgürlük aramanın yanlışlığı ve bunun ivedilikle ortadan kaldırılması noktasında bir taahhüt olarak algılanmıştır. Bu konuda derhal fiili adımlar atılmalı, sözleşmeye atılan imza geri çekilerek uyarlanan kanunlar düzeltilmelidir."
Kaynak: Independent Türkçe, Mepa News