Rusya'nın geçici Ortadoğu ittifakları
Birleşik devletler modern zamanda iki asimetrik savaşı kaybetmiştir; Vietnam’da Vietkong (Vietnam Ulusal Kurtuluş Cephesi), Ortadoğu'da da aykırı terörist gruplar. Vietnam’da bariz bir savunmaya girişildiğinde ABD o bölgeden uzaklaştı ve o karışıklığı temizlemeye muktedir olamadı. Nihayetinde de güvenlik ve işbirliği için ASEAN kuruluşuna katıldı. Ortadoğu, Amerika’nın bütün uğraşısına rağmen, karışıklığın arkasında bıraktığı yıkıntılar ve ittifakların sürekli yer değiştirmesinden dolayı arkada bırakılması daha zor bir bölgedir.
"Rusya gerçek bir müttefikten yoksun"
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin için bölgedeki karışıklıklar büyük fırsatlar doğurmaktadır. Ortadoğu'da bir dayanak kazanmak, Rusya’nın uzun yıllardır hayali olan dünya gücü olmayı kolaylaştırıyor. Amerika'nın jeopolitik durumuna bir handikap oluşturmayı uman Rusya, yakın çevresi ile olan sıkıntıları acilen gidererek yapacağı pazarlıkta başarılı olmayı hedeflemektedir. Putin’in hesapları, bu bölgede kazandığı başarılar ile gücünü pekiştirmek ve evlerindeki Rus halkının desteğini kazanmak içindir.
Bu cephelerde Putin bir takım ilerlemeler kat etmiş ve Ortadoğu siyasetine Rusya’yı sıkı bir şekilde entegre etmiştir. Fakat, Rusya’nın bu bölgedeki pozisyonu oldukça zayıftır ve yeni bir bölgesel düzenin kurulmasına yardım etme kabiliyeti yoktur. Bu tezi basit bir örnekle desteklemek gerekirse; Kremlin, orada gerçek bir müttefikten yoksundur.
Emin olun, Rusya -Soğuk Savaş'ın mirası olarak- Suriye’de azımsanmayacak bir etkiye sahiptir. ve Putin, ortak çıkarlara dayalı olarak bazı bölgesel güçler ile sıkı bağlar kurmuştur. Fakat günümüzde hiçbir ortadoğu ülkesi Kremlin’in kölesi değildir ve bu yüzden diyebiliriz ki; Mısır sadece Soğuk Savaş döneminde Rusya’nın müttefiğiydi.
İran'ın Rusya ile 'steril' ittifakı
Devam edelim, örneğin Rusya’nın en son müttefikliği İran iledir ama bazı uzmanların da bildirdiği gibi bu dostluk hiçbir imza barındırmamaktadır. İki ülke de Suriye Başkanı Esed’i desteklediği halde ve İran’ın Rusya’ya IŞID ile savaşması için kendi hava sahasını kullanmasına izin vermesine rağmen, İran Esed’in ana hamisi olma rolünü korumakta ısrarcıdır. Üstelik İran, Batı ile yeniden inşaa ettiği ekonomik ilişkileri de tehlikeye atmak istemiyor ki alttan desteklenen uluslararası antlaşmalar ile -ki bunlar 2015 yılında yapıldı- sonuca varan nükleer programına zarar gelmesin. Rusya tarafında ise, İran ile ortadoğuda daha geniş kapsamlı iş birliği yapması, o bölgedeki sunni gücü imha etmesi ile sonuçlanacaktır.
Türkiye ve Mısır, Batı'ya karşı Rus kozunu kullanıyor
Aynı zamanda, Türkiye ve Mısır gibi ülkeler oldukça ilgi çekici bir şekilde Rusya ile hareket etmekte, ve Batı'daki dostları ile aralarında gerginlik oluşturmaktadırlar. Örneğin, Türkiye Kasım ayında Suriye sınırında Rus uçağını düşürmüş ve Rusya ile arasını bozmuştu. Fakat Türkiye şu anda Rusya ile barışık, hatta Rusya’nın ana müttefiği olarak Suriye’de IŞID ile beraber savaşmaktadır.
Erdoğan, Türkiye’nin Batılı dostlarını hüsrana uğratmış ve bu davranışlarıyla Kürt meselesi ile ilgili yaptıkları ülkesine hiçbir fayda sağlamamıştır. Aksine Suriye Kürtleri, Amerika'nın IŞID ile mücadelesinde en etkili yardımcıları olmuştur.
Türk-Rus dostluğu potansiyeli sınırlı
Şunu unutmamak gerekir ki, Kürt milislerin silahlandırılması -ki şu anda ABD başkanı Obama’nın yaptığı gibi- Erdoğan’ı Putin’in kollarına daha da atmak olacaktır. Putin’in NATO’nun parçalanmasına olan ilgisi göz önüne alınırsa, Rus liderin Suriye’den çıkana kadar dostane bir tavır ile Türkiye’ye yaklaşacağı tahmin edilebilir.
Ayrıca Rusya’nın Türkiye ile ticareti teşvik edici tedbirleri de vardır. Bunlar, yıllık 30 milyon dolar civarındadır. Rusya, ticari malların satımındaki fiyatların düşmesi ve kalıcı Batılı yaptırımları hesap ederek Türkiye ile enerji ihracatını arttırmada son derece isteklidir.
Fakat, Türkiye-Rusya arasındaki dostluk potansiyeli sınırlıdır. İlk olarak batı ve Erdoğan arasındaki gerginlik her ne olursa olsun, Türkiye Cumhurbaşkanı bütün güvenlik risklerinin NATO tarafından garanti altına alındığını en iyi bilen kişidir. Bu göz önüne alındığında, Putin ile Suriye’de yapılan her gizli antlaşma sığ ve kısa ömürlüdür.
Türkiye-İsrail yakınlaşmasına Rusya'nın tepkisi
Rusya, kendi payı için Türkiye’ye asla bölgenin büyük gücü olarak yaslanamaz. Tüm olaylardan sonra Türkiye ile Ortadoğu'yu ve sıcak denizleri etki altına almak için rekabet edecektir. Rusya’nın tepkisi, eski müttefiki İsrail ile Türkiye’nin yakınlaşmasınaydı -aralarındaki ayrışma 2010 yılında İsrail komandolarının Gazze’ye giden Türk yardım gemisine baskın yapması ile başlamıştır- ki bu rekabeti yansıtmaktadır.
İlk olarak Rusya’nın tepkisi soğuk davranmaktı, çünkü büyük ölçüde, Ortadoğu'da yükselen enerji gücü rolü İsrail’e verilmişti ve Rusya’nın Türkiye’ye enerji ihracatını arttırma planı tehlikeye girmişti. Fakat sonraları Putin bu yakınlaşmayı uygun buldu. Türkiye’nin fikirlerinden hoşlandığı için değil, Hamas ile yakın ilişkiler kurmak için. Çünkü Hamas, Gazze için her geçen dün daha fazla söz hakkına sahip olmaktaydı ve Putin bu bölgede kritik aktör olmak istiyordu.
Aslında Putin’in sıradaki hamlesi İsrail-Filistin arasındaki barış görüsmelerine ev sahipliği yapmaktır. Putin’in bildiği kesin birşey var; Rusya, ekonomik veya başka türlü gelişmekten noksandır ve üretim ihtiyacından dolayı bir antlaşma yapmaya mecburdur. Öyle ki Putin, vermiş olduğu bu karar ile bölgedeki rakipleri olan Türkiye ve hatta Amerika gibi sağlamlaşacaktır.
...
Amerika Asya'ya odaklanmalı
Amerika şu anda yükselen Asya’ya odaklanmalıdır. Savaş silahlarının istihdamı yerine, küreselleşmede kullanılacak araçlar ile – özellikle ticari ve yatırım mekanizmaları- gelişen bölgelerin şekillenmesine yardım etmelidir. Ortadoğu hazır olduğu zaman, Amerika elbette orada da aynısını yapacaktır. Ve bu olduğunda, her türlü ayrılmış askeri topluluk ve Rusya’nın kısa ömürlü müttefikleri, çok kısa bir sürede kaybolacaklardır. SSCB’de olduğu gibi, bugünün Rusya'sının sosyoekonomik reform ve demokratik geçişler yaşayan hiçbir bölgede yeri yoktur.
Project Syndicate'de 5 Ekim 2016 tarihinde yayımlanan Shlomo Ben-Ami imzalı bu makale Mepa News okurları için Muhammet Kaplangöz tarafından tercüme edilmiştir.