ABD ve İran arasında gerilim, Suudi Arabistan'ın petrol tesislerine yönelik saldırıların ardından tekrar yükseldi. Olayların ardından İran'a yönelik askeri bir karşılık verilmesi söylemi gündeme geldi. Geopolitical Futures'tan George Friedman, ABD'nin İran'a dair askeri seçeneklerini değerlendirdi. Değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirildi.
*
Amerika Birleşik Devletleri son mesajlarında İran’ı, Suudi Arabistan’ın en büyük petrol rafinerisine düzenlenen füze ve SİHA saldırılarının arkasında olmakla açık bir şekilde suçladı. Gelinen noktada sorulması gereken soru artık ABD’nin karşılık olarak ne yapacağı.
ABD kendini kötü bir pozisyonda buldu. Teknik olarak saldırılar neticesinde ABD olumsuz olarak etkilenmedi. Hatta petrol fiyatlarındaki yukarı doğru hareket Amerikan petrol şirketlerinin işine yaradı. Yaşananların hiçbirşey yapmadan tarihe karışmasına göz yumulması aslında gayet çekici bir seçenek olarak durmaktadır. Ancak, Suudi Arabistan her ne kadar zayıf da olsa ABD’nin kurduğu İran karşıtı müttefik bloğunun anahtar oyuncularından bir tanesi. Suudi Arabistan’da, Muhammed bin Selman’a muhalif olan kraliyet ailesi üyeleri dahili bir baskı oluştururken, düşük seyreden petrol fiyatları da kraliyetin siyasi birliğine zarar verdi. Hiçbirşey yapılmaması ABD sponsorluğundaki koalisyon hakkında soru işaretleri doğurur. Suudi Arabistan Sünni dünyasında önemli bir oyuncu ve Sünni dünyası da İran’ın son dönemdeki yayılmacı politikasının önündeki en büyük engel. İran’ın Suudi Arabistan’ın hayati öneme sahip bir tesisini askeri olarak hedef almasına karşı harekete geçilmediği taktirde İran’ın tüm bölgede gücünü artırmasının önünü açabilir.
Yaptırımlar etkili mi?
Alternatif bir seçenek olarak yeni yaptırımlar düşünülebilir ancak bu hamle ile alakalı iki sorun bulunuyor. İlk olarak, yaptırımların askeri harekatlar kadar psikolojik yönden etkili olduğu söylenemez. Burada söz konusu psikolojik etki hem Sünni dünyası hem de İran için ayrı ayrı olarak meydana gelecektir zira meselenin mantığı da bunu gerektirmektedir. İkinci olarak, ABD zaten hali hazırda İran’ın ekonomisinin canını acıtacak seviyede yaptırımları yürürlükte tutmaktadır. Uygulanacak daha ağır yaptırımların net etkisi kısıtlı kalırken ve ağırlı da yetersiz olacaktır.
ABD’nin en az şekilde etkileneceği ve karşı tarafa ağır ekonomik şok yaşatacak tek bir askeri seçenek vardır: Özellikle Hürmüz Boğazı başta olmak üzere İran’ın limanlarını abluka altına almak. Bu stratejinin üç zayıf noktası bulunmaktadır. İlk olarak, planın uygulanması için birden fazla uçak gemisi filosunun bitiş tarihi belli olmayan bir şekilde bölgeye sevk edilip konuşlandırılması gerekir. İkinci olarak, bölgede konuşlanan filo İran’ın füze saldırılarına maruz kalır. ABD donanmasına ait gemilerin bu tür saldırıları bertaraf edebilecek anti-füze yeteneklerine sahip olduğunu söyleyebiliriz ancak yapılacak en ufak bir hata donanmanın büyük çaplı bir gemi kaybetmesine yol açabilir. Bunun önüne geçebilmek için füzeleri daha havalanmadan imha edecek hava saldırılarının yanı sıra savunmaya yönelik önlemler gerekli olacaktır. Bu da ana operasyon altında yeni ve pahalı bir alt operasyon odası kurulması anlamına gelir. Son olarak, böyle bir operasyonun başlaması halinde operasyonun tanımı gereği sona erme tarihi önceden belli olmaz. Eğer İran ablukadan doğacak baskıya boyun eğmezse operasyon süresiz olarak devam eder. Bu durum da da istenilen sonuç elde edilemediği için dünya bu olayı ABD’nin bir yenilgisi olarak kabul eder.
İran'a saldırı düzenlemek
Bir diğer olası seçenek de İran hedeflerine saldırılar düzenlemektir. Böyle bir operasyonda vurulması en münasip hedefler, SİHA ve füze üreten tesisler ile ilgili depolama merkezleri olur. Buradaki sorun da hedeflere dair doğru istihbarat sağlanmasıdır. Hiç şüphesiz ABD’nin bu konuyla alakalı yapılmış kategorileme çalışmaları var ancak eldeki zayıf bilgilerden yola çıkarak saldırılar düzenlemek İran’ın direkt ABD güçlerini veya ABD’nin gayrıresmi koruması altındaki hassas bir diğer tesisi hedef almasına yol açabilir. Bu durum da asıl amaç olan İran’ın Suudi petrol tesislerine saldırılarının engellenmesi meselesinin daha da yoğun hale gelmesine yol açacaktır.
ABD’nin önündeki zor soru şudur; “ABD çok ağır bir şekilde karşılık vererek İran’ın gelecekte bir daha harekete geçmesinin önünü kesmeli midir?” Eğer bir abluka İran’ın ekonomisini paramparça etmekte başarısız olursa, ülkenin saldırı amaçlı tüm hava kapasitesinin yok edilmesi gerekir. Tarih bize göstermiştir ki havadan icra edilen geniş çaplı operasyonlar her zaman tahmin edilenden uzun sürer ve bazen de tamamen başarısız olur ve bu durumda da karşı tarafa kendi saldırısını başlatmak için bir fırsat doğar. ABD’nin İran’ın saldırı yeteneğini ortadan kaldırma girişimi beraberinde büyük maliyetler getirir ve lokasyonu belli olmayan saklı İran füzeleri bölgedeki hedefleri vurabilir. Tıpkı abluka seçeneğindeki gibi bir hava operasyonu da süresiz olarak uzayabilir. Küçük çaplı misilleme saldırıları ile İran’a karşı hamle yapma fırsatı doğacağından yeni hedeflerin imhası için operasyon kapsamı ve zaman aralığı büyür.
Sahaya asker gönderme
Sahaya asker gönderme meselesine gelirsek, bu hamle İran’ın hava gücü ile alakalı sorunu hızlı bir şekilde çözemeyeceği gibi bir yandan da ABD’nin 2001’den bu yana devam ettirdiği “işgal savaşı” çizgisinde devam edilmesi anlamına gelir. ABD ordusu tüm gücüyle saldırması halinde İran ordusunu tabi ki yenebilir ve ülke içinde ilerleyebilir. Ancak alınan yerleri elinde tutmak istemesi halinde düşman milis kuvvetleri ile içinden çıkılması imkansız bir savaş çıkarır ve verilen kayıplar devam ettirilebilir nitelikte olmaz. İran büyük bir ülke ve dağlık bir araziye sahiptir. Ayrıca Irak veya Afganistan’ın nüfusunun iki katından fazla ( 82 milyon ) nüfusa sahiptir. Ülkeye ayak basan ABD askerlerinin özgürlük getiren bir ordu olarak karşılanacağını düşünmek tamamen fantazi olur.
Suudilerin ABD’ye duydukları güveni artırmak için özel olarak dizayn edilmiş ve belirli hedeflere yönelik bir saldırı haricinde ABD’nin direkt olarak bir saldırı düzenleme seçeneklerinin hiçbirisi ümit vaat etmemektedir. Ancak bu sorunu düşünürken bakılabilecek bir diğer perspektif daha var. ABD, İran’ın son yıllarda artan siyasi etkisini en başından beri bir tehdit olarak algıladı. Ancak, İran yayıldığı bölgelerde kendisi için çok değerli bazı tesisler, oluşumlar meydana getirdi. İşte bütün bunlar ABD için aslında bir hedef olabilir ve bu hedeflerin vurulması halinde direkt olarak İran topraklarının vurulması kadar korkutucu bir sonuç ortaya çıkmaz. İran’ın bugün Irak, Suriye ve Lübnan ve Yemen’de hem kendine ait hem de vekil güçleri bulunmaktadır. İran, bulundukları ülkelerde toprak kontrol eden bu kuvvetlerin oluşturulması için hem zaman hem kaynak harcarken aynı zamanda büyük bir risk de aldı.
Örnek olarak Lübnan’ı ele alalım. İran bu ülkede 80’li yıllardan itibaren Hizbullah örgütü üzerinden aktif olarak faaliyetlerde bulunmaktadır. Eğer Hizbullah’a diz çöktürülebilirse Lübnan’daki siyasi durum İran’ın kontrolünden çıkar ve böylecek İran Akdeniz ile olan bağlantılarından birisini kaybeder. Böyle geniş çaplı bir harekat İsrail’e bırakılamaz zira İsrail ordusunun harekete geçirebileceği potansiyel ile ABD ordusununki arasında çok fazla fark var. Aynı zamanda, eğer ABD İsrail ile yakından çalışmaya karar verirse ABD’nin Sünni müttefikleri kendi halkları nezdinde zor durumda kalır. İran’ın çıkarlarına doğrudan zarar verebilecek, daha düşük riske sahip ve daha az maliyetli bu türden bir karşılık diğer bütün seçeneklerden daha mantıklıdır.
Aslına bakılırsa, sadece ABD’nin Hizbullah’ı hedef alacağına dair ciddi bir tehdit dahi İranlıların stratejisini değiştirmesine yol açabilir. Tabi ki diğer seçeneklerde olduğu gibi bu seçenekte de saldırı sonrasında İran’dan çok sayıda füze saldırısı gelebilir. Eldeki bütün seçeneklerin dezavantajı bu noktadır. Hizbullah’ın hedef alınacağı bir saldırının avantajı ise diğer seçeneklerdeki belirlenen amaçlara ulaşamama riskini en aza indiriyor olmasıdır. Bu tür bir tepki İran’ın görmek istemeyeceği bir şey olmasının yanı sıra aynı zamanda bulundukları pozisyonlarda emniyette olan ABD güçleri tarafından yapılacağı için de daha mantıklıdır. Lübnan haricinde ABD, Suriye’deki İran güçlerini de hedef alabilir ancak bu saldırının yaratacağı etki daha zayıf olur.
Teorik bir beyin fırtınası
Bu yazı teorik bir beyin fırtınası mahiyetindedir zira İran’ın son dönemdeki saldırılarına İran’nın vekil güçlerinin hava harekatı ile vurulması şeklinde mukabele edilmesi pek olası değildir. Suudiler bu gibi bir durumda ABD’nin Suudi Arabistan’ın güvenliği için elini taşın altına sokmaya hazır olduğu yorumunu yapmazlar. Suriye, Irak ve Yemen’deki İran hedeflerinin vurulması verilmek istenen mesajı açık olarak iletmekten uzak olmasının yanı sıra doğrudan İran’a herhangi bir zarar vermediği için mesele yine havada kalır. Suudi Arabistan hava kuvvetlerinin bir misilleme yapması da bir diğer olasılık ancak böylesine büyük çaplı bir hava harekatı sırasında meydana gelebilecek kayıpları devam ettirebilmesi ve uzun süre harekata devam etmesi pek mümkün değildir. Suudiler de İran’a füze ile saldırılar ancak bu durumda da iki taraf ucu açık bir şekilde angajman vaziyetine girer. ABD’nin mesele ile alakalı stratejisinin konuyu kapatacak şekilde bir karşılık verilmesi olması gerektiği düşünüldüğünde bu seçeneğin de başarıya ulaşamayacağı açıktır.
İranlılar, Amerikalıları karşı karşıya bıraktırdıkları bu ikilemin gayet iyi bir şekilde farkındalar. Kartlarını Amerika’nın risklerin çok yüksek olması nedeniyle bir karşılık vermemesi üzerine oynadılar. Ancak, İran’ın düşünce tarzında şöyle bir sorun var; ABD, İran’ın yayılmacı politikasını bölgedeki uzun dönemli çıkarlarına karşı ciddi bir tehdit olarak tanımlarken tam anlamıyla eminken, İran yaptığı hamlelerin neler getireceğini tam olarak kestirememektedir. Yani başka bir deyişle İranlılar ABD’ye diyor ki: “Kendini şanslı hissediyor musun?”
Sonuç olarak bakıldığında iyi bir askeri seçeneğin var olmadığı görülürken, hiçbir şey yapmamak da ABD’nin meydana getirmek için çok büyük çabalar sarf ettiği İran karşıtı bloğun belki de yok olması anlamına geliyor. Ortadaki sorunun en olası ancak kesin olmayan çözümü sembolik bir misillemedir. Ancak misillemelerle alakalı şu sorun ise kontrolden çıkmaya meyilli olmalarıdır.