Özel Röportaj | İngiltere'deki ırkçı saldırılar ve Müslüman STK'lara tavsiyeler

Özel Röportaj | İngiltere'deki ırkçı saldırılar ve Müslüman STK'lara tavsiyeler

İngiltere merkezli Müslüman sivil toplum kuruluşu CAGE'in Basın Sözcüsü Muhammad Mussa, ülkedeki son olaylara ilişkin soruları yanıtladı.

İngiltere merkezli Müslüman sivil toplum kuruluşu CAGE'in Basın Sözcüsü Muhammad Mussa, ülkedeki son olaylara ilişkin soruları yanıtladı.

Mussa İngiltere'deki son olayların yanı sıra CAGE'in faaliyetlerine dair de bilgi verdi ve Müslüman sivil toplum kuruluşlarına tavsiyelerde bulundu.


- Son günlerde İngiltere'de çeşitli olaylar yaşandı. Aşırı sağcı gruplar bazı yerlere saldırdı ve olaylar kontrolden çıktı. Bize İngiltere'de aslında neler olduğunu anlatabilir misin?

Yaklaşık 3 hafta önce, İngiltere'nin kuzeyindeki Southport şehrinde iki küçük kız bıçaklandı. Bıçaklı saldırının hemen ardından bir dezenformasyon kampanyası başlatıldı. 40 yaşında beyaz bir kadın, bu kızları Müslüman bir sığınmacının bıçakladığını söyledi. Kadın bunu sosyal medyada paylaştıktan sonra birçok aşırı sağcı grup ve kişi bunu görerek tepki vermeye, taşkınlık yapmaya başladı.

Southport'ta ve İngiltere genelinde camilere, sığınmacılara, otellere ve çeşitli topluluklara saldırmaya başladılar. Müslüman karşıtı, İslamofobik sloganlar attılar. Polise ve halka saldırdılar. Ancak daha sonra küçük kızları bıçaklayan kişinin Müslüman olmadığı ortaya çıktı. Bu kişi Galler'in Cardiff kentinde doğan Ruanda asıllı bir şahıstı. Yani ne bir Müslümandı ne de bir sığınmacıydı. Muhtemelen Hıristiyan olan Ruandalı bir anne babadan burada, Birleşik Krallık'ta doğmuştu.

Bu dezenformasyon yangın gibi yayıldı. Ve birçok aşırı sağcı grup ve kişi bunu polislere, Müslümanlara ve sığınmacılara saldırmak için bir fırsat olarak kullandı. Bu olaylar 2.5 hafta sürdü. Southport'tan Middlesborough'a ve Manchester'a kadar birçok yerde olaylar yaşandı.

- Birleşik Krallık'ta ve özellikle İngiltere'de birçok Müslüman topluluk bulunuyor. Sizler başta olmak üzere İngiltere'deki Müslüman toplulukların tepkisi ne oldu?

Bizim topluluklarımız sağlam ve sebatkar durdular. Sakin, sabırlı ve barışçıl kaldılar. Topluluklarını, camileri, Müslümanların ve gayrimüslimlerin evlerini korumak üzere dışarıya çıktılar. Aşırı sağcı saldırganlarla bu topluluklar arasında bir tampon görevi gördüler. Ancak şiddete başvurmadılar. Barışçıl, sakin ve sebatkardılar.

Polise ve tüm topluluklara aşırı sağcıların saldırılarına karşı yardımlarını sundular. Bir araya gelerek barış, dayanışma ve birlik mesajı verdiler. Böylece aşırı sağcılara, faşistlere karşı koymayı başardılar.

- Şu anda durum sakin mi yoksa olayların yeniden patlak vermesi ihtimali sürüyor mu?

Halihazırda sakin. Şu an eylemler veya şiddet içeren saldırılar meydana gelmiyor. Ancak yarın neler olabileceğini bilmiyoruz. Aşırı sağcı grupların sokağa çıkarak eylemlerini sürdürüp sürdürmeyeceğini bilmiyoruz.

Hükümet son 2.5 haftada yüzlerce aşırı sağcı eylemciyi gözaltına aldı. Onları gözaltına alarak cezaevlerine gönderdiler. Yani hükümet bu eylemleri aşırı sağcıların daha fazla eylem gerçekleştirmesini engelledi. Ancak yarın ne olur bilemiyoruz. Daha fazla saldırı da olabilir. Ancak böyle bir şeyin olmayacağını umuyoruz.

- Mevcut İngiliz hükümetinin gelecekteki bu gibi olayları kontrol altına alabileceğini düşünüyor musunuz?

Gerçek şu ki bu olaylar yaşandı. Son iki haftada eylemler ve şiddete tanık olduk. Polise, Müslüman topluluklara ve sığınmacılara yönelik fiziksel ve sözlü saldırıları gördük. Tüm bunlar, hükümetin bu gibi saldırıları en baştan engelleme konusundaki başarısızlığını gösteriyor.

Evet, hükümet bu saldırıları durdurabildi. Ancak bu olayların en baştan gerçekleşememiş olması gerekiyordu. Hükümetin sosyal medyada söylenen şeyler hususunda bir düzenleme yapması gerekiyor. Ana akım medyada söylenenler hakkında da bir düzenleme yapmaları gerekiyor. Ve şunu anlamaları gerekiyor: Onların söyleminin, kullandığı dilin ve politikaların, kanunların ve düzenlemelerin toplum üzerinde etkisi var.

Son 30 yılda "terörle mücadele" kanunlarına ve düzenlemelerine tanık olduk. Ki bunlar İslamofobik ve Müslüman karşıtıydı. Bunlar aşırı sağa yardım ettiler, onlara ilham verdiler ve motive ettiler.

Ve Birleşik Krallık'taki sağcı bir medya müessesesi var. Bu sağcı medya İslamofobik ve mülteci karşıtı söylemleri papağan gibi tekrar ediyor. Ülkedeki aşırı sağcılar da bu ana akım medyayı televizyondan, radyodan ve gazetelerden takip ediyor. Ve de bu söylemlerden etkileniyorlar. Yani son iki haftada yaşananlar, 30 yıllık İslomofobik ve Müslüman karşıtı söylemin ve politikaların bir neticesi.

Eğer hükümet aşırı sağın yükselişini engellemek istiyorsa sosyal medyaya ve ana akım medyaya düzenleme getirmeleri gerekiyor. Bu politikaların toplumu nasıl etkilediğini anlamaları ve buna dair geçmişten ders almaları gerekiyor.

- Bildiğin üzere mülteci meselesi küresel çapta bir mesele. Ve sadece İngiliz sosyal medya kullanıcıları değil, dünyadaki birçok sosyal medya kullanıcısı, ki buna Türkiye'dekiler de dahil, bunlar arasındaki aşırı sağcı kimseler "İngilizler ülkelerini mültecilerden kurtarmak için ayaklandı" dediler. Bunda doğruluk payı var mı?

Ortaya attıkları bu iddia tamamen yanlış. Bunun içerisinde hiçbir doğru yok.

Maalesef birkaç gün önce bir kadın ve kızı Londra'da bıçaklandılar. Onları bıçaklayan kişi beyaz biriydi. Romanyalı beyaz bir adamdı. Ancak aşırı sağcılardan buna karşı hiçbir tepki ve yanıt gelmedi. Hükümet, ana akım medya ve aşırı sağcılar, mülteciler ve göç konusunu Müslümanlara ve sığınmacılara karşı bir günah keçisi, bir silah olarak kullanmak istiyorlar.

Buradaki mesele göç ve sığınmacılar meselesi değil. Mesele ülkedeki hizmetlerin eksikliği meselesi. Sağlık hizmetlerindeki eksiklik, istihdam hizmetlerindeki eksiklik meselesi. Ulaştırma hizmetlerindeki eksiklik meselesi, yerel topluluklardaki bir eksiklik meselesi. Bu ülkede, birçok toplulukta bu fırsatlar yok. Yaşanan şey şu ki bu temel meseleleri çözmek yerine hükümet ve ana akım medya göç meselesini, sığınmacıları ve Müslümanları günah keçisi olarak kullanıyor.

Yani mesele göç, Müslümanlar veya sığınmacılar değil. Mesele fırsat yokluğu, işsizlik, toplum için gereken hizmetlerin yokluğu. Göçten ziyade odaklanmamız gereken meseleler bunlar. Mülteciler veya sığınmacılar ana mesele değil. Şiddete başvuranlar onlar değil. Problem onlar değil. Ve bu meselelerde açık bir çifte standart var.

İki ay önce siyahi bir çocuk beyaz bir adam tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Ancak hiçbir tepki olmadı, olaylar olmadı, şiddet olmadı. Öyleyse bir kişi "Müslüman" bir sığınmacının iki kızı bıçakladığını söylediğinde neden oldu? Yalan ve yanlış bir şekilde bu söylendiğinde neden tepki gösterildi?

Yani açıkça söylemek gerekirse insanlar, bıçaklanan küçük kızlar, bıçaklanan kadın ve çocuğu aşırı sağcıların umurunda değil. Onlar sadece bu ülkedeki Müslümanlara, etnik azınlıklara ve sığınmacılara saldırmak ve şiddete yol açmak istiyorlar.

- Bildiğin üzere maalesef Türkiye'de de benzer olaylar yaşandı. Bunların bazılarını siz de CAGE'de haberleştirdiniz. Türkiye'deki Müslümanlara ve sivil toplum kuruluşlarına bu tarz olaylara karşı tavsiyeleriniz nelerdir?

Bence önemli olan nokta bilginin yayılması hususu. Bildiğin gibi yanlış bilgiler, yalan haberler çok tehlikeliler. Tıpkı yangın gibi yayılıyorlar. Türkiye'de ve İngiltere'de de görüldüğü gibi çok kötü sonuçları olabiliyor. Yani Türkiye'deki Müslümanlara ve STK'lara bir numaralı tavsiyem bu yanlış bilgilere ve yanlış anlatılara karşı koymaları olur.

Yapabildiğiniz kadarıyla doğruyu yayın. Türkiye'deki göçmenler hususunda bir anlayış oluşturun. Onların Türkiye'de bulunmasının faydalarına odaklanın. Ekonomiye, topluma nasıl faydalı olduklarına, onlarla sahip olduğumuz ortak değere, onlara yardım etmenin iyiliğine, birlikte güzel bir hayat inşa etmeye vurgu yapın.

Ve iki numaralı tavsiyem de şu: Türkiye'deki Müslümanlar ve STK'lar meselenin aslında göçmenlerle ilgili olmadığını göstermeli. Kötü durumdaki ekonomi, düşen hayat standarları, artan enflasyon, işsizlik gibi meseleler göçmenlerle, sığınmacılarla ilgili meseleler değil. Bu ekonomik ve siyasi meselelerden sorumlu olanlar mülteciler değil, hükümet. Yani tepki mültecilere değil aslında hükümete yöneltilmeli. Zira hizmetlerin yürütülmesinden ve sorunların düzeltilmesinden de hükümet sorumludur. Yani gerçek, eşitlik, şeffaflık ve açıklık gerekiyor.

- İngiltere'de sürdürdüğünüz ve bizim de yakından takip ettiğimiz CAGE projesine gelelim. Dünya genelindeki ve özellikle Avrupa'daki Müslüman STK'lar için bir örnek oldunuz. Bize CAGE'deki çalışmalarınız ve projeleriniz hakkında bilgi verebilir misin?

CAGE çalışmalarına 2003 yılında başladı. İlk olarak Guantanamo'daki tutsakları temsil ettik. Bildiğin üzere o dönem Guantanamo'da tutsaklar bulunuyordu ve haklarında hiçbir bilgi mevcut değildi. Geçmişlerine, hayatlarına dair hiçbir bilgi bulunmuyordu. CAGE çıktı ve onlar hakkında yazmaya başladı, onlar hakkında bir veri tabanı üretti. Kim olduklarına, isimlerine, nereli olduklarına ve geçmişlerine dair. Guantanamo'daki tutsakların insan olduklarını hatırlattık. Onların özgürlüğü için, serbest kalmaları için mücadele ettik. Hapsedilmelerine yol açan iddiaların yanlış olduğunu göstermek için çalıştık. Kendilerine yönelik suçlamalarla bir ilgilerinin olmadığını göstermek için çabaladık.

2003'ten bu yana, yani son 21 senedir CAGE genişledi. İngiltere'de, Avrupa'da ve dünyanın tamamında Müslüman toplulukları temsil etmeye başladık. "Terörle mücadele" politikalarına ve yasalarına odaklandık. Ayrımcılığa, İslamofobiye ve ırkçılığa karşı mücadele ettik. Ve "terörle mücadele" politikalarının hedefi olan Müslümanları temsil ettik. İngiltere'de Müslümanlara karşı ayrımcılıkta bulunan, onları adaletsiz bir şekilde hedef alan birçok yasayı engelledik. Müslümanların geneli masumdu. Bunlar CAGE'e geldiler. Biz de onları temsil ettik, onlara yardım ettik, tavsiyelerde bulunduk. Ve hukuki tavsiyeler konusunda da onlara rehberlik ettik.

Yaptığımız şey buydu, ve bunu sadece İngiltere'de değil, Avrupa'da ve dünyada da yaymaya çalışıyoruz.

- Avrupa'daki ve Türkiye'deki sizin gibi STK'lara tavsiyelerin neler?

Verebileceğim ilk tavsiye güçlü bir topluluk inşa etmektir. Bir topluluk içerisinde güçlü bir temel inşa etmektir.

Türkiye'deki Müslüman bir STK'nın Müslümanlara ulaşması ve onlar içerisinde alan kazanması gerekir. Onları tanımak, onları anlamak, onlarla iyi ilişkiler geliştirmek gerekir. Öyle ki onlar da sizi anlayabilsinler ve yaptığınız işi bilebilsinler. Ve yaptığınız işlerde size yardımcı olsunlar. Toplum içerisinde güçlü bir temel inşa ettiğinizde, onların yardımına ve desteğine sahip olursunuz. Ve size yeşil ışık yakarlar. Yaptığınız şeylerden onlar da razı olurlar. Onların sağladığı meşruiyet ve yardımla çalışma yaparsınız.

Ve de devlete bel bağlamamak, onlara bağımlı olmamak gerekir. Zira eğer devlete bağımlı olursanız eliniz kolunuz bağlanır. Fakat eğer bağımsızsanız ve yardımı toplumdan alıyorsanız ilkelerinize, ahlakınıza ve karakterinize leke sürülmemiş olur.

Geçtiğimiz ay CAGE, topluluk için 10 adımlı bir plan hazırladı. Bu plan dayanışma, birlik, topluluğun bağımsızlığı ve farklı topluluklarla birlikte çalışma çağrısı yapıyor. Topluluk içerisinde güçlü bir temel inşa etme çağrısı yapıyor. Kendini eğitme, toplum içerisinde çeşitli konular hakkında bilgi edinmeyi vurguluyor. Irkçılık, ayrımcılık, topluluklarımızı etkileyen "terörle mücadele" politikaları gibi konular hakkında.

Bu güçlü temelleri inşa ederek, bir topluluk olarak bizler bağımsız olabiliriz, yalnızca kendimize bel bağlayabiliriz. Daha bilgili olabiliriz ve kendimiz için daha iyi bir hayat inşa etmek üzere çalışabiliriz.

x.gif

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.