"Elde iyi bir seçenek yok ancak kalmak da masadaki kötü seçeneklerin en kötüsü."
Biden hükümeti görevi devraldığı tarihte Afganistan’da izlenebilecek politika seçeneği olarak iki nahoş senaryo ile karşı karşıya kaldı. Ya yaklaşık bir yıl kadar önce Taliban ile Doha’da imzalanan anlaşmaya uyularak 1 Mayıs tarihine kadar ülkedeki tüm ABD personeli çekilerek istikrarsızlığın artması riski alınacak veya mutabık kalınan tarihten daha uzun süre Afganistan’da kalmaya devam edilerek Taliban’ın Washington ile imzaladığı anlaşmayı yırtıp atması ve Taliban ile Kabil hükümeti arasında yeni filizlenmeye başlayan barış sürecinin dinamitlenmesi oturup izlenecekti.
Tipik bir Catch-22 paradoksu olan bu durumdan sıyrılmak için Biden hükümeti iki alternatif seçeneği kullanarak sıyrılmak istedi. Bu seçeneklerden ilki, 1 Mayıs tarihinin uzatılması için pazarlık edilerek, ABD Başkanı Joe Biden’a, artık kaçınılmaz olan ABD’nin ülkeden çıkması ve barış görüşmeleri hususlarında görece daha yumuşak şartlar oluşturabilmesi için zaman kazandırılması iken ikincisi de karşılıklı şiddetin azaltılmasını ve sadece haftalar boyunca devam edecek bir sürecin ardından siyasi bir uzlaşma hususundaki tüm pazarlıkların nihayete erdirilmesini öngören yeni bir barış planı teklif etmekti.
Her iki seçenek de denemeye değer ancak ikisinin de başarıya ulaşması son derece zordur. İlaveten, her iki planın da son derece hırslı yapıları olduğu için bunlardan sadece birini dahi gerçekleştirmek doğrultusunda harcanması gerekecek olan mesainin büyüklüğü göz önüne alındığında eğer ABD her iki plan için de enerji harcamayı tercih ederse planlardan birisinin işe yarama ihtimalini sıfıra indireceği aşikardır. Nihayetinde, eğer Washington istediği sonucu alamayıp başarısız olursa, lojistik olarak hazır olduğu anda derhal Afganistan’dan ayrılmalıdır.
"Biden Kasım'a kadar Afganistan'da kalmak istiyor"
Ne yazık ki, gelen son raporlar Biden’ın ABD askerlerini Kasım ayına kadar Afganistan’da tutmak istediğini göstermektedir. Taliban’ın bunu kabul ettiğine veya Biden hükümetinin en azından çekilme tarihinin ertelenmesi adına Taliban’a bir teklif götürdüğüne dair bir kanıt bulunmamaktadır. Ne Kabil hükümeti ne de Taliban’ın barış planına kendini tamamen adamamış olması da başka bir meseledir.
Biden hükümetinin karşısında sadece kötü seçeneklerden müteşekkil bir dizi bulunmaktadır ancak 1 Mayıs tarihinden sonra Afganistan’da kalmaya devam etmenin bu kötü seçeneklerin en kötüsü olacağına dair ilgili makamlarda fikir birliği vardır.
Taliban uzun yıllardır çekirdek hedeflerinden birisinin ülkelerindeki tüm yabancı kuvvetlerin ayrılması olduğunu tekrar ve tekrar beyan etmektedir. Çekilme tarihinin ertelenmesi hususunda Taliban’ın ikna edilmesi için Taliban mahkumlarının salınması ve Taliban üyelerine BM tarafından uygulanan yaptırımların kaldırılması için hazırlık yapılması (ABD bu iki maddeyi yerine getireceğine dair Doha anlaşmasında zaten söz vermişti) ve halihazırdaki Kabil yönetimi lideri Eşref Gani tarafından uzun süredir reddedilen yeni bir Afgan geçiş hükümeti tesis edilmesi gibi bazı önemli adımlar atılması gerekecektir.
Eğer ABD ve Kabil hükümeti yetkilileri evet derse, Taliban daha fazlasını kesinlikle kabul etmeyeceği için en fazla sadece birkaç aylık zaman kazanmak için gelecekte kullanabileceği önemli pazarlık kozlarından feragat etmiş olacaklardır. İşin içinde Taliban tarafından onaylanacak bir ateşkes maddesi yoksa Washington ve Kabil’in bu kozlardan vazgeçmesi pek de olası değildir.
İlaveten, eğer Washington, inatçı Gani’yi devre dışı bırakarak yine de bir adım atmaya çalışırsa bu sefer de zamanlaması bundan daha kötü olmayacak bir şekilde hem Afganistan ile ciddi bir diplomasi krizine ve hem de Kabil’de yepyeni bir siyasi krize yol açma riskini göze almış olur.
Biden hükümetinin mevzubahis yeni barış planının içeriği ne Kabil hükümeti ne de Taliban’ın hoşuna gidecek maddelerle doludur. Bir yandan Gani’nin kabul etmediği geçiş hükümeti çağrısı yaparken diğer yandan da Taliban’ın kabul etmediği veya karşı çıktığı nihai ateşkes, özgür ve adil seçimler ve kadın haklarını koruyan yeni bir anayasa talepleri mevcuttur. Hem Taliban hem de Kabil yönetimini bu maddeleri (bu kadar kısa süre içinde) kabul etmeye ikna etmek neredeyse imkansızdır.
"Washington, Afganistan'ı terk etmek için çalışmalara başlamalı"
Reuters’ın 23 Mart tarihli haberine göre Gani yeni barış planını reddetti ve önümüzdeki günlerde altı ay içinde yeni seçim yapılmasını öngören bir karşı teklifi açıklayacak. Şiddet yoğunluğunun son derece yüksek olduğu bir ortamda bu kadar kısa süre içinde bir seçime hazırlanılması ve oy toplanmasının ne kadar zor olduğu göz önüne alındığında bunun hiç de gerçekçi olmayan bir seçenek olduğu aşikardır.
Bu yüzden, bahsettiğimiz işe yaraması uzak bir ihtimal olan planlar beklenildiği üzere başarısız olduğunda Washington 1 Mayıs tarihine ne kadar yakın olursa o kadar iyi olacak bir tarihte Afganistan’ı terk etmek için çalışmalara başlamalıdır. Bunu, çekilme iyi bir seçenek olduğu için değil, işgalin devam etmesi şüphesiz daha kötü bir seçenek olduğu için yapmak zorundadır.
Eğer bu yapılmazsa Taliban ABD ile imzaladığı anlaşmanın geçersiz olduğunu ve Kabil hükümeti ile gerçekleştirdiği görüşmeleri de içi boş ve anlamsız olduğunu ilan edecek ve Sovyet işgali ile başlayan 40 yıllık savaşı bitirmek için bugüne kadar ele geçen en net şans heba edilmiş olacak ve ABD çaresizce çıkmak istediği bir savaşın içine tekrar çekilmiş olacaktır. Eğitim, danışma ve anti-terör hususlarına odaklı bir ABD askeri stratejisi kendisini tekrardan acımasız Taliban namlusunun ucunda bulacaktır. Afganistan’daki dehşet verici şiddet artacak ve her zamanki gibi en büyük bedeli yine siviller ödeyecektir.
ABD’nin Afganistan’dan çekilmemesi halinde Biden’ın iç siyasette de ödemesi gereken bedeller meydana gelecektir zira başkan uzun zamandır Amerikan halkının savaşı desteklememesi gerekçesiyle ABD’nin askeri varlığının uzatılmasına karşı çıkmaktaydı. Eğer ABD 1 Mayıs tarihinde Afganistan'dan çekilmezse, sahadaki askerlerin can güvenliği riske atılmış olacak ve küresel bir salgınla mücadele eden ülke ekonomisi savaşın devam ettirilmesi için gereken ek maliyetlerle daha da zorlanacaktır. Sonunda da bütün dünya ABD’nin bu sefer Taliban ateşi altında her şeye rağmen yine de Afganistan’dan çekilmesini izleyecektir. Amerikan halkının yukarda sıralananlara iyi tepki göstereceğini düşünmek ahmaklıktır.
Şeytanın avukatlığını yapmak gerekirse, 1 Mayıs’ta tam bir çekilme beraberinde felaket sonuçlar da getirebilir zira istediğini almış ve kendine güveni artacak olan Taliban, zaferin tadını aldığı ve sahada hatırı sayılır bir avantaj elde ettiği için yönetimi güçle ele geçirmek için harekete geçerek ülkeyi şiddetli bir iç savaşa sürükleyebilir.
"ABD’nin de Afganistan’da istikrar getirici bir etken olduğu da söylenemez"
Fakat ABD’nin de Afganistan’da istikrar getirici bir etken olduğu da söylenemez. Sahadaki ABD askerlerinin varlığına rağmen ülkede özellikle son yıllarda rekor seviyelerde sivil kayıpları görülmesinin yanı sıra özellikle belirli şahısların hedef alındığı amansız bir suikast furyası ortaya çıktı. Bütün bunlara ilaveten Taliban hakimiyet alanını genişletti ve ABD’nin neredeyse 20 yıl önce Afganistan’a girmesinin ardından daha önce hiç kontrol etmediği kadar toprak elde etmeyi başardı.
Mesele yalnızca ABD askerlerinin varlığı olmadığından yabancı askerlerin ülkeden çekilmesinin ardından şiddetin artması çok büyük ihtimal ve hatta kaçınılmazdır.
Tam da bu yüzden Washington (başta Taliban’ın en büyük destekçisi Pakistan ve ABD’nin rakipleri Çin, İran ve Rusya gibi) bölgede söz sahibi devletleri ve uluslararası bağış çevrelerini kendi safına çekerek Taliban’a ABD askerlerinin çekilmesinin ardından yürürlüğe girecek bir ateşkesi kabul ettirmeye yönelik tam ölçekli bir diplomatik baskı ortamı yaratmalıdır.
Bütün bu olumsuzlukların yanında Washington’un kullanabileceği biraz da ironik olan bir husus da mevcuttur. Bölgedeki anahtar aktörlerin çoğu ABD’nin rakibi ve ABD’nin askeri olarak bölgeden çekilmesi onlar için bir sevinç kaynağı olacaktır. Ancak ABD’nin çekilmesinin ardından istikrarsızlığın hızlanması bu aktörlerin çıkarlarına uymamaktadır. Bu yüzden ABD ile çalışarak, gerçekleşmesinden hayli korktukları istikrarsız bir Afganistan’ın beraberinde getireceği olumsuzlukları (daha fazla şiddet, artan göç oranları, yoğun uyuşturucu ticareti, mali yatırım fırsatlarının kaybolması) en aza indirmek adına Taliban’ı bir ateşkesi kabul etmeye zorlamak istemektedirler. Ortak çıkarlar söz konusu olduğunda gerek müttefik gerek rakip ülkelerle iş birliği içinde çok uluslu diplomasi yürütmekten son derece memnun olan Biden hükümeti için bu seçenek peşinden gidilmesi en mantıklı rota olarak öne çıkmaktadır.
Washington halen elinde tuttuğu tüm kozlarını sonuna kadar masaya sürmelidir: Grubun şiddeti azaltmaması ve pazarlık masasından kalkmak istemesi halinde, Taliban savaşçıları söz konusu ateşkesi kabul etmeden Doha’da imzalanan anlaşmalardan doğan yükümlülükleri yerine getirmeyi reddetmek, Taliban’a gelecekte verilmesi muhtemel yardımları kesme tehdidinde bulunma (grup daha önce savaş sonrası dönemde güce gelmesi halinde yabancı yardımlara açık olduğunu ifade etmişti) söz konusu kozlara örnek olarak verilebilir. İlaveten, küresel çapta bir beklenti olan ABD askerlerinin çekilmesinin ardından dahi devam edecek bir ateşkesi kabul etmemesi halinde Taliban’ın arzuladığı uluslararası kamuoyunda tanınma ve meşru bir yönetim olarak kabul edilme meselelerini riske sokacağına dair sert bir mesaj verilmelidir.
Biden hükümetinin en önemli önceliklerinden birisi olarak belirlediği Afganistan’da belirli seviyede bir anti-terör kapasitenin devam etmesi, Amerikan askerlerinin ülkeden çekilmesinin ardından haliyle karmaşık bir meseleye dönecektir. Sahada bizzat askerler olmadan bu kapasiteyi devam ettirmek zor olacaktır ancak ABD’nin bu hususta önünde yapabileceği birkaç hamle mevcuttur.
Bunlardan ilki, Afganistan yönetimi ve bölgedeki aktörler (Çin, Hindistan, İran, Pakistan, Rusya ve diğer Orta Asya devletleri) ile birlikte çalışarak amacı teröristlerin hareketlerini ve yerlerini gözlemlemek olacak yeni bir istihbarat paylaşım mekanizması geliştirebilir. Bu ülkelerin çoğu her ne kadar Washington ile pek iyi geçinemese de El-Kaide ve IŞİD hususlarında ABD ile ortak kaygılara sahiptir.
ABD'nin komşu ülkelerde kuracağı askeri üsler
İkinci hamle ise Afganistan sınırları içindeki teröristlerin hedef alınması için ABD’nin komşu ülkelerde kuracağı askeri üslerdir. Bu hususta en mantıklı iki aday olarak Pakistan ve Özbekistan öne çıkmaktadır. Bu ülkelerdeki dahili siyasi faktörler (Pakistan sınırları içinde ABD askeri varlığının hassas bir konu olması ve Özbekistan’ın ülkede yabancı devletlere ait askeri üs açılmasına yönelik getirdiği yasak) aşılması zor engeller meydana getirecektir. Ancak her iki ülke de geçmişte ABD askerlerini ağırladı ve Washington’un bu devletlerin yönetimleri ile ilişkileri -şimdilik- gayet istikrarlı bir vaziyettedir. Eğer Washington bir şekilde bu ülkeleri askeri üs konusunda ikna edebilirse geriye bir tek operasyon icra edilebilmesi adına Afganistan yönetiminin rızası kalır.
Tabi bütün bunlar nihayetinde havada kalan tavsiyelerden ibaret kalabilir zira Afganistan’daki ABD askeri varlığının devam etmesini savunanların en büyük argümanı, Washington’un çekilme emri sonrası Afganistan’ın, ABD çıkarlarını ve direkt olarak ABD topraklarını tehdit edici nitelikte uluslararası bir terör sığınağına dönüşeceğidir. Fakat, her ne kadar Taliban ve diğer başka milis gruplarla bağlantılarını devam ettiriyorsa da gücü iyice azalan bir El-Kaide'nin ABD’ye yönelik saldırılar planlayıp bu planları icra etmesi pek olası değildir. Aynı durum, Afganistan’daki kalelerini geçtiğimiz yıl teker teker kaybeden ve ağır yenilgiler alan IŞİD için de geçerlidir.
Aslına bakılırsa, sahada askerleri olmadan Afganistan içinde anti-terör operasyonları icra edebilecek bir sistemi nasıl işletirim sorusundan önce ABD’nin bu sisteme gerçekten de ihtiyacı olup olmadığı araştırılmalıdır. ABD askerlerinin çekilmesinin ardından uluslararası terörizm riskinin kesin bir şekilde artacağını herhangi bir şüphe olmaksızın kanıtlayan ve mevzubahis riskin artmasının arkasında farazi hangi değişkenlerin olduğunu ortaya döken istihbarat değerlendirmeleri hazırlanmalıdır.
ABD’nin Afganistan hususunda elinde iyi bir seçeneği yoktur. Ancak, Taliban’ın yabancı askerlerin ülkede biraz daha kalmasını reddetmesi ve ABD’nin yeni barış planının işe yaramaması halinde Washington, zararın neresinden dönülse kârdır düsturu ile hala ülkede bulunan tüm kuvvetlerini çekmeli ve elindeki kötü seçeneklerin en iyisinin beraberinde getireceği riskleri azaltmak amacıyla diplomasi ve elindeki kozları kullanmalıdır.
Foreign Policy için kaleme alınan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Yazıda yer alan ifadeler kurumun editoryal politikasını yansıtmayabilir.