Abdullah Azzam'ı kim öldürdü?

Thomas Hegghammer

24 Kasım 1989, saat 12.15 kırmızı bir Chevrolet Pakistan'ın Peşaver kentindeki Yedi Gece Camine yaklaştı.

Bölgedeki kalabalık arabanın sahibini selamlamak için bekliyordu. Ancak patlayan bir bomba arabayı ikiye bölerek içindeki herkesi öldürdü.

Evet! O günlerde Peşaver, şiddetli günler geçiriyordu ancak bu patlamanın bir benzeri görülmemişti.

Arabadaki adam, 80'ler boyunca Afganistan'a Sovyetlerle savaşmak için gelen binlerce yabancı savaşçının ruhani lideri Abdullah Azzam'dı.

Afganistan'ı Sovyet işgalinden kurtarma mücadelesi, İslam dünyasının genelinde silahlı mücadele için meşru bir konuydu. Filistinli Şeyh Abdullah Azzam 1981'de Afgan cihadına katıldı.

On yıllık sürecin çoğunda farklı ülkelerde cihada davet çalışmalarında bulundu. 1989'a gelindiğinde Azzam artık yaşayan bir efsane olmakla birlikte dünyadaki en etkili cihadi ideologdu.

Küresel cihad hareketinin fikir babası olarak görülen Azzam, sonraları içinden El Kaide ve farklı grupların ortaya çıkacağı bir grup yabancı savaşçıyı Afganistan'a götürdü.

İslami kimlik, uluslararası bağlantılar ve kişisel karizma; Tüm bunlar onu benzeri zor görülecek aktif bir kişiliğe bürümüştü. Onsuz, "Afgan Araplar" bu kadar büyüyemezdi.

Bunun yanında Azzam, özellikle Müslümanların birbirlerini savunması gerektiği argümanını, etkili bir şekilde ifade etti. Ona göre İslam dünyasının herhangi bir yerine saldırılırsa, tüm Müslümanlar orayı savunmak için harekete geçmeliydi.

Bu fikir, 1990'larda Bosna'dan Çeçenistan'a, 2000'lerin ilk on yılında Irak'dan Somali'ye ve 2000'lerin ikinci on yılında Suriye'ye kadar İslam dünyasındaki diğer birçok çatışmada kendini gösteren ve bir olgu halini alan yabancı savaşçıların İslami ideolojik temeliydi.

'Yerel siyasetten uluslararası siyasete'

Buna ek olarak Azzam, İslamcıları, dikkatlerini yerel siyasetten uluslararası siyasete odaklamaya çağırmış ve ideolojik olarak 1990'larda Batı karşıtı cihatçılığın yükselişine zemin hazırlamıştı.

Kendisinden önceki kimseler, Mısır'daki "İslami Cihad" grubunun 1981'de Cumhurbaşkanı Enver Sedat'ı öldürdüğü Mısır örneğinde olduğu gibi, Müslüman ülke yöneticilerini devirmeye odaklanmışlardı.

Ya da Müslüman Kardeşler'in silahlı bir kanadının 1970'lerin sonunda Hafız Esed rejimine karşı başarısız bir isyan başlattığı Suriye örneği gibi. Azzam ise aksine, en önemli şeyin gayrimüslim işgalcilerle savaşmak olduğunu savundu.

Azzam'ın kendisi 'uluslararası terörizm'i savunmadı. Veya El Kaide'nin kurulmasıyla hiçbir ilgisi yoktu. Ancak İslamcıların yabancı düşmanlarını caydırmanın gerekliliğindeki ısrarı, El Kaide'nin Amerika'ya yönelik saldırıları gerekçelendirmesinde ana fikir haline geldi. Kısacası Azzam, cihadi hareket içinde adeta bir devdi.

Abdullah Azzam, Burhaneddin Rabbani ile birlikte. Badahşan, Eylül 1988

Suikast

Şimdi 31 yıl önce Peşaver'deki o suikast gününe dönelim: Ölümü adeta bir şok etkisi yaratmıştı. Sadece "Afgan Araplar" için değil bilakis tüm İslami hareket için bir şok dalgası oluşturmuştu.

O günün akşamı Babi'deki (Peşaver kırsalında bir bölge) cenazesine binlerce kişi katıldı. Ölümünden sonra kendisine birçok ülkede övgüler yapıldı, suikastı izleyen haftalarda yüzlerce şiir, methiye ve ağıtlar yazıldı.

Azzam'ın öldürülmesi araştırmacılar için bir muammaydı. Azzam gibi dini bir lideri kim öldürürdü? -Kendisine duyulan saygıdan bahsetmiyorum bile- Neden savaşın sona ulaştığı bir zaman diliminde öldürüldü?

Azzam'a yakın kimseler, suikasttan üç hafta önce Arap Camiinde minberinin altında bir bomba bulunduğunun ortaya çıkması üzerine gizli bir şeylerin döndüğünü biliyorlardı. Ancak Azzam'a kimin suikast tertiplemek istediğini kimse kestirememişti.

Suikastla ilgili bir yerel polis soruşturması yürütüldü, ancak hiçbir sonuca varılmadı ve kimse suçlanmadı. Çok fazla spekülasyon yapıldı, bununla birlikte dava günümüze kadar hala kapanmış değil.

Peki bugün gerçeği bilmeye daha yakın mıyız? Bu satırların yazarı Thomas Hegghammer, 12 yılını Azzam'ın biyografisini yazmak için harcadı.

Hegghammer'in konuyla ilgili değerlendirmesi ise şöyle:

Şu ana kadar, adli tahliller hala zayıf. Bomba yirmi kilogram ağırlığındaydı ve iki parçadan oluşuyordu. Her biri bir hendek üzerine dikilmiş ve küçük bir köprünün yan tarafına yerleştirilmişti. Birbirine telle bağlanmışlardı. Teknik soruşturma buraya kadar ilerliyor.

Ancak bazı gözlemlerde bulunabiliriz:

İlk olarak: Suikastı gerçekleştiren kişi kargaşaya neden olmak ve Arap mücahitleri korkutmak istedi. Zira Azzam'ı öldürmenin daha kolay yolları vardı, örneğin onu vurup kaçmak gibi.

İkincisi: Kuşkusuz, operasyonun failleri son derece yetkin kimselerdi, sabit bir bomba ile hareket eden belirli bir aracı vurmak oldukça zordur.

Buna ek olarak, faillerin hedefi gören gözcüsü vardı. Nitekim diğer arabalar aynı köprüyü - neredeyse aynı anda - geçmişti ancak onlara hiçbir şey olmadı.

Ayrıca yüksek operasyonel güvenlikleri vardı; Pakistan istihbarat servislerinin haberi olmadan böyle bir operasyonu gerçekleştirip ortadan kaybolmak zordur.

Muhtemel zanlılar

Bu gözlemler, Azzam'ın suikastıyle ilgili birkaç teori formüle edebilir. Her türlü durumda, hiç şüphe yok ki, saldırıyı gerçekleştiren kimsenin bu alanda profesyonelliği, motivesi bulunuyordu. Zira kimseye görünmeden ortadan kaybolmuştu.

Bazıları suikastı Azzam'ı, Afgan Araplardan -Usame bin Ladin veya Eymen el Zevahiri gibi- kimselerin gerçekleştirdiğini öne sürdü.

Bununla birlikte, "Cihad İmamı"nın öldürülmesine karışan herhangi birinin itibarının muhtemel maliyeti nedeniyle bu pek olası görünmüyor.

CIA veya Mossad şüphesi

Diğer bir kesim, CIA veya Mossad gibi yabancı istihbarat servislerinin suikastı düzenlediğini iddia etti. Ancak Azzam o zamanlar onlar için yeterince tehlike teşkil etmiyordu. Amerika Birleşik Devletleri o zamanlar "Afgan tiyatrosundan" çekiliyordu. Aynı şekilde İsrail, Birinci Filistin İntifadası ve Lübnan Hizbullah hareketiyle yüzleşmekle meşguldü.

"Önce Kalk ve Öldür" başlıklı kitabında Gazeteci Ronen Bergmann, İsrail'in 1948'den beri gerçekleştirdiği yaklaşık 3 bin suikastı belgeliyor.

Ama Azzam o suikast kurbanları arasında değil.

Ürdün veya Suudi istihbaratından bile bahsediliyor, ancak bu ülkeler o tarihte İslamcılara suikast düzenlemiyordu.

Afganistan İstihbaratı KhAD'ın Azzam'ı öldürmek için bir nedeni olabilir, ancak bu savaşın başında olurdu 1989'un sonunda değil.

Pek çok kişi, Azzam'a ana rakibi Ahmed Şah Mesud'a yaklaşması lehine kızan Afgan savaş ağası Gulbeddin Hikmetyar'ı suçladı. Ancak ortaya çıkan yeni kanıtlar, Hikmetyar ve Azzam'ın sonuna kadar yakın arkadaş olduklarını gösteriyor.

'Şüpheler Pakistan istihbarat servisinde yoğunlaşıyor'

Bütün bunlar bizi yetenek ve motivasyona sahip Pakistan istihbaratı ISI'nın önünde bırakıyor. Seksenlerin sonunda; "Afgan Araplar", Pakistan'ı daha açık bir şekilde eleştirmeleri ve Afgan mücahitlerin politikalarına müdahaleleri ile bir rahatsızlık kaynağıydı.

Elimizde Pakistan istihbarat servisinin suikasta dahil olduğunu gösteren tutarlı bir kanıt yok, bu nedenle kesinlikle onlardır diyemiyorum. Bununla birlikte, ikinci dereceden kanıtlar ikna edici. Operasyon karmaşıktı ve operasyonun yürütülmesi öncesinde, sırasında ve sonrasında şahısların saha çevresinde hareket etmesi gerekiyordu. Nitekim zamanlama (Cuma namazı) ve yer, Arapları şok etme arzusunu gösteriyordu.
Çünkü Azzam, vur-kaç ile öldürülebilirdi. 

Azzam'ın öldürülmesi İslami hareket tarihindeki en büyük gizemli suç olmaya devam ediyor.

Daha sonra?

Bu olayın önemli sonuçları oldu çünkü Abdullah Azzam -suikasttan önce- takipçilerinin kafasına "çok tehlikeli" bir fikir yerleştirmişti. Bu fikir, Müslümanların, ister hükümetler, ister yerel alimler, aşiret liderleri ve hatta ebeveynler olsun, -karşı çıkmaları durumunda- cihad için onları görmezden gelmeleri gerektiğiydi.

Azzam'ın vizyonuna göre, şer'i hüküm açıktı: Bir Müslüman toprağı işgal edilirse, tüm Müslümanlar onu savunmak için askeri olarak harekete geçmeliydi. Tüm "eğer" ve "ama" ibareleri yanıltıcıydı.

Azzam, daha sonraki yıllarda bunun erken etkilerini hissetti, ancak topluluklar içindeki muazzam prestijiyle savaşçılar arasında düzeni sürdürdü.

Fakat; Onun suikastından sonra, kanı kaynayan gençleri dizginleyebilecek kimse kalmamış ve cihat hareketi o zamandan beri parçalanma ve vahşet durumuna girmiştir.

1980'lerde "Afgan Araplar" yalnızca gerilla taktiklerini kullandılar, ancak mirasçıları "uluslararası terörizme", "intihar bombalamalarına" ve kafa kesme olaylarına yöneldi. Son yıllarda IŞİD'in şiddeti bu sürecin son halkasıydı.

Ne Azzam'ın ne de ona suikast düzenleyenlerin bu şekilde bir sonucu amaçlamadıkları söylenebileceği gibi bu tarihin istenmeyen sonuçlar doğurduğu derslerinden biridir.

Şimdi soru şu: Cini şişeye geri koymak mümkün mü? Dini otoriteyi yeniden tesis etmek ve cihadi hareketler tarafından cezbedilen gençleri tesir altına almak mümkün müdür?

IŞİD aşırılığının, hareketin cazibesini baltaladığına dair bazı işaretler var, Ancak 31 yıl önceki bu gizemli bombardımanın neden olduğu hasarın düzeltilip düzeltilemeyeceğini söylemek için henüz çok erken.


Norveç Savunma Araştırma Vakfı'nda kıdemli araştırmacı, Oslo Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi Profesörü olan Thomas Hegghammer'ın makalesi Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir.

Makalede yer alan görüşler yazara aittir, Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.