2023 yılında, mevcut İsrail-Gazze çatışmasının başlamasından birkaç ay önce, ünlü Amerikalı akademisyen Noam Chomsky'ye ABD ile İsrail arasındaki ilişkinin durumu soruldu.
Chomsky bir değişimin gerçekleşmekte olduğunu belirtti.
Tarihsel olarak, "Amerika Birleşik Devletleri İsrail'den bir şey yapmasını talep ettiğinde, İsrail bunu yapardı" dedi.
Chomsky, son yıllarda İsrailli siyasi liderlerin İsrail'in ABD'den bağımsızlığını savunmak konusunda açık sözlü hale gelmesiyle işlerin değiştiğini gözlemledi.
"ABD ile İsrail arasındaki çatışma ilk kez bu kadar açık ve ABD'nin nasıl karşılık vereceği belli değil" dedi.
Başkan Joe Biden'ın yönetimi, İsrail'i Amerikan pozisyonlarına uymaya zorlamak için elindeki önemli kozu kullanmak yerine, sürekli olarak İsrail'e boyun eğdi. Bu tepki sadece Amerika'nın zayıflığına dair yurt dışındaki algıları güçlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda içişlerine ve hatta demokrasisine zarar verici sonuçlar doğurabilme potansiyeli taşıyor.
Bir kabullenme modeli
ABD'nin Hamas'ı yok etme hedefi de dahil olmak üzere İsrail'in savaş planının büyük bir kısmına katıldığına ve Biden yönetiminin İsrail'in Gazze'de bugüne kadar uyguladığı şiddetin büyük bir kısmına imza attığına dair hiçbir şüphe yok.
Bununla birlikte, İsrail'in ABD hükümetinin pozisyonlarını, tavsiyelerini ve savaş tutumuna ilişkin endişelerini sürekli olarak göz ardı ettiğine dair artan kanıtlar da var.
Bu durum Biden yönetimini defalarca pozisyonlarını ve söylemlerini İsrail ile daha uyumlu olacak şekilde değiştirmeye zorladı.
Biden yönetiminin Aralık ayında İsrail'in Gazze'deki büyük muharebe operasyonlarını sonlandırması için yaptığı ve İsrail hükümetinin görmezden geldiği baskı buna bir örnek.
Filistinli sivil kayıpların görüntülerinden utanan Biden, 12 Aralık'ta İsrail'in Gazze'yi bombalamasının "ayrım gözetmeksizin" yapıldığını söyledi.
Biden 14 Aralık'ta İsrail ordusunu "sivillerin hayatını kurtarmaya" ve saldırıları gerçekleştirirken "daha dikkatli olmaya" çağırdı.
18 Aralık'ta ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant'ı Gazze'ye yönelik saldırılarında daha "hassas" olmaya, savaşın "daha düşük yoğunluklu" bir aşamasına geçmeye ve "sivillere verilen zararı azaltmaya" çağırdı.
Ancak İsrail'in anında verdiği yanıt sivil bölgelere yönelik saldırıları yoğunlaştırmak oldu. Örneğin 14 Aralık'ta, aralarında İsrail ordusunun evlerini bombaladığı iki ailenin onlarca üyesinin de bulunduğu en az 179 Filistinli öldürüldü. Han Yunus'taki bir Birleşmiş Milletler okuluna sığınan 30'dan fazla kişi de dahil olmak üzere 15 Aralık'ta da onlarca Filistinli öldürüldü. Aralık ayının geri kalanında da benzer şekilde çok sayıda can kaybı rapor edildi.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in Ocak ayı başında bölgeyi ziyaret etmesiyle birlikte bu tanıdık şablon yeniden ortaya çıktı.
O gelmeden hemen önce İsrail, Al Jazeera muhabiri Hamza Dehduh ve meslektaşı Mustafa Sureyya'yı hedef alarak öldürdü. Blinken savaşın "mümkün olan en kısa sürede sona ermesini" arzu ettiğine dair açıklamalar yaparken, İsrail 24 saatlik bir süre içinde 126'dan fazla Filistinliyi öldürdü.
ABD'li yetkililerin sivillerin korunmasına yönelik diğer çağrılarına rağmen, İsrail'in sivil altyapıya, hastanelere, okullara ve yerinden edilenlerin kaldığı kamplara yönelik saldırıları bugüne kadar azalmadı.
İsrail'in ABD'nin kaygılarını ve uyarılarını dikkate almadığı, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ın karadan işgaline giden süreçte daha da belirgin hale geldi.
Mart ayında, ABD'nin operasyonun Filistinli siviller için "felaket" olacağına inandığını gösteren bir hükümet telgrafı sızdırıldı.
Kısa bir süre sonra Biden verdiği bir röportajda Refah'a yönelik bir saldırının kendisi için "kırmızı çizgi" olduğunu söyledi. Aralarında Başkan Yardımcısı Kamala Harris'in de bulunduğu diğer ABD'li yetkililer de buna karşı olduklarını dile getirdiler.
İşgal, bir milyondan fazla Filistinlinin yerinden edilmesine ve aralarında daha önce "güvenli bölge" ilan edilen bir çadır kampına yapılan İsrail saldırısında öldürülen 45 kişinin de bulunduğu çok sayıda kişinin katledilmesine neden oldu.
Daha da kötüsü, Filistinli sivilleri zorla aç bırakmaya yönelik açık bir politika izledi.
İsrail'i temel kara geçişlerini açmaya ikna edemeyen ve belki de insani felaketin dikkatini dağıtmayı uman Biden yönetimi, Gazze açıklarında 320 milyon dolarlık derme çatma bir iskele inşa etmek üzere kendi askeri personelini göndermeye karar verdi.
Yardım dağıtımı için son derece yetersiz olmakla eleştirilen iskele, tamamen işlevsel olsaydı bile Gazze'nin ihtiyaçlarını karşılamaya yetmeyecekti. Kurulduktan haftalar sonra iskele parçalanmaya devam ettiği için sökülmek zorunda kaldı.
ABD'nin bir iskele inşa etmek zorunda kalması -İsrail'in inatçılığı ve engellemesi karşısında geçici bir çözüm olarak- Biden yönetimi için bir utanç kaynağı olarak değerlendirilmeli.
Amerikan çıkarlarından taviz vermek
Gazze'deki ölü sayısı arttıkça Amerikalılar arasındaki öfke de büyüyor. Özellikle Demokrat seçmenler arasında güçlü olan bu duygu, Kasım seçimlerinde "Biden'ı terk etme", Demokrat ön seçimlerinde "bağlılık göstermeme" ve yüzlerce üniversite kampüsü de dahil olmak üzere protestolara katılma çağrısı yapan kampanyalarla siyasi eyleme dönüştü.
Ülke içindeki baskıyı hisseden Biden, 31 Mayıs'ta İsrail tarafından ortaya atıldığını iddia ettiği bir ateşkes planı açıkladı.
Yönetimi defalarca İsrail hükümetinin anlaşmayı zaten kabul ettiğini belirtti. Ancak İsrail medyasında çıkan son haberler Netanyahu'nun Biden'ı manipüle ettiğini ve İsrail'in niyetleri konusunda yalan söylediğini gösteriyor.
Netanyahu'nun yalan söylediği hemen anlaşılmasa bile, ABD yönetiminin bu tehlikeyi sezmesi gerekirdi.
İsrail başbakanı ateşkesi kabul ettiğini açıkça söylemeyi defalarca reddetti ve eylemleriyle ateşkesi baltalamaya kararlı olduğunu açıkça ortaya koydu.
Netanyahu Gazze'ye yönelik saldırıları azaltmak yerine yoğunlaştırdı ve sürekli olarak İsrail "tam zafer" elde edene kadar savaşı sona erdirmeyeceğini söyledi.
Daha yakın bir zamanda İsrail, Filistinli baş müzakereci İsmail Heniye'ye suikast düzenledi, bu eylem muhtemelen yoğun ateşkes müzakereleri sürerken planlanmıştı.
Biden yönetimi İsrail hükümetinin ateşkes konusunda ciddi olduğunu zannetmemesi gerektiğini çoktan bilmeliydi. Ayrıca kendisini böyle bir zayıflık pozisyonuna sokmaması gerektiğini de bilmeliydi.
Uluslararası ilişkilerdeki genel kanı, dünyanın tek süper gücü ve İsrail ordusunun ana sponsoru olan ABD'nin, kendisinden çok daha küçük olan müttefiki üzerinde nüfuz sahibi olduğu yönünde.
Ancak geçtiğimiz 10 ay, rüzgarın tersine döndüğünü gösterdi: İsrail, Gazze savaşının neredeyse her aşamasında kendi diktalarına boyun eğen ABD hükümeti üzerinde daha fazla etkiye sahip.
Sonuç, Biden yönetimi için giderek daha fazla utanç kaynağı oldu ve bazı analistler ABD'nin ABD-İsrail ilişkilerinde "küçük ortak" gibi göründüğünü öne sürdü.
Daha da önemlisi ABD, Gazze savaşının şartlarını İsrail'in belirlemesine izin vererek kendi çıkarlarını tehlikeye attı.
ABD kısa bir süre önce Ortadoğu'ya gemiler ve savaş uçakları gönderdi ve kaçınmak istediği topyekun bir bölgesel savaşın eşiğinde duruyor.
Eğer ABD savaşa girerse, bunu ihtiyacı olduğu ya da istediği için yapmayacak. Bunu İsrail adına yapacak. Bu da İsrail'e boyun eğerek geçirilen neredeyse bir yıla uygun ama talihsiz bir son olacak.
Gazze savaşının tozu dumanı yatıştığında, ABD soykırım suçunun ortağı olarak görülecek ve Amerika'nın küresel konumu ciddi şekilde tehlikeye girecek.
Ancak bunun ABD siyasetine yansıması çok daha geniş kapsamlı olacak.
Demokratlar, İsrail'i eleştiren genç Amerikalıların öfkesini kazandılar ki bu da Kasım ayında Beyaz Saray'ı kaybetmelerine mal olabilir.
Biden yönetimi, Donald Trump'ın yeniden seçilmesine sebebiyet vererek, Amerika'ya bazı stratejik zorunluluklarından daha fazlasına mal olabilir.
Bu durum Amerikan demokrasisine mal olabilir.
Al Jazeera'da yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.