Özel yaşamın sonu geldi: Sanal bellek affetmiyor!
Sorarsanız insanlar elbette haklarından ödün vermek istemeyeceklerdir. Fakat şu bir gerçek ki, milyonlarca kişi izlenmeyi çoktan kabul etmiş halde. Nasıl mı?
Gün geçtikçe hayatın her anının kaydedildiği bir dünyaya doğru ilerliyoruz. İstesek de istemesek de… Ve daha da ilginci, bu kayıtların kontrolü internette paylaşılmaya başlandığı andan itibaren bizim elimizde değil, Bu sıkıntıların yanısıra internetin acımasız hafızası geçmişte yaşanan hiçbir şeyi unutmuyor ve unutturmuyor. Dijital dünyada masumca paylaşılan birçok fotoğraf veya bilgi, hiç beklenmedik bir anda kötü sonuçlar doğurabiliyor.
Sanal Ortamda Özel Hayatın Gizliliği Korunabilir mi?
İnternet ve diğer elektronik cihazlar üzerinden bütün kişisel bilgilerimizin paylaşımını yapıyoruz. Acaba özel yaşamın gizliliği artık bir anlam ifade etmiyor mu? Facebook’un CEO’su Mark Zuckerberg özel yaşamın gizliliği konseptinin sonuna gelindiğini düşünüyor. İtalya’da bir grup araştırmacı ise bu durumdan o kadar da emin değil. Kişisel bilgilerin kontrolünün sadece bizim elimizde olmasını sağlayacak bir cep telefonu programı üzerine çalışan bu grup, gizliliğin korunabilmesi için ter döküyor.
Mattia, ‘Bölgesel Cep Uygulaması’ projesi üyesi: ‘’Güvenlik sebebiyle sosyal paylaşım sitelerini kullanmayan onca insan var. Bu program yardımıyla onlar da güvenle bu sitelere üye olabilecek. Bu program ile bir güvenlik duvarı sayesinde dış cihazlarla paylaştığınız her bilgiyi tüm detayları ile görebileceksiniz.’’
Program, İtalya’nın Trento şehrinde pilot 80 aile üzerinde test ediliyor. Her aile akıllı telefonları yardımıyla özel yaşamlarına ait verileri kaydediyor. Projenin direktörü Fabrizio, projeyi ‘’Bölgesel Cep Uygulaması’’ olarak adlandırıyor. Fabrizio Antonelli, Bölgesel Cep Uygulaması proje direktörü: ‘’Güvenlik kutusu adını verdiğimiz kişisel bilgileri depolayan bir araç kullanıyoruz. Bu güvenlik kutusunda bireye ait bütün özel bilgiler toplanıyor. Daha sonra da her birey, bu bilgilerin kim tarafından, ne zaman ve ne amaçla kullanıldığını görebiliyor.
Araştırma, katılımcı tasarım prensiplerine uyularak yürütülüyor. Katılımcılar, programın geliştirilmesinde yardımcı oluyor. Geniş bir katılımcı grubu var ve sıkı iletişim halindeler. Erica Paris, Katılımcı Grubun Başkanı: ‘’İnsanlar bu insiyatif sayesinde çok şey öğreniyor. Öncelikle kendi adına toplanan kişisel bilgilerin inanılmaz hacminin farkına varıyor. Bizimkinin dışında özel hayatın korunmasını sağlayacak bir proje geliştirilmedi.
Proje, İtalya’nın Trento şehrinde EİT İCT laboratuvarlarında geliştiriliyor. Laboratuvar Avrupa Birliği çatısı altında bulunan Bilgi ve İnovasyon Topluluğu tarafından destekleniyor. Özel şirketler ve diğer enstitüler ile işbirliği içerisinde yürütülen bu proje, piyasanın ihtiyaçları ile yenilikçilik arasındaki uçurumu kapatmayı amaçlıyor. Mattia: ‘’Amerika Birleşik Devletleri’nde yenilikçiliği ve keşfetmeyi tetikleyen bir kültürel etken var. Biz, Avrupa’da ise ‘dene, başarısız ol ve tekrar dene’ yöntemi hala kültürümüzün bir parçası olabilmiş değil. Avrupa’da bu anlayış tam olarak kabullenilemedi.’’
Projenin ana amacı bilgi ve iletişim teknolojilerinde günlük yaşamın kalitesini artırmak. Araştırmacılar projeye toplumun gelecek eğilimlerine uygun olarak geliştirmeyi umuyor. Fabrizio: ‘’Sosyal paylaşım siteleri küresel bir toplum düşünülerek geliştirildi. Küreselleşmenin bir aracı olarak kullanıldı. Fakat zamanla yerelliğin, yerel toplulukların yeniden önem kazanmasına neden oldu. Yerel topluluklarda güven küresele göre daha daha önemli bir role sahiptir. Güven duygusu yerel düzeyde daha güçlüdür. Bizim kişisel bilgileri filtreleyen programımız da bu anlamda yerel topluluğa bir destek sunmuş oluyor.’’
Sanal bellek affetmiyor
Bu sıkıntıların yanı sıra internetin acımasız hafızası geçmişte yaşanan hiçbir şeyi unutmuyor ve unutturmuyor. Dijital dünyada masumca paylaşılan birçok fotoğraf veya bilgi, hiç beklenmedik bir anda kötü sonuçlar doğurabiliyor.
ABD’li yazar Jill Price, dünyada ‘’hyperthymestic syndrome’’ olarak bilinen hastalığın ilk teşhis edildiği kişilerden biri. 40’lı yaşların ortasındaki Price’nın hastalığı, belli bir tarihten sonraki hiçbir şeyi unutmaması. Price, ‘’Hiçbir şey unutmayan kadın’’ (The Woman Who Can’t Forget) adlı kitabında 9 yaşından itibaren anılarının nasıl giderek daha ayrıntılarla dolu olmaya başladığını ve 15 yaşından itibaren de nasıl her şeyi en ince ayrıntısına kadar hatırladığını kaleme alıyor. Jill Price’ın bu hastalığı günümüzde internetin hafızasının sembolü haline geldi.
Normalde insanlar anılarının bir kısmını unutur, bir kısmını canlı tutar. Bu bazen acı verir, bazen de iyi gelir. Bastırılması gereken anılar da vardır. Zira atalarımız ‘’Zaman her şeyin ilacıdır’’ sözüyle bir gün dayanılması en zor acıların bile hafifleyeceğini kastetmişler. Ama internet hiçbir şeyi unutmuyor ve unutturmuyor da.
‘’My Space’’deki fotoğraf, meslek yasağını getirdi. Bilişim teknolojisinin sınırsız bellekli sunucuları sayesinde her şeyin internette kalıcı hale gelmesi, günümüzde birçok kişinin başını ağrıtıyor. İnternete yüklenen fotoğraf veya bilgiler, beklenilmeyen ve arzulanmayan bir anda başa dert açabiliyor. Böyle bir dert ile ilk mücadele etmek zorunda kalanlardan biri de 2006 yılında tüm dünyada bir sansasyon yaratan Stacy Snyder olayıydı. Snyder o zamanlar ABD’nin Pennsylvania Eyaleti’ndeki Millersville adlı küçük bir şehirde üniversiteye gidiyordu ve amacı öğretmen olmaktı. Okulda notları yüksekti ve iyi bir öğretmen olması için bütün koşullar uygundu. Ancak Snyder’in bir sosyal paylaşım sitesinde paylaştığı bir fotoğrafı tüm bu koşulları tepe taklak etti. Snyder'in bu fotoğrafı Cadılar Bayramı’nda çekilmişti. Genç kadın bir korsan kıyafeti giymişti ve elinde de bir bardak bulunuyordu. Fotoğrafın altında ise şu ibare vardı : ‘’Sarhoş korsan’’. İşte bu fotoğrafı internette gören üniversite dekanı, bu fotoğraf ile Snyder’in gençleri alkol kullanmaya özendirdiği ve çocuklara kötü örnek olduğu gerekçesiyle Snyder’in öğretmen olamayacağına karar verdi. Olay mahkemeye taşındı, ancak yargıç da bu karara onay verdi.
Halihazırda sadece Facebook kullanıcılarının sayısı yaklaşık 800 milyon. Bunların her biri sosyal paylaşım sitesinde çeşitli fotoğraf, video ve her türlü kişisel bilgiyi paylaşıyor. Artık birçok personel yöneticisi, iş başvurularında internet verilerini dikkate alarak kimi işe alıp almayacağına karar veriyor. İnternet insanların hayatına ne kadar çok giriyorsa, o insanlar da geride o kadar çok iz bırakıyor. Hem de hiç kaybolmamak üzere.
Google'a karşı tek bir cerrah
Tıpkı İspanyol doktor Hugo Daniel Guidotti örneğinde olduğu gibi. Bundan yaklaşık 20 yıl önce ''El Pais'' gazetesinde çıkan bir makale, estetik cerrahı Guidotti'nin peşini hala bırakmıyor. Makale bir yanlış tedavi uygulamasını konu alıyor. Ancak daha sonra yapılan mahkeme kararları ve itirazları içermiyor. Bir gün ''El Pais'' gazetesi arşivini dijitalleştirmeye karar verince tüm bunlar büyük bir sorun haline geliyor. Zira Google'da doktorun adı arandığında, on yıllar öncesindeki eski hikaye ilk sıralarda beliriyor. Hala bir muayenehane işleten estetik cerrahi uzmanı, bu haberin işine zarar verdiğini düşünüyor. Guidotti, 2011 yılının başından bu yana Google'ın ''El Pais'' gazetesine link vermemesi için hukuki mücadele başlatıyor.
İşte bu olay, ''İnternette unutma hakkı'' konusunda yürütülen tartışmaları iyice alevlendirdi. AB Komisyonu'nun adaletten sorumlu üyesi Vivianne Reding bu hakkın en büyük savunucularından biri. 2012 yılın ilk baharında yeni bir AB Veri Güvenliği Yönetmeliği için bu konuya dair önerilerini açıklayacak. Reding, Amerikan Ticaret Odası'nın kasım ayında Brüksel'de düzenlediğini bir etkinlikte ''Hem tüketiciyi koruyan hem de dijital ekonominin büyümesine olanak veren bir veri güvenliğinin yasal çerçevesini çizmeye ihtiyacımız var'' diye konuştu. Ancak uzmanlar her ikisinin de bir çatı altında toplanmasının kolay olmayacağını düşünüyor.
İnternette veri güvenliği nasıl sağlanacak?
Ancak bu konunun yasal çerçevesi çizilse bile, veriler bir kez internete düştükten sonra bunların daha sonra nasıl ayrıştırılıp, silineceği büyük bir sorun. Kaldı ki hangi kriterlere göre bunun silinmesine karar verileceği de bir diğer sorun. Almanya İçişleri Bakanlığı'nın ''internette unutma'' konulu bir fikir yarışması düzenlemesi tesadüf olmasa gerek. Öğrenciler, bilim insanları ya da ilgilenen herkes dijital unutmanın koordinasyonuna dair önerileriyle bu yarışmaya katılabilir. Bunlar ''dijital silgi'' ya da en son kullanma tarihi gibi teknik içerikli öneriler olabileceği gibi, yönetmelik ve yasalara getirilebilecek değişiklikler ile sanal dünyada paylaşılan bilgiler konusunda nasıl daha bilinçli bir kullanıcı olunabileceği gibi öneriler de olabilir. Ya da insanlara, gönüllü olarak paylaştıkları verilerin daha sonra başına nasıl çorap örebileceğine dair örnekler de verilebilir.
Televizyonunuz sizi izliyor!
Yeni nesil televizyonları izlemeye başladığınızda onlar da sizi izliyor. Üstelik kim olduğunuzu ve hangi programları tercih ettiğinizi de biliyorlar. ABD'nin Las Vegas kentinde devam eden Uluslararası Tüketici Elektroniği Fuarı'nda sergilenen akıllı televizyonlar, içindeki algılayıcı ve ses tanıma sistemi yoluyla karşısındaki izleyiciyi tanıyabiliyor e tercihine uygun programlar sunuyor. Geliştirilen yeni bir teknoloji sayesinde reklamcıların da hedef kitlelerini daha kolay belirleyebileceği öngörülüyor. Fakat bu şekilde veri toplamasının kişisel gizlilik hakkını ihlal edebileceği endişeleri de söz konusu.
Fikir, kulağa George Orwell'in ünlü ''1984'' romanındaki kurguya benzer biçimde ürkütücü gelebilir. Fakat bu sektörde çalışanlar, benzer bir kurgunun ancak gizlilik hakları geliştirilmediği takdirde söz konusu olabileceği görüşünde. Las Vegas'ta gerçekleştirilen fuara katılan veri danışmanlık firması Coughlin Associates'ten Thomas Coughlin, daha önce hiç yapılmamış bir şekilde bilgi kullanımına olanak tanıdığı için bu teknolojinin kullanıcılara ürkütücü gelebileceğini belirtiyor. Coughlin, kullanıcıların, televizyonun kaydettiği verilerin nerede olduğunu, kimlerle paylaşıldığını bilmek isteyeceklerini sözlerine ekliyor. Forrester Research şirketinden James Mc Quivey ise kullanıcıların televizyon teknolojisinin nimetlerinden yararlanmak istiyorlarsa gizlilik haklarından ödün vermeleri gerekeceğini ifede ediyor.
Mc Quivey, ''İnsanlara sorarsanız elbette haklarından ödün vermek istemediklerini söyleyeceklerdir. Fakat şu da bir gerçek ki, milyonlarca kişi televizyonlarını Xbox konsollarına bağlayarak izlenmeyi çoktan kabul etmiş dıurumdalar. Zira kameranın her saniyeyi kaydedebildiği hareket algılama teknolojisini kullanıyorlar'' şeklinde konuştu. Mc Quivey, durumun Orwell'in 1984'ünden farklı olduğunu belirtirken, oradaki kameraların ''devlete çalıştığını'', bu yeni teknolojinin ise sadece kullanıcılara hizmet ettiğini söylüyor. Mc Quinvey, yine de temkini elden bırakmıyor ve şirketlerin, hükümetlerin müdahalesini önlemek için gizlilik politikalarını geliştirmeleri gerektiği uyarısında bulunuyor.