İktidarı ele geçirdiği günden bu yana Taliban mutedil bir yol izlemeyi sürdürüyor. Onlar kendi yollarında ilerlerken, dünya hiç görmediği bu yeni rejime karşı nasıl bir muamele uygulayacağı konusunda oldukça düşünceli…
Dünya, kafasındaki karışıklığı çözmesi için gözlerini ABD’ye dikmiş durumda. Taliban yönetimine yönelik nasıl bir politika izlemeleri gerektiğine dair emir bekler haldeler. Halbuki efendilerinden emir bekleyen bu köleler, esas kafa karışıklığını efendilerinin yaşamakta olduğu gerçeğinden habersizler…
Evet, ABD politika yapıcıları arasında Taliban’a yönelik gelecek dönem siyaseti üzerinde oldukça ciddi ihtilaf ve tartışmalar var. Bu tartışmaların kendilerine göre sofistike bir zemine oturtulması için RAND Corp. Uzmanlarından James Dobbins, Andrew Radin ve Laurel E. Miller devreye sokularak “Engage, Isolate, or Oppose American Policy Toward the Islamic Emirate of Afghanistan” (Angajman, İzolasyon, Muhalefet… Afganistan İslam Emirliğine Yönelik Amerikan Politikaları) isimli bir rapor hazırlatıldı.. Raporun tamamının tercümesini birkaç gün içerisinde yayınlayacağım. Raporun içerisinde ilginç detaylar olsa da, tamamını dikkatli bir şekilde inceledikten sonra burada yazılanları Taliban yetkililerinin beyanatları ile karşılaştırdığınızda gerçekten de Amerika’nın Afganistan’dan çıkışının kendileri için bir zaruret haline geldiği konusunda hiçbir şüphe kalmıyor.
İkna olacağınız diğer gerçek ise, çıkışın üzerinden bir yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen hala bir Afganistan politikası üretilemiyor oluşudur.
Yetkililer farklı alternatifleri değerlendiriyor olsalar da, yenilgilerine nasıl bir maske takacakları muamma. İlk mesele Afganistan’dan çekilir çekilmez başlatılan ekonomik yaptırımlar konusu. Bilindiği gibi FED içerisinde Afganistan devletine ait el konulmuş 9 milyar dolarlık döviz rezervi en mühim tartışma konusu. ABD’li yetkililer bu paranın Taliban’a teslim edilmesi durumunda yaşanması muhtemel bir insani krizin önüne geçileceğini savunuyorlar.
Afganistan’da yaşanacak bir insani krizin, bölgede batı dünyasına tehdit oluşturacak yeni oluşumları tetikleyeceği görüşü hakim. Diğer taraftan ise Siraceddin Hakkani’nin tüm kadrosuyla yeni Afgan hükümetinde üst düzey bir bürokrat olarak vazife alması, 9 milyar doların iadesi konusundaki tüm düşünceleri yerle bir etti. ABD yetkilileri, bir insani kriz neticesinde oluşacak yeni terör (?) gruplarının varlığı ile 20 yıllık kabusları olan Hakkani şebekesini milyarder olarak görmek arasında gidip geliyorlar. Bakalım nasıl bir tercih yapacaklar?
İnce ve istihbarat temelli bir “ayakta tutma” siyaseti ise şu an devam ediyor. Afganistan’a yapılan yardımların STK’lar üzerinden doğrudan halka verilmesi ile Taliban by-pass yapılmak isteniyor. Parayı ve gücü Taliban’ın yönlendirmesine müsaade etmek istemiyorlar. Öngörümüz odur ki el konulan 9 milyar doların iadesi de yine aynı titiz bir hırsızlık ile gerçekleşecek. İran ya da Venezuela örneklerinde gördüğümüz gibi, döviz rezervlerine mahsuben hiç kimsenin kontrol sağlayamayacağı bir şekilde doğrudan halka gıda, ilaç ve asli insani yardım kategorisine giren materyaller aktarılacak. Buna izin verilmesi halinde, hiç kimsenin hissetmediği bir yardım süreci içerisinde Afgan hükümetinin FED içerisindeki parası eritilecektir. Zira ABD ve Batı, böyle bir sıcak paranın Taliban’ın eline geçmesine asla müsaade etmezler.
ABD’nin masasında Taliban’ın yeni haline dair pek çok politika seçeneği var. Muhalif bir sürgün hükümet ya da komşu ülkelerle birlikte uygulanacak bir angajman temelli baskı politikası da buna dahil. RAND yetkileri, Afganistan’a komşu ülkelerle birlikte hareket ederek Taliban’ı yola getirmenin en doğru seçenek olduğunu Pentagon’a önerseler de Pentagon bu sınırları çizili politikaların hiç birisini doğrudan uygulamayı tercih etmeyecektir. Zaman ve vakıanın gerektirdiği adımın hangisini olduğunu analiz ederek doğru adımı bu şekilde atmak isteyeceklerdir.
Örneğin insani krizi bitirmek için el koyduğu dövizi asla iade etmeyecektir. Ya da etkisi altındaki ülkelere Afganistan’a yardım ve yatırım kapılarını açmalarını asla istemez. Bunu yanında parayı iade etmemek, ya da yardımı ve yatırımı tamamen kesmek de istemez. Onun için önemli olan, ince bir strateji ile hem Afganistan’ı bir terör tehdidi olmayacak şekilde ayakta tutmak, hem de bu ayakta tutuş için gereken yardımın ve yatırımın Taliban’a kaydırılmamasını sağlamaktır.
ABD için bir diğer risk ise İran, Çin ve Rusya’nın kontrol dışı bir şekilde Afganistan ile ilişkilerini ilerletmeleri. Taliban için Avrupa ile ticaretin kapıları kapatılır ise, maden kaynaklarının Çinle ortak girişim üzerinden değerlendirilme opsiyonu doğacaktır. Ayrıca güvenli bir sınır ticareti iklimi oluştuğu taktirde İran ve Afgan hükümeti ve halkı ülkeleri arasındaki ticari ilişkilerden çok ciddi kazanımlar elde edebilirler. İşte ABD’yi en çok sıkan husus, Afgan hükümetinin ABD’den başka alternatiflerinin olması, ve bu alternatiflerin de devreye girmek için her an hazırda bekliyor olmalarıdır.
Artık zamanın Taliban lehine işlediğini rahatça söylüyoruz. Bu gidişat yıllar geçtikçe daha da lehe dönmeye devam edecektir. Mühim olan bu zaman içerisinde Afgan halkının kendi geleceklerini tayin edebilecekleri bir iklim oluşturmalarıdır.
Amerikalılar Hakkani şebekesinin açtığı yaraları hiçbir zaman unutmayacaklar. Böyle bir şahsın hiçbir çekince olmadan yeni Afgan hükümetinde İçişleri bakanı olarak vazifelendirilmesi de onları çılgına çevirmeye yetmişe benziyor. İlerleyen günlerde neler olacak hep birlikte göreceğiz…
Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.