ABD askeri ve dış politika üst düzey liderleri, (Trump'ın başa gelmesiyle birlikte) Ortadoğu ve Güney Asya'daki tüm sorunların temelinde bölgedeki (ABD'ye ait) ölümcül bir askeri gücün varlığının yattığı düşüncesinden geri adım attı.
Bunun dışında başka bir alternatif kabul edilemez. Daha da kötüsü, savundukları askeri çözümlerin tam anlamıyla aranan ulusal hedefleri gerçekleştirme şansı yoktur. Buna kanıt olarak: Afganistan'daki Amerikan Kuvvetleri Komutanı, geçtiğimiz hafta Senato'ya ifade vermiş ve binlerce ek birliğin Afganistan'a geri gönderilmesi gerektiğini savunmuştu.
Afganistan’a barış getirmek için tasarlanan ve ABD’nin birçok vatandaşının hayatını tehlikeye atan bu stratejinin tamamen başarısız olduğunu söylemek zor. Washington Post, Şubat ayının başında Ordu Genel Sekreteri John W. Nicholson Jr.'nin "yeni başkanının hedeflere dayanan daha sağlam bir askeri girişime açık olabileceğine inandığını" söyledi. General ayrıca görevini 50 binden az bir birlikle gerçekleştirebileceği fakat 30 binden az bir birlikle bu işin gerçekleştirilmesini sorduğunda tereddüt ettiğini söyledi.
"Trump yönetimi Afganistan ve Irak tecrübesini anlamamış"
Kontrgerilla harekatının 16 yıllık sonuçları, hem Irak'ta hem Afganistan’da böyle bir stratejinin tekrar edilmesi tartışmaya açılmasına ikna edici olmuştur. Sonuç ise stratejik düzeyde tam bir başarısızlık olmuştur. COIN (kontrgerilla harekatı) ve CT (Terörle mücadele) stratejilerinin destekçileri, 2007'deki Irak çıkartmasını düzgün bir şekilde yürütülen operasyon olarak örnek verdiler. Bu tür örnekler 2007'de tam olarak ne olduğunun eksik anlaşıldığını ve daha da önemlisi bu bireylerin taktik sonuçların ötesini görmekte aciz olduğunu gösteriyor.
"ABD şiddetin artmasına neden oldu"
Anlaşılması gereken temel nokta, ABD birliklerinin Bağdat'a gelmesinin, şiddetin azaltılmasında bir faktör olmamasıdır. Şiddete katkıda bulunan bir faktördü ve buna sebep olan bir rol oynamıştı. 2006 sonlarında Sünni direniş, Birleşik Devletler, koalisyon güçleri, Şii milisler ve Irak güvenlik güçlerinin ağır saldırıları altına girmeye başlamıştı. Bununla birlikte, bu baskı, Irak'taki El-Kaide’yi onlara karşı varolan bir tehdit haline getirdi.
Black Hawk helikoperinde bir ateşli silahı kontrol eden ABD askeri, Celalabad, Afganistan
Sünni liderler, Gian Gentile’nin Wrong Turn adlı kitabında ayrıntılı olarak belgelediği gibi, hayatta kalma şanslarının yalnızca Irak El Kaidesi'ne karşı ABD kuvvetlerine katılmak olduğunu düşünüyorlardı. Bush’un talimatıyla askeri sevkiyat başlamadan önce bile, Anbar Vilayeti'nden Sünni liderlerden Abdul Sattar Ebu Rişa, ABD askerleriyle temasa geçerek Ramadi’deki El Kaide’yi temizlemeyi teklif etti.
Abdul Sattar Amerikalılara, savaşırken yerli halkın kart taşıyan güvenlik güçleri haline gelmesine ve alanlarında çalışmasına izin verilmesine yardımcı oldu. Bu koşullar ne bugün Afganistan'da var, ne de 2010'da ABD otuz bin askere çıktığında böyle bir durum söz konusuydu ve bu Afgan askeri sevkiyatının ayaklanmayı nasıl alt etmediğini açıklıyor.
"Baskıcı taktik IŞİD'i güçlendirdi"
İkincisi taktik operasyonları ve stratejik sonuçların arasındaki ABD hükümetinin üst düzeyleri arasındaki etkileşimde anlaşmazlık vardı. Irak'ta operasyonların artması barış ortamını getirdi bunu fırsat bilen Irak makamları da rakiplerini ortadan kaldırdı. Aslında bu baskıcı taktik 3 yıl içerisinde İŞİD’in güçlenmesini sağladı. Aynı hata Afganistan’da da yapılmıştı.
2009 yılının ortalarında, General Stanley McChrystal cumhurbaşkanına, daha fazla birliğin olmaması durumunda Afgan savaşını kaybedebileceğini belirten gizli bir not gönderdi.
"Afganistan'da asker sayısını arttırmak hata"
Aralık ayında Başkan Obama 30 bin askerin Afganistan’a gönderilmesini onayladı böylece toplamda 100 bin asker konuşlandırılmıştı. Bu askeri sevkiyat boyunca ben de oradaydım ve Kabil'deki Afgan hükümetinin korunmasında başarılı olabileceğini onaylayabilirim. Ancak ayaklanmayı bastırmak için hiçbir işe yaramadı.
Bir Amerikan paraşütçü askeri, Lagman ili, Afganisan, 2015
Aslında, ayaklanmaya katkıda bulundu. McChrystal’in uyardığı savaş düzeyi 2009'da ki savaşı kaybettirebilirdi. 2014'te ABD’nin savaş misyonu sona erdiği için tekrardan şiddet arttı. Afgan askerlerini eğitmek ve bilgilendirmek başka bir otuz bin asker göndermek, Kabil'i ve iletişim hattını tekrar güvence altına almaya yardım edebilir ancak aynı zamanda ABD'li kayıplar ve ülke çapında şiddet olaylarında öngörülebilir bir artışa neden olacak.
"Stratejimiz iflas etti"
Son olarak, yukarıdaki hususlar kadar önemli olan şu; Birleşik Devletler tarafından kullanılan askeri strateji, kusurlu varsayımlara dayanmaktadır. General Nicholson, Senato ifadesinde, "Birincil görevimiz Afganistan'ın tekrar teröristlerin ABD ya da müttefiklerimize saldırmak için güvenli bir liman olarak kullanılmasını engelleyerek vatanını korumak için varlığını sürdürüyor" dedi. Terörizm tüm dünyada orman yangını gibi Güneydoğu Asya, Orta Asya, Ortadoğu'nun diğer bölgelerine ve Afrika'da milyonlarca kilometrekareye genişleyerek yayılıyor.
F-16 uçağı Afganistan'daki Bagram Havaüssü'nden kalkış yapıyor, 2016
Birleşik Devletler için Kunar (Afganistan'da bir vilayet)'da yaşayan teröristler Suriye, Somali, Tacikistan, Libya, Yemen veya başka birçok ülkede yaşayan teröristlerden daha tehlikeli değildir. Gerçekten de, dünyanın dört bir yanında terörist varlıklar bulunurken, buna karşı hiçbir şey yapmadan, ABD'nin Afganistan'ın bir noktasında askeri olarak kalıcı kalması gerektiğini savunmak çok mantıklı gözükmüyor.
İşlerin yürümesi için başka stratejilerde var. Bunlar kolay değil ve başarının gelmesi için garantisi de yoktur. Fakat 11 Eylül'den beri kullandığımız askeri stratejileri tekrar ederek çabalarımızın başarısız olacağının garantisini verebilirim. Üst düzey yetkililer tercih edilen stratejilerin iflas ettiğini kabul edene kadar, Afganistan’daki terörizmin ateşinin yanacağını ve Amerikan vatandaşlarının can ve mal kaybına uğramasını, Amerika’nın çıkarlarının bozulmasını bekleyebiliriz.
The National Interest'te Daniel L. Davis* imzasıyla yayımlanan bu analiz Mepa News okurları için tercüme edildi.
*ABD ordusunda yirmi yıl görev yapan ve Savunma Enformasyon biriminde askeri danışman olarak çalışan Daniel L. Davis, ulusal güvenlik ve dış politika üzerine analizler hazırlıyor.