1980'lerde kaç kişi Sovyetler Birliği'nin bu kadar çabuk ve bu kadar kansız şekilde parçalanacağını düşünüyordu ve 2001'de kaç kişi adını çok az insanın duyduğu bir hareketin, El Kaide'nin liderinin 11 Eylül'de bu kadar gözü kara saldırabileceğini bekliyordu?
Immanuel Wallerstein, Dünya Sistemleri Analizi
18 yıl önce, bugün…
Emma E. Booker Okulu.
ABD’nin 43. başkanının elinde kitap, sandalyeye kurulmuş karşısındaki öğrencilere bir şeyler okuyor.
Fotoğrafçı Win McNamee için Florida Sarasota'daki bu okul ziyareti sıradan bir iş gibi görünüyordu, bu karenin hikayesi ortaya çıkıncaya dek / Fotoğraf: Reuters
Başkan’ın yanına gidip o sırada olan biteni haber veren kişi Beyaz Saray güvenlik şefi Andrew Card.
Başkan'ın kulağına eğilip “ABD saldırı altında” diyor.
O sırada önemsiz gibi görünen ziyareti takip eden birkaç kamera kayıtta.
George Walker Bush tam 7 dakika boyunca hiçbir şey söylemeden etrafına bakınıyor, 301 numaralı sınıfta dersi dinliyormuş gibi yapıyor.
Yaklaşık 71 kilometre ötede tarih yeniden yazılıyor.
O sırada New York
20 dakika öncesi.
Saat 08.46.
Yer ABD’nin New York kenti, günlerden Salı.
Sabahın erken saatlerinde Manhattan’da insanlar her zamanki gibi işine gidiyordu.
Aslında birkaç dakika öncesine kadar her şey olağandı.
Gökyüzünde uçakların görülmesiyle her şey değişti.
Amerikan hava yollarına ait yolcu uçağı Dünya Ticaret Merkezi’nin kuzey kulesine çarptı. 94 ve 98. katlar arasına.
Çevrede insanlar…
Çoğu ağızlarını iki eliyle kapatmış, dehşet ve şaşkınlık içinde gökyüzüne bakıyorlardı.
Tam 17 dakika sonra Hudson nehri tarafından bir başka uçak, bu kez kulenin güneyine daldı.
İçerisi itfaiyecilerin deyimiyle endüstri fırınları kadar sıcak, ortalık cehennemi andırıyordu.
Kuzey binası 102, güney binası 56 dakika sonra tamamen yıkıldı.
Bu sırada Beyaz Saray ve kongre binası boşaltıldı, Amerikan hava sahası tüm uçuşlara kapatıldı.
Bush kendine gelip “Ulusal trajedi yaşıyoruz” dedikten yarım saat sonra ise bu kez adres Washington’daki Pentagon merkezi oldu.
Saldırının hemen ardından ABD Savunma Bakanlığı Pentagon'un güvenlik kameralarına yansıyan görüntüler / Görsel: Ken Jenkins, 9-11TV.org
Bir başka uçak Amerikan Savunma Bakanlığı'na çarptı.
Saldırıların ardından 2 bin 976 sivil ve 19 saldırgan öldü.
6 bini aşkın yaralı da cabasıydı.
Yaşananlar Amerikan rüyasının karabasana dönüşmesinin fotoğrafıydı.
Sonraki yıllarda ise peşi sıra gelecek yüz binlerce ölümün habercisi gibiydi.
Kapitalizmin simgelerinin altüst olduğu gün
11 Eylül saldırılarının üzerinden 18 yıl geçti.
Kapitalizmin simgelerinin altüst oluşu, aynı zamanda içinde yaşadığımız yüzyılın yeniden yazıldığı gün oldu.
Binlerce Amerikalının canını alan o gün, dünyayı tehdit edecek bir askeri-siyasi bir tsunami dalgasına dönüşecekti.
Sadece siyasetçiler değil, o güne birebir tanıklık edenlerden, televizyonlarının başına kilitlenip yaşananların vehametini kavramaya çalışan milyarlarca insana dek herkes aynı şeyi düşünüyordu:
“Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”
Suçluların 24 saat içinde tespiti
ABD hükümetine göre sorumlu Araplardı.
Hedef tahtasında El Kaide ve lideri Usame bin Ladin vardı.
Üzerinden 24 saat bile geçmeden tüm suç delilleri ve zanlılar tespit edilmişti.
Enkazdan yanmadan ve yanarak çıkan “terörist” pasaportlarından, uçuş yöntemlerini içeren bir dizi belgeye kadar ortaya dökülen deliller kimilerince şaibeli bulundu.
(Üstte) Saldırganlardan Muhammed Atta'nın 18 Mayıs 2000'de aldığı ABD vizeli pasaportu, (Altta) saldırganlardan Ziyad Cerrah'ın bir kısmı yanmış olarak bulunan, ABD vizeli pasaportu Fotoğraf: https://govinfo.library.unt.edu
Ama karar alınmıştı, "Afgan Dağları’na yuvalanmış radikal teröristler" vurulacak, Taliban yönetimi yıkılacaktı.
O günlerde Beyaz Saray’ın adalet arayışı yüzünden dünyanın çivisini çıkacağını düşünenlerin sayısı pek bir azdı.
Saldırıların beraberinde getirdiği şok dalgası ile Washington neredeyse tüm dünyayı arkasına almıştı.
Hatta Soğuk Savaş boyunca bir numaralı düşman addedilen Rusya bile Amerika’nın yanında saf tutmakta gecikmedi.
Bush’u arayıp “Geçmiş olsun” diyen ilk lider Kremlin’in bir numarası Vladimir Putin’di.
Amerika’ya destek için askerlerini teyakkuza geçirdiğini söyledi.
Sam amca ise Sovyetler Birliği sonrası yeni düşmanını belirlemişti: “Uluslararası terörizm”
Afganistan’a bomba yağıyor
7 Ekim 2001’de Afganistan üzerine Amerikan ve İngiliz bombaları düşmeye başladı. Amaç 11 Eylül saldırılarının mimarı olduğu ilan edilen Usame bin Ladin’i yakalamak, El Kaide örgütünü dağıtmak ve ona yataklık ettiği düşünülen Taliban rejimini yıkmaktı.
8 Ekim 2001 tarihli New York Times, Afganistan'a saldırıların başladığını, "terör" kamplarının hedef alındığını haber veriyordu, Bush'un "Taliban bedelini ödeyecek" açıklamasıyla birlikte / Görsel: Twitter
Bir ayda Kabil alındı, Tora Bora Muharebesi’nden bir şey çıkmadı.
İlk beş yıl Afgan topraklarında hâkimiyet kuruldu gibi görünse de, 2006’dan sonra Taliban kaynaklı muhalif hareketler artışa geçti.
Taliban rejiminin yerine getirilen ya da getirildiği düşünülen Amerikan destekli Karzai uzun yıllar bir piyon olmaktan öteye geçemedi.
Başkent Kabil dışındaki kısıtlı kontrol dışında Afganistan’ın istikrarı yıllardır tehlikede.
Rakamlar çelişkili ama Amerikan bombalaması sonucu 5 bin Afgan’ın hayatını kaybettiği söyleniyor.
Koalisyon güçlerinin beklenmedik bir direnişle karşılaşıp, 3 bine yakın kayıp vermesi de tarihe düşülen bir diğer not.
Taliban rejimini yıkmak sadece iki hafta sürdü ancak çatışmalar hala devam ediyor.
Obama 21 Eylül 2012’de Afganistan’daki Amerikan takviye güçlerinin son kısmını da geri çektiğini açıklasa da ABD tarihinin en uzun mücadelesi olan Afganistan savaşını sonlandırmak için müzakereler birkaç ay öncesine kadar hala devam ediyordu.
Geçen ay Taliban’ın Kabil’de düzenlediği saldırıda bir ABD askerinin ölmesi sonucu görüşmeler Trump'ın tweeti sonrası durduruldu.
11 Eylül’ün ikinci rotası: Irak
Ve 11 Eylül sonrası Amerika’nın yöneldiği ikinci rota, Afganistan’ın ardından hedef daha büyük bir lokma, Irak’tı.
20 Mart 2003, Irak’ta sonun başlangıcı oldu.
Zira Washington yönetimine göre Saddam’ın elinde, halkını selamladığı tüfeğinden çok daha tehlikeli silahları vardı.
Bush yönetimi 11 Eylül faillerini desteklediği ve kitle imha silahları barındırdığı gerekçesiyle Irak’a saldırdı.
Hem de uluslararası toplumu karşısına alma pahasına.
Saddam'ın kitle imha silahları olduğu iddiası sosyal medyada dalga konusu bile yapıldı.
“Irak’ta kitle imha silahı yok” diyen BM’nin biyolojik silah uzmanı ve Irak gözlemcisi David Kelly’nin ise Haziran’da intihar ettiği haberi geliyordu.
10 yıllık abluka karşısında zaten dizleri üzerine çökmüş olan Irak ancak üç hafta dayanabildi.
Türkiye, Irak Savaşı için Amerika’ya topraklarını açmayı reddetti.
Savaşta en az 125 bin Iraklı yaşamını yitirdi.
Aralık 2011’de ABD Irak’tan resmen çekildi.
Geriye bölünmeye doğru giden, Başbakan’ın Cumhurbaşkanı Yardımcısı hakkında gıyabında idam cezası verdiği, altyapısını hala tamamlayamamış, yolsuzluğa boğulmuş, mezhep çatışmasılarıyla kendini koca bir yangının içinde bulmuş ülke kaldı.
ABD’nin 2001’den beri dâhil olduğu tüm savaşlarda en az 225 bin kişinin öldüğü biliniyor.
Başta Irak ve Afganistan olmak üzere neredeyse Türkiye’nin nüfusu kadar, 70 milyonu aşkın insan yerinden yurdundan oldu.
Aslında dönemin ABD hükümeti; Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi’nin yazılı beyanına uygun davranıyordu.
11 Eylül 2001’den çok önceleri, Haziran 1997’de aralarında Dick Cheney, Jeb Bush, Donald Rumsfeld, Paul Wolfowitz gibi kritik isimlerin imzasının olduğu açık mektup “Küresel sorumluluklarımızı yerine getirmek için askeri harcamalarımızı ciddi oranda artırmamız ve ordumuzu gelecek için modernize etmemiz gerekir” mesajı veriyordu.
11 Eylül'den sonra ne değişti?
Çok şey.
Güvenlik politikalarının değişmesi ve olmazsa olmaz hale gelişi beraberinde özgürlüklerin kısıtlanmasını da getirdi.
Bugün uçağa binmek bile başlı başına bir mesele.
Ama kuşkusuz bu güvenlik bunalımından daha fazlası var.
Zira 11 Eylül tarihi dünyanın yönünün değiştiği gün.
11 Eylül'den bu yana ABD'nin gördüğü üçüncü başkan olan Donald Trump ise saldırılardan beri en kapsamlı güncellemeleri içeren başkanlık kararnamesine imza attı.
Kararname, Washington yönetiminin terörle mücadelede yaptırım kapasitesini artırmayı ve sadece "terör" unsurlarını değil, bu unsurlara destek olan 3. kişi ve kurumları da hedef almayı amaçlıyor.
Başta çok kültürlü toplumlara nur topu gibi bir güvensizlik mirası bırakan 11 Eylül'den 18 yıl sonra dünyanın daha güvenli bir yer olmadığı aşikar.
Bush'un yıllar önce Ulusal Birlik konuşmasında dediğinin aksine savaş kazanılmadı, küresel terör yenilemedi.
Sadece geçen yıl 1,8 trilyon dolar askeri harcama yapan dünyada son 18 yılda tehdit rüzgârlarının artık çok daha geniş bir coğrafya üzerinde estiği kesin.