Türk ordusunun, Kürtler’in elinde bulunan Afrin’e düzenlediği sınır ötesi operasyonun ardından sıkıntılı bir döneme giren ABD-Türkiye ilişkileri, Amerika’nın Suriye’deki çıkarlarının yeniden değerlendirilmesini teşvik etmeli.
Afrin, PYD ve onun militan gücü YPG tarafından kontrol edilen bir kanton. PYD, PKK’nın Suriye kolu. YPG aynı zamanda, ABD tarafından desteklenen ve IŞİD’e karşı Fırat Nehri’nin doğusundaki savaşın önemli bir kısmını üstlenen çok etnikli Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) de temel militan gücü.
ABD, Türkiye’nin Afrin’de uzayan kara harekatının, SDG’nin IŞİD cephe hattını Türk kara güçleri ve müttefikleri Araplarla Türkmenlerden oluşan vekillerle (Özgür Suriye Ordusu) savaşmak için bırakabileceğinden endişeli.
Ek olarak, Washington Ankara’nın SDG’nin uzak batıdaki kalesi, Fırat Nehri’nin 15 mil batısındaki Menbiç’te güç kullanabileceğinden de endişeli. Bu, bölgeyi korumak için daha çok SDG militanını ayartabilir.
SDG’nin, 2016 Ağustos’unda Menbiç’i ele geçirmesi, iki NATO müttefiki arasında tartışmaya neden oldu. Ankara daha önce, Fırat Nehri’nin batısında açık uçlu bir YPG varlığını tolere etmeyeceği uyarısında bulunmuştu.
Türk ve Amerika destekli Arap savaşçıların cılız kenti alma çabalarıyla hayalkırıklığına uğrayan ABD, sonunda Türkiye ile ters düşecek bir tercih yaptı ve SDG’yi, kenti IŞİD’ten temizlemeye karar verdi.
ABD destekli SDG Menbiç’i aldı ancak, IŞİD’in elinde bulunan el Bab kasabasının geri alınması amacı güden Türkiye’nin ilk sınır ötesi harekatı Fırat Kalkanı’nı da tetikledi. Fırat Kalkanı’nın iki amacı vardı: IŞİD’i sınırdan temizlemek ve böylelikle el Bab’ı alarak YPG’yi SDG kontrolündeki Afrin ile bağlayacak M4 otobanı boyunca onun yayılmasını engellemek -Türkiye ve YPG arasındaki Suriye’nin kuzeybatısındaki mevcut çatışma bölgesi.
Elbette soru, ABD’nin Suriye’deki çıkarlarını gerçekleştirmek için ne yapması gerektiği. Trump yönetimi, bu çıkarları IŞİD’e karşı savaş, SDG’ye desteğin sürdürülmesi ve BM tarafından desteklenen Cenevre görüşmelerinde Esad rejiminden önemli tavizlerin alınması için ABD’nin toprak kazanımlarını kullanmak.
Trump yönetimi, Rusya’yı ABD’nin Suriye’deki çıkarlarını potansiyel kolaylaştırıcı olarak görüyor. Bu güçlü dış aktör rejimi desteklerken kimi zaman rejim adına konuşuyor.
Trump yönetimi, rejimi taviz vermeye zorlama ve politik bir geçişe yardımcı olacak bir sonucun denenmesi için Moskova aracılığıyla çalışma konusundaki istekliliğini ima etti.
Bu mantığa göre, geçiş Trump yönetiminin politik hedefiyle uyumlu olarak Ortadoğu’da İran çıkarlarının altını oyacak. İran’ın, Esad rejimi adına asker, teçhizat ve para gönderdiği Suriye’de, Trump yönetimi Moskova ve Tahran’ın arasını açma niyetini ortaya koydu ki bu , İran’ın bölgedeki nüfuzunun kırılması gibi bir sonuç verebilir.
Ancak bu süreçte Rusya çeşitli hatalar yaptı. Kimyasal silahla saldırı düzenleyen Esad'a meşruiyet kazandırmaya çalıştı.
Mevcut stratejik açmaz şimdi Washington'da başlayıp Moskova'da bitiyor ve Ankara ikisi arasında sıkışmış vaziyette. Rusya hala müşterisi Esad için meşruiyet arıyor ve almak için de Türkiye'ye yönünü döndü.
Rusya'nın kuzeybatıdaki varlığı, Türkiye'nin herhangi bir askeri operasyon düzenlemeden önce Moskova ile meseleye kafa yormasını gerektiriyor. Fırat Kalkanı Operasyonu'nda böyleydi, Zeytin Dalı'nda da.
Rusya-Türkiye işbirliği, ABD-Türkiye ilişkilerinin içe doğru patlamasını beraberinde getirdi ve Moskova ile Ankara'nın yanısıra Tahran ve Şam'ın ABD üzerinde baskı oluşturmak için birlikte çalışmasına yol açtı. Washington şu an için IŞİD ile savaşmaya odaklanan tek aktör. ABD'nin Suriye'yi terk etmesi için yapılacak baskı sonunda meydana gelecek bir çekilme, Türkiye'nin SDG'yi daha fazla hedef almasını beraberinde getirecektir.
Rusya'nın bölgedeki nüfuzu artacak ve İran'a etki alanını genişletebilmesi için daha fazla nefes alma imkanı sunacaktır. Görüldüğü gibi, hiçbir ülke net ve uyumlu bir strateji ortaya koymadı. Örneğin Rusya, 2.5 yıldır savaşta ve ülkenin yüzde 50'sinden fazlasını kontrol etmeyi başaramadı. İran'ın durumu da aynı.
Türkiye, Esad'ı devirme önceliğini YPG'nin yenilmesi yönünde değiştirdi. ABD ise, terör karşıtı bir misyonla başlayıp, yerel ortaklarını Suriye rejimi, müttefikleri ve Türkiye'den koruma taahhüdü içeren açık uçlu bir askeri formüle oturdu.
ABD'nin şimdi bir kaç seçeneği var. İlki statükonun korunması ki bu açık uçlu taahhüdün devamı, Türkiye ile restleşmenin sürdürülmesi ve gerilimi düşürme çabaları anlamına gelir. Ayrıca, Türkiye'nin trans-Atlantik düşman Rusya ile daha da yakınlaşması anlamına gelir.
Öte yandan, IŞİD ile mücadele başarılı ilerliyor ve devam eden ABD varlığı, Türkiye ile ilişkilerin feda edilmesine ve İran üzerinde baskı kurulmasına neden olacaktır. Türkiye-ABD ilişkileri sonra yeniden canlanabilir ancak yakınlaşma yolu uzun ve zorlu olabilir.
Diğer bir seçenek ABD'nin erken bir geri çekilmesidir. Suriye'den Irak'a çekilen ABD, çabalarını Irak'ın çatışma sonrası çabalarına odaklayabilir. Bu seçenek, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeydoğusuna saldırı tehdidini bertaraf etmez. IŞİD'in SDG'nin Fırat Nehri Vadisi boyunca boşalttığı alanlara yeniden yeşermesine neden olabilir.
Tam bir ABD çekilmesi, Türkiye'nin açmaza girebileceği ve istikrarsızlaşma riski taşıyan askeri operasyona girişmesine neden olabilir ki bu da ABD çıkarlarına aykırı bir durum.
Bir diğer seçenek de, ABD'nin Moskova ile Türkiye'nin hem Afrin hem de Menbiç'teki sınır ötesi harekatını sınırlandırması için birlikte çalışması. Karşılığında, ABD rejim değişikliği ısrarı yerine Moskova ile kapsamlı müzakerelere girişmek zorunda kalacaktır. Bu da şu demektir: Ne ABD Moskovasız Suriye sorununu çözebilir ne de Moskova.
Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.