Abdülhamid bin Badis, 20. yüzyılın ilk yarısında Cezayir'in Müslüman kimliğini muhafazada büyük rol oynayan ve bağımsızlık fikri aşılayan din ve fikir adamı.
Doğumu ve eğitimi
Abdülhamid bin Badis 4 Aralık 1889'da Cezayir'in doğusundaki Konstantine şehrinde doğdu. Bu şehir ismini, İstanbul'u Roma İmparatorluğu'nun başkenti "Konstantinopolis" yapan ünlü Roma İmparatoru Konstantin tarafından 313 yılında kurulmasından alıyordu.
Ailesi 10. yüzyıldan 12. yüzyıla Kuzey Afrika'yı yöneten Berberi Ziri Hanedanı'ndan, ilmi sınıftan bir aileydi. Bu sebeple Abdülhamid bin Badis de küçük yaştan itibaren dini eğitim aldı.
19 yaşına kadar Konstantine'de Kur'an hafızlığını tamamladı ve çeşitli İslami ilimlerde ilerledi.
1908'de Zeytune Üniversitesi'nde eğitim görmek üzere Tunus'a gitti. Burada Arap dili ve İslami ilimler üzerinde uzmanlaştı. 1912'de bu üniversiteden mezun olmasının ardından Tunus'ta bir sene ders verdi.
1913'te hacca gitti, Medine'de Medine'ye yerleşmiş bulunan Cezayir'den hocası Venisi'yi ziyaret etti. Venisi, Abdülhamid bin Badis'e Medine'ye yerleşmeyi tavsiye ettiyse de bin Badis Cezayir'e dönüp halkına hizmet vermek istediğini söyleyerek Cezayir'e döndü.
Fransa sömürgeciliğinde Cezayir
Cezayir bir Osmanlı eyaletiyken 1830'da Fransa Cezayir'e çıkarma yapıp eyalet başkenti Cezayir şehrini işgal etmişti. Osmanlı'nın çekilmesiyle Fransa'nın henüz giremediği Cezayir topraklarında bağımsız devlet kurulmuştu. Ancak Fransa büyük askeri birliklerle giriştiği savaşla bu devleti yıkmış, Cezayir halkı geneline de büyük bir katliam yapmıştı.
Cezayir dağlarını Fransa ancak 1884 gibi geç bir tarihte kontrolüne alıp direnişi sonlandırabilmiş, yarım asırdan fazla süren bu savaş Cezayir halkının yanı sıra Fransa'ya da ağır kayıplar verdirmişti.
Cezayir'i diğer sömürgelerinen ayrı tutan Fransa Cezayir'e "Güney Fransa" demeye başlamış, başkent Cezayir başta olmak üzere Cezayir kıyılarına Fransa'dan getirdiği Fransız nüfusu yerleştirmişti.
Resmi okullarda Fransızcayı zorunlu tutan Fransa, Arapçayı unutturmaya çalışmış, Arapça kullanımına yasak ve engeller getirmişti. Diğer taraftan Fransa Cezayirlileri Hristiyanlaştırmayı da hedeflemişti.
Fransa'nın bu faaliyetleri ile 1830'dan 1962'ye kadar süren Fransa işgalinde, Cezayir'de seküler bir elit ortaya çıktı. Halk Arapçadan çok Fransızca bilir hale geldi.
Fakat Fransa sömürgeciliğinde doğan ve faaliyet gösteren Abdülhamid bin Badis'in çalışmaları başta olmak üzere Cezayirli bazı isimlerin çabaları Cezayirlileri Fransızlaşmaya karşı korudu.
Abdülhamid bin Badis'in Cezayir'deki faaliyetleri
Hac dönüşünde Suriye, Filistin ve Mısır'da Müslüman din ve fikir adamlarıyla müzakerelerde bulunan Abdülhamid bin Badis 1913'te 24 yaşında Cezayir'e döndü. Doğduğu şehir olan Konstantine'ye giderek burada ders vermeye başladı.
Bin Badis, Cezayir'de dini faaliyet ve eğitimlerin belli eksenlerde sıkışıp kaldığını, gençlik başta olmak üzere halkın Fransız eğitimi ve kültürüyle İslam'dan uzaklaştırıldığını düşünüyordu.
Bu sebeple, ders verdiği mescidinde alışılmışın dışında bir profil çizerek Kur'an, Sünnet ve Siyer'i bol bol işlerken sosyal ve siyasi meseleleri de ele aldı. Cezayir'in farklı bölgelerini gezip temaslarda bulundu ve kültürel bir hareket organize etmeye çalıştı.
Bin Badis, Cezayir'in İslami toplumlu bir İslam devleti olarak bağımsızlığını istediğini hiçbir zaman gizlemiyordu. Faaliyet gösterdiği dönemde Fransa Cezayir'e askeri açıdan tam olarak hakimdi ve aktif silahlı bir mücadele bulunmuyordu. Bu sebeple silahlı değil kültürel bir mücadele yöntemini tercih etti. Cezayir halkının İslami kimliğini korumayı, üzerlerindeki Fransız etkisini kaldırmayı ve ahlaki gelişimlerini sağlamayı hedefledi. Bir taraftan da yerel halkı, dinen yanlış bulduğu inanç ve uygulamalardan sakındırdı.
Arapçanın ve Araplık Maşrık'ta (Doğu Arap Alemi) İslami kesim ve laikler arasında ortak değer olarak kabul görüyordu. Hristiyan Arapların da büyük topluluklar halinde bulunduğu bu kesimde, bazı Hristiyan ve laik Araplar daha koyu Arap milliyetçisiydi. Ancak bunun aksine, Cezayir'in de yer aldığı Mağrip'te (Batı Arap Alemi) İslam ile Araplık arasındaki bağ daha kesindi. İslam ile Arapça arasında tarih boyunca var olan olumlu bağlantı, Fransa'nın Cezayir'i Hristiyanlaştırabilmek için Araplık ve Arapça ile mücadeleye girişmesiyle daha da artmıştı.
Cezayirlilerin Hristiyan-Fransız kimliğine tamamen asimile olmasını hedefleyen Fransa bunu başaramayınca yeni yöntemler benimsemişti. Fransa, 20. yüzyılda Cezayirlilerin Arap değil Berberi olduğunu Cezayir'de detaylıca işlemiş ve bu yolla Cezayirlileri İslam'dan koparmayı hedeflemiş, bunda da kısmen başarılı olmuştu.
Abdülhamid bin Badis Fransa'nın bu planını bozabilmek için Arapça ve Araplık müdafaasına da girişmişti. Berberi kökenli olduğunu vurgulayan bin Badis Arapçanın İslam'ın dili olduğunu, Cezayir'deki Araplığın etnik bir kökenin üstünde Arap-İslam kültürüne olan aidiyetle ilgili bir husus olduğunu ifade ediyordu. Abdülhamid bin Badis, Cezayirli gençler arasında Arapçanın unutulmaya yüz tuttuğu bir sırada Arapça öğrenmenin dini bir görev olduğunu vurguluyordu. Cezayir genelinde Arapçanın dirilişi seferberliği başlatmıştı.
Abdülhamid bin Badis tarihte Cezayir de dahil Kuzey Afrika ve Endülüs'e hükmeden Murabıtlar Devleti'ne sık sık atıf yapıyordu. Bu devlet ilmi geleneği güçlü, sahabeler başta olmak üzere ilk dönem Müslümanlarının inanç ve fiillerini model alan, Berberi-Maliki bir devletti. Murabıtların en ünlü hükümdarı, özellikle Endülüs'te Hristiyan güçlerin ilerlemesini durdurmasıyla bilinen Yusuf bin Taşfin'di. Bin Badis, Murabıtların siyasi ve askeri başarılarının ilmi ve kültürel faaliyetleriyle bağına dikkat çekmiştir.
1919'dan itibaren Konstantine'de Necah isminde bir gazete çıkaran bin Badis bu gazeteyi yetersiz görerek 1925'te Cezayir çapında el-Muntekid isminde bir gazete çıkardı. Gazetenin isminin anlamı olan tenkitçi, o dönem bazı geleneksel Cezayirli dini kesimlerin tenkit / eleştiriye karşı söylem ve tutumlarına bir tepki de içeriyordu. Fakat Fransa'yı eleştirdiği için 18. sayısından sonra Cezayir'deki Fransa Sömürge İdaresi bu gazeteyi kapattı. Bunun üzerine bin Badis aynı sene daha ilmi bir çizgide yayın yapan Şihab Dergisi'ni yayınlamaya başladı.
Abdülhamid bin Badis'in çalışmaları tüm Cezayir'de ve halk seviyesinde de yankılanırken 1930'da Fransızlar Cezayir'i işgallerinin 100. yılını görkemli bir şekilde kutladılar ve Cezayir'e bağımsızlık vermeyi hiç düşünmediklerini göstermiş oldular. Cezayir'in "Güney Fransa" olduğu iddialarını vurguladılar.
Bunu Cezayir halkına ve Cezayir'in Müslüman kimliğine bir meydan okuma olarak değerlendiren Abdülhamid bin Badis ve arkadaşları, gelişen İslami çalışmaların daha organize yürütülmesi için başkent Cezayir merkezli olarak bir birlik altında faaliyet göstermeye karar verdi.
Müslüman Alimler Cemiyeti (1931)
Mayıs 1931'de Abdülhamid bin Badis liderliğinde ilmiye sınıfından ama aynı zamanda sosyal ve siyasi meselelerle de ilgili 13 kişilik bir idare heyetinden oluşan 'Müslüman Alimler Cemiyeti' kuruldu. 1920'li yıllarda bin Badis öncülüğünde başlatılan ve dini, kültürel ihtiyaçlarda önemli bir boşluğu doldurduğu için Cezayir halkında yaygın destek gören 'İslami Uyanış' adına çalışmalar böylece bir merkezden yönetilme imkanı buldu.
Eğitim faaliyetlerine öncelik veren bu organize çalışma kısa zamanda halkta büyük karşılık gördü ve Cezayir halkında dindarlaşmaya ve Arapçaya dönüş yönünde tesiri görüldü.
1930'lu yıllarda Fransa kendi iç sosyo-ekonomik sorunlarına ve Avrupa'daki siyasi gelişmelere yöneldiğinden Cezayir'deki gelişmeleri ikinci plana itmişti, buna rağmen bu cemiyetin faaliyetleri Fransa'dan baskı ve engellemelerle karşılaştı. Cemiyet resmi baskı ve engellemeleri halk nezdinde toplantılar, dersler ile aşmaya çalıştı. Abdülhamid bin Badis'in fikirlerine karşı olan bazı yerel tarikatlar da Fransa Sömürge İdaresi'ne bu cemiyeti şikayet etmekte, engellenmesini istemekteydi. Cemiyetin açtığı ve sayısı 350'yi bulan okullar 1938'de Fransızlarca kapatıldı, cemiyet halk nezdinde eğitim faaliyetlerine devam etti. Cemiyete bağlı hocaların camilerde konuşması yasaklandı, cemiyete bağlı hocalar halka açık havada konuşup namaz kıldırmaya başladı.
Abdülhamid bin Badis öncülüğündeki bu cemiyet 1931-1939 gibi kısa bir zamanda Cezayir çapında büyük bir eğitim, yardımlaşma, dindarlaşma seferberliğine öncülük etti, aynı zamanda Cezayir'in bağımsız olması gerektiği fikrini aşıladı.
Mayıs 1939'da Cezayir şehrinde bir stadyumda Müslüman Alimler Cemiyeti'nin düzenlediği ve Abdülhamid bin Badis'in de yer aldığı bir toplantı
Abdülhamid bin Badis'in ölümü ve fikri mirası
1939'da Fransa 2. Dünya Savaşı'nı gerekçe göstererek Müslüman Alimler Cemiyeti'nin tüm faaliyetlerini yasakladı ve Abdülhamid bin Badis'i sıkı bir ev hapsine mahkum etti. Aynı döneme hastalanan Abdülhamid bin Badis tedavisine Fransa Sömürge Yönetimi'nce mani olunduğundan 16 Nisan 1940'ta henüz 50 yaşındayken hayatını kaybetti.
Abdülhamid bin Badis kendisinin de sıklıkla atıfta bulunduğu, ilmi ve kültürel çalışmalardan yola çıkarak askeri ve siyasi faaliyetlere ulaşan, dini inanç ve fiillerinde Sahabeler başta olmak üzere ilk Müslümanları model alma gayretinde olan tarihteki Murabıtlar Devleti geleneğinin modern zamanda bir devamı olarak değerlendirilmiştir.
20. yüzyıl Cezayir tarihine damgasını vuran isimlerin başında geldiği kabul edilen Abdülhamid bin Badis 1913-1939 döneminde Cezayir genelinde halkta büyük karşılık bulan bir dindarlaşma, eğitim, yardım seferberliğine öncülük etmiştir. Böylece Cezayir halkının Fransa tarafından Fransız ve suni şekilde oluşturulmaya çalışılan laik-Berberi kimliğine asimilasyonuna karşı çıkmıştır. Cezayir'in Müslüman kimliğinin korunabilmesi için Cezayir'de Arapça'nın muhafazasını çok önemli bir dini görev addetmiştir.
Arapça'nın bu ülkede yeniden dirilişine öncülük etmiş ve yapılan değerlendirmelerin ortak kanaatine göre bu planında başarılı olmuştur.
Fransa Sömürgeciliği'ne karşı verilen 1954-1962 Cezayir Kurtuluş Savaşı'nda Abdülhamid bin Badis'e sık sık atıf yapılmıştı. Fakat savaşın ardından kurulan yeni rejim, Fransa güdümünceki seküler bir askeri üst sınıfın eline geçti. Bu sebeple Abdülhamid bin Badis Cezayir'de yeniden unutturulmaya çalışılan bir isim oldu. Abdülhamid bin Badis'in etkisi ve fikri mirası belli bir entelektüel sınıfta kalmayıp Cezayir halkına mal olduğundan tüm aksi yönde çabalara rağmen Cezayir halkı yeni dönemde de Abdülhamid bin Badis'in fikri mirasına yaygın bir şekilde sahip çıkmaya devam etti.
1980'li yıllarda ivme kazanan, 1992 askeri darbesiyle Fransa destekli generallerce önü kesilmeye çalışılan Cezayir'deki kapsamlı ve hızlı yeni 'İslami Uyanış'ın atıfta bulunduğu isimlerin başında da Abdülhamid bin Badis gelmekteydi.
1990'lı yıllarda darbecilerin Abdülhamid bin Badis'i tekrar Cezayir'de unutturma çabalarına rağmen Abdülhamid bin Badis'in Cezayir halkındaki yaygın tesiri ve karşılığı halen müşahede edilmektedir.
Abdülhamid bin Badis'e dair bir belgesel
Ünlü Suudi rejimi muhalifi Sa'd el-Fakih 'Tarihte Önemli Şahsiyetler' serisinde Abdülhamid bin Badis' i işliyor
Kaynak: Mepa News