İsrail'in geleceği konusunda haftalardır süren yoğun çalkantılar, ABD'nin bu ülkeye yönelik politikasını yeniden değerlendirmesi için bir fırsat sunuyor. ABD'nin eski büyükelçileri ve ana akım Amerikan köşe yazarları, daha önce düşünülemeyecek bir konuyu gündeme getiriyorlar: İsrail'e yapılan yardımların kesilmesi. Ağır borç yükü altındaki ABD (kamunun sahip olduğu federal borç, ABD gayri safi yurtiçi hasılasının neredeyse yüzde 100'üne ulaşmış durumda), uzun zamandır kendi savunmasını karşılayabilen zengin bir ülkeye yıllık yaklaşık 4 milyar dolar askeri yardım sağlıyor. Bu cömertliğe son vermenin zamanı çoktan geldi.
Ülkenin parlamentosu üzerinde denetim yapan organlardan geriye kalan tek organ olan İsrail Yüksek Mahkemesi'nin zayıflatılmasına karşı başlayan mevcut protesto girdabının her iki tarafı da demokrasiyi teşvik ettiklerini savunuyor. Bu gerçekten doğru değil. Aşırı milliyetçi/dinci sağın kontrolündeki parlamento demokrasiyi şu şekilde "güçlendiriyor": Mahkemenin, parlamento tarafından kabul edilen yasaları artık "uygunsuz" bularak iptal edemeyeceği hükmüne vararak mahkemeyi zayıflatmak suretiyle. Tartışmanın laik/çoğulcu tarafı, söylemlerine rağmen, İsrail'in parlamenter sisteminin tek cumhuriyetçi özelliği olan güçlü bir Yüksek Mahkeme'yi korumaya çalışarak gerçekten demokrasi için mücadele ediyor.
ABD'nin kurucularının da fark ettiği gibi, kısıtlanmamış demokrasiden korkulmalıdır. Biden yönetiminin ve Amerikan yazılı anayasasının (İsrail'de yazılı anayasa bulunmuyor) çoğunluğun gücünü, yani saf demokrasiyi sınırlamak için cumhuriyetçi denge ve denetleme mekanizmaları sağlamasına alışkın olan pek çok Amerikalı Yahudi ve İsrail destekçisinin, İsrailli aşırı milliyetçi/dinci sağın mahkemeyi zayıflatma ve çoğunluğun tiranlığına dönüşebilecek bir şeyi tesis etme girişiminden rahatsızlık duyması şaşırtıcı değil. İsrail'in aksine Amerika Birleşik Devletleri'nde çoğunluğun gücünü kontrol etmek için pek çok yerleşik güvence var: İki meclisli bir yasama organı, yasama üzerinde veto hakkı olan bağımsız bir yürütme, eyalet hükümetlerinin pek çok konuyu yönetmesine izin veren federalizm, federal ve eyalet düzeyindeki çoğunlukların çiğnememeleri gereken bir Haklar Bildirgesi ve bu hakları koruması gereken bir Yüksek Mahkeme. Ancak İsrail'de sadece, parlamentonun aşırılıklarını bazen yumuşatan ve en azından bazı hakları savunan bir Yüksek Mahkeme vardır.
İsrail'deki laik çoğulcu cumhuriyetçiler, zayıflamış bir mahkeme ile aşırı milliyetçi/dinci fraksiyon tarafından tercih edilmeyen bazı grupların haklarının kontrolsüz parlamento çoğunluğu tarafından ezilmesinden korkuyor. Zarar görmesi muhtemel gruplar arasında İsrailli Araplar (nüfusun yaklaşık yüzde 20'si) ve Batı Şeria'daki Filistinliler yer alıyor. İsrail bir tür demokrasi olsa da, ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören bu gruplar için demokrasi değil. Zayıflamış bir mahkeme tarafından daha az kısıtlanan İsrail parlamentosu, muhtemelen İsrailli Arapların haklarını daha da yıpratacak, daha fazla İsrailli yerleşimcinin daha fazla Filistin toprağını almasına izin verecek ve hatta Batı Şeria'yı ilhak etmeye çalışacak.
Birçok Amerikalının rahatsız olduğu bu İsrail politikalarının çoğu devam ediyor. Ancak İsrail hükümetinin bu dezavantajlı gruplara yönelik özellikle korkunç politikalarını zaman zaman durduran ya da hafifleten bir mahkemenin ortadan kalkmasıyla bu politikalar hızlanabilir. Yıllık 4 milyar dolarlık askeri yardımın ABD'ye İsrail'in her iki Arap grubuna (İsrailli Araplara ve Batı Şeria ile Gazze'de yaşayanlara) yönelik davranışlarını yumuşatması için bir koz verdiği düşünülebilir. Ama öyle olmadı. Aslında, İsrail yıllardır Batı Şeria ve Gazze'de Filistinlileri hapsedip hareketlerini ve ticaretlerini kontrol ederken, vaat edilen Filistin devletinin kurulmasını geciktirirken ve İsrailli yerleşimcilerin Batı Şeria'da daha fazla Filistin toprağını gasp etmesine izin verirken bile ABD yardımının devam etmesi, İsrail'in kötü davranışlarına dolaylı olarak göz yumuyor ve hatta bu insan hakları ihlalini sürdürmek için kullanılabilecek askeri güçleri finanse ediyor.
Washington sadece tüm bu nedenlerle değil, İsrail'in zenginleşmesi ve kendi silahlı kuvvetlerini finanse edebilmesi nedeniyle de yılda yaklaşık 4 milyar dolarlık askeri yardıma son vermeli. İsrail şu anda kişi başına düşen gelirde dünyada 24. sırada; Avrupa, Doğu Asya ve Basra Körfezi'ndeki diğer zengin gelişmiş ülkelerle aynı sırada yer alıyor. Ülkenin artık yardıma ihtiyacı yok -hatta bu yardım zengin İsrailliler için utanç verici olmalı- ve bu yardım ABD'nin Filistinlilere ve İsrailli Araplara yönelik sakıncalı politikaları kabul ettiği anlamına geliyor.
Ivan Eland tarafından kaleme alınan ve National Interest'te yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için tercüme edilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.