Mohamad Karkas | New Arab | Tercüme: Mepa News
İdlib vilayetinin güneyindeki Kafranbel kentinden Hamdu Abdulhakim Süleyman, devrik Beşar Esed rejiminin hapishanelerinde 13 yıl 5 ay kaldıktan sonra, 6 Aralık 2024 tarihinde muhalif savaşçılar tarafından Suriye'nin güneyindeki Suveyda Merkez Cezaevi'nden kurtarıldı
The New Arab'a verdiği demeçte, uzun yıllar boyunca kendisini sahte itiraflara zorlamak için tasarlanmış çok sayıda işkenceye maruz kaldığını söyledi. Ayrıca kötü şöhretli Seydnaya Cezaevi'nde toplu infazlara tanık olduğunu ve Şam'daki güvenlik birimlerinde uygulanan acımasız işkence yöntemlerini anlattı.
Süleyman şunları söyledi:
"7 Temmuz 2011'de Kafranbel'deki bir askeri güvenlik kontrol noktasında Esed güçleri tarafından tutuklandım. Önce kentte o sırada askeri kışlaya dönüştürülmüş olan bir halı fabrikasına götürüldüm, ardından İdlib kentindeki askeri güvenlik şubesine nakledildim. Oradan Şam'daki Kafr Susa güvenlik bölgesindeki 291. Şube'ye, ardından 235. Şube'ye (meşhur Filistin Şubesi) ve son olarak da Şam'daki 48. Şube'ye götürüldüm."
Süleyman, Filistin Şubesi'nde herhangi bir soruşturma yürütülmediğini, ancak sorgulamaların İdlib'deki askeri güvenlik şubesinde ve 291. Şube'de yapıldığını açıkladı. İki ay boyunca şubeler arasında mekik dokuduktan sonra meşhur Seydnaya Hapishanesi'ne nakledildi ve burada on ay geçirdi. "Allah'a şükür hayatta kaldım ve daha sonra Suveyda Cezaevi'ne nakledildim" dedi.
Seydnaya'daki koşulları anlatan Süleyman şunları söyledi:
"Durum çok kötüydü. Kısa süreli ziyaretlerine izin verilen aileler, tutukluların bir deri bir kemik kaldığını, yetersiz beslenmeden ve işkencenin etkilerinden muzdarip olduğunu fark ediyordu. Bir deri bir kemikten başka bir şey değildik. Aileler sevdiklerinin serbest bırakılması talebiyle beş altı gün boyunca cezaevi dışında protesto gösterileri düzenlediler. Ayrıca toplu mezarların kazıldığı hapishane yakınlarında çürümekte olan cesetlerin kokusunu aldıklarını bildirdiler."
Süleyman ayrıca, daha sonra Özgür Suriye Ordusu birlikleri tarafından öldürülen dönemin cezaevi müdürü Talat Mahfuz'un eylemlerini de hatırlattı. Mahfuz protestoculara tutukluların sivil cezaevlerine nakledileceğini söylemişti. Günler sonra tutuklular iki grup halinde nakledildi.
Süleyman "Seydnaya'dan 'et kamyonları' olarak adlandırdığımız araçlarla ayrıldık." diye anlattı. Bir araç 55 tutukluyu Adra Sivil Cezaevi'ne taşırken, Süleyman'ın da aralarında bulunduğu 65 tutukluyu taşıyan diğer araç Suveyda Cezaevi'ne gönderildi. Onları İdlib Merkez Cezaevi'ne nakletme planları, İdlib'de Özgür Suriye Ordusu birlikleri ile Esed güçleri arasında devam eden çatışmalar nedeniyle sekteye uğradı.
Süleyman, Adra'da "terörizmle" suçlanan tutukluların daha sonra Adra nüfus memuru Nebil Gacri'nin ayaklanma planladıkları yönündeki sahte raporlarının ardından Seydnaya'ya geri gönderildiklerini kaydetti. Bu kişiler geri gönderildikten sonra idam edildi. Suveyda'ya nakledilenler, sahte suçlamalarla Seydnaya'ya geri gönderilmekten ve idam edilmekten korkuyorlardı.
Süleyman, askeri bölge mahkemesi tarafından idama mahkum edildiğini ve bu kararın üç kez müebbet hapse çevrildiğini anlattı.
Süleyman tutuklanma nedenleriyle ilgili olarak şunları söyledi:
"Birileri rejimin güvenlik birimlerine benim silahlı bir grubun lideri, finansörü olduğum ve 2011 yılında Özgür Suriye Ordusu'nun saldırılarına katıldığım yönünde yanlış ihbarda bulundu. Bunların hiçbiri doğru değildi ama yine de 13 yıl beş ay hapis yattım. Son derece üzücü bir tecrübeydi."
Süleyman tutuklanmadan önce gözünden ameliyat olmuştu. Ancak işkence nedeniyle görme yetisini kaybetti. Buna rağmen hayatta kaldığı için minnettarlığını dile getirdi.
Süleyman'ın yaşadığı en travmatik deneyimlerden biri 291. Şube'de acımasız işkence eylemlerine tanık olmaktı.
"Başka bir tutukluyu getirdiler ve onu kazığa oturttular. Bu korkunç eylemi işlemediğim suçları itiraf etmem için bana baskı yapmak amacıyla kullandılar." diye hatırlıyor. Ayrıca dövülürken omurgasını büken bir cihaz olan "uçan halı" işkencesine ve dört gün boyunca bileklerinden asılı tutulduğu "şabah" işkencesine de maruz kaldı.
Süleyman, "Bizi tamamen ezmek istediler." dedi. "Vücudumuzun hassas bölgelerini hedef aldılar ve birçoğunu kısır bıraktılar. Şube 291 ile karşılaştırıldığında, İdlib'in askeri güvenlik şubesindeki işkence daha az şiddetliydi ve esas olarak dayağa odaklanıyordu."
Süleyman baskı altında küçük suçlamaları kabul etti, ancak rejimin eylemlerini haklı çıkarmak için daha büyük itiraflar aradığını belirtti.
Süleyman sözlerini şöyle tamamladı:
"Rejim ne merhamet ne de insanlık tanıyor. Bu baskıcı rejim altında şehit edilenlerin ruhları için, bu dünyada ve ahirette adalet için dua ediyorum. Hayatta kaldığımız için Allah'a hamd olsun. Allah intikam alıcıdır."
Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.