Avrupa Birliği'ne (AB) giriş kontrollerinin tamamen bilgisayar teknolojisi ile yapılması planlanıyor. Plana göre animasyon bir polis memuru, pasaport, vize veya istenen mali belgeleri tarayarak kontrol edecek. Bu programın ayrıca bir gümrük memuru gibi sorular sorması ve bavulun içeriği, neden yolculuk yapıldığı gibi bilgileri kaydetmesi öngörülüyor. Avrupa Birliği'ne giriş yapmak isteyenlerin vereceği cevaplar bir kamera ile kayda alınarak analiz edilecek.
Yeni geliştirilmiş bir yazılım aracılığıyla da soruları cevaplandıran kişilerin mimiklerinden doğruyu söyleyip söylemediği saptanacak. Bilgisayar programı giriş yapan kişilerin yalan söylemediği sonucuna vardığı takdirde, gerçek bir sınır görevlisinin kontrolüne gerek kalmayacak. Aksi takdirde geniş kapsamlı bir tetkik başlatılacak. Yeni yazılımın gelecek sene Avrupa Birliği'nin dış sınırlarında bulunan Macaristan, Letonya ve Yunanistan'daki sınır kapılarında denenmesi öngörülüyor.
Sınır görevlisi işlevindeki bilgisayar animasyonu ve otomatik yalan makinesi, sınır kontrolleri üzerine geliştirilen "iBorderControl” adlı araştırma projesinin birer parçası. Bu projede Macar polisi, Letonya Sınır Koruma birimleri ve Almanya’nın Hannover kentindeki Leibnitz Üniversitesi iş birliği yapıyor. Amaç, AB’ye giriş kontrollerinin daha hızlı ve daha güvenli bir hale getirilebilmesi. Her yıl AB'ye yaklaşık 700 milyon insan giriş yapıyor ve bu sayı giderek artıyor. Bilişim teknolojisi ile oluşturulan bu yeni sistem sayesinde, sınırı yasa dışı geçen mülteciler ve suçluların daha kolay tespit edilebilmesi planlanıyor.
"Mimikler üzerinden yalan tespiti yapılacağına dair bilimsel kanıt yok"
Tarafsız uzmanlar, 4,5 milyon euro tutarındaki projenin başarıya uğrayacağı konusunda şüpheli. Yüz ifadesi ve mimikler üzerinden yalanların tespit edilebileceğine dair bilimsel kanıtın olmadığını vurgulayan Londra Üniversitesi Akademisi Adli Bilimler Enstitüsü'nden Profesör Bennett Kleinberg, kullanılan teknoloji ile sadece bir kişinin stres içinde olup olmadığının saptanabileceğini belirtiyor.
Seyahat edenlerin streste olmalarının sıra dışı bir olgu olmadığına dikkat çeken Kleinberg, aktarma uçağına yetişmek, çocuklar ile yolculuk gibi faktörlerin strese neden olduğunu hatırlatıyor. Bunun ise söz konusu kişilere haksız yere, AB'ye giriş sırasında yalan söyledikleri suçlamasının yöneltilmesine neden olabileceğini belirten adli bilimler uzmanı, yöntemin bilimsel açıdan sakıncalı olduğunu kaydediyor. Yazılımın, 30 denek üzerinde yapılan ilk testte yalanların sadece yüzde 76'sını ortaya çıkardığı bildiriliyor.
Kişisel verilerin korunması ve etik endişeler
Yalan makinesine takılan yolcuların ayrıca avuç içinin taranması veya yüz tanıma sistemleri için dijital kaydının yapılması gibi biyometrik veri toplama yollarına başvurulması öngörülüyor. Hannover'deki Leibniz Üniversitesi'nde bulunan Hukuk Bilişimi Enstitüsü bu yöntemin, kişisel verilerin korunması alanındaki olası risklerini analiz ediyor ama aynı zamanda da etik ve temel hukuki sorulara da yanıt arıyor. Hukuk profesörü Tina Krügel, başlıca sorunun insan ve makine arasındaki iletişimdeki etik bakış açısının olduğunu söylüyor.
"Bir avatar tarafından kendisine soru yöneltilen bir kişi, hiç bilmediği ve tanımadığı bir duruma sokuluyor” diyen Krügel, "Sınır görevlisi işlevindeki bilgisayar animasyonunun karşısındaki kişiye reaksiyon gösterebilmesi ve bu kişinin kültürel arka planını gözetebilmesi gerek.” şeklinde konuşuyor. Hukukçu Krügel, soru sorma sürecinin sonunda otomatik bir risk değerlendirmesi yapan dijital yalan makinesine de eleştirel yaklaşıyor ve bu tür bir makine için Avrupa Birliği hukukunda gerekli yasal çerçevenin bulunmadığını vurguluyor.